IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet odaları

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 16 Ağustos 2023, 18:39   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Klasik Mantığa Giriş: Mantığın İlkeleri Neden İnsanlar İçin Evrenseldir?





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Klasik Mantığa Giriş: Mantığın İlkeleri Neden İnsanlar İçin Evrenseldir?

Kaynağı ne olursa olsun, mantık ilkelerinin tüm insanlar için geçerli yani özneler-arası genelgeçer olduğu açıktır. Ancak, mantık ilkelerinin özneler-arası genelgeçer olmasının, onların aynı zamanda varlık yasaları, ontolojik yasalar sayılmalarının kanıtı olamayacağım ileri süren Yeniçağın öznelci filozoflarının görüşlerine de yukarıda değinmiştik. Mantık ilkelerinin kaynağı ve neliği sorunu, bugün de felsefe tartışmalarının konusu olmaya devam etmektedir. Biz, buraya kadar, mantığın düşünme formları ve düşünceler arasındaki formel ilişkilerle ilgilendiğini sürekli vurgulamaya çalıştık. Bundan amacımız, Giriş'te de belirttiğimiz gibi, mantık ilkelerini ve mantıksal düşünme formlarını, kullanım alanlarından yani ontoloji ve epistemolojiden bağımsız olarak "salt" halde ele alabilmekti. Mantık ilkelerini kullanmayan bir ontoloji ve epistemoloji düşünülemez; ama mantık ilkelerinin ontolojik yasalar sayılıp sayılmaması, bir mantık sorunu değil, bir ontoloji sorunudur. Mantık açısından çelişik olan bir şeyin gerçek (reel) olamayacağı açıktır. Örneğin bir insan hem ölümlü hem ölümsüz olamaz. Ama bu, gerçeklik tasarımımızı mantığa göre kurduğumuz anlamına gelir; mantığın gerçeklikçe belirlendiği anlamına gelmez. Dolayısıyla mantıkta ontolojik önkoşullar görmek, mantık ilkelerini, ontolojik yasaların zihnimizdeki yansımaları saymak doğru olmaz. Tersine, mantık, her türlü bilme olanağının önkoşulu olarak, ontoloji için de belirleyicidir. Sonuç olarak, mantığı, ontolojiden bağımsız bir "salt" disiplin olarak görmek gerekir.

Bu söylenenler epistemoloji için de geçerlidir. Gerçeklik hakkında bilgi elde etme etkinliğinin mantıktan bağımsız olamayacağı açıktır. Başka bir deyişle, bilgi, gerçeklik hakkındaki duyusal izlenimlerimizin mantıksal bir düzenleme ile işlenip biçimlendirilmesinin ürünüdür. Ama mantığın gerçeklik hakkında bilgi elde etmede kullanılması bir zorunluluk da değildir. Hayalî, uydurma, kurgusal, gerçekdışı olan şeyler hakkında da pekala mantıksal düşünebiliriz. Epistemoloji, mantığm gerçeklik hakkında bilgi elde etme sırasındaki kullanımıyla ilgilenir. Oysa mantık, kendisinin ne yolda kullanıldığı konusunda ilgiolayısıyla o, epistemoloji karşısında da kendi "salt" konumunu korumaya devam eder.

