21 Mart 2009, 22:34 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Teori ve Pratik Tüm felsefe tarihi incelendiğinde, yapılan klasik materyalist/idealist kategorizasyonun ötesinde, iki temel kategorinin var olduğu görülecektir. Her-hangi türden bir "töz-e" dayanarak, "teorik-kurgular" oluşturmaya çalışan "söylemler-ile", "teorik-kurguların", karşısında", "saf-kılgıyı", "saf-deneyim" alanını savunan, "yaşam-felsefeleri". Felsfe tarihine dair yapılan, idealizm-materyalizm kategorizasyonu işlevsel-açıklayıcı değildir, bazı "durumları-kapsamakta" zorlanmaktadır... Örneğin, bu kategorizasyon açısından aldığınızda, niçeyi, bergsonu, dilthey-i, w.jamesi, ve hatta kantı hangi başlık altında lacaksınız, işte bu noktada bu kategorizasyon, sadece "demokritos" ve "platon-gibi" uç, noktalardakileri imleye-bilmekte, ara-renkleri gösterememektedir... Bu açıdan bakıldığında, karşıtlaştığı söylenen materyalizm ile idealizm aynı "blokta" buluşmaktadırlar. Bunların karşısında ise, ara-açılımları çok geniş ve zengin olan, fenomenoloji, yaşam-atılımcılar, pragmatizm, analitik felsefe v.b... (Buna rağmen şu ortaya konulmalıdır, "materyalizm", tüm-türevleriyle birlikte, "yaşamsal-olana", yine tüm türevleriyle birlikte, "idealizme-göre" daha yakındır. İdealizm, tamamen-yaşamı "kurgusuna-harcarken, materyalizm tam tersine, "insanı-kurucu" özne konumuna getirmeye çalışmaktadır... Ancak, hep-vurguladığım gibi, "modernite-ile bağlarını" koparamaması nedeniyle, "özne-fetişizmine" kaymakta, "teorik-boyutu" "farkında-olmadan" yaşamın-önüne" almaktadır, bu durumda her-ne kadar niyeti yaşamın önünü açmak olsa da, tam-tersi bi sonuç doğurmaktadır, bunlar ileride "örnekleriyle gösterilecektir" Yine bu açıdan bakıldığında, nihilizm ve post-yapısalcılık, bir "temizlik-harekatı içine girerek, yaşamsalın önündeki takozları temizleyerek",her-türden, "yaşamsal-öne alışı" savunanlara, gerek ve yeter "olanaklar" sağlamaktadırlar... Bu başlık, "insan-denileni", "hayat-denilenin" içinde "konumlandırmaya" çalışacaktır... Teori-pratik denilenler arası ilişkiler, şimdiye değin hep "yanlış-mecralar" üzerinde tartışıldı ve bu süreçte, "theoria"-denilen, "pratiğin-önünde" gitti hep ve "teorik-kaygılar" nedeniyle, pratikler ha bire harcandı, hayatlar, "seralara-alınmış ve oralarda belli-steril koşullar altında" yetiştirilmeye çalışılan, "bitkiler-gibi", "kendi-doğal ortamlarından koparılmış bir "halde" yaşanmaya başlandı... Yaşam-denilenin buna tepkisi ise, "ÇÜRÜTME" şeklinde gerçekleşti, bunu görmeniz için, sokaktaki insanların ve kendi "suratlarınıza" bakmanız yeterli... Alıntıdır. | |
|
