IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  digitalpanel

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 16 Ağustos 2023, 18:39   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Klasik Mantığa Giriş: Klasik Mantıkta Kavram Nedir? Ne Değildir?





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Klasik Mantığa Giriş: Klasik Mantıkta Kavram Nedir? Ne Değildir?


"Kavram nedir?" sorusu, Sokrates'ten beri felsefenin temel sorularından birisi olmuştur. Soru, filozofları birbirine katmış, çatıştırmış bir sorudur. Platon, kavrama idea diyerek ona bir gerçeklik yüklemiştir. Sokrates'ten Aristoteles, Hume ve Kant'a kadar bir çok filozof, bu konudaki farklı yaklaşımlarına rağmen, temelde, kavramı, bir şeyin (objenin) zihindeki ve zihne ait tasarımı saymışlardır. Son olarak neopozitivist filozoflar, "kavram" yerine, dil içerisinde anlam taşıyan ve tanımlanabilir olan sözcüklerden, "terim"lerden söz edilebileceğini, "kavram" dilden bağımsız bir neliğinin (mâhiyetinin) olamayacağını ileri sürmüşlerdir ve bu tutumlarıyla, "kavram" konusunu bir ölçüde mantığın dışına çıkarmışlardır. Hemen tüm felsefe tarihini kaplayan bir tartışmaya burada çok kaba çizgilerle bile girme imkânı yoktur. Ancak, bu tartışmalara yer yer değinerek, "kavram" üzerine bir belirleme yine de yapabiliriz. Kavramın gerçek olduğunu ileri süren Platoncu görüşü ve bu görüşün Ortaçağ felsefesindeki bir devamı olan kavram realizmini bir yana bırakıyoruz. Çünkü kavramın hiçbir gerçekliği yoktur. Kavramı, Kant'a dayanarak gerçek olsun olasın, bir şeyin (objenin) zihindeki tasarımı sayıyoruz. Bu haliyle kavram, Platoncu olmayan anlamda bir ide, bir fikirdir: o, düşünülebilen herhangi bir şeydir. Bu yönüyle kavram, bir şeye (objeye) işaret eder. Fakat, düşünceyi ancak dille ifade edebildiğimiz anımsandığında, bir fikir, bir ide olarak kavramın dille ifadesine ihtiyaç duyarız ki, bir kavram dille ifade edildiğinde terim adını alır. Terim, bu bakımdan, bir dilsel/fonetik simgedir; o kavramı işaret eder, bize kavramı dilsel/fonetik yönden hatırlatır, ama kavramın kendisi değildir. Kavram, zihnimizde düşünülmüş olan herhangi bir şeydir; terim ise zihnimizde düşünülmüş olan şeye ilişkin tasarımın yani kavramın dilsel işaretidir. Zihnimizdeki bir ide, bir fikir, bir tasarım olarak kavram, öbür yandan imge den (imaj, hayal) de ayrılır. İmge, uzam ve zaman içinde algıladığımız herhangi tekil bir nesnenin bizdeki tekil izlenimidir (şu anda algıladığım "bu masa"); oysa kavram bir duyusal izlenim değil, bir tasarımdır. Bu yüzden tekil bir şeyin imgesi ile tekil bir şeyin kavramı farklıdır. İmge ile kavram arasındaki fark, özellikle genel kavramla söz konusu olduğunda daha belirginleşir. Bir genel kavramı, algıladığımız tek tek masalardaki ortak özellikleri birleştirerek zihnimizde kurarız. Kavramın zihinsel bir etkinlikle meydana getirilen, kurulan bir şey olmasına karşılık, imge edilgin/duyusal bir izlenim olarak kalır. Öbür yandan, her kavram için dilimizde bir fonetik karşılık, bir terim oluşturabiliriz. Dilsel/fonetik bir işaret olarak terim, bir sözcük, bir kelimedir; ama her sözcük terim değildir. Sözcükler dil içerisinde çeşitli hallerdeki (yalın, -i hali, -e hali, -de hali vb.) adlar, edatlar, zamirler, sıfatlar ve çeşitli çekimlerdeki (1. şahıs, 2. şahıs vb.) fiiller halinde karşımıza çıkarlar. Örneğin, "görüyorsun", "masalarda" gibi. Oysa terim, çeşitli ad halleri ve fiil çekimlerinden bağımsızdır. Terimi, dil içerisine ad olarak yalın halde, fiil olarak adlaştırılmış mastar halinde tanırız. Terimler, dil içerisinde hal ve çekimler sayesinde bir işlev kazanırlar. Oysa mantık, terimlerin bu bilgisel işlevleriyle ilgilenmez.

