IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  digitalpanel

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 21 Mart 2009, 21:36   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Ruh Ufku Veya Metafizik Düşünce




Yıllar var ki bu ülkede, ruh da ruh ufku da sürekli anlamsız görülmüş hatta hafife alınmış ve horlanmıştır. Bilhassa bir kısım müstağriblerle, bazı inkılapçı geçinenler “değişim” ve “dönüşüm” adı altında, varlık ve bekamızın özü, esası sayılan metafiziği de, ruhu da, ruhun getirdiklerini de her zaman küçümsemiş ve bütün bunlara düşman kesilmişlerdir.. düşman kesilmişlerdir; zira bunlar, ne ruha ne de ruh ufkuna dair hiçbir şey bilmemektedirler. Aslında, her şeyi maddeye irca ederek muhakemelerini hep fizik endeksli sürdürmek isteyenlerin, ne ruhu, ne metafiziği ne d manevi olanı görmeleri mümkündür. Ruhu, manevi olanı görmeleri bir yana çağdaş pozitivistler, rasyonalistler kadar olsun, bunların maddeyi ve eşyayı görüp değerlendirdikleri dahi söylenemez.. evet bunlar, tasavvur ve tasarıları itibariyle olabildiğine sathi, mantık ve muhakemeleri cihetiyle fevkalade sığ; üslupları açısından da hep çocuksu ve hırçındırlar.. akılları ihsas dünyalarıyla sınırlı; ilhamları madde ile çevrili; düşünce ufukları da olabildiğine dar ve tek buudludur.

Ruh, mana ve metafizik, bizden, ihsaslarımızı aşkın ve içgüdülerimizin ötesinde daha engin ufuklar istediği için, bir kısım maddeci banalların bunları anlayamayacağı, dolayısıyla da bunlardan hoşlanmayacağı muhakkaktır. Diğer bir yaklaşımla bu, ruh ufkunu, metafiziği anlamayanların düşünce çizgisini aşağıya çekmek gayretlerinden de kaynaklanabilir. Evet, bu küçük insanlar ruhu, manayı, metafiziği devreden çıkarınca, kendilerine entel görünme fırsatı doğacaktır. Bunların sürekli; çoktan Avrupa’da ruh ufkunun da metafizik düşüncenin de kaldırılıp bir kenara atıldığından dem vurmaları, işin içyüzünü bilmeyen kitleler için, her zaman bir aldanma ve kayma vesilesi teşkil edebilir; hatta fanteziye açık bir kısım hercai gönüllere müessir de olabilir. Ancak, bugünkü Batı’nın oluşumunda önemli bir esas sayılan bilim düşüncesi -temelde maddeciliğe müesses olsa da- hiçbir zaman ruh, mana ve metafiziğe karşı bütün bütün kapanmadı. 0, her zaman, ruh ve mana mazmununu, pozitivist ve rasyonalist felsefe ile tam telif edemese de ne Eflatuncu düşünceden tamamen uzaklaşabildi; ne Paskal ve S. I. Jean’ı görmemezlikten geldi; ne de Bergson’un metafizik dünyasından uzak kalabildi.. evet hemen her dönemde bu türden düşünce ve ilim adamları, hep bugünkü Batı’nın oluşumunda birer temel unsur olarak vazife görmüş ve nazım rol oynamışlardır. Oysa ki, bizdeki “değişim” ve “dönüşüm”lerde ruh ve mana ufku bütün fakülteleriyle eski bir meta imiş ya da anlaşılmaz bir kısım paradokslardan ibaretmiş gibi ya kaldırılıp bir kenara atılmış veya tahkir ve tezyif edilerek “ilericilik”, “aydınlık”, “Batıcılık” gibi bir zümre tarafından kutsanan mevhum ve izafi değerlere kurban edilmişlerdir. Hem de yerlerine hiçbir şey koymadan kurban edilmişlerdir.

Eğer ruh ufku varlığın perde arkasına açılma ve metafizik de varlığı bir küll halinde ele alıp değerlendirme ise -ki genelde öyle olduğu kabul edilmekte- o olmadan ne varlık ve hadiseleri kendi çerçeveleri içinde. hakikatlerine uygun olarak yorumlayıp seslendirmek, ne de kainatın özünü, Yaratıcı’yla alakasını ve bizim O’nunla münasebetimizi idrak etmemiz mümkün olacaktır; zira kainat ve onun ruhunu bilmek, hele bu bilginin pratikte neye yaradığını kavramak, bilimin ortaya koyduğu esaslar içinde, farklı branşlara göre, ayrı ayrı usul ve metodlarla tahlil ve tetkik etmekle bu birbirinden kopuk bilim parçacıkları kat’iyen bize beklediğimiz neticeyi vermeyecektir., beklediğimiz neticeyi vermesi bir yana; varlığın mana ve muhtevası bütün bütün kaynayıp gidecek ve tetkike aldığımız eşya, karşımızda bir kısım cansız resim ve şekillerden ibaret kalacaktır. Onun için biz, varlığı ruh ufkuyla duymayı ve metafizik bir mercek altında temaşa etmeyi, onu bütün buudlarıyla görmenin ve değerlendirmenin biricik yolu olarak görüyor; böyle bir yolu ihmal etmeyi de mantığı takatin üstünde işleri yorumlamaya zorlama; aklı, mahsusat fanusu içine hapsetme ve muhakemeyi de duyular dünyasıyla sınırlandırma sayıyoruz ki, kendimizi dinleyebildiğimiz, ruhumuza kulak verdiğimiz ölçüde, vicdanlarımızın buna isyan ettiğini duyacak, mantık ve muhakemelerimizin bize başkaldırdığına şahit olacağız...

