29 Mart 2009, 05:36 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Sanatçıyı bekleyen tuzaklar SANATÇIYI BEKLEYEN TUZAKLAR Kolaj'dan nesne sanatı'na uzanan yoldaki tuzaklara değinelim. Kitle üretimi / Kitle tüketimi / Kitle kültürü birinci tuzaktır. Bu tuzakta kiç başrolü oynar. Yapıt kiç'i gündeme getirerek, kiç'e karşı bir uyarı amaçlıyorsa, artık bu geçerli bir uyarı değildir, çünkü, bugün hipergerçeğin simülasyonları hiper kiç üretmektedir. Bu tuzakta ayrıca Pop Art ve Yeni Gerçeçilik akımlarının yaşanmışlığı vardır. Pop Art ve Yeni Gerçekçilik 'kiç' ile hesaplaşmıştır. Sanatçı bu hesaplaşmalardan başlamak durumundadır. İkinci tuzak ise düşünsel bir temele dayanmayan seçkincilik (eklektisizm)'dir. Kolaj ve şürekası yâ da nesne sanatı, bilgilenme ve kavram enflasyonu içinde, postmodernizmin gevşekliği ve yaratıcı olmayan bir seçkincilik için benimseniyorsa, herşeyin sanat olduğu düşüncesine gelinir ki, bu da sanat gelişimini tıkayan bir engeldir. Bu noktada sanatçıların dâ bilgilenme perhizine girip, bir özümseme dönemi geçirmeleri kaçınılmazdır. Özellikle, modernizmi, bizim gibi yaşayan ülkelerdeki post modernist durumda bu tuzaklardan bolca vardır. Sanatçı bu tuzaklardan yalnız özeleştiri gücünü kullanarak, eleştirel düşünce, yaratıcı düşünce süreçlerini sindirerek ve yaşayarak kurtulabilir. Sanatçı, ancaksanat yapıtı öncesindeki düşünce salkımlarının (constellation) oluşturduğu kişisel bölgesini, toplumsal bölgeyle birleştirirken, toplumun bilişsel gereksinimine yanıt vermeyi amaçlayarak, bu yolda ilerleyebilir. Özellikle, sanatın kendi kendini üreten bir sistem olduğu henüz anlaşılmamış olan ülkemizde, sanatçı, ürettiği yapıtın, sanat dışındaki sistemlerin bir oyuncağı olmasını engelleyemiyorsa, yenilgiye uğramış sayılır. Eğer, bütün yüzyıl boyunca yaşadıklarımız ve yaşayamadıklarımız, Lyotard'ın dediği gibi, bizi bugün bir bunalım ve kaygu içinde sokmuşsa ve bu belirsizlik bizde güvence, kalımlılık ve kimlik isteği doğuruyorsâ, bu isteğe bugüne değin yânıt veremeyen kurumların, siyasetçilerin ve iş adamlarının yanıt vereceğini ya da bu isteği doyuracak ortamların onlar tarafından hazırlanacağını düşünmek ve beklemek büyük bir aymazliktır. Bu bizi yine ütopya-felaket karşıtlığına götürecektir. Çağdaş sanat üretimi, yadsınamayacak potansiyeline karşın, bugüne değin hükümetlerin kültür politikalarının içinde uluslararası sanat sistemine yanıt verecek biçimde yerini alamamıştır. Hükümetler uluslarârası- sanat etkinliklerine geleneksel sanatı, el sanatlarını ve folklorik sanatı göndermeyi sürdürmektedir. Günümüz sanatı ile ilgili bir sergi göndermek gerektiğinde de, hiç- bir kavramsal ve düşünsel değeri olmayan gelişigüzel düzenlenmiş karma resim sergilerine göndermeyi yeğlemektedir. Bürokrasi, sanat gelişimi karşısıııa bir olanaksızlıklar duvarı çıkarmayı sür- dürmektedir. Gerçekte, kalımlılık isteğinin ortaya çıkması, sanatçı için yeni bir açılım, yeni bir güdüdür. Bütün dünyada olduğu gibi; bu isteğe yanıt verecek tek olgu, kendi kendini üreten bir somut-ütopya sistemi olarak sanattır. Eğer Türkiye'deki aydınlar ve toplum, 'plastik sanatlar' gibi kısıtlayıcı bir terimden vazgeçmiyor ve sanatı sınırli bir biçimde algılamayı sürdürüyorlarsa, bu sistem içinde üretim yapan sanatçılara ve sanat işleriyle uğraşanlara bu ülkede kimsenin sahip çıkmadığı ve destek vermediği gerçeği ile karşı karşıyayız. Alıntı. | |
|
