17 Ocak 2021, 09:20 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yine bir İstanbul gecesi Yine bir İstanbul gecesi... Akşam olmak üzere... Üç ahbap çavuş demlenecek yer arıyor... Tanburacı Osman, Ahmet Rasim ve de Neyzen Tevfik... Bunlar sacayağın üç bacağı! Biri olmazsa olmuyor. Sanki üçüzler. Biri tambura çalıyor, öteki ney üflüyor, Ahmet Rasim de bol bol güfte yazıyor... Her gittikleri yerde meşk var. Sohbet gırla, o eski İstanbul'un asude mekanları bunların ritmiyle coşuyor. Müzik, nükte, zengin sofralarda bol kahkaha ;D Neyzen Tevfik leylvennehar, sabahtan akşama kafa dumanlı... Hatta öylesine ki yakasız pardösünün iki iç cebinde kiloluk iki rakı şişesi var. İki adımda bir şişenin kapağını açıyor, şişeyi cepten çıkarmadan dıştan eliyle yukarı doğru bir hamleyle kaldırıp iki fırt alarak yola devam ediyor. Neyzen Tevfik müzmin bekar. Mekanı dost meclisleri, lokantalar. Bazen sokakta sabahlıyor ama Neyzen bir derya. Neyde üstüne yok. Hayatı yaşamada üstat alkolsüz anı da yok kimseye zararı da. Neyzen'in hicivleri hep argo ama altında yatanlar da hep hayat düsturu. Neyzen'in sözünü ve neyini dinle, yaptığını yapma!... Tanburacı Osman Pehlivan zamanın en iyi tambura çalanı. Hazır cevap bir kıvrak zeka. İşi gücü çalıp söylemek. Türküler onun dilinde yüreğinde. Biraz cinsi latif düşkünü, biraz da hovarda... Yesin içsin, çalsın söylesin gerisi sevda. Tanburacı sevmeyi seviyor. Evdeki hanıma sevgisi saygısı baki ama pek dinlediği de yok! Tanburacı tam bir Osmanlı erkeği; ''heyyt'' dedi mi akan sular duruyor. Sofralar kuruyor kaldırıyor. Kumkapı'da, Fatih'te, Haydarpaşa'da bulunduğu her mecliste sohbet gırla. Osman Pehlivan tezeneyi tamburanın tellerine vurdu mu, aynı anda orta parmak sazın gövdesine indi mi, sapını da salladı mı sazının gümbür gümbür bir ses gelir ardından... O zamanlar daha elektro saz yok ama Tanburacı'nın sazında ekonun kralı var! Ahmet Rasim bir mazbut adam. Efendi mi efendi, beyefendi mi beyefendi ama o da yere bakan yürek yakan bir İstanbullu, bilge bir adam ve eşine sevdalı. Akşam çökerken her daim evinde ama Rasim de bayılıyor Türk müziğine. Güfte onda, beste onda, meşk onda. Eşi hanımefendi bırakmıyor onu her zaman. Rasim de kırmıyor karısını. O zaman da üçlü sohbet, yara alıyor. Sacayak sallanıyor. Ne yapsınlar da Ahmet'i kandırsınlar hep plan yapıyorlar. Aslında Ahmet onlarla meşke dünden razı ama hanımı Ahmet'e sevdalı. Bırakmıyor ki gitsin! Yine bir akşam üçü gidecek, lakin Ahmet Bey'in hanımı izin vermez. Derhal komplo kurulur. Tanburacı Osman Pehlivan Rasim'in kapısını çalar. Her zamanki gibi kapıyı karısı açar. Tanburacı pehlivan meyus bir yüz ifadesiyle ''Neyzen yine çok içti yenge, komaya girdi Haydarpaşa Numune''ye kaldırdık'' der. ''Müsaade etseniz de Rasim''le bir gitsek...'' Kadıncağız yana yakıla Ahmet Rasim''e seslenir; ''Ahmet Bey Ahmet Bey koş!... Neyzen komaya girmiş Tanburacı seni çağırır... Ziyarete gidecekmişsiniz...'' Ahmet Rasim pabuçlarını alel acele sokakta giyer ve Tanburacı''yla gözden