21 Mart 2009, 22:35 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Teori ve Pratik (Ahmet cevizci, felsefe sözlüğü, paradigma) teori. [Yun. 'theoria; Os. nazariye; İng. theory; Fr. tMorie; Al. theorie]. Olgulardan hareketle, şeyleri birbirleriyle olan evrensel ve ideal ilişkileri içinde kavramanın ürünü olan kapsayıe görüş; bilimsel bir bilgi sistemi içinde, konusunun bir bölümüne ya da tamamına ilişkin olarak sistematik. bir görüş geliştiren soyut, genel ve açıklayıcı ilke; doğa veya toplumdaki düzenlilikleri ifade eden, kendisine dayanılarak fenomenlerin açıklandığı, fenomenlere dair öndeyilerde bulunulduğu, doğru kabul edilen hipotez veya yorum. Gözlemlenebilen ve ölçümlenebilenin ötesine geçen, dünyaya ilişkin açıklama ve yorum olarak teori, olgular dünyasının sistematik bir biçimde anlama imkanı veren kavramlan düzenleyen birbirlerine bağlı tamm1ar ve ilişkiler öbeğinden meydana gelir. Doğa bilimlerinde teorilerin gerçekte hipotetiko-dedüktif sistemler olduklan, bu sistemlerde tümdengelim zincirlerinin birtakım yüksek ilkelere bağlı bulunduklan, bu sistemlerin kendilerinin de, deney yoluyla doğrulanabilen veya çürütülebilen gözlem önermelerine bağlı olduğu savunulur. Bu görüşe göre, gözlemden teoriye gidiş tümevarımın, teoriden gözleme, açıklama ve öndeyiye geçiş de tümdengelim yoluyla olur. (İşte tüm “teorik-yapılanmaların, bu “doğrultudaki” açıklama, “çözündürme” çabaların ın “tıkanma” noktası, “ves-vesesi”, bu noktalarda başlıyor zaten. Bu “açmazdan-çıkış” için, “hipotetik dedüksüyon” önerilmiş ise de, bu “metod”, beraberinde daha da fazla karmaşayı getirmiştir. Gözlem-denilen faaliyet ile, bunların sonucunda ulaşıldığı söylenen “teorik-yapılar” arasına, amansız açmazlar, kendi-kendisini tekrarlar ve “total-yapılar” vardır. Kuramsız, “salt-gözlem” olanaksızdır, diğer taraftan, “gözlemsiz-kuram”, boş-çuvaldan ibarettir. BSD “kendinde-şey”i kabul etmeden, “bilgi-teori” üretmek olanaksızdır derken, bu “açmazı” vurgulamaktadır, tüm tözcü-yaklaşım sahipleri, "diyalektikçiler", ister maddeci/bilimci isterse "idealist" türden olsunlar, “gözlem-teori” ilişkisine, son-derece “naiv-yaklaşarak”, “olduğu-gibi” “sorgulamadan” kabul etme eğilimi taşımaktadır. Ona göre, ortada, “sorunsuz-bir” gözlemci-olanağı vardır, bu gözlemci, gözlem sonuçlarını bir-birine ulayarak, bağlayarak, mutlak-olmasa da, bir-takım kuramlara gidebilmektedir ve bu mümkündür, oysa “tarihsel-süreç sorunun bu denli “düz-gülü” olmadığını göstermektedir... Gözlemci “statüsündede-olanın”, bir-takım olanakları- olmak zorundadır, bu olanaklar, kullanılmaya başlandığında ise, “gözlenen-açıklanmaz”, tam-tersine obje, “gözlem-olanakları” doğrultusunda “revize-edilmeye” başlanır, dolayısıyla hiç-bir “gözlemci”, olayı-durumu “olduğu-gibi”, “kendisinden-arınarak” gözleme olanağına sahip değildir. Hatta, “yumuşatılarak şu bile iddia edilemez, “gözlemci, gözlediğinin “kendi-bilgisine ulaşamasa da, limiter-olarak, “yaklaşık-bir değer” elde edebilir. Hayır, her-gözlemci, “gözlediğini”, “gözlüğün-ce” görür, görmek zorundadır, bu bir “tanrılık-statüsü” bile, olsa, bir takım “gözlem-araçları” kullanan, o “gözler-den” görür ve “theoriasını” buna göre kurar kurmak zorundadır, kim-ki hayır öyle değil derse, “yalan-söylemektedir” ve “ne yaptığını”, “dediğini” bilmekten uzaktır) Buna karşın, sosyal bilimler söz konusu olduğunda, daha farklı teori görüşlerinden söz etmek mümkündür. Bazılarına göre, 1 teori sosyal dünyayla ilgili geneller ve sınıflamalardan başka hiçbir şey değildir. Bu çerçeve içinde teoriler nisbeten sınırlı bir fenomenler alanıyla ilgili genellemelerden başlayıp, bir bütün olarak toplum ve tarihe dair genel ve soyut açıklayıcı modellere kadar uzanabilirler. 