10 Ağustos 2011, 05:03 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Felsefe Tarihinin ilk ilkeleri.. (İlk İkeleri İle Felsefe) Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Felsefe Tarihinin ilk ilkeleri.. (İlk İkeleri İle Felsefe) Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. ON BOĞA Bu öykü, 12. yy.’da yaşayan Kakuan’ın şiirleri, resimleri ve onlar üzerine yazdığı nesir tarzındaki yorumlarına dayanan Ju Gu ya da boğanın dizginlenmesi alegorisinden alınmıştır. * * * * Mürit, mürşidine sormuş, “Buddha’yı bilmek istiyorum; o nedir?” Ve usta yanıtlamış, “Bu, sen bir boğanın sırtındayken onu aramaya benzer.” * * * * Pratik felsefe, disiplin ilmidir. Öğrenme ve öğrendiğini uygulama yoluyla insan yavaş yavaş kendisinin bayağı veya bedensel yönünün içgüdü ve içtepilerine egemen olur. Çinli mistikler, insanın gerçekliğe gidişini simgesel şiirler ve resimlerle betimlemişlerdir. Asırlar ilerledikçe çeşitli yorumcular, eski yazı ve çizimlere yorumlar eklemişlerdir. Zamanla önemli bir metafizik edebiyat oluşturan bu yorumlar, gördükleri itibar açısından kutsal kitaplardan hemen sonra gelmiştir Bu mistik birikimin en önemlilerinden birisi sığır çobanı ve on boğa öyküsüdür. Bu masalın birkaç şekli nakledilmiştir. Her varyantın resimleri ve düzenleri ufak farklılıklar gösterir. Bunun nedeni büyük ölçüde, çeşitli mezheplerin her birinin öykünün değişik yönlerini vurgulamasıdır. Ancak hepsi de boğanın dizginlenmesini ana tema olarak alır. Sığır çobanı, Benliği yani kişiliğin dağınıklığa meyilli unsurlarına hâkim olmaya çalışan aydınlanma ilkesini betimler. Çoban Acemlerin, Greklerin ve ilk dönem Hristiyan Gizlerinin “İyi Koyun Çobanı”nın Uzakdoğu’daki eşdeğeridir. Hint tanrısı Şiva, dünyanın büyük kara boğası Nandi’ye biner. Acemlerin Mitra’sı da kılıcını boğanın kalbine saplayarak bedensel yön üzerinde kurulan hakimiyeti vurgular. Mısır’ın Yeraltı Tanrısı Osiris’e, Memphis boğası Apis biçiminde tapılırdı. Hz. Süleyman mabedinin sunağı, boğa ve koç boynuzlarıyla süslenmişti. Zeus boğa kılığına girerek Europa’yı kaçırdı. Bu efsane, felsefeye meraklı Greklerce ruhun bedensel zevkler tarafından ayartılmasını simgeliyordu. Araştırmalara göre, eski toplumların çoğunda boğa, fiziksel gücün ve maddesel içtepinin sembolüydü. İnsan kendine egemen olmak ve arzularına gem vurmayı başarmakla boğaya hakim olur. Çin’deki mezhepler arasında epey karmaşa vardır. Budizm’in, Konfiçyanizm’in ve Taoizm’in kültürel içtepilerin mecrası o denli birbirine karışmıştır ki, çeşitli sistemlerin sınırlarını kesin biçimde saptamak çok zordur. On boğa efsanesi o denli popülerdir ki birçok ekolün edebiyatında bir varyantına rastlanır. Efsane Çin’den Japonya’ya geçmiş ve Zen Budizmi taraftarları arasında özel kabul görmüştür. Bazı bilinen Zen rahipleri masalın versiyonlarını hazırlamış, ve birkaç tanınmış Japon ressam da resim ve baskılarında sembolizmasını sürdürmüşlerdir. On Boğanın büyük çekiciliği, mesajındaki derin yalınlıktan ve özgün efsaneyi süsleyen şiirlerin ve özlü sözlerin keyif verici özelliğinden ileri gelir. Efsanenin bu versiyonu P’u Ming’in 1609’da yazdığı “Mu niu t’u sang” adlı eserden ve onun 1705, 1796 ve 1929 yıllarındaki yeniden basımlarından çoğaltılmıştır. I BOĞANIN DİKKATİNİ ÇEKİŞ Benlik, doğru düşünce ve doğru eylemin sağladığı güçten