kaybolurlarken karısı arkalarından seslenir; ''Ahmet Bey tahammül kalmadı artık, sakın geç kalma erken gel...'' Üç ahbap çavuş doğru Kumkapı''ya giderler sofra kurulur, Tanburacı çalar, Neyzen üfler Ahmet Rasim de mermer masaya diline değdirdiği sabit kalemle başlar yazmaya... BU AKŞAM GÜN BATARKEN GEL Bu akşam gün batarken gel Sakın geç kalma erken gel Tahammül kalmadı artık Sakın geç kalma erken gel Cefa etme bana mahım Sonra tutar seni ahım Üzme beni şivekarım Sakın geç kalma erken gel.. | |
|
17 Ocak 2021, 09:21 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yarim (Ağam ) İstanbul'u Mesken mi Yarim (Ağam ) İstanbul'u Mesken mi Tuttun " adı altında Kayseri türküsü Dinlediğiniz türkünün hikayesi , sözleri şu şekilde. 1930 lar başı tahminen . Çünkü soyadı yok bahsi geçen kadının da adamın da. Görücü usulü de olsa aşk dolu bir evlilik. Kimine göre Nazlı gelin , kimine göre Nebiye gelin . Kimine göre sıvacı Mehmettir , kimine göre çalgıcı Ahmettir , ne fark eder. Acıyla , hasretle yakılmış bir ağıttır , dağlardan yankı yapan bu ezgidir. Anadolu kadınının eseridir. Küçük bir köy düğünü, mutlu bir 7 gün, ardından , ekmek parası için İstanbul gurbetine giden , gidiş o gidiş 7 yıl hiç haber alınamayan bir koca. 7 yıl Zeyrekdeki Tavasli bakkal Abdullaha gönderilen mektuplar ( akıbeti belli değil mektupların ) , 7 yıl namusuna leke sürdürmeyen bir gelin. 7 yıl boyunca bitmeyen dedikodu " gocan İstanbul garılarını gördü seni unuttu , gocan İstanbulun çengi garılarını gördü senimi hatırlar " ve en kötüsü , " sıva yaptığı duvarın altında kaldı gocan öleli 5 yıl oldu " .. Bir de üstüne gördüğü rüya " çengi garıların yatağında Ahmet " .Tak eder canına , vurur kendini Erciyes eteklerine, bağırnın yanığı dilinden bu şekilde dökülür. Ağam İstanbul’u mesken mi tuttun? Gördün güzelleri beni unuttun. Sılaya dönmeye yemin mi ettin Gayri dayanacak özüm kalmadı, Mektuba yazacak sözüm kalmadı. Ağam sen gideli yedi yıl oldu, Diktiğin fidanlar meyveye geldi. Seninle gidenler sılaya döndü. Gayri dayanacak özüm kalmadı, Mektuba yazacak sözüm kalmadı. Ağam sakısını atmış sicime, Feleğin ettiği gitti gücüme, Allah yazmış anaların suçu ne? Gayri dayanacak özüm kalmadı, Mektuba yazacak sözüm kalmadı. Ağamın giydiği ketenden gömlek, Yoğimiş dünyada öksüze gülmek. Bize yakışır mı gurbet beklemek? Gayri dayanacak özüm kalmadı, Mektuba yazacak sözüm kalmadı. Ağam İstanbul’da salkım söğüttü, Şahsını unuttum nasıl yiğitti? Seninle gidenler oğlan büyüttü Tez gel ağam tez gel eğlenmeyesin, Orda güzel çoktur, evlenmeyesin. Verdiğin yazmayı bürünmeyim mi? Çıkıp da damlarda görünmeyim mi? Ellere bakıp da yerinmeyim mi? Gayri dayanacak özüm kalmadı, Mektuba yazacak sözüm kalmadı. Ağam sen gideli dışa çıkmadım, Mor püsküllü yiğitlere bakmadım, Zülfümü sakladım, fese sokmadım. Gayri dayanacak özüm kalmadı, Mektuba yazacak sözüm kalmadı. Verdiğin yazmayı ateşe yaktım, Çürüttüm ömrümü, yoluna baktım, Ya senin tecellin, ya benim bahtım. Gayri dayanacak özüm kalmadı, Mektuba yazacak sözüm kalmadı. (Gençlik elden gitti, gelmene lüzum kalmadı.) Doğruysa bu ezginin hikayesi Nebiye geline bir rahmet , derleyen , gün yüzüne çıkaran Ahmet Gazi Ayhana bir rahmet. Bu türküyü en güzel okuyan kıymetli Yıldız Ayhana da uzun ömürler. Siz değerli okurlara da saygı ve sevgiler Haydi mırıldanın siz de Kenan Celikman 2011 |