2 Diğer bir görüşe ya da pozitivist yaklaşıma göre, teoriyi oluşturan tüm teorik önerıneler test edilebilir empirik önerınelere indirgenebilir olmalıdır. 3 Marksist görüş ise, teorinin, her ne kadar dolayımsız olarak gözlenemeseler de, sonuçlarda ortaya çıkan, nedensel mekanizma ve süreçleri keşfetmek suretiyle fenomenleri açıklamak durumunda olduğunu öne sürer. Bu bağlamda, topluma dair teorilerin en genel ve soyutlanna, Marksizm, yapısalcılık, fonksiyonalizm, yapısal fonksiyonalizm benzeri bakış açılarına toplum teorisi adı verilir. Aynı çerçeve içinde, toplumda neyin doğru, neyin yanlış, neyin adil ve neyin adaletsiz v. b. g., olduğuna dair önerıne ya da hipotezler bütününe normatif teori denir. Buna karşın, sosyal ya da toplumsal bilimlerde,mantıksal-tümdengelimsel yöntemlerle elde edilmiş olan formel, soyut teoriye karşıt olarak, deneysel araştırma yoluyla elde edilmiş verilere dayanan teoriye, temellenmiş teori adı verilir. Deneysel malzemesi bol olmakla birlikte, teorik çerçevesi zayıf olan teoriyle, formel ve teorik yönü güçlü olsa da, deneysel temeli olmayan teorinin tam ortasında yer alıp, bu ikisi arasındaki boşluğu gidermeye yarayan teori türü olarak temellenmiş kuram, aşın empirizme olduğu kadar, kavramsal düzeyi oldukça soyut olan büyük teoriye bir tepki olacak şekilde tanımlanmıştır. Öte yandan, teoriye bağlı olan, gözlemlenen veya kaydedilen şeyin teorik bir yorumunu bir şekilde ihtiva eden gözlem, teori yüklü gözlem diye geçer. Bu bağlamda, gözlem önerıneleri ve teori, gözlem terimleriyle teorik terimler arasında keskin bir ayının yapan mantıkçı empirizm, gözlemin teoriden kesinlikle bağımsız olduğunu öne sürmüştür. Söz konusu pozitivist gözlem teori ayırımını sorgulayan ve teorik birtakım kabullerde bulunmadan gözlem yapmanın imkansız olduğunu, gözlemlerin bu kabullerin yansıtıklarını söyleyen Paul tFeyerabend, Hanson ve Thomas Kuhn gibi bilim filozofları, tüm gözlemlerin, dünyayı algılama tarzlanmız dilsel, kültürel farklılıklara bağlı bulunduğu veya gözlemle teori arasında ayının yapma teşebbüsleri başarısızlığa mahkum olduğu için, teori yüklü olduğunu iddia ederler. (Sosyal bilim denilen alanlardaki, “metod-sorunu” hala çözülememiştir. Bir yanda, büyük-boy “kuramcı-yaklaşımlar (marksizm-gibi) ki bunlara göre, “teorik-dayanaklar olmadan, sosyal-bilim alanında bir adım dahi atmak olanaksızdır, bunca “veriyi-yorumlamak”, birleştirmek bir arada tutmak olası değildir, o nedenle, her toplumsal-gözlem, bir “kuramdan-hareketle” yapılmak zorundadır, bunun karşısında yer-alan, kuramsal yaklaşımı red-deden, amerikan, “pragmatist-alan” araştırmacıları