İnsanın bireyleşme ilkesi olarak sorumlulukta eksik olan belki de sorumlu olmakta Tanrı'nın size yardım etmesidir; işte yumuşaklık budur. Ama Tanrı'nın yardımına layık olmak için onun yardımı olmaksızın yapılması gerekeni yapmayı istemek gerekir. Bu soruna teolojik açıdan girmiyorum. Ahlakın okullarda Antik Yunan yazarlarını okumuş olan ve belli bir evrimi izleyen bir insanlığın beyaz ırkın icadı olmadığını düşünüyorum. Tek mutlak değer kendine oranla başkasına öncelik vermenin insanca olanağıdır. Bu ülküyü reddedecek bir insanlık olduğunu sanmıyorum; bunu azizlik ülküsü diye ilan etmek gerekir. İnsanın bir aziz olduğunu söylemiyorum azizliğin kaçınılmaz olduğunu anlamış kişi olduğunu söylüyorum. Bu felsefenin başlangıcıdır bu akla uygun düşünülür olandır. Bunu söylemekle gerçeklikten uzaklaşılmış gibi geliyor. Ama bize bundan başka bir şeyden söz etmeyen kitaplara –yani esinli dile– olan ilgimiz unutuluyor. Kitapların kitabı ve belki de Kutsal Kitap'ın içedoğuşu ya da yinelenmesinden başka bir şey olmayan bütün edebiyat. Kitapla olan ilişkimizin derinliğini unutarak kolayca kitaplarımızda sırf kitabi olandan ve kitabi olanın ikiyüzlülüğünden kuşku duymaya varılabilir. Her insanlıkta kitaplar vardır özdeyişlerin masalların ve hatta folklorun esinli dili kitaplardan önceki kitaplar değil midir? İnsan varlığı yalnızca dünyada değildir yalnızca bir in-der-Welt-Sein (dünyada-olma) değildir aynı zamanda esinli Sözle ilişki içinde zum-Buch-Sein (kitapta olma)'dır; bu varolmamız için sokaklar evler ve giysiler kadar önemli bir ortamdır. Kitabı salt bir Zuhandenes (elde olan) tıpkı bir elkitabı gibi "ele uygun olan" diye yorumlamakla haksızlık ediyorlar. Kitapla olan ilişkim asla salt kullanım değildir çekiçle ya da telefonla sürdürdüğüm ilişkiyle aynı anlamı taşımaz.