29 Mart 2009, 05:39 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Sanatçıyı bekleyen tuzaklar Şiir hakkında yapılan bu yorumlara bakarak, şiirin aslında yurda dönüş çağrısı yapan, bir kez dile geldiğinde ise zamaııda/zamanla/zaman olarak sürekli yinelenen ve sadece duyan kulaklar için yakılmış bir türkü olduğunu söyleyebiliriz. Heidegger'in bu yorumu onaylayabileceğini şu satırlarına bakarak söylenebilir gibi görünmektedir: "şiir varolana eşlik eden bir süs, gelgeç bir coşku, eğlence ve heves değildir. Şiir, tarihi taşıyan temeldir; ama kültürün görünümü, dile gelişi değildir (979:7). Şiir, içinde doğduğu kültürün yansıtıcısı değil, tarihin ve zamanın yâratıcısı ve taşıyıcısı olarak hep önce ve sonraya açılan, yöreselden uzakta, belli bir amaç için var kılınan bir dildir. Heidegger, şiirin eylem alanının dil olduğunu, şiirin özünü dilin özüyle birlikte düşünüp, varoluşun ve bütün nesnelerin özünün kurucusu olarak adlandırmak gerektiğini ifade ettikten sonra, artık şiire öz alanında daha yakından bakabilecek malzemeye sahip olduğumuzu düşünür. Bu malzemelerden biri de, şiirin, dili hazır malzeme olarak kullanmadığı, aksine onu mümkün kıldığıdır. İşte bu yüzden de şiiri anlama çabasının yönü beklenenin ya da bilinenin aksine olmalıdır: "Şiir tarihsel bir halkın ilkel dilidir, ilkel dil, varlığın kurulması olan şiirdir. Öyleyse şiirin özünü dilin özünden değil, dilin özünü şiirin özünden anlama çabası daha uygun olur" (1979:8). Bunun için ise, sanat eserleriyle yüzyüze gelmek ve onlarda hakiki olanı görme çabası içinde olunmalıdır. Alıntı. |
|
29 Mart 2009, 05:40 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Sanatçıyı bekleyen tuzaklar (...) Paris’teki yangınlardan haberim olduğu zaman, birkaç gün süresince tamamen yok olmuş, korku ve kuşkular içinde erimiş olarak kalakaldım: tek bir günün en muhteşem sanat eserlerini, hatta sanat dönemlerini yok etmeye yettiği gerçeği karşısında, bilimsel, felsefi ve sanatsal bütün varlığımız bana bir saçmalık gibi göründü; ciddi bir inançla sanatın metafiziksel değerine tutundum, sanat yoksul insanlar için varolamaz, ama daha yüksek görevleri yerine getirmelidir. Ama, aşırı ıstırabıma rağmen, benim için, üzerinde çok düşünülmesi gereken evrensel suçluluğun ortaklarından başka bir şey olmayan bu saygısızlara en küçük bir taşı bile atacak havada değilim!...” (...) “Sanat yoksul insanlar için varolamaz” diyen bir tümce gibi bir tümcenin kinizmi kendi eleştirel alaycılığını ve ilk ve son satırda ifade edilen kendini mahkum etmeyi içermektedir: sanat yoksul insanlar için varolamazsa, o halde bu yoksul insanlar sanatı yok etme suçluluğunu üstlenirler: ama onlar ancak, kültür kisvesi altında kendi haksızlığımızı gizlemekten ibaret olan kendi kültürümüzü, evrensel kültürümüzü ortaya çıkarırlar.(...) (..) Öncelikle, tamamen aykırı bir görüş söz konusudur: Komün yanlıları sanata sırf toplumsal sefalet adına saldırmayı hiçbir zaman düşünmemişlerdir. Nietzsche’nin, burada yanlış bir haber sonucu sorunu ortaya koyuş tarzı tamamen kendisinin de itiraf ettiği şeyi göstermektedir: burjuvasal suçluluk duygusu. Ama buradan yola çıkarak gerçek soruyu sormaktadır. Yoksul sınıfın yoksun kaldığı kültürden yararlanmakla suçlu muyum, değil miyim? (...) Duygular dünyasının sanatta yeniden üretimi, her şeye rağmen, ancak köle bilinci tarafından kurulan bu tarihsel ve kültürel dünya sayesinde mümkün olmuştur; sanat bir bilincin bağımsız hale geldiğinin kanıtı değil midir? Ama bu olayla birlikte yeni bir kölelik hüküm sürmeye başlamıştır; çünkü tarihsel ve insani dünya tam olarak duyguları susturmayı başaramamıştır: yeni bağımsızlaşmış bilincin (Efendi’nin aylaklığıyla gösterilen) ilk Arzu’yu tam olarak alt etmesi için, sanatın yok olması ( ve Nietzsche’nin sanatın yok oluşunu geleceğin endüstriyel planlamaları içinde ne ölçüde kavradığı görülecektir) ve duyguların değiş tokuş edilebilir ürünlerin üretimi içinde tamamen emilmesi gerekmektedir.(...) Pıerre Klossowski’nin “Nietzsche ve Kısırdöngü” isimli kitabından, Nietzsche’nin “kültüre karşı savaş”ının anlatıldığı bölümden alıntı. Alıntı. |
|
Etiketler |
bekleyen, sanatciyi, sanatçıyı, tuzaklar |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Yükseliş yolundaki tuzaklar | Flora | Kişisel Gelişim | 0 | 03 Temmuz 2013 12:04 |
Bilişsel Tuzaklar ve Bir Örnek | Liaaa | Ruh Sağlığı | 0 | 23 Ekim 2012 15:22 |
Tuzaklar karşısında nasıl dua etmeliyiz? | Kalemzede | İslamiyet | 0 | 09 Ağustos 2011 13:00 |
İnternette sizi ve çocuğunuzu bekleyen tuzaklar | Kalemzede | İslamiyet | 0 | 12 Temmuz 2011 01:36 |