30 Mart 2009, 20:44 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Diyalektik DİYALEKTİK Felsefe Diyalektik Bilgi Kuramı ( Epistemoloji) Şahin Yenişehirlioğlu-Ankara üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Yayınları GENEL SONUÇ ve DEĞERLENDİRME Yaptığımız bu çalışmanın genel sonucunda, ilk önce, seçmiş bulunduğumuz konuyu genel konumuna yerleştireceğiz: Şöyle ki, felsefeye başladığımız günlerin ilk zamanlarından bu yana, sürekli olarak belirli felsefe akımlarının adlarını, özelliklerini ve evrensel niteliklerini, onları oluşturan filozofların ünleriyle birlikte duyarız. Kaldı ki, bu akımlar, gerçekte, hiç kuşkusuz, birbirleriyle bağlantısız ve birbirlerine hiç etki etmeksizin ortaya çıkmazlar ve doğal olarak ta çıkamazlar. İşte bu nedenle, Diyalektiği Düşünce’nin Tarihsel Sürecinde incelemeye koyulduğumuz zaman, zorunlu olarak bu akımların oluşturmuş oldukları karşılıklı etkileşim sürecinden de yararlanmak gerekmektedir. Biz de, bu nedenle, diyalektiği incelemeye ve ona ilişkin bir araştırmaya koyulduğumuzda, her şeyden önce bu süreç çerçevesinde kalarak ve onun evrensel verilerinden yararlanarak konumuzu ve çözümlemelerimizi saydamlaştırmaya çalıştık. Bu kısa açıklamadan sonra, çalışmamızm ilk bölümünde, diyalektiğin ilk ilkel, maddeci, bununla birlikte, idealist ve metafizik bir yapı ortaya koyan ya da yansıtan kesimiyle uğraştık. Bu bölümde, Herakleitos felsefesinin özelliklerini dile getirirken, aynı zamanda, onun karşıt olguları içeren Logos’undan da söz etmiş olduk. Çünkü, “Logos”, her şeyden önce, bir tür anlatım biçimi ve türü olarak karşımıza çıkmakta. Onun dilsel anlatımı, aynı anda, onun yine bir ussal ve anlıksal anlatımı olarak belirlenmektedir. Yani, Herakleitos felsefesi dış—nesnel—gerçeklik’e baktığında, bu dış—nesnel—gerçeklik’i çözümlerken, onun yapısındaki karşıt olguları ve bu nedenle de çelişkileri genel anlatım biçimiyle ve hiçbir çözümlemeye gitmeksizin ortaya koymaktadır. Böylece, bu anlatım biçimi sonucu, dış --nesnel—gerçeklik’in, yani içinde bulunduğumuz bu dünyanın, doğanın, evrenin ya da birey ve toplumun gerçek yapısını ve onların oluşturmuş oldukları gerçekliğin özelliklerini çözümlemeksizin, oldukça basit bir biçimde dile getirmektedir. Bu özellikler ve nitelikler birer karşıt olgular olarak kendilerini ele vermektedirler. Örneğin, sıcak—soğuk, savaş—barış, kuru—nemli vb... gibi.Bununla birlikte, bu karşıt olguların, birbirlerinden kesinlikle salt bir ayrımla ayrılmadıklarını saptayabiliyoruz. Bu yeni durumun sonucunda da “Birlik” içinde karşıt olguların varolmalarını ve bunların birbirlerinden ayrı, ayrımlı ve karşıt olarak bulunmalarına karşın, yine de birbirleriyle doğal ilişkilerde bulunduklarını ve bu ilişkiler sonucu birbirlerine dönüşerek, karşıt olgulardan birbirlerine geçişleri görüyoruz,. Örneğin, bir insan varlığındaki açlık ve tokluk durumuyla, bir toplumun savaş ve barışı aynı yapıda ve aynı koşullarda barındırması gibi. Ve yine insan varlığı varolma, yani yaşam ile yok—olma yani