|
17 Ocak 2021, 09:22 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Erim erim eriyesin ERİM ERİM ERİYESİN TÜRKÜSÜ'NÜN HİKAYESİ 1971 yılında askeri darbe sonucu Süleyman Demirel hükümeti devrilmiş, Nihat Erim başkanlığında bir hükümet kurulmuştu. Bu hükümet sol kesime karşı şiddetli baskı uyguluyordu. Buna Deniz Gezmiş ve Arkadaşlarının asılması da eklenince Mahzuni'yi çok derinden yaralamış olan bu haksız infazları protesto için, "Erim Erim Eriyesin" türküsünü patlatır. Ne demek o zaman başbakana böyle türkü yakmak. Hemen tutuklanır ve 10.5 ay cezaya çarptırılır. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılmasını protesto için, "Erim Erim eriyesin" diye bir Türküden yargılanırken, Mahkeme Baskanı, "Erim'in plağının çalınmasını" istedi. Olayın ilginç yanına bak! Bütün heyet, gazeteciler ve dinleyiciler herkes orada. Plağı koydular. Hakim, yargılamayı unutmuş, kalemi almış eline tempo tutuyor! Ben de güldüm tabii bu duruma. Gülünce hakim beni azarladı. Savcı da ona katıldı. "Bak, mahkemeyle alay ediyor, gülüyor" dedi. Siz olsanız nasıl gülmezsiniz? O zaman rahmetli Başbakan Nihat Erim'in ifadesi geldi. - "Bir halk ozanı, Başbakan'ı sevmek mecburiyetinde değildir" gibi bir ifadede bulunuyordu. Erim şikayetçi olsaydı 4 yıl yerdim, şikayetçi olmadığı için 10.5 ay yattım. Aşık Mahsuni Şerif |
|
17 Ocak 2021, 09:23 | #4 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Burçak Tarlası Türküsü ve Hikayesi Tokat İlinin Niksar köylerinden birinden bir genç askere çağrılır, İstanbul'a sevkedilir. Niksar'lı genç, sıhhatli,yanık tenli, uzun kirpikli bir anadolu çocuğudur. İstanbul'da hafta iznini geçirdiği sıralarda, genç bir kızla karşılaşır, kızın da ilgisini çeker. Zeki Niksarlı genç, kızın hem kendisini sevdiğini hem de zengin olduğunu hemen anlar. Konuşmalar ilerledikçe kendisinin de zengin olduğunu, çiftliklerinin, sürülerinin, arazilerinin olduğunu mütevazi bir şekilde dile getirir. Gel zaman git zaman, iki gönül birleşir. Kız, zengin babasını ikna ederek delikanlı ile beraber, zengin ümitler ve yaldızlı hülyalarla uzun bir yolculuktan sonra Tokat'a, oradan da Niksar' a varırlar..Yolda delikanlı, yalanlarına devam eder. Ancak zengin kız, duvarı tezekli, iki gözlü, toprak bir evin karanlık odasına gelince gerçeğin sert ve acımasız yüzüyle karşılaşır. Ama gönül vermiştir delikanlıya, sevmiştir.. Evliliğine karşı çıkan babasının, ne de olsa sözünü kırmıştır. Geri dönmek olmaz. Köyde boş durmak olur mu? Toprak kendine gönül veren, üzerine eken insanlara meyvesini verir. Gelin hanımın da çalışması lazımdır. İlk olarak kaynanası ve görümcesi ile birlikte tarlaya gider. Artık onun için yeni bir hayat vardır..Bu hayatı sözlere dökülür ve türkü olup dilden dile dolaşır.. |
