Platon, bir bildirime göre 427 yilinda dogmustur. Dogdugu yer için de Atina ile Aigina (Pire körfezinde bir ada) gösterilir. Ailesi, Atina’nin en eski, en soylu ailesinden. Bir sanatçi olan Platon , çesitli edebi türlerde birçok seyler yazmis. Ama anlatildigina göre, yazdiklarini begenmemis ve pek çok da Sokrates’in üzerinde yaptigi çok derin etki yüzünden bunlari yakmis. Sokrates ile tanismazdan öncede felsefe ile ilgilenmis; hocasi Herakleitosçu Kratylos imis. Yapitlariyla Platon, hocasina bugüne kadar bütün canliligi ile ayakta kalan bir anit dikmistir. Bu anit, Sokrates’in yorulmak bilmeden bilgiyi aramasi, irkilmeyen saglam karakteri, dogruluk ve hak ugruna ölüme gitmesi karsisinda Platon’un duydugu hayranlik ve saygiyi dile getirir.
Platon’un Güney Italya ve Sicilya yolculuklarinin düsünce hayati üzerinde derin etkileri olmustur. Güney Italya’ya Platon, Atina’da tanimis oldugu Pythagorasçilarin çalismalarini yerinde ve yakindan tanimak için gitmis. Bu yolculuk, bir yandan ondaki matematik ilgisini güçlendirmis, öbür yandan da ona dini-mistik görüsler edindirmistir. Pythagorasçilardan edindigi bu etkiler, onun felsefesinin Sokratesçi öge yaninda ikinci büyük ögesidir. Sicilya’dan ilk dönüsünde Platon, Akademos denilen bölgede ünlü okulu Akademia’yi kurmus,i yirmi yil buranin yönetim ve ögretimiyle ugrasmistir.
Platon’un yapitlari ile bunlarin felsefesinin gelisme dönemlerindeki yerleri gösteren tablolardan biri söyledir:
Gençlik dialoglari
Apologia, Kriton, Protagoras, Ion, Lakhes, Politeis I, Lysis, Kharmides, Euthyphron.
Geçit dialoglari
Gorgias, Menon, Euthydemos, Küçük Hippias, Kratylos, Büyük Hippias, Menexenos.
Olgunluk dialoglari
Symposion, Phaidon, Politeia II –X, Phaidros.
Yaslilik dialoglari
Theaitetos, Parmenides, Sophistes, Politikos, Philebos, Timaios, Kritias, Nomoi.
Platon bir problem düsünürüdür.Elli yil boyunca düsünüp yazmis, problemlerle didismis, bu arada görüslerini boyuna düzeltip olgunlastirmistir.
Platon’un gelismesindeki ilk dönem, Sokrates’in etkisi altinda düsünüp yazdigi dönemdir. Onun için bu dönemine onun “ Sokratesçi dönemi” denir. Sokrates’in ögretisi Platon felsefesi için çikis noktasidir. Felsefeye Platon Sokrates’in anlayisi çerçevesi içinde girmis, sonra bunu gittikçe asarak kendi görüsüne ulasmistir. Gerçekten de Platon’un bütün dialoglarinda Sokrates sahneye çikar; bunlarin pek çogunda bas sözcü odur. Platon’un “Gençlik dialoglari” nda büyük hocasinin kisiligini ve düsüncelerini büyük bir sevgi ve saygi ile belirtmeye çalismak istemesinin pratik bir nedeni de vardir: Bununla Platon Sokrates’i Sofistlere ve onu Sofist sananlara karsi savunmak istemistir. Bu dialoglar, ayrica Sokrates’in Sofistlere karsi açmis oldugu savasimin ileriye götürülmesidir.
Bir Sokratesçi olarak bu döneminde Platon’u yalniz erdem ve bilgi sorunlari ilgilendirir: Erdemin özü ve kavrami, erdemin birligi ve çoklugu, erdemin bilgiye ve ögretilebilmeye olan ilgisi inceledigi, çözmeye çalistigi baslica sorunlardir. Lakhes dialogunda cesaret, Politeia I da adalet, Lysis’te dostluk, Kharmides’te ölçülülük (sophrosyne), Euthyphron’da dinlilik, Protagoras’ta erdemin bütünü, özellikle de ögretilip ögretilemeyecegi ve birligi sorunu incelenir. Bu gençlik dialoglarinin amaci: Ahlakin baslica sorularini , kavramsal bilgiler olarak olusturmaktir. Disaridan bakildiklarinda, bütün Sokrates dialoglarinin olumsuz bir sonuçla bittigi görülür: Yanlis, yetersiz tanimlar çürütülünce dialog da sona ere; arastirmada bir çikmazla (aporia) karsilasilmistir; ele alinan sorunun dogru yaniti bulunamamistir. (Aporetik dialoglar da denir bunlara). Ama, dikkat edilirse, sorunun yanitina hiç olmazsa isaret eden bir takim düsüncelerin ortaya konmus oldugu da görülebilir.