Bu belirtilenler, mantık-varlık, mantık-gerçeklik ilişkisinin daha açık görülmesine yardımcı olabilir. Bir kez daha vurgulayalım: Mantık, varlık veya gerçeklik hakkında kullanımından bağımsız olarak görülebilmeli ve onun "salt", asal ve formel bir disiplin olduğu gözden hiç uzak tutulmamalıdır. Onun epistemolojik kullanımı ve epistemolojik değerine de önce bu açıdan eğilmek gerekir. Böyle bakıldığında, mantığın kendisi, gerçeklik hakkında bilgi elde etmeye çalışan bir bilgi etkinliği, örneğin bir bilim değildir. Gerçeklik, mantığın konusu (nesnesi) değildir; o konu (nesne) olarak bilimleri ve felsefeyi ilgilendirir. Mantığın gerçeklikle ilişkisi, ancak onun gerçeklik hakkında kullanımında ortaya çıkar. Öyle ki, gerçeklik hakkında bilgi elde etme etkinliği, mantık ilkelerinden ve mantıksal düşünme formlarından asla bağımsız olamaz. Bir başka deyişle, ister bilimsel, ister felsefî olsun, her türlü bilme etkinliği, bir mantıksal çerçeveye taşınmak, bir önerme formuna sokulmak, bir akıl yürütme kalıbı içine yerleştirilmek zorundadır. Kısacası, mantığa başvurulmadan gerçeklik hakkında bir bilgi üretmek olanaksızdır. O halde mantık-gerçeklik ilişkisi doğrudan değil, mantığın kullanımında ortaya çıkan dolaylı bir ilişkidir. Mantığın kendisi gerçeklik bilgisi üretmez; ama mantık dolayımından geçmemiş bir şey de bilgi haline gelemez.

Bu söylediklerimizi, bilim adamı, filozof ve mantıkçının değişik ilgileri açısından örneklemeye çalışalım: "Arı su 100°'de kaynar." dediğimizde, bu önermenin doğruluğu, bilim adamı açısından, yapılan tüm deneylerin aynı sonucu verdiğini göstermeyi yani önermeyi deneysel yoldan doğrulamayı gerektirir. Yapılan tüm deneyler aynı sonucu veriyorsa, önerme "doğru"dur. Bu sonuca varmak için bilim adamının (burada: fizikçi) kendine özgü yolları, başvurduğu teknikler, kullandığı aygıt ve araçlar vardır. Ama bilim adamı, yalnızca deney ve gözlem yaparak "Arı su 100°'de kaynar." gibi bir tümel önermeye ulaşamazdı. Çünkü o ne kadar çok sayıda deney yapmış olursa olsun, deneyler böyle bir tümel sonuca bizi uzamın ve zamanın sınırsızlığından dolayı götüremezler. Biz böyle bir tümel sonuca, ancak mantıksal yoldan yani yukarıda endüksiyon adı altında incelediğimiz bir akıl yürütme ile ulaşabiliriz. İşte bu, deneyden hareketle bir tümel bilgiye ulaşma etkinliğinde mantığa başvurmanın kaçınılmazlığım gösterir.

Filozof, bilim adammm "Arı su 100°'de kaynar" önermesi karşısında şu soruları sorar: Acaba varılan sonucun doğruluk derecesi nedir? Elde edilen sonuç deneylerle sonradan hep doğrulanmış olsa bile genelgeçer yani uzam ve zamanın tümü için geçerli sayılabilir mi? Bilim adamı yaptığı belli sayıdaki deneyden bir sonuç çıkarırken, aynı konuda deneylenmemiş sınırsız sayıdaki olguyu da kapsayacak bir yargıya varma hakkına sahip midir? O böyle bir genel yargıya ulaşırken, acaba deneyden gelmeyen bazı ilkelere ve bazı mantıksal düşünme formlarına mı başvurmuştur? Bu ve benzeri sorular, felsefenin ve özellikle epistemolojinin ve bilim felsefesinin sorularıdır. Ama şimdi soralım: Filozof bütün bu soruları sorarken, bilim adamının yalnızca deneylerle kendisini sınırlamadığını hattâ daha çok mantıksal düşünme ilkeleri ve akıl yürütme formlarına başvurduğunu söylerken; acaba kendisi de bütün bunları belirli mantık ilkeleri ışığında ve belirli akıl yürütmeler doğrultusunda yapmamakta mıdır? Yani, filozof da kendi düşünsel çabası sırasında mantığa başvurmuş değil midir?

