14 Nisan 2009, 16:52 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Türk şiir eleştirisinin 'ne'liği Türk şiir eleştirisinin 'ne'liği Yücel Kayıran Gösteri Sanat Dergisi –Kasım 2004 Hüseyin Cöntürk'ün anısı için Türkiye'de eleştiri saltıkçı devlete karşı değil (Terry Eagleton, Jürgen Habermas'ın 'Kamusallığın Yapısal Dönüşümü' adlı yapıtından etkilenerek yazdığı, 'Eleştirinin Görevi/The Function of Criticism' adlı kitabı, "Modern Avrupa'da yapılan eleştiri, saltıkçı devlete karşı verilen savaşımdan doğmuştur." savıyla başlar ve bu savın projeksiyonu altında ilerler. Bu sav, Türk şiir eleştirisi için geçerli değildir.) aydınlanma mücadelesinden doğmuştur. Ayırıcı özellik, bu mücadelenin, toplum adına tarihe karşı verilmesinde görülür. Burada, tarih kavramını historia anlamında kullanmıyorum. Historia, insanın eylemlerine, eylemleri sonucunda yapmış veya kurmuş olduklarına dikkat çeker. Benim, tarih terimini kullanırken, kastettiğim bir eylemlilik hali değil, tam tersine bir eylemsizlik durumudur. Daryush Shayegan'ın, 'Yaralı Bilinç'te, Friedrich Hegel'den yararlanarak oluşturduğu, ve "tarihte tatil" terimiyle ifade ettiği bir kavram vardır. Hegel, tarihte tin olamamış toplumları, "uyku halinde olmak"lıkla tanımlar. Tarihte tin olamamış toplumlar, kendileri-için olmadıkları gibi, henüz öteki-için de olabilmiş değildirler. Shayegan, tarihte tatil kavramıyla, tarihsel süreçte Descartesçi anlamda 'özne' olamama halini, dahası bu süreçten haberdar bile olamamayı, dolayısıyla zamanın dışında, 'tatil'de kalma durumuna işaret eder. Hegel'in "uyku halinde olma" kavramı, Immanuel Kant'ın '"Aydınlanma Nedir?" Sorusuna Yanıt' adlı makalesinde tanımladığı ergin oIamama kavramını hatırlatmaktadır. Bu durum, yani ergin olamayış durumu, "insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışı" durumudur. Kant'a göre, bunun nedenini, aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğin gösteremeyen insanda" aramak gerekir. Çünkü, ona göre, "doğa, insanları yabancı bir yönlendirilmeye bağlı kalmaktan çoktan kurtarmış olmasına karşın, tembellik ve korkaklık nedeniyledir ki, insanların çoğu bütün yaşamları boyunca kendi rızalarıyla erginleşmemiş olarak kalırlar. c...) Ergin olmama durumu çok rahattır çünkü. Benim yerime düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din adamım, perhizim ile ilgilenerek sağlığım için karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz artık. Kendi şiirine karşı eleştirel bir göz edinememiş şairlerin, eleştirmenden kendi gelişimlerine katkıda bulunacak, yol gösterici söz ve edimleri beklemeleri, bu ergin olamama halinin dışavurumudur. Benim yerime düşünen bir eleştirmenimin olması çok rahattır çünkü. Bu anlayışa göre, eleştirmen, şairi 'olumlu' yönde eleştirmeli, onun çıkmazlarını, geliştirilebilecek yönlerini işaret etmelidir. Buradan bakıldığında, Türk şiirinin bugünkü gelişimine yönelik eleştirel beğeniyi dile getirenleri, şair-eleştirmenler (şair-eleştirmen adlandırmasını eleştiri sorunsalı içinde ilk defa Memet Fuat kullanmıştı) ile eleştirmenler diye ikiye ayırmak olanaklıdır. Şair-eleştirmenlerin yazdıkları yazıların geri planında, ya kendi şiir anlayışından hareketle ötekini değerlendirme, ya da kendi şiirinin de içinde yer aldığı tarihsel ve toplumsal dönemi tanımlayıp açıklayarak