|
17 Ocak 2021, 09:24 | #5 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Öğrendik Öğrendik ki... Bir tek insanın bize ''iyi ki varsın'' demesi, var olduğumuz için mutlu olmamızı sağlar... Öğrendik ki... Kibar olmak, haklı olmaktan daha önemlidir... Öğrendik ki... Hayat şartları bizi ne kadar ciddi görünmeye zorlasa da hepimiz çılgınlıklarımızı paylaşacak birini arıyoruz... Öğrendik ki... Bazen tek ihtiyacımız olan bir el ve bizi anlayacak bir yürektir... Öğrendik ki... Parayla ''klas insan'' olunmuyor... Öğrendik ki... Gün içinde başımıza gelen küçücük şeyler gün sonunda koca bir mutluluğa dönüşüyor.... Öğrendik ki... İnkar edip içimizde sakladığımız şeyler gerçekliğini kaybetmiyor... Öğrendik ki... Biriyle dalaştığımızda tek başardığımız onun bize daha çok zarar vermesini sağlamaktır... Öğrendik ki... Her yarayı saran zaman değil sevgidir... Öğrendik ki... Çabuk olgunlaşmak için zeki insanlardan çevre edinmek gerekir... Öğrendik ki... Karşılaştığımız herkes bir gülüşümüzü hak eder... Öğrendik ki... Hiç kimse mükemmel değildir... Öğrendik ki... Hayat zorludur ama biz daha zorluyuz... Öğrendik ki... Gülümsemek, daha güzel bir görüntüye kavuşmanın bedava yoludur... Öğrendik ki... Hepimiz zirvede olmak istesek de asıl keyif oraya tırmanırken yaşadıklarımızdır... Öğrendik ki... Zamanımız ne kadar azsa yapacak işler o kadar çoktur... Öğrendik ki... BİRİNİ NE KADAR ÇOK SEVERSEK HAYAT ONU BİZDEN O KADAR ÇABUK ALIYOR... (istambol) CAN YUCEL |
|
17 Ocak 2021, 09:25 | #6 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Sana dilsiz dudaksız sözler söyleyeceğim Sana dilsiz dudaksız sözler söyleyeceğim Bütün kulaklardan gizli sulardan bahsedeceğim Bu sözleri sana... herkesin içinde söyleyeceğim Ama senden başka kimse duymayacak Kimse anlamayacak... *Mevlana |
|
17 Ocak 2021, 09:25 | #7 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanlız Yalnız kalmaktan daha kötü Şeyler de vardır hayatta, Ama genellikle Bir ömür alır bunun Farkına varmak, O zaman da Çok geçtir, Ve çok geçten Daha kötü Bir şey yoktur Hayatta. (bukowski) |
|
17 Ocak 2021, 09:26 | #8 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Mağrur bir uçurum oldu kalbim Ezo gelin benim olsan seni vermem feleğe, Güzel *****m başın için salma beni dileğe, Anası huridir de, kendi benzer meleğe Nenneyle de ah bahtı karam nenneyle, neneyle Çık Suriye dağlarına bizim ele eleyle, Gel bahtı karam gel sıladan ayrı yazılalım gel Ezo Gelin çık Suriye dağlarının başına, Güneş vursun da kemerin kaşına kaşına, Bizi kınayanın bu ayrılık gelsin başına başına Nenneyle de ah bahtı karam nenneyle, neneyle Çık Suriye dağlarına bizim ele eleyle, Gel bahtı karam gel sıladan ayrı yazılalım gel Sordum seni yıldızlara ay ışığına Dediler tam bin yıldır görmedik onu Sordum kadim kitaplara tozlu raflara Dediler o bizden önce buralardaydı Mağrur bir uçurum oldu kalbim SEn gittin gideli buralardan Ayrılık ne yaman bir ateşmiş Ne olur dön gel ezo Oy ezo yanlızlık ezim ezo Oy