IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 21 Mayıs 2012, 21:36   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
el-Vedûd





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



el-Vedûd, dilediği kulunu çok seven, aşkı ile yanan kullarını seven, salih kullarını sevip onları rahmet ve rızasına ulaştıran ve sevilmeye en çok lâyık olan demektir.

Hûd sûresi (11), 90: “Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe ile yönelin. Şüphesiz ki, benim Rabbim Rahîm (çok merhametli)dir, Vedûd’dur (mü’minleri çok sevendir).”

Bürûc sûresi(85), 12-16: “Kuşkusuz Rabbinin yakalaması serttir. Çünkü yoktan O yaratır ve tekrar O diriltir. Bununla beraber Ğafûr’dur (çok bağışlayandır), Vedûd’dur (çok sevendir). Arş’ın sahibidir, yücedir. Dilediğini yapandır.”

“Aşk”ı düşündüm dostlar!

Dünya hayatında yaşanan, insana verdiği zevk kadar, acıyı, elemi ve de ayrılığı da beraberinde yaşatan, ama bazen “ilâhi aşk”a basamak olabilen duygu selini düşündüm...

Çok kısır kaldı kâinat boyutunda bu aşk tarifi.

Sadece, sevmenin çok küçük bir boyutunu gördüm onda.

Geceler boyu, bir festival alanına dönüşen gökyüzündeki yıldızlar ve ay, gündüzü, ışıltılı bakışlarıyla nurlandıran güneş, yeryüzünün rengârenk elbiseleri, insanı bayıltan parfümleri ve nazenin yapraklarıyla süsleyen çiçeklerin salınışı, rüzgârla dervişleşip “hû” diyen ağaçlar, kıyıları, bembeyaz köpüklerle döven dalgalar çok daha büyük boyutlu bir aşkın varlığını anlatıyorlardı, bana, hâl lisanlarıyla! Ve bu noktada “ilâhi aşk”ı düşündüm dostlar.

Aşk; Allah Zülcelâl Hazretleri’nin “Yâ Muhammed! Sen olmasan Cennet’i yaratmazdım, sen olmasan Cehennem’i yaratmazdım, sen olmasan dünyayı yaratmazdım!” (Usûl-i Hadîs ve Mevzûât-ı Aliyyü’l-Kârî Tercemesi, Ahmed Serdaroğlu, shf. 99.) buyurduğu, “Habibim” dediği; iki cihana sultan kıldığı, nev-i beşerin en üstünü Hz. Muhammed’e (s.a.s.), Rabbi tarafından bahşedilen ve yaradılışın özüne işlenen cevherin adıdır!

Aşk; Rabb ile kul arasındaki bağın en zirve noktasıdır! Mirac gecesi, Sidret-ül Münteha’da, kutlu yol arkadaşından ayrılan Cebrail (as)’nin, “Bir adım daha atarsam, yanarım.” dediği nur makamının adıdır aşk!

Aşk; aklın acz içinde kıvranıp, gönüllerin kanatlanarak, ötelere uçuşundaki sınırın adıdır.

Aşk; Hz. Âdem’in (as) cennetten çıkarıldıktan sonra, tevbesinin kabul edilmesine sebep olan, semalarda Hz. Allah’ın adının yanında yazılan isimdeki sırdır!

Sevgi, sevdiğinin her emrine boyun eğmenin adıdır!

Sevgi, kulluğun en mükemmel örnekliğini şahsında sergileyen, Hz. Muhammed’in (sav), Rabbinin her emrini hayata geçirerek, “ayaklı Kur’an olma” vasfını kazanmasının adıdır!

Sevmek; vermenin nâmütenahi boyutu... Sevmek, beraberinde taşıdığı “sevilmek” duygusu ile zirveleşen ve “sevdiğime yakışayım” isteği ile insanı hep ilerleten “yürek enerjisinin” adıdır! Ve “aşk” dostlar; dünyayı, O’nu bilmek, O’nu bulmak ve O’nun için yaşamak için gelinen mekân olarak görenlerin, o engin kudret denizinde attıkları kulaçların adıdır!