Mantık, görüyorsun" ile değil, "görme" ile, "masalarda" ile değil, "masa" ile ilgilenir. (Türkçe gibi eklemli dillerde terimleri yalın halleriyle tanımak zordur. Oysa İngilizce, Almanca gibi dillerde ad sözcükleri hep yalın halde kaldığından, bu dillerde terimleri tanımak daha kolaydır.) edik ki, kavram, bir şeyin tekil izlenimini, o şeyin imgesini değil, o şeyin tasarımını gösterir. Biz bir şeyin tekliğini, biricikliğini tasarlayabildiğimiz gibi, tek ve biricik olanlar arasındaki ortak özellikler yardımıyla, aynı tek ve biricik olanların tümü için geçerli olan bir genellik de tasarlayabiliriz. "Kavram" denince de, özellikle bu ikinci tasarım akla gelir. Aristoteles'e göre kavram, bir şeyin (objenin) tasarımıdır; terim ise o şeyin tanımının tek sözcükle ifadesidir. Örneğin "insan" kavramı, insan nesnesi hakkında sahip olduğumuz tüm bilgileri bize bir tek sözcükle, terimle çağrıştıran bir anlam yoğunluğuna sahiptir. Ancak bir kavramı, tüm anlam yoğunluğuyla düşünmek, onu düşündüğümüz her kez, onu bu anlam yoğunluğuyla ifade etmeyi, onu her kez aydınlatmayı gerektirir. İşte, terimin ilk işlevi kavramı dilsel/fonetik yoldan işaret etmekse, ikinci işlevi, bize kavramın işaret ettiği şey (obje) hakkında bildiklerimizi anımsatmasıdır. Yani terim, kavramı dilsel/fonetik yoldan işaret ettiği gibi, kavramın anlamını da çağrıştırır. Terimin bu ikinci işlevi kavramın belirtilmesini, onun anlamının açığa çıkartılmasını gerektirir ki, bu iş ancak kavram-önerme ilişkisi içinde yapılabilir. Çünkü bir kavramın anlamı, ancak, bu anlamı açığa çıkaracak olan önermeler ortaya koymakla belirtilebilir. Gördük ki, daha Aristoteles, kavramı, tek sözcükle (terimle) işaret edilen bir tanım olarak görüyordu. Tanım yapmak ise, önermeler kurmayı gerektirir. Bu açıdan bakıldığında, kavram, bir veya birden fazla önerme ile ifade ettiğimiz (tanımladığımız) bir şeyi (nesneyi, durumu, ilişkiyi vb.) tek bir sözcükle (terimle) anmamıza yarayan bir özettir. Öbür yandan, her önerme, en az iki terimi özne (süje) ve yüklem (predikat) konumunda biraraya getirerek oluşturduğumuz bir diu durum kavramların mı önermelerden yoksa önermelerin mi kavramlardan oluştuğu konusunda yoğun felsefî tartışmalara yol açmıştır. Kavramı, düşünmenin en küçük ve basit birimi sayan görüş, önermelerin kavramlardan oluştuğunu belirtir. Bu görüşe göre, bir ide, bir fikir olarak kavram ile onun dil yoluyla ve önermeler aracılığıyla yapılmış tanımı arasında bir özdeşlik yoktur.

Hiçbir tanım bir kavramı tüketesiye ifade edemez. Buna karşılık, yüzyılımızda özellikle neopozitivist filozofların savunduğu bir görüşe göre, düşünmenin en basit birimi kavram değil önermedir. Düşünme de, ancak dil içerisinde ve dil aracılığıyla gerçekleşebilen bir edimdir. Bu nedenle kavram, dil dışında bulunan bir şey değildir; o, sözcüklerin anlamlarını içeren önermeler topluluğundan ibarettir. Ne var ki, neopozitivistler bu görüşlerini, düşünme ile dil arasında varsaydıkları bir koşutluktan hareketle geliştirmişlerdir. Ancak onlar bu koşutluğu bugüne kadar kanıtlayamamışlardır. Geçen bölümde de belirttiğimiz gibi, düşünmeyi ve onun ürünü olan düşünceyi ve kavramı, dil içerisinde tanıyabiliyoruz. Ama kavramın dilsel görünümü ile kavramın kendisi arasında bir denklik ve örtüşme olduğunu göstermek mümkün değildir. Dilsel açıdan, özellikle sentaks açısından bakıldığında, önermelerin kavramlardan değil, sözcüklerden ve kavramları işaret eden terimlerden oluştuğu söylenebilir. Durum, epistemolojik açıdan da böyledir. Kavram, biriktirilmiş, depo edilmiş, yoğunlaştırılarak bir sözcüğe yükletilmiş, bu sözcükte toplanmış bir bilgidir. Öyle ki, epistemolojik açıdan kavram, işaret ettiği şey (obje) hakkındaki bilgimiz arttıkça, hacmi durmadan genişleyen bir hazne, bir depo görünümündedir. İşte bu niteliğiyle kavram, dilde hiçbir zaman tam olarak ifadesini bulamayan bir potansiyaliteye sahiptir. Örneğin "insan" tek bir sözcükle, tek bir terimle gösterdiğimiz bir kavramdır. Ancak, bilgimiz arttıkça, "insan" kavramının anlamı da genişler. Ayrıca bir kavramın anlamı üzerinde yanılmak da mümkündür.

