09 Mart 2010, 13:52 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Felsefik Hikayeler "Kapıyı hızlı çarpıp çıkma. Geri dönmek zorunda kalabilirsin" demiş büyüklerimiz... "Kapıdan kapıya değişir" diye düşünebilirsiniz. Değişmez aslında. Öfke, hırs ya da intikam, kalbinizi kapının çarpma hızından daha hızlı çarpar. Sevgilinizi, işinizi ya da en iyi arkadaşınızı terk ederken çarptığınız kapılar aynıdır. Hepsinde geride bıraktığınız insanlar vardır. Onları“sizsizliğe” mahkum edip mutlu olurken, farkında olmadan kendinizi de onlardan “eksiltmiş” olursunuz. Bazen çarpma öncesinde “neden” sorusu gelir. Gelmezse bilin ki çarptığınız kapı bir daha size hiç açılmayacaktır. Hayat politika gibi değildir. Pişkinlik ve yüzsüzlük kaldırmaz. Pişmanlığa bile esnekliği çok azdır. Terazisi, “ çıkarlardan” çok,“duygularla” tartar. Kefe'nin birine kırık bir kalp koyduğunuzda, diğerine ne koyarsanız koyun dengelemez. Kalp cam gibidir. Kırıkları yapıştırsanız da izleri yok edemezsiniz. Sevgilinizi, “sevgisizlikten” değil,“bencillikten” terk ediyorsanız, bundan sonra çarpacağınız daha çok kapı var demektir. Her “çarpıntı” hayatınıza attığınız bir çarpıdır. Bu çarpı, matematikteki görevini üstlenip “artırıcı” etki yapmaz. Görevini, “eksi”ye devreder. İşyerinizi, yeni bir iş bulduğunuz için terk ediyorsanız, kapıdan girerken verdiğiniz sözleri hatırlamanız gerekir. Kimse hayatını aynı işyerinde geçirmek zorunda değilse de, sözlerini tutmak zorundadır. Tabi bu sözleri tutmak kendi elinde olduğu sürece... Yasal zorunlulukları bir kenara atın. Patronun sizi Pazartesi çağırıp, Salı günü atma lüksünü de... Patron sizi gönderirken, geride kalanların durumundan çok kurumun devamlılığını düşünür. Kurum yoksa iş de yoktur. Hedeflenen satışa, kâra ve verimliliğe ulaşmadıkça Pazartesi-Salı döngüsünden sıyrılmak da mümkün olmaz. Siz giderken durum biraz daha farklıdır. Sevgilinizi terk etme nedeniniz işiniz için de ortaya çıkarsa“çarpı” işaretinin “eksiltici”etkisi bir kez daha devreye girer. Elinizdeki işleri devretmeden, geride kalanları zor durumda bırakarak “çarparsanız” bu kez birden çok kişiyi hayatınızdan eksiltirsiniz. En iyi arkadaşınızı terk ediyorsanız vay halinize. Kaç kişinin “en iyi” arkadaşı vardır? “En iyi” arkadaşı edinmek kaç yıllık emek ister? “Kaç yılda” edinilen “en iyi” arkadaş, “kaç saniyede” harcanır? “En iyi”nin boşalttığı yeri doldurmak için kaç tane“iyi” gerekir? Kapıları çarptıktan sonra kafayı çarpmamak için düşünmekte fayda var. alıntı | |
|
10 Mart 2010, 00:41 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Felsefik Hikayeler Gül yaprağı Uzakdoğu’da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı, kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya çan, zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı. İçerideki budist rahip, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu. Sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı, tapınağın bahçesine döndü. Aldığı bir gül yaprağını kabin içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı içerideki budist rahip saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı. |
|
