29 Mart 2009, 06:22 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yalnızlık Türleri Yalnızlık Türleri İşin içinde insan olunca, bir sınıflandırma yapmak zor. Çünkü, duygular neredeyse her insanda farklı yaşanıyor; insanlar değişik durumlara değişik tepkiler veriyor. Bununla birlikte genel bir çerçeve çizildiğinde yalnızlığı çeşitli türlere ayırmak mümkün. Böyle olunca da yalnızlık çektiğini söyleyen kişilerin farklı türden duygular içinde olduklarını, farklı toplumsal koşullar içinde yaşadıklarını söyleyebiliriz. Yalnızlık denince, önce gerçek anlamda, fiziksel olarak kimsenin olmadığı bir yerde yaşayan insanları düşünebiliriz. Toplumsal bir çevrede yaşamaya alışkın insanlar, kimsenin olmadığı yerlerde doğal olarak yalnızlık hissedeceklerdir. Daniel Defoe’nun ünlü roman kahramanı Robinson Crusoe’yu hatırlayalım. Robinson uzun yıllar tek başına yaşadığı ıssız adada toplumdan ayrı, yalıtılmış bir hayat sürmenin sıkıntısını sürekli taşıyordu. Yıllar sonra tek arkadaşı Cuma’nın adaya gelmesi onu çok heyecanlandırmıştı. Bu tür fiziksel yalnızlık, uzun sürdüğünde insanı toplumsal hayatın dışına itebilir. Uzun süre toplumdan ayrı yaşamış insanlar, yeniden sosyal yaşama girmede uyum sorunları yaşayabilirler. Geçmiş yüzyıllarda bu türden yalnızlık derviş ya da keşişler gibi din adamlarının dinsel düşüncelere dalmak için sıklıkla başvurduğu bir durumdu. Günlük hayattan uzaklaşıp inzivaya çekilen din adamları, kendilerini yalnızca dinsel görevlerine adarlardı. Bu tür inziva, sonradan kurumsallaştı ve münzevihaneler, manastırlar ortaya çıktı. Manastırların genelde ulaşılmaz dağ başlarında ve kentlerden çok uzak olmasının nedeni bu. Bu tür manastırlara en güzel örnek Trabzon’daki Sümela Manastırı. Dik yamaçlar üzerin de kayalara oyularak yapılan manastır, bir yalnızlık kalesi gibi duruyor. Günümüzde fiziksel yalnızlık, eğer yalnız kalmayı istemiyorsanız, elbette geçmişe göre çok daha zor. Yağmurlu bir günde, dışarı da yapacak hiçbir iş bulamayıp geçici olarak evde oturacağınız türden yalnızlıklar çok uzun süreli olmayacaktır. Bilim adamları kişinin yalnızlık duygularını kırmak için önce bunu istemesi gerektiğini düşünüyorlar. Yalnızlığın bir tanımı da “yalnızca içeriden açılan bir kafes” olduğu. Bu anlamda utangaç kişilerin işi zorlaşırken, daha girişken insanlar yalnızlıktan daha kolay kurtulabiliyorlar. Arkadaşlıklar, yalnızlığın bu türünün tanımlanmasında önemli bir faktör. Yalnızlığın tanımı yapılırken, ne kadar arkadaşınız olduğu ve ne kadar olmasını istediğiniz tartışılıyor. Kuşkusuz, toplumun içinde yaşadığı halde hiç arkadaşı olmayan biri yalnızlık çekecektir. Bu türden bir yalnızlık duygusunda arkadaşlığın derecesi de önem kazanı yor. Arkadaşlık bağları dostluğa döndükçe, kişi yalnızlık duygusundan sıyrılıyor. Tam tersine yalnızca merhabalaşılan ya da yüzeysel sohbetler yapılan bir tanıdık, kişinin yalnızlık duygusunu üzerinden atmasına yardımcı olmuyor. Kişinin çevresinde uyum içinde olacağı, birlikte vakit geçirmekten hoşlanacağı dostları olması için de gerekli koşullar var elbette. En basitinden, ortak zevklere sahip olma, benzer sosyalleşme evrelerinden geçmek gerekiyor. Benzer kültürler içinde yaşayan kişilerde bu durum daha kolayken, farklı kültürel kimlikler çatışma yaşayabiliyor. Sözgelimi, yabancı ülkeye giden biri, iletişim ve dil sorununu aşsa bile, farklı bir kültürün içinde olduğu için yalnızlık çekebiliyor. Kendini belli bir kimlikle tanımlayan gruplara girmek, her zaman kolay olmuyor. Aidiyet duygusu aşılayan bu tür gruplar, diğer insanları “öteki” olarak tanımlayıp dışlayabiliyorlar. Her ne kadar şair “yalnızlık paylaşılmaz” demişse de, bu gibi durumlarda “ötekiler” yalnız olmalarını paylaşarak bu durumdan kurtulabiliyorlar. Normalde birbiriyle çok anlaşamadığı düşünülen Türkler