Platon’un Sokrates’ten ayrilip, kendi felsefesine dogru ilerlemesi yavas yavas olmustur. Bu ilerleme, birtakim basamaklardan geçerek, sonunda Platon felsefesi için temel bir görüs olan idea ögretisine ulasir. Idea ögretisini de çesitli görünüs ve formüllerle su dialoglarda buluyoruz: Gorgias, Menon, Euthydemos, Kratylos, Menexenos, Symposion, Phaidon, Politeia, Phaidros, Theaitetos, Parmenides, Spohistes, Politikos, Timaios, Kritias. Bunlarin arasinda Symposion, Phaidon, Politeia, Phaidros dialoglari idea ögretisi için en önemli olanlaridir.
Sofistlerin dünya görüsü yarara hazza dayaniyordu. Platon bu anlayisin karsisina, tam bir Sokratesçi olarak, iyi kavramiyla çikar. Ona göre “iyi”, dogru bir yasayisin kesin ölçüsü, biricik egridir (telos). Gerçek devlet adaminin baslica isi de, yurttaslarini “iyi” ye ulastirmaktir, bunun yollarini bilmektir.
Sokrates’in anladigi gibi yasami felsefeye dayatmak ya da erdemle bilgiyi bir tutmak, “dogru” nun arastirilabilmesini, böyle bir olanagin bulunmasini gerektirir. Sofistler, hele yenileri, bunun olamayacagini söylüyorlardi. Platon bu sorunu, Menon dialogunda, Orphik –Pythagorasçi görüsten edindigi ruhun ölümsüzlügü düsüncesiyle çözer.Buradaki düsünce su: Ruh ölümsüzdür ve birçok defalar yeryüzüne gelmistir. Bu arada yeryüzünde ve Hades’te (öbürdünyada) bulunan her seyi görmüstür. Yeryüzünde (dogada) her sey de birbirine bagli oldugu için, ruh bunlardan birini görünce, sürekli bir arastirma ile ötekilerini de bulabilir ve animsayabilir. Ruhta dogru tasavvurlar, önce, bilinçsiz bir halde bulunurlar; bunlar, ilkin, bir rüya gibi kimildanirlar; uygun sorular ve arastirmalarla sonunda aydinlik bir bilgi halin gelirler. Buna göre: Ögrenmek, eskiden bilinmis bir seyi yeniden hatirlamaktan, animsamaktan (anamnesis) baska bir sey degildir. Bu anlayis ile, Platon, felsefesinin iki ana- görüsünü de elde etmis, belirtmis oluyordu: Ruhta bilinçsiz bir halde bulunan dogustan tasavvurlarin oldugu görüsü, bir de dogru sani ( orthe doxa) ile bilgi (episteme) arasindaki karsitlik. Bilinmeyen bir seyin aranabilecegini, Sokrates, Menon dialogunda hiç matematik bilmeyen bir köleye, ustaca sorular sorarak bir geometri problemini çözdürmekle tanitlar.
Bu görüsü ile Platon arastirmanin olabilirligini, dolayisiyla da felsefenin de olabilecegini ortaya koymus oluyordu.
Platon felsefenin bilgi anlayisindan dogan ana metafizik düsüncesi, iki dünyanin ayirt edilmesine dayanmaktadir. Bu dünyalardan biri varolani ve hiç olus halinde olmayani, öteki ise hep olus halinde olup hiçbir zaman varolmayani içine alir. Birincisi akil bilgisinin , ikincisi de dogru saninin konusudur. Buna göre: Duyularla algilanan cisimlerin karsisinda cisimsel olmayan idealar vardir. Bunlar, uzayin ya da cisimler dünyasinin hiçbir yerinde bulunmaz; kendi baslarinadirlar; duyularla degil, düsünme ile kavranirlar; düsünülen, akilla kavranilan bir dünya meydana getirirler. Iste, felsefi erdemin kosulu olan gerçek bilginin temeli, kökü ancak bu idealar dünyasinda bulunabilir.
Ruh, Platon’a göre , idealar dünyasinda bulunuyordu, buradan sonra yeryüzüne inmistir. Bundan dolayi da, ruhun iyiligi ile kötülügünün kökeni disarida degil de, ruhun kendisinde, kendi içinde aramalidir. Ruhu Platon üç kisma bölüyor: Ruhun idealara yönelmis olan, güdücü, akilli bir kismi ile iki tane de isteyen, duyusal yönü vardir. Bu sonunculardan bir tanesi akla uyarak soylu, güçlü, istençli eyleme, öteki de akla karsi gelerek bayagi, maddi duyusal isteklere, istaha götürür. Bu düsüncesini Platon, Phaidros dialogunda, biri beyaz öteki yagiz iki atin çektigi bir arabayi kullanan bir sürücü simgesi ile canlandirmistir. Burada sürücünün kendisi, arabayi güden olarak akli karsilar; beyaz at soylu istege, yagiz at da madd, istege karsiliktir. Iste ruhun yagiz kötü atla simgelenen yönü, arabayi hep asagilara sürüklemek istedigi için, Tanrisal dünyada ruhu idealari görmekten alikoymus, onun yeryüzüne düserek bir vücutla birlesmesine, böylece ruhla bedenden kurulmus insanin meydana gelmesine yol açmistir.