yararlanmaya çalışır. Bunu yaparken kişiliği, dış nesnelere duyduğu arzudan döndürmenin zorluğuyla karşılaşır. Boğanın kırda gezinmesi, iştahların ve içgüdülerin maddeye eğiliminin göstergesidir. Benlik, yaşam ve ümidi simgeleyen bir yeşil dalı uzatırsa da boğa bunu önemsemez. Soyut plânda kalan manevî gelişme beklentisi, boğayı sorumsuz davranışlardan alıkoymaya yetmez. Koyu bulutlar güneşi örtmüş, aklın ışığı ise görülmez olmuştur. Boğanın renginin siyah olması cahilliği ve inkârı ifade eder. Bu resim, içgüdülerin ve iştahların denetlenmeye gönüllü olmadığı, ve mutlaka tutulup alıkonulması yolundaki Doğu inancını özetler. II BOĞAYI GÜDÜŞ Çoban boğaya yular takmayı başarmış ve isteksiz yaratığı gütmeye başlamıştır. Aydınlanmış Benlik bedensel heveslerini dizginlemeyi başarmıştır. Duygular ve duyular zaptedilir, güdülebilinir ve yönü değiştirilebilir duruma gelmiştir. Boğa artık döndürülebilir hâldedir. Disiplin fiziksel hayatın kontrol edilmesiyle başlar. Mürit farkına varır ki, yeni bir ruh kazandırabilmek için maddî şeyler, manevî gayelerin buyruğuna girmelidir. Doğru eylem, bir felsefî amaç uğruna enerjinin kendisini fiziksel olarak ifade etmesidir. Resmin taşıdığı anlam budur. III İLK RENK DÖNÜŞÜMÜ Boğa artık uysaldır ve çobanı isteyerek takip eder. Boğanın başının beyaza dönmesi, aklın yetkinliğinin ifadesidir. Akıl, kişiliğin en üstün yönü olduğundan, felsefe yoluyla erişilebilecek ufukların önemine inanmıştır. Asya’da boğa bir yük hayvanıdır. Kişilik benliğin kuludur. Cahil kişi bazen boğayı sırtında taşıyan bir yolcu şeklinde temsil edilir. Seyahati esnasında rastladığı bir ermiş, yolcuya boğayı sırtından indirmesini, ve hayvanı taşıyacağına ona binmesini söyler. Bununla, insanın bedeninin ve kişiliğinin, kendisinin manevî varlığını desteklemesi ve taşıması gerektiği vurgulanır. Halbuki cahiller, kişiliklerinin manevî yaşamlarına yük olmasına izin verirler. IV BOĞAYI BAĞLAMAK Bu resimde çoban, yuları, üzerinde güneşin sembolu bulunan bir ağaca bağlıyor. Budist doktrininde sürekliliği, kararlılığı ve açılan hayatı simgeleyen ağaç, burada yasayı temsil ediyor. Böylece kişilik çobana bağlanmak yerine, benliğin özden tekrar ayrılıp cehaletin çayırlarında gezinerek uzaklaşamayacağı güvenilir ve güçlü bir merkeze bağlanmış oluyor. Manevî gelişmenin varmış olduğu bu aşama, boğanın ön kısmının beyaza dönmesiyle belirtiliyor. Kavrayış yoluyla kişilik giderek dönüşüyor. Platoncu bakışın bedensel yanı ağır basan ruhu, beyazlaşan ve saflaşan boğayla betimlenen ilâhî yöne ve ruha doğru değişmeye başlıyor. V BOĞAYI AKILLA GÜTMEK Artık bu aşamada kişilik Benliğin gönüllü müridi olmuştur. Bu yüzden yulara gerek yoktur ve boğa kendiliğinden takip eder. Duyular ve duygular itaat etmeyi öğrenmiştir. Akıl, Hakikat’ın uşağı haline gelmiştir. Kişilik, benliğin gösterdiği yolda itirazsız gider. Bedensel yönün gelişmesi ve arınması, boğanın ön kısmındaki beyaza dönen alanın genişlemesiyle belirtiliyor. Manevî değerlerin idrakinde yüksek duygular akılla el ele yürümektedir. Bilinçlilikle içtepi arasındaki ilişkide zorlamaya veya güç kullanmaya ihtiyaç kalmamıştır. Bundan böyle boğayı muhakeme yönlendirir. VI BOĞAYI BÜYÜLEMEK Benliğin flütünden enfes uyumlu sesler çıkmaktadır. Tao’cu felsefeye göre Hakikat’ın sesinden daha güzel müzik yoktur. Hint