İşte, mantıkçının bilim adamı ve filozoftan değişik olan ilgisi burada ortaya çıkmaktadır. Mantıkçı, bilim adamı ve filozof gibi, bilgilerimizin gerçeklikle olan bağına, uygunluğuna ilişkin sorularla ve sorunlarla doğrudan ilgilenmemektedir. Onun soruları şunlar olabilir: Bilim adamının aynı zamanda bir temel bilimsel yöntem olarak da başvurduğu endüksiyon mantıksal açıdan geçerlilik taşır mı? Endüksiyon bize zorunlu sonuçlar vereilir mi? Tikelden tümele sıçramak mantıksal açıdan kabul edilebilir mi? örüldüğü gibi, bilim adamlarının da filozofun da yöneldikleri şey, ilgileri değişik olsa da, gerçekliktir. Bilim adamı, gerçeklik hakkında deney ve gözlemle elde edilmiş bilgiler peşindedir. Filozof bu bağlamda, gerçeklik hakkındaki bilgimizin kaynağı, değeri gibi sorunlarla uğraşır. Oysa mantıkçıyı ilgilendiren, bu bilme etkinliği sırasında yani bilgi elde etme süreci içerisinde başvurulan akıl yürütmelerin biçimi, zorunluluğu veya zorunsuzluğu vb. gibi konulardır. Hep tekrarladığımız gibi, mantıkçı burada tamamen formel bir tavır takınmaktadır.

Bu örneklerden, mantık-gerçeklik ilişkisi konusunda daha önemli bir sonuca geçebiliriz. Yine örneğimize dönelim: Bilim adamı, arı suyun 100°'de kaynadığını söylerken, belli sayıdaki deneyden kalkarak tümel bir sonuca ulaşmakta ve bu sırada şöyle bir akıl yürütme yapmaktadır: "Şimdiye kadar yaptığım tüm deneyler, arı suyun 100°'de kaynadığını gösterdi; o halde, arı su her zaman ve her yerde 100°'de kaynar." Buradan, her türlü bilgi elde etme etkinliğinde bir mantıksal biçimselliğin egemen olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Bu da bizi, bilgi olayında içeriğin biçimden ayrılamayacağı, gerçekliği bilmenin mantıktan bağımsız olamayacağı sonucuna götürür. Yukarıda mantığın gerçeklikle doğrudan değil, dolaylı bir ilişkisi olduğunu söylemiştik. Şimdi bunu şöyle tamamlayabiliriz. Mantığa gerçekliği konu edinen bir bilim gözüyle bakamayız; ama aynı mantık, gerçekliği bilme faaliyetinin zorunlu olarak dayandığı biçimsellikler alanıdır. Gerçekten de, bilgisel kullanımı içindeki görünümüyle mantığı, felsefeden ve bilimlerden koparmak olanaksızdır. Öyle ki, bilgiyi içerik (gerçeklik) ve biçim (mantıksallık) bakımından ayırmak ancak bir soyutlama ile olanaklıdır. Ama bu soyutlama mantığın saldığını görmek açısından gereklidir.


KAYNAK: KLASİK MANTIK KİTABI

__________________

English Preparatory Department
School of Foreign Languages
Assistant English Teacher
Ankara Baskent University
2017-18

“Benim, senden öncem ve senden sonram yok, yalnızca sen varsın...”
C.A - 31.12.2010 - ∞

English Language and Literature
Faculty of Humanities and Letters
Ankara Bilkent University
2010-15
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Klasik Mantığa Giriş: Klasik Mantığın En Temel İlkesi: Üçüncü Halin Olmazlığı Kalemzede Felsefe 0 16 Ağustos 2023 18:21
Klasik Mantığa Giriş: Klasik Mantığın En Temel İlkesi: Çelişmezlik İlkesi Kalemzede Felsefe 0 16 Ağustos 2023 18:21
Klasik Mantığa Giriş: Klasik Mantığın En Temel İlkesi: Özdeşlik Kalemzede Felsefe 0 16 Ağustos 2023 18:21
Klasik Mantığa Giriş: Klasik Mantıkta Mantık İlkeleri Nedir? Ne Değildir? Kalemzede Felsefe 0 16 Ağustos 2023 18:21
Klasik Mantığa Giriş: Klasik Mantığın Tarihi Boyunca Tanımları Nedir? Ne Değildir? Kalemzede Felsefe 0 16 Ağustos 2023 18:13