IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 20 Eylül 2011, 01:42   #1
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Aşk, Sanat ve Felsefe




GELECEK İÇİN SAVAŞAN: BUGÜN ONUN İÇİNDE YAŞAR...

Hiçbir şeyin aklın ilgi alanı dışında olmadığını bilenler bu kitapta akılcı estetiğin temelini bulacaklar.Böyle bir temelin yokluğu sanatın günümüzdeki aşağılık iğrençliğini mümkün kılmıştır.

Estetikte Romantizmin imhası - aynı ahlak biliminde bireyin veya siyasette kapitalizmin imhası gibi - felsefi ihmal sayesinde mümkün olmuştur.Her üç durumda da içlerindeki esas değerlerin doğası hiç bir zaman açıkça tanımlanmamış temel teşkil etmeyen maddelerde savaş verilmiş ve değerler neyi niye kaybettiklerini anlamayan insanlar tarafından yıkılmıştır.

İnsanların bunu nasıl söyleyebildiklerini bilebildiklerini ancak sonra vazgeçebildiklerini merak ederdim - ta ki kendi insanlarımın ve sonraki nesilleri daha yakından gözlemleyene kadar --.Vazgeçmişlerdi ve bu vazgeçişle birlikte yaşamı yaşanılır kılan herşeyden : inanç amaç değer gelecek herşeyden vazgeçmişlerdi.Kurumuş hayata küsmüş arada sırada hayatın umutsuzluğundan sızlayan iskeletler gibi.

Onu neyin mahvettiğini anlayamayan veya anlamak istemeyenler dünyaya küfretmeye devam ettiler veya insanları gelenek/görenek din gibi anlamsız doğmalara geri dönmeye çağırdılar ya da sessiz kaldılar.Vizyonlarını bastırmaktan veya onun için savaşmaktan güçsüz olanlar “kolay” yolu seçtiler: değerden vazgeçtiler.Burada savaşmak düşünmek anl..... gelir. Bugün insanın zaaflarına nasıl inatla asıldıklarına ve iyi olarak gördükleri şeyden nasıl kolayca vazgeçtiklerine şaşırıyorum.Vazgeçme benim dayanak noktalarımdan biri değildir.İyi olanın insan için olanaklı olduğunu gördükten sonra kaybolduğunu görürsem “Dünyanın hali böyle” açıklamasını yeterli kabul etmem.Şunları sorarım: Neden? - Buna ne sebep oldu? - Dünyanın halini ne veya kim belirliyor? (Cevap:Felsefe)

İnsanlığın gelişim rotası düz otomatik bir çizgi değil tam tersine akıl-dışının durgun gecesine doğru yoldan çıkışlar ve uzun yan yollardan oluşan dolambaçlı mücadelelerdir.İnsanlık yıllar veya yüzyıllar içinde insanın becerdiklerini anlayabilen ve aktarabilen insanların köprüleri ve onların ileri taşınmaları sayesinde ilerleyebilmiştir.Thomas Aquinas bunlara bir örnektir: o Aristo ile Rönesans arasında rezil Karanlık ve Orta Çağ yan yolunu karışlayan bir köprüdür.

Şu an için kokuşmuş bodrumlarda kötü ruhu defetmek için çok eski ayinlerini icra eden boş göz yuvarları ile kendi kendini teşvik eden beyinsiz vücutların silkintili buruşukların dünyasına teslim olmak istemiyorum.Bu tip ayinler balta girmemiş ormanlarda bini bir paradır ve seslerini titreten büyücü doktorlar bunu “sanat” olarak adlandırır.
Günümüzde sanat ve gelecek yok.Gelişme kapsamında gelecek kendi kavramsal yeteneklerinden vazgeçmeyenlere açık bir kapıdır; mistiklere hippilere uyuşturucu bağımlılarına kabile ayincilerine veya kendisini hayvanların aşağısında algıdan yoksun farkındalığın duyumsal seviyelerine indirmişlere açık değildir.

Gelecek için savaşan: bugün onun içinde yaşar.

İnsan bilgisi ölçeğinde sanatın yeri belki de insanın maddi bilimlerdeki ilerleyişi ile edebi bilimlerdeki durgunluğu (veya günümüzde gerilemesi) arasındaki uçurumun en anlamlı belirtisidir.
Fizik biliminde insan atomu parçalayacak gezegenler arası yolculuklarla uğraşacak seviyeye gelmişken sanat gibi bir olay doğası insan yaşamında işlevi veya sebep olduğu muazzam psikolojik güç hakkında çok az şey bilinen veya hiç bilinmeyen gizemli bir karanlıkta kalmıştır

Bilginin tüm alanlarında insan görevlerindeki nitelikleri anlaşılamayan kahinlerin rehberliği uygulamalarını aşmış olmasına karşın estetik alanında bu uygulama tam gücü ile sürmüş ve günümüzde daha da kaba bir şekilde aşikar hale gelmiştir.Nasıl ilkel adam doğa gerçeğini olduğu gibi kabul etmiş ve doğayı bilmedikleri iblislerin özel mülkiyet alanlarının sorgulanamaz analiz edilemez azaltılması olanaksız esası olarak görmüşse günümüzün epistemolojik ilkel adamları da sanatı olduğu gibi kabul etmiş bilmedikleri özel bir tür iblisin özel mülkiyet alanlarının sorgulanamaz analiz edilemez azaltılması olanaksız esası olarak görmüştür:bu iblislerin özel mülkiyet alanının adı duygulardır.