ise, “salt-gözlemi” savunmaktadırlar. Bu “teknik-tartışmaların” ötesinde, “sosyal-olayların” dinamikleri ile, “teori-arasında” kapatılamaz uçurumlar yer almaktadır, bu alanda düşünenler, kaçınılmaz olarak “açmazlarıyla” baş-başa kalmaktadırlar, şarkıda denildiği gibi, “ne senle ne de sensiz” açmazını yaşamaktadırlar. Bir kurama “dayanmasalar-olmayacak, kurama dayansalar, hiç-bir pratik-olan, yaşanan şey, “o kuramın-dar kalıpğlarına” sığmamaktadır v.s v.s v.s.) teorik [Os. nazari; İng. theoretical; Fr. theoretique; Al. theoretisch]. 1 Tecrübe edilene, gözlemle ilgili olana karşıt olarak, düşünce, teori, hipotez veya bilimsel yasa ile ilgili olan; 2 eylem veya uygulamayı göz önüne almadan, salt bilgi ve spekülasyon ile ilgili bulunan; 3 gerçek, somut, elle tutulabilir olanın tersine, yalnızca fikir alanını ilgilendiren, soyut bir tarzda ele alınan; 4 pratik veya yapılması gerekeni değil de, fenomenleri, doğal olguları konu alan genellemelerle ilişkili olan için kullanılan nitelerne. Bu bağlamda, teorik bilgi ya da araştırmaya yönelen, birtakım hakikatlerin peşinden koşan akla teorik akıl adı verilir. Eylemle, ahlaki ve dini kurumlarla ilgili olan pratik akıla karşıt olarak, salt bilgiyle, bilimle ilgili olan, bilmek için bilmeyi ve öğrenmeyi amaçlayan akıl, Aristoteles'te olanın, olduğundan başka türlü olamayanın bilgisine yönelen ve belli bir bilgi, önerıne ya da iddiayla sonuçlanan faaliyet; Kant'ta ise entellektüel ya da bilimsel bilgiyi kuran akıl diye tanımlanmıştır. Öte yandan, değerle veya olması gerekenle ilgili olan felsefe türüne teorik felsefe denmektedir. Buna mukabil, gözlemlenmeyen, fakat varolduğu sonucuna ulaşılan varlık ya da nesneye, varolduğu kabul edilen,varoluşu varsayılan, ve gözlemlenebi. lir fenomenleri açıklama faaliyetinde, açıklayıcı temel öğesi yapılan varlık ya da kendiliğe "teorik yapım" adı verilir. (Peki ne ve nasıl olmuştur da, bu “teorik-yapılar, insanlık denilenin başına bela olmuştur, “teori-ihtiyacı” nereden doğar, yaşamsal-denilen süreçleri veya, şey-olay alanlarını, bir “teorik-çerçeveye” yerleştirme isteği niye nasıl doğmuştur, hiç-bir tekil-olay şey- durum veya yaşantı, hiç-bir zaman, hiç-bir teorinin dar-kalıplarına sığamayacağı halde, insanlık denilen, tüm-tarihi boyunca bu “aymazlığı-niçin” yaşamıştır… Bunun tek cevabı kısacası, “kontrol-etme” isteği… Belirsizlik denilen insanda hep korkuya yol açmıştır ve insan denilen bu korkudan, “bilerek-bilmeye” çalışarak, bilgi-aracılığıyla, şeyler-olaylar “üzerinde-kontrol” kurarak kurtulmaya çalışmıştır… Gece karanlıkta yürürken korkar insan denilen, bu korkunun nedeni, “belirsizliğin” ona bir-şekilde bulaşması, teması korkusudur, ışığın olmaması nedeniyle, çevresi üzerinde bir “denetim-kuramaz”… İnsan denilen bu noktada “bilgiyi-bilmeyi” ışık gibi görmüştür, bildikçe-anladıkça, şeyleri denetleye-bilmiştir. Ağacı tanıdıktan bildikten sonra, ağacın durup dururken, dallarını onun boynuna uzatıp sıkıp öldürmeyeceğinin “kesinliğini” garantisini