12 Mart 2010, 23:08 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Felsefik Hikayeler Ön Yargı Birbirlerini çok seven, fakir oldukları kadar kimsesiz bir çift.Sadece küçük bir tarlaları ve tarlanın yanında tek odalı derme çatma bir evleri var Ama günlerden bir gün adamın ölümü daha kötü günlerin başlamasına sebep çünkü kadın hamile... Tüm acısına rağmen geçirdiği hamilelik döneminde, karnında taşıdığı bebeği ile sürekli konuşarak avunur kadın. Ve günlerden bir gün doğum gerçekleşir. nur topu gibi bir bebektir bu.. her gün onunla tarlaya gider, sırtında taşır akşama kadar çalışır ve birlikte eve dönerler .. bebek büyürken yine günlerden bir gün bir kunduz bulurlar . her gün onlarla birlikte ve onları takip ederek eve gider kunduz. Sabah yine onları bekler ve onlarla tarlaya gider. Kadın kunduzla bebeği hiç yalnız bırakmaz tabiî ki.. Bir süre sonra evde birlikte yaşamaya başlarlar. Bebek evde uyurken kadın da evin önünü süpürmek ister kısa bir süre de olsa..geri geldiğinde kunduzun ağzı kan içindedir.. hemen elindeki süpürgenin sopasıyla kunduza vura vura öldürür. hemen bebeğin yanına gelir.. BEBEK MIŞIL MIŞIL UYURKEN AYAKUCUNDA KAFASI KOPARTILMIŞ BİR YILAN BULUR ANNE. ---------- KIRILMAZ CAM TESADUFEN BULUNMUŞ 1904 yılında Benedictus adli bir Fransız bilgini labaratuvarinda calisyordu.Rafların birinde içi bos bir şişeyi almak isterken elinden düşürdü. Tas zemin üzerine düsen sise belki bin parça olmuş, fakat parçalar birbirinden ayrılmamıştı, sise gene eski biçimini muhafaza ediyordu. Bu olay Benedictus' u çok şaşırttı. Düşündü, düşündü sonunda şişeye bir kolodyon bileşiği koymuş olduğunu hatırladı. Bileşikteki eritici madde zamanla uçmuş , geriye kalan selüloz nitrat , şişenin duvarlarına sıvanmıştı. İlk bakışta şişeyi bos sanması bileşiğin saydamlığından ötürü idi. Birkaç gün sonra gazetelerde bir otomobil kazası okudu. Otomobilde bulunanlardan biri ,kırılıp dağılan cam parçalarından ciddi bir bicimde yaralanmıştı. Benedictus kararını vermişti. Bu konuda ilk adımları atacaktı ve artik oto camları kırıldığı zaman dağılmayacaktı. |
|
21 Temmuz 2010, 20:41 | #4 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Felsefik Hikayeler BAŞARI,ZENGİNLİK VE SEVGİ Alışverişe gitmek üzere evden çıkan bir kadın, kapısının karşısındaki kaldırımda oturan bembeyaz sakallı üç yaşlıyı görünce önce duraksadı, sonra onları, tüm içtenliğiyle evine davet etti; "Burada böyle oturduğunuza göre, üçünüz de kesinlikle acıkmış olmalısınız", dedi. "Lütfen içeri gelin, size yiyecek birşeyler hazırlayayım." Üç yaşlıdan biri, kadına, eşinin evde olup olmadığını sordu. Kadın, eşinin biraz önce çıktığını, şu anda evde olmadığını söyledi. Yaşlı adam, başını iki yana salladı; "Eşiniz evde değilse, biz de davetinizi kabul edemeyiz", dedi. Akşam eşi geldiğinde, kadın karşı kaldırımdaki yaşlı adamlarla arasında geçen konuşmayı anlattı. "Senin evde olmadığını öğrenince, içeri girmek istemediler" dedi. Yaşlı adamların budavranışlarını öğrenince, kadının eşi üzüldü. "Bir bakıversene dışarı", dedi. "Hâlâ oradalarsa, şimdi davet edebilirsin eve." Kadın kapıyı açar açmaz, karşı kaldırımdaki bembeyaz sakallı üç yaşlıyla yeniden karşılaştı. "Eşim geldi, şimdi evde" dedi ve onlara davetini yineledi; "Yemeğimizi birlikte yemek için sizi şimdi davet edebilir miyim evimize?" Kadının davetine yaşlılardan biri yanıt verdi; "Biz hiçbir eve üçümüz birlikte gitmeyiz", dedi