hem kendi şiirine, hem de söz konusu döneme ilişkin mevcut. Türkiye'deki eleştirel düşüncenin temel kaygısı, ergin olmama durumunu ergin olma haline getirme çabası olması bakımından ortaktır; ancak, bu çabanın içinde yer alan öznelerin her birinde biçem (stil, tarz, üslup) farklıdır. Biçemin farklılığı, Türk şiir ortamındaki eleştirel kaygının çeşitliliğini ve bu çeşitliliğini neliğini gösterici niteliktedir. Eleştirel kaygı da, bu işlevi üstlenmiştir. Bu işlev, estetik beğeninin istenilmeyen yöne kaymasına karşı mücadele vermek ve söz konusu şairin istenilen estetik beğeni çizgisinde ilerlemesini sağlamak şeklinde ifade edilebilir. Türk şiir eleştirisinin, daha açık bir deyişle, Cumhuriyet dönemi Türk şiir eleştirisine hakim olan ve kendini izlenimci eleştiri olarak tanımlayan eleştirinin temel kaygılarından biri, cumhuriyetçi, laik ve ulusal bir şiir beğenisi yaratmak olmuştur. Bu bağlamada, Türk şiir eleştirisinin genellikle bir 'ulusal şiir antolojisi' oluşturma kaygısı tarafından belirlendiği dikkat çekiyor. Dolayısıyla, Türkiye'de eleştiri, saltıkçı devlete karşı değil, bu ergin olmama haline karşı mücadeleden doğmuştur. Bu bakımdan, denilebilir ki, 20. yüzyıl Türklerin eleştiri yüzyılıdır. Buradan bakıldığında, Türk şiirinin bugünkü gelişimine yönelik eleştirel beğeniyi dile getirenleri, şair-eleştirmenler (şair-eleştirmen adlandırmasını eleştiri sorunsalı içinde ilk defa Memet Fuat kullanmıştı) ile eleştirmenler diye ikiye ayırmak olanaklıdır. Şair-eleştirmenlerin yazdıkları yazıların geri planında, ya kendi şiir anlayışından hareketle ötekini değerlendirme, ya da kendi şiirinin de içinde yer aldığı tarihsel ve toplumsal dönemi tanımlayıp açıklayarak hem kendi şiirine, hem de söz konusu döneme ilişkin mevcut algılama/kavrama tarzlarını değiştirme çabası yer almaktadır. Eleştirel kaygı da, bu işlevi üstlenmiştir. Bu işlev, estetik beğeninin istenilmeyen yöne kaymasına karşı mücadele vermek ve söz konusu şairin istenilen estetik beğeni çizgisinde ilerlemesini sağlamak şeklinde ifade edilebilir. Türk şiir eleştirisinin, daha açık bir deyişle, Cumhuriyet dönemi Türk şiir eleştirisine hakim olan ve kendini izlenimci eleştiri olarak tanımlayan eleştirinin temel kaygılarından biri, cumhuriyetçi, laik ve ulusal bir şiir beğenisi yaratmak olmuştur. Bu bağlamada, Türk şiir eleştirisinin genellikle bir 'ulusal şiir antolojisi' oluşturma kaygısı tarafından belirlendiği dikkat çekiyor. Dolayısıyla, Türkiye'de eleştiri, saltıkçı devlete karşı değil, bu ergin olmama haline karşı mücadeleden doğmuştur. Bu bakımdan, denilebilir ki, 20. yüzyıl Türklerin eleştiri yüzyılıdır. Türkiye'deki eleştirel düşüncenin temel kaygısı, ergin olmama durumunu ergin olma haline getirme çabası olması bakımından ortaktır; ancak, bu çabanın içinde yer alan öznelerin her birinde biçem (stil, tarz, üslup) farklıdır. Biçemin farklılığı, Türk şiir ortamındaki eleştirel kaygının çeşitliliğini ve bu çeşitliliğini neliğini gösterici niteliktedir. Biçem, içeriksiz değildir; bir oyun değildir. Stil, kişilikten gelir; biçem, anlığın(zihnin) aynasıdır. Anlık terimini, sadece anlama yetisini anlamında değil, aynı zamanda duygu, anlama, akıl, algı, irade, düşünce, bilinç ve bilinçaltını kapsayan tümel bir kavram olarak kullanıyorum. Dolayısıyla biçemdeki farklılık, şiir