İnsanlar dünyayı yüzlerce yıl düz sandılar, "dünya" kavramının anlamını buna göre belirlediler; ancak dünyanın yuvarlak olduğu anlaşıldığında, "dünya" kavramının anlamı değişti. Ama düz olsun, yuvarlak olsun, kavram olarak "dünya", bir şeyin zihindeki genel tasarımı olmayı sürdürdü. Burada, kavramın neliği ile aynı kavramın anlamım. (anlam içeriğini) ayırmak zorunludur. Kavramın neliği, hakkında düşünülmüş olduğu şeyin tasarımı olmasında belirir. Onun anlamı ise ontoloji ve epistemolojinin konusudur. Kavramuı anlamı (anlam içeriği) değişebilir; ama neliği değişmez. İşte, kavram-önerme ilişkisini bu açıdan da aydınlatmak gerekmektedir. Mantık açısından, kavramın anlamı (anlam içeriği) değil, neliği, yani bir şeyin düşünülmüş tasarımı olması önemlidir. Kavramın neliği, onun düşünülmüş bir şey, herhangi bir "x" olmasında kendisini gösterir. Ve kavramın bu neliğine dil içerisinde işaret edilemez. Dolayısıyla, kavramın dil içerisindeki işareti olduğunu söylediğimiz terim, kavramın neliğine değil kavramın anlamına, onun anlam içeriğine işaret eden bir işleve sahiptir. Bu saptamalar, özellikle "salt mantık" açısından büyük önem taşır. Anlaşılacağı gibi, salt mantık açısından kavram, düşünülmüş herhangi bir şey, bir "x" olmayı ifade eder; başka bir şeyi değil. Kavramın anlamı (anlam içeriği) ise, o kavramla meydana getirilebilecek önermelerin (tanım önermelerinin) potansiyel toplamıdır. Kavram, tek başına olduğu, bir önerme içerisinde özne veya yüklem olarak yer almadığı sürece, ne doğru ne yanlıştır; ne olumlu ne olumsuzdur. Doğruluk, yanlışlık, kavramların değil önermelerin özellikleridir. Kavramın tek başına hiçbir işlevi yoktur; onun işlevi önerme içerisinde belli olur. Bu yüzden, yüzyıllardır kavramlara yükletilen olumluluk, olumsuzluk, somutluk, soyutluk, doğruluk, yanlışlık gibi niteliklerin, nelik bakımından değil, anlam (anlam içeriği) bakımından kavramlara yükletildiğini belirtmek gerekir. Aşağıda, kavramların bu yönden ne gibi çeşitlere ayrıldığını göstermeye ve daha sonra bu çeşitlerin salt mantık açısından bir eleştirisini yapmaya çalışacağız.

KAYNAK: KLASİK MANTIK KİTABI





__________________

English Preparatory Department
School of Foreign Languages
Assistant English Teacher
Ankara Baskent University
2017-18

“Benim, senden öncem ve senden sonram yok, yalnızca sen varsın...”
C.A - 31.12.2010 - ∞

English Language and Literature
Faculty of Humanities and Letters
Ankara Bilkent University
2010-15
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet sohbet
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Klasik Mantığa Giriş: Klasik Mantıkta Mantık Sistemi Nedir? Ne Değildir? Kalemzede Felsefe 0 16 Ağustos 2023 18:21
Klasik Mantığa Giriş: Klasik Mantıkta Mantık İlkeleri Nedir? Ne Değildir? Kalemzede Felsefe 0 16 Ağustos 2023 18:21
Klasik Mantığa Giriş: Klasik Mantıkta Endüksiyon (Tümevarım) Nedir? Ne Değildir? Kalemzede Felsefe 0 16 Ağustos 2023 18:13
Klasik Mantığa Giriş: Klasik Mantıkta Kolektif Distrübütif Kavram Nedir? Ne Değildir? Kalemzede Felsefe 0 23 Temmuz 2023 15:39
Klasik Mantığa Giriş: Klasik Mantıkta Olumlu ve Olumsuz Kavram Nedir? Ne Değildir? Kalemzede Felsefe 0 23 Temmuz 2023 15:39