ve kısa bir duraksamadan sonra, bir açıklama yaptı; "Sağ yanımdaki bu arkadaşımın adı, zenginliktir. Bu yanımda oturan arkadaşımın adı başarı, benim adım ise sevgidir. Kendini ve arkadaşlarını tanıttıktan sonra sevgi, kadına ilginç bir öneride bulundu "Şimdi evinize gidin ve eşinizle başbaşa verip, bir karara varın", dedi. "İçimizden sadece birimizi davet edebilirsiniz evinize. Hangimizi davet etmek istediğinize karar verin, sonra gelin, kararınızı bize bildirin." Kadın, sevginin önerisini eşine anlattığında, adam sevinçten göklere fırladı. "Aman ne güzel, ne güzel", dedi. "Hangisini davet edeceğimizi bize bıraktıklarına göre, biz de içlerinden zenginliği davet ederiz ve evimiz de bir anda zenginliğe kavuşmuş olur." Eşinin kararı, kadının hiç de hoşuna gitmedi. "Başarıyı davet etsek, daha mantıklı bir karar vermiş olmaz mıyız, kocacığım?", dedi. Kayınvalidesiyle, kayınpederinin bu konuşmasına, içerideki odada bulunan gelinleri de kulak misafiri olmuştu. Koşarak içeri girdi ve o da kendi önerisini söyledi; "En doğru karar, sevgiyi davet etmek değil midir?", dedi. "Düşünsenize, evimiz bir anda sevgiye kavuşacak" Gelinin bu önerisi, kayınpederin de, kayınvalidenin de çok hoşlarına gitti. "Tamam, en doğru karar bu olacak" dediler. Sevgiyi davet edelim..." Kadın kapıyı açtı ve üç yaşlıya birden sordu; "İçinizde hanginiz sevgiydi? Onu davet etmeye karar verdik. Lütfen buyursun..." Sevgi ayağa kalktı, eve doğru yürümeye başladı. Arkadaşları da ayağa kalktılar ve sevginin arkasından, onlar da eve doğru yürümeye başladılar. Kadın, büyük bir şaşkınlık ve heyecan içinde, zenginlikle başarıya sordu; "Siz niçin geliyorsunuz? Ben yalnız sevgiyi davet etmiştim." Kadının bu sorusuna, üç yaşlı birlikte yanıt verdiler; "Eğer içimizden yalnız zenginliği ya da başarıyı davet etmiş olsaydınız, davet edilmeyen ikimiz dışarıda bekleyecektik. Fakat siz sevgiyi davet ettiniz. Bu durumda üçümüz birden gelmek zorundayız evinize." Ve kadının "niçin?" diye sormasını beklemeden, zenginlik ve başarı sözlerini şöyle sürdürdüler; "Çünkü sevginin olduğu her yerde, biz zenginlik ve başarı da her zaman, onun yanında oluruz. |
|
21 Temmuz 2010, 21:04 | #5 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Felsefik Hikayeler Önemli Olan Tad Almak Amerikalı piyanist ve besteci Eubie Blake öldüğünde 104 yaşındaydı. Blake 102 yaşındayken televizyonda bir söyleşi yapıyordu. Sordular: “102 yaşında olmak, nasıl bir duygu?” Blake cevapladı: “Yaşın pek tadı yok. Yaşamanın tadını çıkartmak güzel…” |
|
11 Ağustos 2010, 02:45 | #6 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Felsefik Hikayeler Tuz ve Su Yaşlı usta, çırağının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı. - “Tadı nasıl? ” diye soran yaşlı adama öfkeyle: - “Acı” diye cevap verdi. Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu: - “Tadı nasıl? ” “Ferahlatıcı” diye cevap verdi genç çırak. - “Tuzun tadını aldın mı? ” diye sordu yaşlı adam, “Hayır” diye cevapladı çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi: - “Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.” |
|