ezo görmüyor gözüm ezo Oy ezo tutmuyor dizim ezo Tükendim dön gel ezo Ceylanları emziren bir peri gibi Kollarında uyut beni iblise inat Hey rüzgarın sevgilisi orman çiçeği Hasretim sensin gurbetim sen günışığım sen Mağrur bir uçurum oldu kalbim Sesin deler içimde kurşun gibi Ayrılık ne yaman bir ateşmiş Ne olur dön gel ezo Oy ezo yanlızlık ezim ezo Oy ezo görmüyor gözüm ezo Oy ezo tutmuyor dizim ezo Tükendim dön gel ezo Asıl adı "Zöhre" olan Ezo Gelin, 1909´da Oğuzeli ilçesinin Uruş köyünde doğdu. Babası, Bozgeyikli oymağından Emir Dede, anası Elif´tir. Nüfus kaydında halen bekar görünen Ezo´nun, üçü erkek, üçü kız altı kardeşi daha vardır. Ezo, erken gençliğinden itibaren, güzelliğiyle dikkatleri üzerinde topluyordu. O kadar ki; düğünlerde gözler, gelinden çok onun üzerinde gezinirdi. Ezo´yu, birçok zenginin yanı sıra, o zamanki Halep ilimizin Carablus ilçesinin Kozbaş köyünde oturan teyzeoğlu Memey (Memet) istiyordu. Taktirde yazılan tedbirde bozulmamış; Ezo´nun ilk evliliği ne bu ağalardan biriyle oldu, ne de teyzeoğluyla |
|
17 Ocak 2021, 09:26 | #9 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Dost Dost Diye Nicesine Sarıldım Türküsünün Hikayesi Aşık Veysel hayatını anlattığı bir şiirinde Ücyüz-onda gelmişidim cihana diyor. Yıl 1894 oluyor hesapca. Sivasa bağlı Şarkışla ilçesinin Sivrialan Köyünde dünyaya gelmiş. Anası Gülizar bir yaz günü köy dolaylarındaki Ayıpınar merasına koyun sağmaya gittiğinde; oracıkta bir yol üstünde doğurmus Veyseli. Gobeğini de kendi eliyle kesmiş. Yaman kadınmış Gülizar ana. Bebesini bir çaputa sarıp yürüye yürüye köye dönmüş. Babası Ahmet; bebenin adını Veysel koymuş. Yıllar geçmiş aradan büyümüş konuşmuş yürümüş Veysel çocuk. Böylece yedi yaşına varmış. O yıl bir çicek hastalığı salgını olmuş Sivasta. Küçük Veysel de yakalanmış. Sol gözünde çiceğin beyi çıkmış kendi deyimiyle Göz akıp gitmiş. Sağ gözüne de perde inmiş önceleri. Yalnız ışığı seçebiliyormus bu gözüyle. Babası Çocuğu Akdağ madenine götürür orada bu gözünü açacak bir doktor var. demişler. Sevinmiş Ahmet emmi. Gel gör ki talihsizlik yine yakasını bırakmamıs Veyselin. Bir gün inek sağarken babası yanına gelmiş. Veysel ansızın dönüverince; yakınında bulunan bir değneğin ucu öteki gözüne girivermis. O göz de akıp gitmiş böylece. Veyselin Ali adında bir ağabeyisi ve Elif adında bir kızkardeşi varmış. Hepsi çok üzülmüşler Veyselin kötü kaderine. Babası meraklı adammış. Halk ozanlarından şiirler okuyup ezberleterek avutmaya çalısmış oğlunu. Sivasın köyleri saz şairleriyle dolu. Onlar da ara sıra gelip Ahmet emminin evine uğrarlarmış. Veyseli ilgiyle dinlermiş çalıp söylediklerini. Babası oğlunun ilgisini görünce; bir saz alıp vermiş ona. İlk saz derslerini babasının arkadaşı olan Camşıhlı Ali Ağadan almış. Ve gitgide kendini iyice saza vermiş Veysel. Ünlu Halk ozanlarının şiirlerini çalıp söylemiş bir zaman. Yirmibeş yaşındayken (1919) anası babası Veyseli Esma adında bir kızla evermişler ve kısa süre sonra ikisi de göçüp gitmiş bu dünyadan (1921). Acı