İnsanın kültürel anlamda teşvik edilen ben-sizliği altruizmin en tehlikeli abidelerden biridir; bilinemezle yaşama isteği kendi ruhunun kişisel (toplumsal olmayan) gereksinimlerini bastırma gözardı etme yok sayma isteği en önemli şeyler hakkında en azını bilme isteği ve böylece en diplerdeki isteklerini güçsüz öznelliğe teslim etme ve hayatını kalıcı suçluluğun içkarartıcı çöplüğünde yaşama isteği.

Sanatı kavramaya dair gösterilen bu ihmal açık bir şekilde sürmüştür çünkü sanatın işlevi toplumsal değildir. (Bu altruizmin acımasızlığının insanın - yani gerçek birey insanın en temel gereksinimlerine karşı vahşi bir umursamazlığının somut bir örneğidir.Ahlaki değerlere tamamen toplumsal bir yaklaşımı savunan herhangi bir ahlaki kuramın örneğidir.)Sanat gerçeğin toplumsallaştırılamayan yönüne aittir.Bu gerçek evrenseldir (yani bütün insanlara uyarlanabilir) ama kolektif değildir: insan bilincine aittir.
Bir sanat eserinin (edebiyat dahil) ayırdedici özelliklerinden biri hiçbir pratik maddi amaca hizmet etmemesidir kendisi bir amaçtır; seyir amacı dışında hiçbir amaca hizmet etmez - ve bu seyir zevki o kadar yoğundur o kadar derinlerde kişiseldir ki insan bunu başkasına muhtaç olmayan kendini haklı çıkaran bir temel olarak deneyimler ve genelde onu analiz etmeye yönelik bir öneriye karşı koyar ve gücenir.Ona göre öneri kişiliğine en derin ve esasa yönelik varlığına bir saldırı niteliğine sahiptir.

Hiç bir insan duygusu sebepsiz olamaz veya duyguların (ve değerlerin) kaynağından bağımsız azaltılması olanaksız ve sebepsiz bir şekilde yoğunlaşamaz.Bu duygu ve değerlerin kaynağı yaşayan varlığın hayatını devam ettirmesi için gerekli şeyleridir.Sanatın bir amacı vardır ve insan bu gereksinimine yanıt verir; ancak bu maddi değil insan bilincinin gereksinimidir.Sanat insanın yaşamını sürdürme çabasına karmaşık bir şekilde bağlıdır - bu fiziksel hayatta kalma değil fiziksel hayatta kalmaya tabi olan bilincinin korunması ve devamıdır.

Sanatın kaynağı insanın kavrayış yeteneğinin algısal olması gerçeğinde yatar - yani insan bilgiyi kazanır ve eylemlerini tek-tek ve sezişlerle değil soyut fikirler yardımı ile yönlendirir.

Evren insan tarafından anlaşılabilir mi yoksa anlaşılamaz ve bilinemez midir?İnsan dünyada mutluluğu bulabilir mi yoksa hayal kırıklığı ve üzüntüye mi mahkum edilmiştir?İnsanın seçme gücü hedeflerini seçme ve onlara erişme hayatının yönünü belirleme gücü var mıdır yoksa kaderi kendi kontrolünün ötesinde güçler tarafından belirlenen çaresiz bir oyuncak mıdır?İnsan doğası gereği iyi olarak mı değerlendirilmeli yoksa şeytani olarak mı hor görülmelidir?Bunlar metafizik sorulardır ancak bunlara verilecek yanıtlar insanın ne tip bir ahlak kabul edeceği ve uygulayacağını belirler; metafizik ve ahlak arasındaki bağ bu yanıtlardadır.Ve böylesi bir metafizik ne kadar düzgüzel bir bir olmasa da bu kategorideki sorulara verilen yanıtlar insan beyninde metafiziksel değer-yargı işlevini varsayar çünkü onun bütün moral değerlerinin temelini bu sorulara verilen yanıtlar oluşturur.