almıştır… İşte bu ndenle, karanlıkta el-yordamıyla yürümeye çalışırken, eli bir ağaca dokunduğunda “aaa, ağaçmış sorun yok” diyebilmektedir.. Yalnız, bu noktada şölesi bir sorun var. Bilinmeyenden-belirsiz olandan “korkuyu-ne” getirmiştir. Bu insanda “yapısal mıdır”, yoksa değil midir. Eğer bu “belirsizlikten” ve “bilinmeyenden” korku, “yapısal-ise”, teorik-yaklaşımşlar, “bilme-isteği bu noktada gereklidir. Hayır, tüm bu korkular yapısal-değil, yine bu “bilme-isteğinin” bir sonucudur. “Bilinmeyen-kendi” başına bir referans olamaz, “bilinmeyeni” getiren yine “bilinenlerdir”, bizler-bilgilerimiz üzerinden, “bilinmeyenler” kategorisine ulaştık, “bilme-ediminin” öncesinde, “bilinmeyen-diye” bir şey yoktu ve bilinmeyenden korku da yoktu… Tüm-çağlar boyunca, ve özellikle “modern-denilen” zamanlardan “aydınlanma ve” pozitivizmden sonra, insan denilen, “bilmesi-üzerinden “tanımlandığı için, başına bu belalar açıldı… (Bu yargı, gerek-yeter destekleyici argümanların açılımıyla sürecek) Alıntıdır. |
|
21 Mart 2009, 22:36 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Teori ve Pratik İlk-çağlarda, insan-denilen büyü ve mitolojilerle, "anlamlandırma" ihtiyacını giderdi, tarihsel süreç içinde, "akıllandıkça", "anlamlandırma" biçimi de "akıldan-yana" doğru kaymaya başladı. Sonradan-akıllanan insan, büyü ve mit-leri çok çocuksu bularak, "ezeli-ebedi" olan, "ilk-neden" dediği, "tanrıyı-yarattı" ve fakat daha sonra bu tanrı da onun "anlamlandırma" ihtiyacı için, yetersiz kaldı veya "daha da akıllanınca", tanrıyı daha da "kristalize" etti veya "tamamen" terk-etti onu... Din-öncesi dönemlerde, ne mitler, ne de büyü, hayatı boyunduruklama gücüne sahip değildi, sadece, "araç-statüsündeydi", tek-tanrıcı dinsel yapıların ortaya çıkışıyla birlikte, hayatın "düz-gülülüğü" de uç-vermeye başladı. Tüm bir orta-çağ boyunca, hayatı "aristo'nun" dedüksiyonunu yedeğine alan, teolojik yapılar birlikte belirledi... Ortaçağın sonlarına doğru "ilahiyatçıların-kendi içlerinde başlayan" tartışmalar, ortaçağın bu "dedüktif" anlayışını tırtıklamaya başladı, bu tartışma sürecinde, "akıl-denilen", kendi-prangalarını koparıp attı... Aklın prangalarından kurtulmasıyla birlikte, "dünyadaki-olmaklığın" kendisi, "öte-dünyaya" veya varlık-üstü "tinsel-güçlere" göre değil de yine bu-dünyadaki "duruma-göre" "çözündürülmeye" başlandı, bu sürecin "metodik-formatı" ise, artık-indüksiyon oldu. Aslında bu anlayış "antikitede başlamış, dinlerin ve aristonun-etkisiyle kesintiye uğratılmıştı, işte bu nedenle yeni başlayan döneme "rö-nesanas" denildi..Bu yeni dönemde, Ortaçağın/aristonun tümden-gelimci teorik kurgularının yerini, tüme -varımcı mantığın ürettiği teorik yapılanmlara almaya başladı... Ancak, tümevarımsal-teorik yapıların, bir-çok teorik "açmazları" vardı, , uzun süre aç-bırakılan aklın, prangalarından kurtulmasından sonra, büyük-bir aç- gözlülükle, doğaya ve toplumsal olgulara saldırıp, "onları-anlamak" istemesi, ve bu isteğin baş-döndürücü -teknik sonuçları doğurması, "teorik-sorunların" deşilmesini "ihmal-ettirdi"... Bu te orik-sancıların "tartışılmaya-başlandığı" dönemlerde ise, zaten "akıl-eğemenliğini" çoktan ilan edip, "tanrının-yerini" almıştı bile, kurumsallaşan ve hayatı-insanı belirleyen haline gelen bu aklı, "tahtından" indirmek pek-de kolay değildi... tanrılara karşı, "yaşamdan-yana" verilen savaşlar her zaman sancılı olmuştur... Alıntıdır. |