31 Ağustos 2010, 01:38 | #7 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Felsefik Hikayeler Tavla ve Satranç Pers imparatorunun basverziri Büzur Mehir tarafindan 1400 yil önce tasarlanan tavla oyunu; Dünyanin en popüler oyunlarindan biridir. Zaman kavramindan alinan ilhamla tasarlananan oyunun zamana böylesine direnmesi son derece etkileyici. Senenin birligi olarak tavla bir tanedir. Tavlanin içindeki karsilikli 6'sar hane 12 ayi temsil eder. 15 açik ve 15 koyu renkli pul, Ayin 15 gece ve 15 gündüzünü simgeler. Karsilikli 12'ser hane günün 24 saatidir. Eski zamanlarda Hint Imparatoru, satranç oyunun Pers Imparatoruna, yaninda bir mektup ile hediye olarak göndermistir. Mektubunda oyunla ilgili hiç bir açiklama yapmazken söyle bir mesaj yazmistir. Pers Imparatoruna; Kim daha çok düsünüyor, kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi görüyorsa O kazanir. Iste hayat budur... Pers Imparatoru dönemin en alim veziri olan Büzur Mehir ile bu mesaji paylasarak, ondan oyunu çözmesi ve kendisinin de karsilik olarak Hint Imparatoruna hediye edilmek üzere baska bir oyun icat etmesini ister. Vezir haftalarca çalistiktan sonra gönderilen satrancin her tas hareketini ve oyunu çözer daha sonra da on günde tavlayi icad eder ve imparatora sunar. Hint Imparatoruna tavla oyunuyla birlikte gönderilmek üzere söyle bir mesaj hazirlanir. Hint Imparatoruna; Evet, Kim daha çok düsünüyor, kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi görüyorsa O kazanir. AMA BIRAZ DA SANSTIR. |
|
09 Ocak 2011, 14:27 | #8 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Felsefik Hikayeler Meşhur bir filozofa: - “Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?” diye sorulduğunda: - “Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan” demiş. ---------- Sokrates ve eşi bir türlü iyi geçinemezlermiş. Bir gün eşi Sokrates’e verip veriştirmiş, ağzına geleni söylemiş. Bakmış kocası hiç bir tepki göstermiyor; bir kova suyu alıp başından aşağı boşaltmış. Sokrates, gayet sakin: - “Bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak zaten bekliyordum” demiş. ---------- Öğrenci; -Hocam,diye sormuş.İnsan,maymunun gelişmiş şeklidir”diyorlar.Ne dersiniz? Seyid Ahmet Arvasi cevap vermiş. -O mantığa göre çınar ağacı da maydanozun gelişmiş şeklidir. |
|
31 Ocak 2011, 15:06 | #9 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Felsefik Hikayeler İngiliz Büyükelçisi, eski Osmanlı evlerinin dış duvarlarına asılan “Yâ Hafîz” (Muhafaza eden Allah (c.c.) ) levhalarını görünce dayanamamış ve Keçecizade Fuad Paşa’ya bunların ne olduğunu sormuş. Fuad Paşa, İngilizin anlayacağı dille cevap vermiş: - O gördükleriniz, Osmanlı Sigorta Şirketinin levhalarıdır. ---------- Sahabelerden biri, Hz. Ebûbekir’in yanına gelerek: - Çok günahkarım, der. Benim için dua eder misiniz? Hz. Ebûbekir: - Yâ Rabbi, der. Bir günahkar, bir diğerinden dua istiyor. İkisini de affeyle. ---------- Bir talebe, hikmet sahibi bir zât ile sohbet ederken: - Cennet’te küçük bir yerim olsa bana yeter deyince, o zât şu cevabı verdi: - Âhiret için ettiğin kanaati, keşke dünya için de etseydin. |
|
