IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 24 Mart 2009, 00:23   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yaşama Sorunu Nedir?




Yaşama Sorunu Nedir?


İnsanla başlayan ve devam eden felsefenin, günümüze kadar sorguladığı onca şeyden bir tanesi de insan yaşayışının kendisidir elbette. Aslında insan yaşayışına hiç dokunmadan geçen bir felsefe olamaz da diyebiliriz. Öyle ya, insanın kendi yaşamsal deneyim ve sorunlarından tamamen soyutlanarak felsefe yapması için makine olması gerekir... Belki felsefeyi bilime çevirmek isteyenlerin hayali bu, ama bence bu hayalden öte bir şey değil. Bunun en büyük kanıtı, her felsefenin kendi çağının çocuğu olmasıdır. En ileri dönük felsefe sistemi bile, içinde bulunduğu zamanın ‘yaşama koşulları’ndan tam anlamıyla sıyrılamamıştır.
İnsanın varoluşu sorunu, bence insan yaşamının en büyük ve temel sorunudur. Çünkü yaşamayla ilgili diğer bütün sorunların başlangıcı, diğer bir deyişle babasıdır. Yaşama hakkında sorulacak bütün sorular, şu sorudan sonra sorulmak zorundadır: “Bireyin varoluşu neye dayanmaktadır?”. Bu soruya yanıt aramadığımız taktirde, ölünce nereye gideceğimizin bence hiçbir önemi yoktur. Cevap verilemeyecek metafizik bir soru olduğunu kabul ediyorum, ancak her insanın bu soruyu kendisine sorup, sorunun açacağı yolda en azından birkaç adım atması ve belki de soruya kendince bir cevap bulması gerekiyor ki, yaşama sorununa gerçekten uzanabilsin. Bu temel atıldıktan sonra, şeylerin artık daha kolay ‘anlamlandırılacağı’ koca bir yaşam çıkacaktır önümüze. Çünkü yaptığımız ve yapacağımız her şey, biz farkında olsak da olmasak da, varoluşumuzda temellenir... Eğer bir ‘farkındalık’ yoksa, insan kendisini sürünün içerisinde, daha önce yapılmış ve sınırları çizilmiş belirli şeyleri yaparken bulur. İnsanın varoluş dayanaklarını aramaya başlaması, belli bir bilinçlenme işidir. Önümüze çıkabilecek diğer zorlu engeller, yaşamımızın amacı ve anlamı üzerine olan sorunlar olacaktır. Zaten bu sorunlar dışında kalan yaşama sorunları, bunların uzantıları, pratiğe dökülmüş hali olmaktan öte bir şey değildirler.
Yukarıda uzantı olduklarını belirttiğim sorunlardan en önemlisi, “toplumun içerisinde, ‘birey’ olarak insanın yeri(varoluşu) nedir(ya da nasıl mümkündür)?” sorusunun cevabını ararken yaşayacağımız sorun olsa gerek... Çünkü yaşama felsefesinin üç büyük filozofu da, hemen hemen bu sorundan yola çıkan bir tepkiyle işe başlamışlar ve sonunda Hegel’den bildiğimiz tekçiliğin karşısına bireyciliği koymuşlardır...