Ve “aşk”... Ve “âşık”...

Aşk, Cenâb-ı Hakk’ın aziz kıldığı, birçok ilâhi nimetlere erme şerefine nail ettiği ve Vedûd isminin tecelligâhı olan yüreğin adıdır!

Aşk, Nûr sûresi (24)’nin 35’inci ayetinin sırrıdır!

“...Allah dilediği kimseyi (de dileyeni de) nuruna hidayet eder (eriştirir) ...”
Aşk, Âl-i İmrân sûresi (3), 74’üncü ayetinin tecelli edişidir:

“Rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lûtuf (ve kerem) sahibidir.”

Feyz bulutlarından rahmetin oluk oluk akışının adıdır aşk! Aşk, kalpte yakîn reyhanlarının boy atışı ile kalp evinin cennet bahçesine dönüşünün adıdır!

“Beni ne yerim içine aldı ne göğüm, lakin mü’min bir kulumun kalbi Beni içine alır!” (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 195; İmam Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbânî, 287. mektup.) buyuran Yüce Allah’ın, kulunun yüreğine arz ve semâvât kadar genişlikler kazandıran muştusundaki yüceliktir aşk.

Aşk, muhabbetullahın enginliğinde, kudretin sonsuzluğunu kavramaya çalışan gönlün, hiçliği bilişteki zirve sonsuzluktur!

Aşk, Allah’ı gereği gibi takdir edebilmektir! Lakin O’nu takdir edebilmekten çok aciziz dostlar. Bu mana denizi öyle engindir ki, onda azimet gemileri yüzer... Gemilerin içinde Hakk yolcuları barınır... Onlar için dalgaların hiç önemi yoktur. Denizin tehlikeleri onları hiç korkutmaz.

Muhabbet denizinde yol alanları, “dalgalar” yollarından alıkoymaz. Dua yüklüdür onların dudakları. Yol azıkları tövbe ve gözyaşıdır o erlerin.
Onlar bilirler ki Allah, onları sevmekte ve korumaktadır. Onlar da Allah’ı severler...

Mâide sûresi (5), 54: “...Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler...”
Hakk yolunun yolcularının huzur ve sevgi dolu yürekleri hep duadadır. Dua; âşık gönüllerin terennümünün adıdır!

Tufan esnasında Nûh aleyhisselâm Cenâb-ı Hakk’a iltica ederek, gönülden dua etmişti: “Ve de ki: “Rabbim! Beni mübarek bir menzile indir. Sen, konuklatanların en hayırlısısın.” (Mü’minûn sûresi (23), 29.)

Menzil, “hakka’l-yakîn” durağının adıdır, deniz kabarsa ne gâm? Yolcuları içine alsa ne gâm? Onlara Rahmân’ın cezbelerinden bir cezbe gelmiş; ellerinden tutmuş, “doğruluk makamı” denilen yere çekmiştir.

Kamer sûresi (54), 55: “Takva sahipleri cennetlerde, nur içindedirler. Güçlü padişahın (Allah’ın) huzurunda doğruluk koltuklarındadırlar.”

Pek çok makama uğranır muhabbet denizinde dostlar. Ve her bir menzil, gözyaşı ile aşılır.

Menzillerde konaklaya konaklaya “vuslat”a varılır. Ve bu noktada, ancak gözyaşları silinir; âşıklar neşe içinde, hayran bir halde, ilâhî nimetler sofrasında ağırlanarak, ihsanlarının karşılıklarını alır.

Yûnus sûresi (10), 26: “İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzeli ve daha fazlasıyla karşılık vardır.”

Hakka vasıl olmak isteyen herkes, bu engin ve dalgalı denizi aşmak zorundadır. Bu yolda gerekli tek şey aşktır dostlar.

Aşk, bu yolculuktaki Hakk erinin ateşinin adıdır; her dem içini yakan, kavuran bir ateştir... Varsın yansın... Yanandan ateş esirgenir mi?

Kudret denizinde yanana, aşk şerbeti sunulur!

Allah aşkı ile yananın özüne, kurbiyet bardağı ile öyle bir şerbet akıtılır ki, içen, bir daha ona doyamaz. Nasıl doysun ki!