Bugüne kadar hemen her büyük düşünce akımının temelinde metafizik ve ruh ufkunun müessiriyeti mutlaka söz konusudur. Bütün eski dünya Samilerden İbranilere; Aramilerden Turanilere; Tevrat’tan Vedalara, Upaşinatlardan Avestalara ve Gatarlara ve yeni dünya Zebur’dan İncil’e, Kur’an’dan Sünnete metafizik bir çağlayan içinde ve ruh ufkunun vesayetinde gelişmiş ve şekillenmiştir. Kant’tan Hegel’e, Leibniz’ten Jean’a metafizik kahramanlarını inkar etmek bugünkü Batı’nın özünü bilmemek demektir.

Modem ilim düşüncesini, ruhla, mana ile savaştıranlar, eşyanın perde önünden de perde arkasından da hiçbir şey anlamayan, fizik-metafizik sınırlarını kavrayamamış ve tefekkür yetenekleri bulunmayan muhakemesiz mukallidlerdir. Halbuki, bilimin de, ilmin de beslendiği temel kaynak metafizik düşünce ve ruh ufkudur. Tarih boyu bütün ilmt hamleler bu kaynaktan beslene beslene gelişmiş; ilim düşüncesi onun büyülü, engin ve sonsuzluk televvünleri ve gönüllerimize akan ilhamları sayesinde bugünlere gelip ulaşmıştır.

Eğer bundan sonra bir kere daha ilmin aydınlık atmosferinde yeni bir dünya inşa etmeyi düşünüyorsak -ki düşündüğümüze şüphe yok- bunu ancak, o engin metafizik mülahazalarımızla vicdanlarımızdan ruh ufkunu temaşa ede ede gerçekleştirmemiz mümkün olacaktır. Zaten yakın tarihimiz itibariyle böyle önemli bir hususu ihmal ettiğimizden dolayı değil midir ki, onca çabaya rağmen, milletimizde bir türlü ne ilim aşkı, ne ilim düşüncesi, ne de Batı standartlarında bir ilim felsefesi geliştirememişizdir.. geliştirememişizdir; çünkü hakikat aşkı, ilim aşkı ve ilim düşüncesiyle kitlelerin gönlüne inememişizdir.

Bugün, ilim veya bilim adına kullandığımız esaslar, hayat-kainat ve varlık felsefemiz, başkaları tarafından daha önce ortaya atılmış nazariyelerdir.. ve bunların nüveleri de kat’iyen bizim mantığımız, bizim muhakememiz, bizim sancılarımız ve bizim gayretlerimizin ürünleri değildir. Bizim ızdıraplarımızın, bizim fikir çilelerimizin, bizim ilhamlarımızın ve bizim hafakanlarımızın doğurmadığı şeylerden istifade etmeye kalkmak -hele doğrudan doğruya olursa- ruh veludiyetimizi öldürmek ve düşünce hayatımızı kısırlaştırmak demektir.

Gerçek ilim düşüncesi, metafizik tecessüs ve ruh ufku sayesinde; varlığın herhangi bir parçası ve kainatın herhangi bir disiplini karşısında, her zaman o parça ve o disiplini eşyanın bütününe bağlayan alemşümul bir görüşü, bir yorumu bize anlatan düşüncedir. Böyledir; zira o, bütünü birden kompoze edebilmenin sihirli formülünü ihtiva etmektedir., evet, parçanın verdiği ilham ve sezişler bazen belirsizliğe, izah edilmezliğe takılıp kalmalarına mukabil, bütün, kendi tamamiyetinin referansı sayılır.