Nietzsche, Kierkegaard ve Heidegger için Yaşama Sorunu

Dışardan bakıldığında farklı, ancak temelde aynı sorun üzerine kurulmuş üç felsefe... Yüzeysel baktığımızda, Nietzsche’nin tam bir Hıristiyanlık düşmanı, Kierkegaard’ın koyu bir dindar, Heidegger’in de kitle karşıtı bir filozof olduğunu görüyoruz... Ancak üçünün de öncelikli tek hedefi var: “Bireyin varoluşu”...
Varoluşçuluğun üç filozof için de ortak çıkış noktası, tek bir tözün parçaları olduğumuzu iddia eden ve her şeyi bütün olarak görmeye çalışan felsefelerin tamamına olan tepkidir. Hegel felsefesi, tekçi felsefeye örnek olarak gösterilebilecek felsefelerin başında geliyor. Bu üç filozof, buradaki tekçiliğin yerine, birey yaşamının kendisini koyuyorlar. Çünkü varoluşçuluğun temel savlarından bir tanesi, insanın varoluşunun, özünden önce geldiğidir. İnsan, varolduktan sonra özünü belirler... İşte tam da bu noktada bireycilik ortaya çıkar. Çünkü, her birey kendi varoluşundan sorumludur ve varoluşunu ancak kendisi gerçekleştirebilir. Varoluş, bireyin kendisini var etmesidir. “Kitleler halinde yaşayan, her saniye birbirinden etkilenen insan, nasıl olacak da, popülariteden kurtulup, kendi varoluşuna doğru yelken açacak?”... Bu soru üç filozofun da yanıt aradığı ortak sorudur...
“Köle ahlakı” diyor Nietzsche Hıristiyanlığa... Bu ahlaka inanan Avrupalıları, sürü hayvanı olmakla suçluyor... Kierkegaard, Avrupa’nın, iflasın eşiğinde olduğunu söylüyor.. Avrupa’yı neredeyse egemenliği altına alan kiliseyi, “Pazar günü Hıristiyanlığı”yla suçluyor.. Toplumu ağır ve alaycı bir dille eleştiriyor.. Heidegger ise, kitlenin varoluşa karşı olduğunu söyleyerek, kitleye tavır alıyor... Kısaca, üç filozof da, varoluşu yakalamanın, kitleden soyutlanarak, insanın kendisine dönmesiyle olabileceği fikrinde birleşiyorlar. Ancak, kendisine yönelen insanın, varoluşunu yakalama yöntemi bakımından, filozoflar arasında farklar doğuyor.. Nietzsche, güç savaşıdır her şeyi belirleyen diyor, erdemli yaşamaktan bahsediyor, sonrasında nihilizm ve karamsarlığa saplanıp kalıyor.. Kierkegaard, etik yaşantının yetmeyeceğini düşünüyor, ani bir sıçrayışla dini yaşantıya geçmekte buluyor kurtuluşu.. Heidegger ise “mann” olmamak için, insanın kendisine dönerek şimdi ve burada olduğunun farkına varması yani “dasein” olması gerektiğini söylüyor..
İnsanın varoluşunu gerçekleştirmesi sorunundaki bu üç ayrı çözümün de ortak özelliği, bir bilinç durumunun oluşması gerektiği... Yaşaması üzerine düşünebilen bir varlık insan.. Dolayısıyla yaşamının bilincinde olan varlık aynı zamanda.. Ancak toplum, bu bilinçlilik durumunu sınırlıyor.. Heidegger bunu “mann” kavramıyla açıklamış.. Mann bir anlamda monotonluğun ve sahipsiz beklentinin ta kendisi... Mann, toplum için “yapılması gereken”... Neden yapılması gerektiği sorgulanmadan yapılması gereken... İnsanı tekdüze giden bir yaşantının içerisine sokup, varoluşunu insana unutturan... Aynen Kierkegaard’ın günlük hazlar içerisinde, bilinçsizce yaşayışı anlatmak için kullandığı “estetik yaşayış” gibi.. Dasein olmak, zincirleri koparıp, kendi varoluşunun özgürlüğüne dalmak bir anlamda...
Yaşama sorununa, üç filozof açısından ortak bir çözüm bulmak mümkün mü? Belki belli ayrıntıları görmezden gelirsek olabilir. Örneğin Kierkegaard’ın dindarlığını görmezden gelmemiz gerekecek ki, Kierkegaard’ın etik anlayışıyla, Nietzsche’nin ‘köle ahlakı’ olmayan etik anlayışını uzlaştırabilelim. Bu bağlamda, insanın kitle düzeneğinden kendisini arındırarak, kendi varlığının farkına varması, ortak bir çözüm olabilir kanaatindeyim. Tabi böyle bir durumda, kişinin kendisini toplum dışı, yapayalnız kalmış bir varlık olarak bulma ihtimali de ayrı bir tartışma konusu...

KAYNAKÇA
Ahmet CEVİZCİ Paradigma Felsefe Sözlüğü
Paradigma yay. 1999


Atilla ERDEMLİ Yaşama Felsefesi
[Ders Notları] 2002





NİETZSCHE

KİERKEGAARD

HEİDEGGER



YAŞAMA SORUNU








Özgür Çevik
990900050
Yaşama Felsefesi

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Cevapla

Etiketler
nedir, sorunu, yasama, yaşama


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Kadın ve erkeğin aşkı yaşama biçimi arasında ki fark nedir? Sarya Aşk ve İlişkiler 1 28 Mart 2024 03:31
Kadın ve erkeğin aşkı yaşama biçimi arasında ki fark nedir? Sarya Aşk ve İlişkiler 0 07 Eylül 2023 18:21
Yaşama sanatının iki ilkesi nedir? (Foucault makalesi) Mara Felsefe 0 26 Ocak 2016 23:20
Yaşama Hakkı Nedir? Amelia Ödev ve Tezler 0 02 Eylül 2014 19:30