ölümü aynı biçimde ve aynı güçte bir aynı yapıda bulundurmaktadır. Bu olguların birbirlerine dönüşümü sonucu, varlıkta da evrensel nitelikte ve güçte bir değişim ve devim ortaya çıkmaktadır. Bu olgular Doğa’da ve Evren’ de aynı biçim altında ve yadsınamayacak bir biçimde birarada bulunmaktadırlar. Şöyle ki, mevsimler bunlara birer güzel ve gerçek örnek oluştururlar, Ayrıca, Zamansal anlatım da bu tür bir olgudan kaynaklanmaktadır. Gündüz, gece, sabah, akşam belirlemeleri gibi. Bunun dışında, doğada, evrende, bireyde ve toplumda belli bir iç dinamik, bir güç bulunmaktadır. Bu güç, sürekli bir değişim ve devinim içindedir. Yalnız, bu gücün varlığını oluşturan değişim ve devim, yine karşıt olgulardan ortaya çıkmakta ve iç oluşma gücünü yine kendi yapısındaki varolma çekirdeğinde bulmaktadır. Böylece, varoluş nedenlerinin en önünde, her türlü varlığın ve varoluşun ilk kaynağı, yani doğma ve oluşma kaynağı yine kendisi olarak belirlenmekte, ama bunun dayanmış olduğu saltık kaynak felsefe akımlarının yorumlarına göre değişmektedir. Örneğin, her tür öznel idealist (Sokrates, Kant vb. gibi) ya da nesnel idealist (Platon, Hegel vb. gibi) felsefe, bu ilk kaynağın kaynağını Tanrı’da bulurken, buna karşın, her tür maddeci, ister ilkel ister modern olsun, (Herakleitos, Marx vb. gibi), aynı kaynağı maddenin oluşumundaki gizil iç güçte bulmaktadır. Bir başka deyişle. maddenin nedenini ve kaynağını yine madde’de yani maddenin kendisinde varkılmaktadır. İşte, bunun bir sorunsal olarak çözümlenmesi, hangi yapıya, hangi yönteme ya da hangi açıklama ve çözümleme biçimine göre gerçekleştirilecektir. Böyle bir sorunun ya da ondan gelen bir sorunsalın aydınlatılabilmesi neye göre ve nasıl yapılacaktır? Bu tür bir kör düğümün açılması acaba, ani bir kılıç darbesiyle mi aynen Gordion’da olduğu gibi—yoksa yavaş yavaş, bıkmaksızın ve yorulmaksızın usa dayalı bir eylem ve bilimin bize hazırlamış olduğu bir dünya aracılığıyla. mı ger çeklik kazanacaktır? Şunda hiç kuşku yok ki, bu, ancak şimdi belirle miş olduğumuz bu ikinci yolla olasalık olarak somutlaşacaktir. Işte bu nedenle, Herakleitos, Evren—Doğa—İnsan Varlığı Üçlü Bileşimi’ni bir bütün olarak açıklamaya çalışırken, kaçınılmaz bir biçimde Us ve onun yetilerine başvurmaktadır. Bu başvuruşun nedeni ve ulaşmak is tediği erek, bu Bütün’ün parçalarını—Evren--Doğa--İnsan Varlığı— say damlaşmış bir biçimde ve somut olarak ele vermek ve onların içerik lerinin anlamını bize açmaktır. Yalnız, bu açma ve açıklama işleminde Herakleitos, diyalektiği ne bir yöntem ve ne de bir araç olarak kullan maktadır. Tam tersine, O, bu yapının varlığını “Logos” biçimi altında belirlenen bir anlatım diyalektiği olarak görmektedir. İşte bu nedenle, “bir nehir aynı biçimde iki kez akmaz” ya da “bir akarsuda iki kez yıkanılmaz” derken, bu evrensel gerçek belirlemeyi yansıtmaktadır. Bu sözlerde, sürekli bir değişim ve devim dile getirilmektedir. Bu olgunun sonucunda da hiçbir şey olduğu gibi kalmamakta ve sürekli bir değişime uğramaktadır. Dernek