San’at düşüncesinde ruh ufku ve metafizik Meta buud farklılığının remzi gibidir.. hatta denebilir ki, san’at telakkisi gerçek renk ve derinliğini ancak böyle bir ufuk sayesinde ortaya koyabilir. Zira san’atkarın yaptığı şey; bizim iç duygularımızın varlıkla münasebetini yakın takibe alma ve bu ihsaslarla içinde köpürüp-duran his, heyecan ve hafakanlarını yorumlayıp seslendirme, seslendirdikten sonra da bunları uygun kombinezonlar içinde bize sunarak benliğimizde sürekli, her şeyin, kendi asıl kaynağına karşı çırpınıp durduğunu resmetmektir. Değişik bir ifade ile san’atkar; eşyadan herhangi bir unsur ve kainattan herhangi bir televvün karşısında, duygularına akan ve ruhunu saran ilhamları birbirine bağlayarak, kaynaştırarak ve bütün nomen ve fenomenleri bir araya getirip, her şeyi bir küll halinde bize takdim edebilen bir metafizik kahramanıdır.

Evet, parçaların ihsası, gerçek bir ilmi düşünce referansı olmadığı gibi, hakiki bir san’at ufku ilham etmekten mahrumdur. Yakın tarihimiz itibariyle san’at düşüncesindeki “kem-kümler”imiz, tutarsızlığımız, bir türlü “biz” olamayışımız, monotonluğumuz, dolayısıyla da tatminsizliğimiz böyle bir perspektif darlığından kaynaklansa gerek.. evet varlığın, bir bütün halinde müşahede, mütalaa ve değerlendirme rasathanesi de diyebileceğimiz böyle bir ruh ufkumuz olmazsa, san’at dahileri yetiştirmemiz şöyle dursun, sıradan sanatkarlarla san’atta tatmin ufkuna ulaşmamız kat’iyen söz konusu olamayacaktır.

Bir kere daha hatırlatalım ki, ilmin de, düşüncenin de, san’ atın da, hatta fazilet, ahlak ve kültürün de beslendikleri en önemli hayati kaynak, böyle bir ruh ufku yoluyla ulaşılacak gerçek metafizik felsefedir. Güç ve müeyyideleri kendi düşünce zeminimizin ürünü böyle bir felsefe ile, parça parça olan bilgi kırıntıları bütün haline gelecek ve lahut dairesinden imkanın en uçtaki sınırına kadar her şey mahruti olarak duyulup hissedilecek ve çok yeni yorumlarla daha enginlere açılma imkanları doğacaktır.

Bu itibarla da diyebiliriz ki, ruh ufku olmayan, dolayısıyla da kendi metafizik düşünce sistemini kuramamış milletler, kat’iyen şablonculuktan kurtulamaz; kendileri olamaz ve hiçbir zaman kendi aidiyetlerini hissedemezler. Sürekli bir hercailik içinde bir o tarafa, bir bu tarafa yönelir., bazen “ötekiler” dediği kimselerden bir şeyler dilenir, bazen de berikilerden.. ama, hep bir ruh ve kalp aritmisi ile sarsılır durur.. ve arkadan gelenlere de sadece ve sadece zikzaklar çizme metrukatı miras bırakır. Evet, dünden bugüne iyi bir metafizik düşünce ile kendi şahsiyetlerini inşa edememiş milletler ve kimlik bunalımıyla ruhta lime lime olmuş yığınlar, yolun sonunda kendi kendilerini de inkar etme mecburiyetinde kalmışlardır.

Birkaç asırlık taklitlerimiz, bu taklitlerden kaynaklanan kararsızlıklarımız, hem bizi, hem yetiştirdiğimiz nesilleri hem de arkadan gelenleri şaşkına çevirmiş, farklı düşüncelerin çarpıştığı arenalara itmiş ve millet fertlerini birbirinin kurdu haline getirmiştir.

Biz şimdi, gözlerimiz ufuklarda, milletçe bizi, inançsızlıktan, sebatsızlıktan, kararsızlıktan ve taklitçilikten kurtararak, kendi metafizik düşünce sistemimize, kendi san’atımıza, kendi ahlakımıza kavuşturacak irade erlerini ve dünü-bugünü-yarını bir nokta gibi görüp değerlendirebilecek ruh kahramanlarını bekliyoruz.

Alıntıdır.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet sohbet
Cevapla

Etiketler
dusunce, metafizik, ruh, ufku, veya


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Öğrenildigin de ufku iki katına çıkaran şeyler Panda IF Sözlük 4 11 Nisan 2019 23:11
Öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran bilgiler. Düş IF Ekstra 1 23 Nisan 2015 12:51
Düşünce Gücü Nedir - Düşünce Şemaları Nelerdir? PySSyCaT Sağlık Köşesi 1 26 Ekim 2014 10:38
Metafizik -Metafizik Nedir - Metafizik Hakkında Bilgi PySSyCaT Sağlık Köşesi 0 25 Ekim 2014 22:04
Düşünce ve Düşünce Süreçleri Kalemzede Felsefe 0 05 Nisan 2012 07:40