İnsân sûresi (76), 21: “Rableri onlara temiz bir içecek içirmiştir.”

Rabbinin temiz içeceklerine nail olan, O’na vasıl olan, O’nu bulan neden mahrum olur ki? “Vuslat” son durağın adıdır! Seyr-i ilallah bitmiş; seyr-i fillah başlamıştır artık… Zira dünya seyr-i ilallah, cennetise seyr-i fillahdır dostlar!...

Bu deniz; aşk denizi, bir başka denizdir dostlar. Orada “yok” olmaktan korkulmaz, “var” olmaktan korkulur. Esas mesele; hiçliği bilip “yok” olmaktır.
“Yok” ol ki, “var” olabilesin. Ve selim, temiz, pak, imanlı bir kalple sevdiğine vâsıl olabilesin.

Ya, O, sevdi mi, neler olur biliyor musunuz?

Hz. Ebû Hüreyre’nin rivayetinde şöyle gelmiştir: “Resûlüllah (aleyhissalatü vesselâm) buyurdular ki: “Allah Teâlâ Hazretleri diyor ki: “Kulum, hakkımda nasıl bir zan yürütürse Ben öyleyimdir. O, Beni zikredince Ben onunla beraberim. O Beni içinden geçirirse, Ben de onu içimden geçiririm. O, Beni bir cemaat içerisinde anarsa, Ben de onu, onunkinden daha hayırlı bir cemaatte anarım. O, Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir arşın yaklaşırım. O Bana bir arşın yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç yaklaşırım. O Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim.” (Müslim, Zikr, 2, (2675); Buhârî, Tevhîd, 51; Tirmizî, Deavât 142, (3598).

Hz. Allah (cc) kulunu böyle sever, el-Vedûd’dür O! el-Vedûd, bir kulundan râzı olup, onu sevdiğinde, Cebrâil aleyhisselâmı çağırır ve ona şöyle buyurur:

“Ben falan kulumu seviyorum sen de onu sev.” Cebrâil aleyhisselâm onu sever. Sonra semâda seslenip der ki: “Allah Teâlâ falan kulu seviyor, siz de onu sevin.” Semâdakiler de onu sever. Sonra onun sevgisi yerdekilerin gönüllerinde yerleşir.” (Müslim, Birr, 157.)

Nerede sevgiyi koklayabiliyorsanız, orada durun dostlar. Mutlaka, sizi muhabbetullaha ulaştıracak bir menzilin önüne varmışsınızdır.

Ölümün nicelerine korku olduğu yerde, ölümün Hakk erlerine vuslat oluşunun adıdır aşk!

Cennetler, “O geliyor!” diye süslenirken, “Refik-i Alâ’ya gidiyorum.” deyişteki gülümsemenin adı olur aşk!

Aşk, el-Vedûd isminin tecellileri ile yaşayanlara,

“Cennet cennet dedikleri/ Birkaç köşkle birkaç huri/ İsteyene ver onları/Bana Seni gerek Seni” dedirtir.

Rabbimiz, bu da bizim dilekçemiz sana:
Sevgini diliyoruz Senden. Sevginle yaşayanlardan, sevgiyi karşılıksız sunanlardan, sevginle yoğrulanlardan eyle bizi.

Sev bizi, sevdir bizi, sevindir bizi…

Sevginle yaşat, sevginle öldür, sevginle dirilt bizi. Sevginle haşret bizi.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Cevapla

Etiketler
elvedûd


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Ya Rahman! Ya Vedud! Ya Rahim..Ya Latif eSCoBaR İslamiyet 0 28 Nisan 2022 08:54
Vedud – Bekir Urfalı Vesaire Şairler ve Şiirleri 0 08 Aralık 2014 23:48
İlahi Aşk ve Cezbe, Şehvet, Allah’ın el-Vedûd Güzel İsmi Zen İslamiyet 0 13 Aralık 2012 20:28
Sevginin Kaynağı: El Vedud Su İslamiyet 2 22 Ağustos 2011 08:00