üstüne acı gelmiş ama bitmemiş talihin kötü oyunu. İkinci çocugu on günlükken anasının memesi ağzına tkanarak ölmuş ardından da karısı yanaşmalarıyla evden kaçmış. Bu olay çok koymuş Veysele. Daha dertli olmuş ve iyice içine kapanmış. Karısı koyup gittiğinde bir kızı varmış Veyselin. Daha bir yaşını bile bitirmemiş. İki yıl kucağında gezdirmiş ne çare o da yaşamamış. Bu sıralar Veyseli yeniden evermişler. Bu karısı çocuk vermis Aşığa. Biri ölmus iki oğlan dört kız altısı sağ. Onlar da 18 torun vermiş Veysele. Aşık Veysel Cumhuriyetin Onuncu ylldönümüne rastlayan 1933 yılına kadar başka ozanlarm şiirlerini çalıp söylemiş. Kendi deyişlerini söylemekten utanır çekinirmiş. O yıllarda şairlerimizden rahmetli Ahmet Kutsi Tecer tanımış Veyseli. Onun ışık tutuculuğuyla Veyselin şiirleri aydınlığa kavuşmuş. Veyselin şairliğinin gelismesinde Tecerin buyuk yardimlarini gordugunu soylerdi her zaman. Veyselin gun isigina clkan ilk siiri Gazi Mustafa Kemal Pasa icin soyledigi: Turkiyenin ihyasi Hazreti Gazi misrasiyla baslayan siirdir. Bundan sonra butun yazdiklarini calip soyler olmustu. 1933 yilina kadar koyunden disari hemen hemen hic cikmadigi halde; bundan sonra butun yurdu dolasmis yurdunun cesitli sehirleriyle kasabalarini koylerini yakindan tanimistir. Halk ozanlarindan en cok Karacaoğlanı Yunusu Emrahı Dertliyi severdi. Çağımızın ozanlarından Ahmet Kutsi Tecerin ayrı bir yeri vardı Veyselde. Onun aracılığıyla Köy Enstitülerinde bir süre saz öğretmenliği de yapmıştı Veysel. Sırasıyla Arifiye Hasanoğlan Çifteler Kastamonu Yildizeli Akpinar Köy Enstitulerinde bulunmustu. 1952 yılında istanbulda büyük bir jubilesi yapılan Aşık Veysele 1965 yllinda Turkiye Büyük Millet Meclisi Anadilimize ve Milli Birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı ozel bir kanunla vatani hizmet tertibinden aylık bağlamıştı. Veyselin bir başka özelliği daha vardı; köyünde ve çevresinde ondan once bir tek meyve agaci olmadigi halde Sivrialanda ilk meyve bahçesini o yetistirmisti. Hem oyle bir bahce ki icinde elmadan kayısıya kirazdan cevize kadar turlu turlu meyve ve cicek vardı. Veysel kardeslerinin yardimiyla bu bahceyi yapmaya basladigi zaman koyluleri Atalarimiz bunca yil boyle bir iş yapmamışlar su kör adam onlardan iyi mi bilecek ki böyle işe kalkıştı? demisler. Birkac yil sonra agaclar yetismis meyve vermis. Koyluler onceki dediklerini hatirlayip utanmislar ve bu defa O kör degilmis meger kör olan bizmişiz diyerek Aşık Veyseli kutlamışlar. iste boylesine uzağı gören bir insandı O Yetmis yıl karanlık bir dünyada yaşadı (ölümü 21 Mart 1973). Fakat karanlık gözlerindeydi yalnız içi apaydınlıktı şiirleri de öyle Halk şiirimizin bu güclü ozanı yarım yuzyılı aşkın bir süre yazdıklarıyla çalıp söyledikleriyle çevresine ışıklar saçtı. Sanırım şimdi de mezarında son uykusunu ışıklar içinde uyuyordur. Yalnız çagımızda yaşayanlar değil bizden çok sonra yaşayacaklar da Dostlar Beni Hatırlasın şiirini unutmayacaklar ve her zaman rahmetle anacaklardır. Dost Dost Diye Nicesine