ki, Herakleitos, felsefesinde, düşüncenin merkezine “Logos”u yerleştirmekte ve biz de, anlatım ve belirleme gücünün ortaya çıkması içinde mantıksal ve diyalektik bağları oluşturmaktayız. Ve, bu bağları oluşturmakla kalmayıp, ayni zamanda bu bağların kurulmalarını göstermekteyiz. Ayrıca, karşıtlık olgusunun Logos’ta yine Logos aracılığıyla oluşmasını vermiş olduğumuz örneklerle ve ikinci tip örnekler—pekiştirmekteyiz. Bu örnekler sonucu, açıkça görüyoruz ki, Herakleitos, diyalektiği bilinçli bir biçimde dizgeleştirmemektedir. Bunun yanı sıra, —madem ki Herakleitos, dış—nesnel--gerçekliği bir anlatım biçimi içinde ve Söz’e dayandırarak saydamlaştırmaya çalışıyor—, o zaman, bazı kavramların başka kavramları da içerebilme olgusu ve bu kavramların “Logos” ile bağlantısı somutluk kazanmış oluyor. Bu kavramlar, diyalektik yapının da niteleme özelliklerini içeren ve yansıtan Birlik—Bütünlük—Çokluk gibi kavramlardır. Ve biz, bu kavramların, mantıksal bir kurala göre irdelemelerini gerçekleştirirken, onların çözümlemelerini Logos bağlantıları içinde verdik. Karşıtların birbirleriyle çelişmeleri ve bunların bir birlik ve bütünlük nitelemesi ve olgusu içinde aşılmalarını da örneklemelerle ve bunlara ilişkin tablolarla gösterdik. Ayrıca, bu tablolar ve örneklemeler sonucu diyalektiğin ilkelerini ortaya çıkardık. Bu ilkeler arasında, Bütün ve Parça ilişkilerini gösterenler bulunduğu gibi, aynı zamanda, özne—nesne’nin niteliksel ve niceliksel değişimlerini içeren ve yansıtan ilkeler de somutluk kazanmaktadır. Çünkü, varlık ve oluş, Herakleitos felsefesinde de belli değişimlere ve nicelik— nitelik yapılarına uğramaktadır. Akarsu örneği, bu felsefede, bu niceliksel ve niteliksel olgusunu en iyi gösteren örneklerden biridir. Yalnız bu değişimler, bir bütün ya da birlik içinde ortaya Somut bir biçimde çıkarken, karşıtları da birer yapı içinde sergilenmektedirler. Şöyle ki; değişimler, bir üçlü yapı olarak özellik kazanmaktadırlar. Bu ,sav, karşı—sav ve onların aşılmaları ve saklanmaları sonucu gerçekleşen bileşim görüntüsü altında varkılınmaktadır. Ayrıca, diyalektiğin önemli bir ilkesi olan görecelik ilkesi de, Herakleitos felsefesinin bir başka yansıtmasıdır. Herakleitos, bu konuda bize, sözleriyle, evren ve doğadan belli gerçekleri dile getirdiği gibi, —deniz suyunun temizliği ve pisliği vb. gibi—O, aynı zamanda birey ve topluma ilişkin niteliklerin ve yapıların oluşturmakta olduğu ahlaksal alandan da belli gerçekleri dile- getirmektedir. Örneğin, “altın’ “ın evrensel değeri üzerine tartışma bunun en ilginç örneklerinden yalnızca biridir. Çünkü, burada, toplumsal ve ekonomik yaşamın tabanının açıklanmasını buluyoruz. Ayrıca, evreni açıklama işleminde evrensel bir işlevi olan “Ateş”, sonuçta, Us ve Logos ile özdeşleşerek, tüm evrensel ve toplumsal yapıyı anlatan öge olarak gözükmektedir. Demek ki, Herakleitos, diyalektiğin evrensel ilkeleri yalnızca, maddenin, doğanın ve evrenin oluşumunu dile getirmekle yetinmemiş, aynı zamanda, toplumların nesnel yaşamlarının ve bu