ya da Yunanlılar gibi insanların, gurbette kolayca arkadaş olmalarını buna bağlayabiliriz. Bir diğer yalnızlık türüyse, insanın bir türlü kurtulamadığı, yalnızlığın yanında çevresindeki insanlara ve gelişen olaylara öfke duyabileceği türden bir yalnızlık. Bir kişinin, sevmediği insanların arasında kendisini yalnız hissetmesi doğal. Hoşlanmadığı olaylara tepki duyup kendini geri çekmesi ve içine kapanması da anlaşılabilir bir davranış. Fakat bu durumun sürekli olması ve her koşulda sürmesi uzmanlara göre psikolojik bir bozukluğa işaret ediyor olabilir. Psikanalistler, bu durumun durumun çocuğun büyüme döneminde yaşamış olabileceği bir rahatsızlıkla açıklanabileceği görüşündeler. Aile içinde sosyalleşmenin tam anlamıyla çocuğa öğretilemediği durumlarda, parçalanmış ailelerde, sevgi eksiği ile büyüyen çocuklarda, ergenlik dönemine gelindiğin de bu tür davranışların gözlemlenmesinin mümkün olacağı düşünülüyor. En sık şikayet edilen yalnızlık türlerinden biriyse kişinin hayatında özel birinin olmayışı. İnsanlar yalnızlıklarını, bir kız-erkek arkadaş yardımıyla daha çabuk atıyorlar. İnsan, aile kurmak, yaşamının geri kalanını paylaşacağı bir eş bulmak, aşık olmak istiyor. Ne var ki doğru insanı bulmak her zaman kolay değil. Beyaz atlı prensi ya da rüyaların kadınını bekleyen biri, doğru insanı buluncaya kadar yalnızlık çekebilir. Bu türden yalnızlar gazetelerde, telefon hatlarında ya da internet sitelerinde hızla artan çöpçatanlık organizasyonlarının hedef kitleleri. 1960-70’li yıllarda gazetelere “yalnız kalp” rumuzuyla mektup yazan, 80’lerde amatör telsizinin başında “arkadaş arıyorum” diye seslenen günümüzde de internet ve cep telefonlarını bu iş için kullanan kişileri de bu tür bir yalnızlığın içine dahil etmek mümkün. Elbette kişinin sevgi ihtiyacını bu kadar karikatürize etmek doğru değil. Çünkü özel bir kişi tarafından sevilmek kadar, o kişiyi sevmek de büyük bir ihtiyaç. Karşılıklı sevginin olmadığı durumlarda, yalnızlık duygusu kaybolmuyor. Yıllardır evli olan kişilerde bile yalnızlık duygusu, eğer sevgi yoksa, ortadan kalkmıyor. Sevmediği bir insanla evlendirilen kişilerde ya da zaman içinde birbirine sevgisini kaybeden evli çiftlerde yalnızlık duygusu gelişebiliyor. En çok korkulan yalnızlık türlerinden biri de, yaşlılık döneminde yalnız kalmak. Kişiler “elden-ayaktan düşüp” hastalıklarla mücadele edeceklerini düşündükleri yaşlılık yıllarında kendileri ne destek olacak, bakacak birilerinin yanında olmayı istiyorlar. Bir bakımevinde ya da huzurevinde son yıllarını geçirme düşüncesi bile insanlara sevimsiz geliyor. Eşini kaybeden yaşlı insanlar da ömürlerinin sonuna kadar yalnızlık duygusundan kurtulamıyorlar. Bu yıllarda insanların en çok istediği, çocukları ve torunlarıyla birlikte vakit geçirmek. Böylece yalnız olmadıklarını bilmek, başları sıkıştığında yardım isteyecekleri kişiler olduğunu düşünmek insanları rahatlatıyor. Yalnız başına ölmek, öldükten günler sonra bile kimsenin bunun farkına varmaması düşüncesi insanları korkutuyor. Aile yapısının güçlü olduğu toplumlarda, bu duruma daha seyrek rastlanıyor. Aile, toplum içinde bir sosyal güvenlik kuruluşu gibi çalışıyor. Kişiye gereksinim duyduğu her şeyi vererek bireylerin kendini güvende hissetmesine yardımcı oluyor. Aile yapısı değişime uğradıkça, toplumun yaşam biçimi de değişiyor. Bu değişimin sonuçlarından biri de, yalnızlık duygusunun artması. Alıntı. | |
|
Etiketler |
turleri, türleri, yalnizlik, yalnızlık |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Kil Türleri | eLsaa | Güzellik, Sağlık ve Bakım Önerileri | 0 | 30 Ocak 2024 16:13 |
Fal Türleri | Sarya | Kahve Falı Sözlügü | 0 | 23 Aralık 2020 13:13 |
Bu İşte Bir Yalnızlık Var, yalnızlık | Ay | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 0 | 09 Nisan 2010 15:11 |