Bilinçli veya yarı-bilinçli açık veya gizli değerlerini bir bütün haline getirmek hedeflerini seçmek geleceğini planlamak hayatının birliğini ve tutarlılığını sağlamak için insanın varlığının etraflı bir görüş tarzına gereksinimi vardır.Bu birlik ve tutarlılık sayesinde kendisinin metafiziksel değer-yargıları hayatının her anında - her seçimi kararı ve eyleminde yer alacaktır.

Gerçeğin temel doğası ile ilgilenen bilim olarak metafizik - insanın en geniş soyut fikirlerini içerir.Şimdiye kadar algıladığı bütün somutları içerir hiçbir insanın anlık bilinçli farkındalığının odağının kavrayamayacağı kadar uzun bir kavramlar zinciri ve muazzam bir bilgi toplamını dahil eder.Yine de kendisine yol göstermesi için o toplama ve farkındalığa - bütün bunları tam ve bilinçli bir odak halinde toplayacak güce gereksinimi vardır.

Sanat metafiziğin somutlaştırılmasıdır.Sanat insanın sahip olduğu kavramları bilincinin algılayabileceği seviyelere getirir ve onu kendisinin algıları imiş gibi doğrudan kavramasını sağlar.

Moral ilkelerin ve insanın nasıl olması gerektiğinin tanımlanması görevi sebebiyle düzgüsel soyutlamalara geldiğimizde gerekli psiko-epistemolojik süreç daha da zordur.Bu görev yıllarca sürecek bir çalışmayı gerektirir - ve sonuçların sanatın yardımı olmadan bildirilmesi hemen hemen olanaksızdır.Yerine getirilecek uzun bir erdemler listesi ile moral değerleri tanımlayacak yorucu bir felsefî bilimsel eser işe yaramayacaktır; ideal insanın neye benzeyeceğini ve nasıl hareket edeceğini bildiremez;: hiçbir zeka bu kadar büyük miktarda soyut toplamı ile başa çıkamaz. “Başa çıkmak” derken soyutlamaların temsil ettiği algısal somutlamaya yeniden çevrilmesini yani onları gerçeğe tekrar bağlamayı ve kişinin bilinçli farkındalığının odağında tutmayı kastediyorum.Böylesine büyük bir bütünlemeyi belli bir insan tiplemesine - kurama ışık tutan ve anlaşılabilir hale getiren bütünlüklü bir somutlamaya - yansıtmadan bütünlemenin başka bir yolu yok.

Bundan dolayı da bir sürü kuramsal ahlak tartışmalarının verimsiz uyutucu beyhudeliği ve insanların bu tip tartışmalara yönelik küskünlüğü : moral değerler zihinlerinde uçuşan soyutlamalar anlayamadıkları hedefler ve ruhlarını bu tasvire göre yeniden şekillendirme olarak kalır.Bu da kişiyi tanımlanamayan bir moral suçluluk yükü ile başbaşa bırakır.Sanat ahlakî idealin nakledilebilmesi için vazgeçilmez bir araçtır.

Bu demek değildir ki sanat felsefi düşüncenin yerini alabilir: kavramsal bir ahlak kuramı olmadan sanatçı idealin tasvirini somutlaştırma işinde başarılı olamaz.Ancak sanatın yardımı olmadan da ahlak kavramsal mühendislik pozisyonunda kalır : sanat model - yaratıcıdır.

The Fountainhead’I okuyan birçok okuyucum bir ahlakî ikilemle karşı karşıya kaldıklarında karar verebilmek için Howard Roark tiplemesinin yardımcı olduğunu söyledi.Kendilerine şunu soruyorlarmış: “Böyle bir durumda Roark ne yapardı?” - zihinleri doğru uygulamayı içeren bütün o karmaşık ilkeleri tanımlayana kadar Roark imgesi onlara yanıtı veriyor.Hemen hemen aynı anda onun ne yapıp ne yapmayacağını hissediyor - bu da onların mantıklarını onlara rehberlik edecek ahlakî değerleri ayırma ve tanımlamalarına yardımcı oluyormuş.Temsilî (somutlaştırılmış) insan idealinin psiko-epistemolojik işlevi budur.


Sanatın niye insanın son derece kişisel önemi olduğunun sebebi sanatın insan bilincinin yararını kabul veya reddetmesidir.Bir sanat eseri bu kabul veya reddi insanın temel gerçekliğe bakış açısını destekleyerek veya inkar ederek belirtir.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Cevapla

Etiketler
aşk, felsefe, sanat, ve


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Felsefe-Sanat İlişkisi Sanem Felsefe 0 17 Şubat 2018 16:00
Sanat ve Felsefe İlişkisi 2 Sır Felsefe 1 21 Ağustos 2016 17:06
Sanat ve Felsefe İndex Seth Felsefe 0 11 Eylül 2014 15:18
Sanat ve Felsefe PopSy Felsefe 0 24 Mart 2009 00:08