Sarıldım Benim Sadık Yarim Kara Topraktır Beyhude Dolandım Boşa Yoruldum Benim Sadık Yarim Kara Topraktır Nice Güzellere Bağlandım Kaldım Ne Bir Vefa Gördüm Ne Faydalandım Her Türlü İsteğim Topraktan Aldım Benim Sadık Yarim Kara Topraktır Koyun Verdi Kuzu Verdi Süt Verdi Yemek Verdi Ekmek Verdi Et Verdi Kazma İle Dövmeyince Kıt Verdi Benim Sadık Yarim Kara Topraktır Ademden Bu Deme Neslim Getirdi Bana Türlü Türlü Meyva Yetirdi Her Gün Beni Tepesinde Götürdü Benim Sadık Yarim Kara Topraktır Karnın Yardım Kazma İle Bel İle Yüzün Yırttım Tırnak İle El İle Yine Beni Karşıladı Gül İle Benim Sadık Yarim Kara Topraktır İşkence Yaptıkça Bana Gülerdi Bunda Yalan Yoktur Herkesler Gördü Bir Çekirdek Verdim Dört Bostan Verdi Benim Sadık Yarim Kara Topraktır Havaya Bakarsam Hava Alırım Toprağa Bakarsam Dua Alırım Topraktan Ayrılsam Nerde Kalırım Benim Sadık Yarim Kara Topraktır Dileğin Varsa İste Allahtan Almak İçin Uzak Gitme Topraktan Cömertlik Toprağa Verilmiş Haktan Benim Sadik Yarim Kara Topraktır Hakikat Ararsan Açık Bir Nokta Allah Kula Yakın Kul Da Allaha Hakkın Gizli Hazinesi Kara Toprakta Benim Sadık Yarim Kara Topraktır Bütün Kusurlarımı Toprak Gizliyor Merhem Çalıp Yaralarım Düzlüyor Kolun Açmış Yollarımı Gözlüyor Benim Sadık Yarim Kara Topraktır Her Kim Ki Olursa Bu Sırra Mazhar Dünyaya Bırakır Ölmez Bir Eser Gün Gelir Veyselin Bağrına Basar Benim Sadık Yarim Kara Topraktır Dost Dost Diye Nicesine Sarıldım Sivas/Şarkışla-Aşık Veysel Şatıroğlu |
|
17 Ocak 2021, 09:27 | #10 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | ÇANAKKALE"Hey Onbeşli Türküsü Ve Hikayesi" Ardı ardına savaşlara giren Osmanlı Devleti, askere alacak insan gücü konusunda sıkıntı yaşıyordu. Çanakkale cephesinde yaşanan ağır zayiat, bu cephede boşlukların olmasına yol açtı. Diğer cephelerden Çanakkale cephesine asker kaydırılamadığı için en yakın çevreden başlayarak 15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençlerin dahi, gönüllü olup olmadığına bakılmaksızın Çanakkale'ye sevk edilmeleri kararlaştırıldı. Tokat'ta o dönem 15 yaşında olan 20 genç, cepheye gitti.. O dönem Tokat'ta genç yaşta cepheye koşanların anısına 'Hey On beşli' ağıtı yakıldı. Onlar 15. 16 yaşında askerlerdi polise taş atmaya gitmediler.Vatanı kurtarmaya gittiler hemde bir daha dönmemek üzere ruhları şad olsun. 14-15 yaşında çocukların gülümseyerek öldüklerini gördüğümde savaşı asla kazanamayacağımızı anlamıştım.” demiş bir İngiliz subayı NE SANDIN ? Ecdadımız Çanakkale'de muhteşem bir destan yazdı ! Yazdırana sonsuz hamdolsun.. Şehitlerimizin Aziz Ruhları Şâd olsun ZAFERİMİZ NİCE YÜZYILLARDA MÜBAREK OLA ! ALLAHIM ÇANAKKALE ZAFERİNİ GETİREN RUH VE İMAN İLELEBED DAİM OLSUN ! |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Her TeLden.. | Ece | Lafazan FM Paylaşımları | 514 | 08 Aralık 2022 19:11 |
DJ-HxC iLe Her TeLden | AyNiL | Sunucu Radyolarından Son Haberler | 0 | 02 Ekim 2021 18:23 |
DJ-HxC iLe Her TeLden.. | AdrenaLin | Sunucu Radyolarından Son Haberler | 0 | 22 Ağustos 2021 20:40 |