eleştirisi yapan eleştirmenlerin anlıkları arasındaki farklılığı gösterir. Türkiye toplumunun gelişim dönemlerinde, Türk şiirinde ortaya çıkan sapmalara karşı şair-eleştirmenlerin önemi göz ardı edilemeyecek edimleri söz konusudur. Yahya Kemal'in 'Ali Emiri ve Yeni Şiir' adlı yazısı, Nazım Hikmet'in "Putları Yıkıyoruz!" girişimi, Muzaffer İlhan Erdost ile Cemal Süreya'nın İkinci Yeni şiirine ilişkin Pazar Postası'ndaki yazıları; '80'li yıllarda Metin Celal ve Tuğrul Tanyol'un '70 li yıllarda gelişen 'slogancı şiir' e karşı yazdıkları yazılar ile Ebubekir Eroğlu'nun 'Modern Türk Şiirinin Doğası' adlı kitabında yer alan yazıları, şair-eleştirmenlerin, Türk şiirindeki sapmalara karşı gösterdikleri direncin en güçlü örneklerini oluşturmaktadır. Bu bağlamda, denilebilir ki, Türk şiir eleştirisi Yahya Kemal'le başlar. Yahya Kemal'in 'Ali Emiri ve Yeni Şiir' adlı yazısı, bu başlangıç noktasının ilk edimi olarak ele alınabilir. Ama, bu yazılar da, biçem açısından aynı türden değiL. Biçemleri dikkate alındığında, şair-eleştirmenlerin eleştiri yazıları da kendi içinde, tavlama yazısı ve bilgi üreten yazılar olmak üzere ikiye ayrılır. Tavlama yazılarının temel özelliği, kendilerini sınayacak örneklerden yoksun oluşlarında veya kendilerini test edecek örnekleri göze alamayışlarında görülür. Bunlar, yazıdaki öznenin inancını dile getiren yazılardır. Bu özneye göre, tek değer kendisidir veya kendi dışında başka bir değer var değildir. Özne, muhalif düzlemden konuşuyor gibidir. Ama bu muhaliflik sürekli iktidar konumunda olan bir muhalifliktir. Tavlama yazılarına Attila İlhan, İsmet Özel, Murathan Mungan ve Roni Marguies'in şiir/eleştiri yazıları örnek verilebilir. Bilgi üreten yazılar ise, belli bir şiir beğenisine ilişkin varsayım ve görüşlerden çok, varolan şiire ilişkin bilgi üretmeyi hedefleyen yazılardır. Bu yazılar da, kendi içinde ikiye ayrılır: Şair edasıyla yazılanlar ve arayış veya arama problemiyle yazılanlar. Şair edasıyla yazılan yazıların hareket noktası, söz konusu yazıyı yazan şairin kendi şiirine ilişkin şairlik deneyimi ile kendi şiir anlayışına ilişkin beğenidir. Bu yazıların temel özelliği, biçernin, söz konusu deneyimin olgunluğunu dile getirmesinde görülür. Şair, genel olarak şiir hakkında konuşurken aynı zamanda kendi şiiri hakkında konuşmakta, kendi şiiri hakkında konuşurken aynı zamanda genel şiir hakkında konuşmaktadır. Yahya Kemal, Behçet Necatigil, Turgut Uyar, (Günler bağlamında) Cemal Süreya, İlhan Berk, Gülten Akın, Hilmi Yavuz, Ataol Behramoğlu, Tahir Abacı, Şavkar Altınel, Haydar Ergülen, Orhan Kahyaoğlu, Cihan Oğuz, Osman Çakmakçı, Ayhan Kurt gibi şairlerin yazıları, bu türün örnekleri içinde yer alır. Arayış problemiyle yazılan yazıların temel özelliği ise, genel olarak şiire ilişkin argüman üretmekle birlikte, çeşitli kuramlardan hareketle yazılmakta olan şiiri tanımlama girişiminde görülmektedir. Bu yazılar, kuşkusuz, şairlerinin gerek şiirlerine gerekse şiir anlayışlarına ilişkin yargıları da içerirler. Ama, bu dolaysız olarak dile getirilmiş değildir. Bu yazıların olanaklı en öznel yorumu, şairlerinin kendilerinin de içinde bulunduğu dönemi açıklama, anlama kaygısı içinde olduklarını dile getirir. Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Oktay, Cemal Süreya, Özdemir İnce, Enis Batur, Ali Günvar, Ebubekir Eroğlu, Güven Turan, Mahmut Temizyürek gibi şairlerin yazıları bu bağlam içinde yer almaktadır. Eleştirmenleri de, yazılarının biçemleri bakımından, önce, bilgi üretenler ve kuşkucular olmak üzere ikiye ayırmak olanaklıdır. Kuşkucular derken, herhangi bir değerin temsili olmayan yazıları kastediyorum. Kuşkuculuk, bugün, "Mahvetmesini bilmeyen eleştirmesin!" argümanı ile "Auschwitz'den sonra şiir yazılamaz!" sözü arasındaki düzlemde kendisine temsil bulmaktadır. Tavlama yazılarında da görüldüğü gibi, kuşkucuların da hareket ettirici nedeni, "çamur at izi kalsın!" sözünü dile getirten duygudur. Bu yazılarda, eleştiri konusu edinilen nesne, argümanlar ve ileri sürümler değil, söz konusu edinilen yazarının kişiliği ve itibarıdır. Mahvedilmek istenen kişilik ve yazınsal itibardır, değerler, argümanlar veya görüşler değiL. Kuşkucular için, argüman veya görüşlerin bir değeri yoktur. Değerleri çiğnemek, tutarsızlık ve çıkarlara göre edimde bulunmak, bugün, kuşkuculuğu yönlendiren veya ortaya çıkmasını neden olan temel özellikleri oluşturmaktadır. Kuşkusuz, eleştiri kuşkuyu içerir. Ama, bu kuşku, ileri sürülen argümanın anlamını, güvenilirliğini ve insani yaşama katkısının ne olduğunu sınamaya, test etmeye yöneliktir. Eleştiride kuşku, bir başlangıçtır, yoksa bir varış noktası değil. Eleştiri, kuşkuculuğa karşı bir tasarım olarak kurulmuştur ve bu kuruluş, değerlerin korunması, ahlaklılık, tutarlılık ve aydınlanma ilkesinden bağımsız değildir. Eleştirinin amacı, değerlerin çiğnenmediği, insanların çıkarlarına göre değil ahlaklılık ve tutarlılığa göre eylediği aydınlanmış bir dünya için bilgi üretmektir. Kuşkuculuk, bilgelik ve erdemin kendisi için olanaklı olmadığını gören bilincin bütün değerlere saldırısıdır aslında. Eleştirinin varlık nedeni bilgi ortaya koymaktır. Eleştirinin konu nesnesi, sanat yapıtlarıdır. Bu bilgi, sanat yapıtlarının taşıdığı imgede gizlidir. Eleştirinin görevi, sanat yapıtının taşıdığı bilgi imgesini ideleştirmektir. Kavramlaştırmak da diyebiliriz buna. Ama her kavramlaştırma tanımlamakla olanaklıdır. Bilgi üreten eleştirmenler de biçemleri bakımından, kuramsal anlamda arayış halinde yazanlar ile eleştirIDen statüsünden yazanlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kuramsal anlamda arayış halinde yazanlar, metnin anlamını, metin-şair ve şairin yaşadığı tarihsel dönemle bağlantısında tanımlayan eleştirmenler ile, metnin anlamını metnin kendisine göre tanımlayan eleştirmenler olarak kendi içinde ikiye ayrılmaktadır. Bu türün temel özelliği, şaire yaklaşımında görülmektedir. Bu anlayışa göre, şair, ergin olamama halinden ergin olma haline evrilen henüz reşit olmamış bir çocuk değil, tam tersine ergin olmuş halde ele alınması gereken bir öznedir. Murat Belge, Orhan Koçak, Oğuz Demiralp birinci bağlam içinde yer alırken; Hüseyin Cöntürk, Füsun Akatlı, Mustafa Durak, Necmiye Alpay, Kemal Bek ikinci bağlam içinde yer almaktadır. İkinci bağlamın en önemli jsmi, kuşkusuz, Hüseyin Cöntürk'tür. Türkiye'de şiir eleştirisinin bağımsız bir disiplin olarak kurulma girişimi Cöntürk'le başlar. Ama, bu girişim, onun geri çekilmesiyle birlikte '60'lı yılların sonunda, bir ruhun ait olmadığı bir bedende kalışı gibi, kalmıştır. çünkü, bu eleştiri anlayışı, şairin, ergin olmuş bir tamlık içinde algılanması