öyküsü Krişna’da olduğu gibi, burada da flütçü ve müziği, soylu ve yapıcı bir varoluşu temsil etmektedir. Boğa başıboş dolaşmaktansa, müzisyenin yanında yere uzanıp onu dinlemekten mutludur. Renk dönüşümü sürmektedir ve boğanın vücudunun neredeyse tamamı beyazlaşmıştır. Kişilik, derinlerdeki ruhun gücünü kavradığından – hatta sadece kavrama değil, bundan zevk almaya başladığından – sakinleşip rahatlayarak dünya malı peşinde boşuna koşuşturmaktan vazgeçer. VII BOĞAYI SERBEST BIRAKMA Bu resimde Benlik derin düşünme hâlindedir. Bedensel yönü kollamak artık gereksizdir. Aklın ve duyguların tekrar aldatıcı şeylere kapılmasını önlemek için tedbir almaya ihtiyaç duyulmaz. Benlik içsel gizemlere dalmışken, boğa hayatın sularından içmektedir. Hayvanın gövdesinden bütün karanlıklar uzaklaşmıştır. Akıl ve duyular yalnızca Benlik amaçları için vardır. Görünen bir barış ve huzur tablosudur. Burada imâ edilen şey, bu resmin akıl ve hikmet sahibi kişiyi tasvir ettiğidir. Sakin, güvenli ve çatışmadan uzak özelliklere erişen kişilik, Benliğin alçakgönüllü bir dostu olmuş, ve kendi soylu doğasını korurken batınî hayatın bilinmezlerine karışmamaktadır. VIII BOĞAYI DÖNÜŞTÜRME Dünya gözden kaybolmuştur. Benlik ve onun kişiliği Uzay’da birliktedirler. Arınmış aklın ve onun arzularının bulutlara karışması, incelmiş ve gelişmiş olduklarını simgeler. Zihin, uzayın bilincine erişmiştir. Kişilik fiziksel yaşamdan, manevî yaşama yükselmektedir. Duyular ise ilâhî olanın algılanmasına yönelmiştir. İştahların dünyası uzaklaşmıştır. Resim, bedeni gelişmiş ve manevîleşmiş filozofun içsel durumunu temsil etmektedir. Hikmet sahibi kişinin aklı, iç dünyasının sırlarını düşünmeye dalmışken, boğa da Uzay’da yürümeyi öğrenmektedir. IX BOĞANIN GÖZDEN KAYBOLUŞU Nihayet kişilik ve onun tüm özellikleri silinir. Onların yüksek nitelikleri Benlik ile yeniden birleştiğinden, artık somut bir kişilik yoktur, ve geriye yalnızca Benlik kalmıştır. Benliğin görüntülenmesi olan bedenler artık gerekli değildir. Üstadlığın simgesi de bunda, yani manevî güce sahip olmaktadır. Bu, nefsine hakim olabilmenin hayata geçirilmesi demektir. X SONSUZ Boğanın öyküsü bu sembolik daire ile sona eriyor. Dünya yok olmuştur. Boğa yok olmuştur. Müzik yol olmuştur. Benlik ve Benliksizlik de yoktur. Var olan, uçsuz bucaksız zaman çemberi ile simgelenen sonsuz Gerçeklik’tir. Bu Tao’dur, Nirvana’dır ve üstün insanın son hâlidir. Bu âlemdeki dünya yanılsaması da, Benlik yanılsaması da sona eriyor. Yalnızca sonsuz Gerçeklik yerinde kalıyor. Boğanın fethedilmesi, dünyanın fethiyle sonuçlanıyor. Dünya fethedilince ise solup gidiyor. Yalnızca Hakikat kalıyor; isimsiz, şekilsiz, sınırsız Hakikat; sadece içe yönelik deneyimle ve simgelerin esrarı üzerine derin düşünmeyle keşfedilebilen Hakikat. Kaynak: Alıntılar (Quote) PHILOSOPHICAL RESEARCH SOCIETY, INC. LOS ANGELES, CALIFORNIA | |
|
Etiketler |
felsefe, ilk, ilkeleri, tarihinin, İkeleri, yle |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Felsefe Nedir? Felsefe Ne Değildir? Felsefe İle İlgili Her Şey | Kalemzede | Felsefe | 0 | 13 Ocak 2021 18:13 |
Felsefe Tarihinin İlk Bilim İnsanlarından: EMPEDOKLES! | Kalemzede | Felsefe | 0 | 26 Eylül 2020 21:39 |
Felsefe Tarihinin İlk Ama Son Olmayan Filozofu: THALES! | Kalemzede | Felsefe | 0 | 26 Eylül 2020 18:24 |