02 Şubat 2011, 02:00 | #10 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Felsefik Hikayeler Hayatın Tadı İki gezgin melek, geceyi geçirmek için, son derece varlıklı bir ailenin evinin kapısını çalmışlar. Aile, pek kaba bir üslupla, meleklere yatacak yer olarak koca malikanenin konuk odalarından birini vermek yerine, soğuk bodrumdaki küçük bir köşeyi göstermiş. Melekler, buz gibi odanın soğuk ve sert zemininde kendilerine yatacak bir yer hazırlamaya çalışırlarken, yaşlı melek duvarda bir delik görmüş ve kalkıp deliği onarmaya girişmiş. Genç melek, yaşlı meleğe bu hareketinin nedenini sorunca, yaşlı melek hafifçe gülümsemiş: - Her şey, her zaman, göründüğü gibi değildir... Sabah malikaneden ayrılan melekler, gece bastırınca, bir kez daha kalacak yer bulmak umuduyla, bu defa çok fakir bir çiftçi ailesinin kapısını çalmışlar. Son derece misafirperver olan fakir karıkoca, sofralarında ne var ne yoksa meleklerle paylaştıktan sonra, onlara rahatça uyumaları için kendi yataklarını vererek yanlarından ayrılmışlar. Sabah güneş doğduğunda, melekler, zavallı karıkocayı gözyaşları içinde bulmuşlar: Yegane geçim kaynakları olan tek inek de tarlalarının ortasında cansız yatmaktaymış. Genç melek, bu sefer iyice öfkelenerek yaşlı meleğe isyan etmiş: - Bunun olmasına nasıl izin verebildin? O varlıklı kaba adamın her şeyi vardı; ama sen kalktın, ona yine de yardım ettin. Bu iyi yürekli fakir ailenin ise o tek inekten başka hiçbir şeyleri yoktu. Buna rağmen onu bile paylaşmaya gönüllü oldular. Ama sen, o ineği de yitirmelerine izin verdin! Bunun üzerine yaşlı melek, genç meleğe dönerek şu cevabı vermiş: - Her şey, her zaman, göründüğü gibi değildir. O zengin malikanenin bodrumunda kaldığımız gece, duvardaki deliğin dibinde külçe külçe altın saklı olduğunu fark ettim. Malikanenin sahibi, bu kadar açgözlü olduğu ve kendisine verilmiş şans sayesinde edindiği zenginliğin bir parçasını bile paylaşmaya yanaşmadığı için, ben de o deliği öyle bir kapatıp mühürledim ki artık arayıp bulsa da açamaz. Ve devam etmiş: - Sonra, dün gece biz çiftçi ailesinin yatağında uyurken, ölüm meleğinin o çiftçinin karısını almaya geldiğini gördüm. Ben de onun yerine, ölüm meleğine ineği verdim. Yaşlı melek, gülümseyerek bir kez daha eklemiş: - Her şey, her zaman, göründüğü gibi değildir. Bazen işler istediğimiz gibi sonuçlanmadığında, aslında bizim de başımıza gelen tam da budur işte. İnanıyorsanız, yapmanız gereken şey, sadece her sonucun her zaman sizin lehinize olduğuna güvenmektir. Bunun böyle olduğunu, ancak belirli bir zaman sonra öğrenebilecek olsanız bile. Bazı insanlar, hayatımıza girerler ve çabucak çıkarlar. Bazıları ise dostumuz olur ve bir süre orada kalırlar. Yüreklerimizde o güzel ayak izlerini bırakarak… Ve bu, iyi bir dost kazandığımız için, bir daha asla eskisi gibi olmayacağız demektir! Dün, tarih oldu. Yarın, bir gizemdir. Bugün ise bir armağan. Bu yüzden İngilizcede “present”, hem “şu an”, hem de “armağan” anlamına gelir! Her anı doyasıya yaşayın ve tadını çıkarmaya bakın. Hayat, bir kostümlü prova değildir!.. |
|
Etiketler |
felsefik, hikayeler |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Önerileriniz... (Felsefik Kitaplar) | SimHa | Felsefe | 0 | 06 Şubat 2018 21:42 |
Resulullah'tan Hikâyeler - Peygamberimizden hikayeler | Luthien | İslamiyet | 0 | 15 Eylül 2014 00:40 |
Bilgelere Sorular ve Cevapları (Felsefik) | Ecrin | Felsefe | 0 | 29 Temmuz 2012 23:48 |
Resimli Felsefik Sözler. | Afrodit | Felsefe | 0 | 23 Ağustos 2010 01:23 |
Güzel Bir Felsefik Hikaye | Hesna | Felsefe | 0 | 23 Ocak 2010 14:24 |