gerektiğini, ergin almamışlık "halinin ergin olamamışın kendisi tarafından aşılması gerektiğini (Cöntürk, bu nedenle her şairin, şiir yayınlamadan önce eleştiri yazısı yazması gerektiğini dile getiriyordu sürekli), dolayısıyla eleştirinin, ergin olmamışı ergin hale getirme çabasından vazgeçmesi gerektiğini, dile getiriyordu. Eleştirmen statüsünden yazan eleştirmenlerin temel özelliği ise, temsil ettikleri statüyle özdeşleşmiş olmalarında görülmektedir. Bu özdeşlikle ıralanan bu kimlik, Türk şiir ortamının da kabulünü kazanmış genel bir itibara sahiptir. Bu eleştirmenler de kendi içinde, izlenimciler ve f'ikirciler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İzlenimciler derken, şairi, başlangıçından, yani bir ergin olmama durumu olarak gençlik döneminden başlayıp, olgunluk dönemine kadar izleyip ,takip ederek, ondaki her olumlu gelişmeyi tanımlayıp destekleyerek, yani onu ergin olma haline getirme edimlerini içeren eleştirmenlik biçemini kastediyorum. İzlenimci eleştirinin temel tezi, eleştirmenin izlenimlerini betimlenmesini dile getirdiğini ileri sürülmesine karşın, Türkiye'de bu eleştiri anlayışını yönlendiren temel öğe, varolanın izlenimlerinden çok, olacak olanın, olmakta olanın nasıl olması gerektiğini belirleme kaygısı olmuştur. Bu eleştiri anlayışının kare asını Nurullah Ataç, Memet Fuat, Mehmet H. Doğan ve Doğan Hızlan oluşturmaktadır. Cumhuriyet dönemi Türk şiiri, yüzyılın başından 90'ların sonundaki yerine gelmişse, bu biçemin 'yol arkadaşlığıyla' gelmiştir. Ramis Dara, bu eğilimin en genç temsilcisidir; belki de son temsilcisi. Fikirciler derken ise kastettiğim, ilkin, eleştirmenliğin tümdengelirnci bir biçemle yapılmasıdır. Bu tür içinde yer alan eleştirmenler, temsil ettikleri anlayışın genel doğrularından hareketle yazılan şiiri veya şiir edimlerini 'tanımlayarak, söz konusu genel doğruya/beğeniye göre yapıtın veya edirnin yanında veya karşısında yer alıyorlardı. Asım Bezirci ile Eser Gürson bu türün en güçlü örnekleridir. Aynı tür içinde olmakla birlikte, her ikisi de birbirine karşıt konumda yer almaktaydılar. İlki, 'bilimden yana', ikincisi ise, 'edebiyattan yana' olmaklıkla tanımlamışlardı kendilerini. Ve, birbirine benzer trajik nedenlerle, yaşayanların dünyasından ayrıldılar. Bu eğilimin, yine çok farklı bağlamlarda yer almalarına rağmen, günümüzdeki temsilcileri Hasan Bülent Kahraman ile Sabit Kemal Bayıldıran'dır. Bu yazı, kuşkusuz, kısa bir önsözdür; yukarıda yapılan sınıflandırma içinde yer alan her bir kişiye ait olanı tanımlayarak kendilerine teslim etmeyi hedefleyen bir çalışmanın kısa bir önsözü. Alıntı. | |
|
Etiketler |
elestirisinin, eleştirisinin, neliği, neligi, siir, turk, türk, şiir |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Garson Mustafa'nın şiir aşkı: Müşteri sipariş aldığımı sanıyor ama ben şiir yazıyorum | NurSima | Güncel ve Son Dakika Haberler | 0 | 23 Haziran 2021 21:13 |
Bir’in İki’liği – İrfan ÖZTÜRK | Vesaire | Şairler ve Şiirleri | 0 | 18 Aralık 2014 09:53 |
Şiir nasıl yazılır, şiir yazma teknikleri. Şahsi fikrim. | IF | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 6 | 02 Ağustos 2014 23:06 |
Nihat Doğan hiç'liği kaldıramadı | PassioN | Haber Arşivi | 1 | 07 Mart 2012 21:36 |
Aşkın Hal-(siz'liği) | Hesna | Aşk ve Sevgi Köşesi | 0 | 19 Ocak 2010 00:55 |