|
21 Mart 2009, 22:36 | #4 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Teori ve Pratik 1-Teori-pratik üzerine söylene-bilecek her-şey, "teori-kaynaklı" olacaktır ve bundan "kaçına-bilmek" olanaksızlıktır... 2-"Teori" ve "pratik" kavramları, "teorik-kökenlidir", işte bu nedenle-de bu "ayrımı" ortaya-koyabilme yeterliliğine sahip-değildir. Eş-deyişle, teori denilen "nerede" biter, "pratik-denilen" nerede başlar soru(n)larını nihai olarak aydınlatmak olanaksızlıktır... 3-Pratik-denilenle, "imlenmeye-çalışılanlar", aslında teorik-alanın bir "uydurmasıdır" ve işte bu nedenle "çıkış-bulunamamaktadır"; çünkü; 4-Teori-denilenin kendisi bir olanaksızlıktır, "olmayanı" "varmış-gibi" gösterme çabasıdır, pratik-denilen de, bu "bağlama-alınınca", pratik-denilenler-de "yok-luğun" kuyusuna atılmış olmaktadır... 5-İşte bu yüzden, yani teorik-alanın yokluğun kuyusuna atmış-olduğu pratik-üzerinden, "partiğine-ulaşmaya" çalışanlar, hep-yokluk duvarına toslamaktadırlar... 6-Teori-ile "düşünsel-çözündürme", "analiz-sentez" işlemlerinin tümü-kastedilmektedir, işte bu "olanaksızlıktır", ancak tarihsel-süreç içinde bu "olanaklı-olarak" işlenmiştir hep ve "kafa-denilen" zaten bu "şartlı-reflexin" bir ürünüdür... 7-Hiç-bir "teroik yapı"-denilenin, ne "objesini" ne de "kendisini", "anlayarak-tüketebilmesi" "olası-değildir" 8-Teori-denilenin, objesi, "pratik-denilen" olduğunda da aynı açmaz yaşanmaktadır.. 9-İnsan denilenin, ısrar ve inatla, "teori-denilen" üzerinden, "kendisini" ve "pratiğini" anlamaya-çalışması", onu aynı zamanda "açmazlar-içine" sokmaktadır... 10-Şimdiye-değin olan, "yaşam-felsefesi" anlayışları (vitalizm/dirimselci anlayışlar), farkında olmadan, "teorik-kurguların" tuzağına düşmüşlerdir ve kaçınmaya çalışsalar da onlar üzerinden-yine de "eylemi-anlamaya" çalışmışlardır... 11-Oysa, diğerleri bir yana, "en-anlaşılamayacak" şey-dir eylem denilen, çünkü o bir "şey-değildir" ve asla da bir "şey-hali,ne" getirilemez...(Bunun için, onun ya "verili/apriori" ya/da "olmuş-bitmiş" bir şey-olması gerekti, oysa "bu olasılıklardan hiç-birisi değildir "o") 12-"O" her-zaman "başına-buyruk-olmuştur", olmak da zorundadır Alıntıdır. |
|
Etiketler |
pratik, teori, ve |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Yer Merkezli Teori | PySSyCaT | Felsefe | 0 | 11 Kasım 2014 18:30 |
Teori | PySSyCaT | Felsefe | 0 | 11 Kasım 2014 17:24 |
Eleştirel Teori | PySSyCaT | Felsefe | 0 | 11 Kasım 2014 00:59 |
Eleştirel Teori | Kalemzede | Felsefe | 0 | 04 Ekim 2011 23:20 |
Eleştirel Teori | Kalemzede | Felsefe | 0 | 12 Ağustos 2011 02:37 |