yaşamlardan ortaya çıkan evrensel nesnel durumları da kendine göre ve felsefesinin içinde, diyalektik bir biçimde değerlendirmiştir. Toplumsal düzenin bozulması, iç ve dış olayların, başkaldırma ve savaşların bir birlerini izlemeleri, barış ve savaşın birbirlerinin tamamlayıcıları olmaları, bir toplumun varolma sürecinin evrensel belirtileridir. İşte bu nedenle düşünür için, barış ve dostluk, bireyler ve toplumlar arası ilişkilerde, birbirlerini varkılan—savaşa oranla —karşıtlıktan başka bir şey değildir. Nesnelerin yapısında da durum bunun aynısıdır. Nesnelerde, bireylerde ve toplumlarda, karşıtlar birbirlerinin yerine geçme savaşımı verince, durmak ve bitmek bilmeyen bir devinim başlatmış olurlar. İşte, bu devim, kendini dil’de de Söz olarak gösterir. Herakleitos’a göre, sözcükleri içerdikleri anlam, eşyalarda ad olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu adlar ise, tözlerin anlatımından ve belirlenmelerinden başka bir şey değildir. Biz, eşyalarla ve nesnelerle bağlantıyı, usumuzun kategorilerinde bu tözlere verdiğimiz adlarla sağlıyoruz. Ve, bu adlar, usumuzun kategorilerinde, her bir tözü kendi nicelik, nitelik ve varoluşlarına göre belirlemektedirler. Herakleitos felsefesinde, tüm bu temaların birleştirildiği evrensel öge, Ateş—Logos—Us üçlüsü özdeşliğidir. Çünkü, bu öğelerin tümü, Bir ve Tek olanı oluştururlar. Demek ki, Herakleitos felsefesinde Evren, Doğa ve İnsan Varlığı’nı irdelerken, sürekli olarak incelemelerin merkezine Logos, Us ve Ateş özdeş öğelerini almıştır. Oysa, düşüncenin tarihsel sürecine baktığımızda, bu öğeler ve onların özdeş değerleri her şeyin anlatımının ve açıklanmasının bağlanacağı tek geçerli evrensel ögeler ve değerler olmaktan çıkmaktadır. Bunun yerine diyalektiğin ilkerini içeren ve onları evrensel bir yapıda yansıtan düşüncenin bir dizge oluşturması sözkonusu olacaktır. Böylece, diyalektiğin ilkelerinden bir başka amaç ve bir başka dizge için bir başka nedenle yararlanılacaktır. Demek ki, sonuçta, amaç ve araç değişmeyecektir. Çünkü, amaç, yine evreni, doğayı ve insan varlığını açıklamak ve bu konulara ilişkin soruları yanıtlamaktadır. Araç ise, diyalektik ilkeler ve onların oluşturdukları yöntemdir. Burada açıkça belirttiğimiz gibi, nesnel olan genelde amaç ve araç aynı kalırken, buna karşın, kaynak ve algılama biçimi değişmektedir. Ve işte bu nedenle de felsefi dizgeler doğmakta, bir felsefi dizgeden bir başka felsefi dizgeye geçilmektedir. Logos’un, Ateş’in yerini bu kez, doğrudan doğruya, açık ve seçik bir biçimde saltık olarak düşünce ve düşüncenin kendinde oluşu almaktadır. Bunun da, en görkemli temsilcisi hiç kuşkusuz Platon, Kant ve Hegel’dir. Alıntı. | |
|
Etiketler |
diyalektik |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Diyalektik Nedir? | Sanem | Felsefe | 0 | 17 Şubat 2018 16:06 |
Diyalektik Felsefe | Mara | Felsefe | 0 | 24 Ocak 2016 10:28 |
Diyalektik Mantık | xena | Felsefe | 0 | 16 Mayıs 2014 22:18 |
Diyalektik Materyalizm | Kalemzede | Felsefe | 0 | 23 Ekim 2011 10:13 |