Animsamanin nasil olustugu üzerindeki düsünmeleri de, Platon’u eros (sevgi) kavramina götürmüstür. Eros kavrami, idea ögretisinin ilk tasarisi için çok karakteristik bir kavramdir. Platon’a göre, insanin çok özel bir yetisi var; insan bir çok algilari b,r kavram halinde toplayabiliyor. Objektif olarak görüldügünde, bu yeti, insan ruhunun bir zamanlar idealar dünyasinda görmüs oldugu idealari animsamasindan baska bir sey degildir. Insandaki nu yeti de kendini en kolaylikla “güzel” de gösterir. “ Güzel” zaten idealar dünyasinda her seyin üstünde parlar; yeryüzünde de en isiltili olan, en göze çarpan odur; duyularin en açik olarak kavradigi “güzel”dir, güzel’i severiz, güzel bizi çeker. Platon’un deyisiyle: Eros güzel’e yönelir, ilgisi güzel’edir. Eros dogru olarak yönetilirse insanda felsefi bir cosku uyandirir, bu cosu da bize güzel ideasini hatirlatir, animsama yolu ile idealari görmeye vardirir.
Platon’un idea ögretisi baslica dostluk, hitabet ve siyaset sanati sorunlarini yeni açidan inceler. Bu sorunlar da, ona göre, ancak felsefe ile çözülebilir. Bundan dolayi insan için felsefe ile ugrasmaktan daha önemli bir sey olamaz. Çünkü gerçek dostluk, felsefe sevgisi (eros) ile ruhlari tutusmus kimselerin biraraya gelip felsefe yapmalarindan, böyle bir beraberlikten baska bir sey degildir. Gerçek söz söyleme sanati da ruhun sözlerle güdümüdür. Bunun için ele alinan konularin gerçek özünü bilmek gereklidir. Ayrica açik ve çeliskisiz konusabilmek için dialektik’i, bunun kavramlari kurma ve siniflama bölümlerini bilmeli; sözlerin iyi yemisler vermesi isteniyorsa, insanlari, dogal amaçlari olan mutluluga ulastirmak olan devlet yönetimi sanati da felsefesiz olamaz; çünkü yalniz felsefe, neyin insanlari gerçekten mutlu yapacagini gösterebilir.
Platon’un erdem ögretisi ile devlet ögretisinde, ruhun üç parçali oldugu görüsünün önemli bir yeri vardir. Gençlik dialoglarinda Platon, Sokrates gibi, tek tek erdemleri bilgiye baglamaya çalisiyordu. Sonralari ise ayri ayri erdemleri tek baslarina gözden geçirmis, bunlarin aralarindaki sinirlari çizmek istemistir; ama bunu yaparken erdemlerin birligi ve akilla ilgili olduklari anlayisina pek bagli kalmistir. Kendilerinde ruhun üç bölümünden biri ya da öteki agir bastigina göre, Platon insanlari üç kategoriye ayiriyor: Zenginligi sevenler, serefi sevenler,bilgiyi sevenler. Bu üç degerden –zenginlik, seref, bilgelik –birine ulasmayi istemeyenlerin ölçüsüne göre üç insan tipi meydana gelir. Bunlarda, ancak devlet içinde tam anlamlarini kazanacaklardir.
Platon’un ideal devletinin yasasi, tam bir aristokrasidir, “en iyilerin”, yani bilgililerin, erdemlilerin basta bulunmasini isteyen bir devlet biçimidir. Bu devlette kanunlarin konulmasi, topluluk hayatinin düzenlenmesi isi filozoflara, bilge kisilere verilmistir. “Basa filozoflar geçmez, ya da bastakiler felsefe yapmazsa,insanligin acilari sona ermeyecektir” (Politeia).
Politea dialogunda Platon yalniz ii yukari zümreyi ele alir, bunlar devletin bekçileridir (phylakes). Halk (demos) bilgiye degil de, gelenek –görenege dayanan basbayagi erdem ile yetinecektir. Ama koruyucular (savasçilar) takimi da kesin anlaminda erdemli degildir, çünkü bunla da felsefi bilgiden yoksundurlar. Bunlara verilen egitim, ancak kendilerini kabaliktan, kiriciliktan kurtarip onlara ölçülü bir cesaret saglar. Devlet ögretisinde Platon halki kendi haline birakiyor.
Hayatinin son yillarinda Platon’un yine ahlak sorunlarina, onun için hep baslica bir kaygi olmus olan bu alana döndügünü görüyoruz. Philebos adli dialogunda yine: Yasamanin eregi nedir? sorusunu ele alir. Eskiden buna Platon: “Ruhun yetkinligi, kendi kendisine yetmesi, eregini kendi içinde aramasidir” diye cevap vermisti (Phaidon). Simdi,sözü geçen dialogta, bu asketik tutumdan (dünyaya sirtini çevirmek, dünyadan elini etegini çekmekten) oldukça uzaklasir. Bu arada, ahlakli bir yasayisin ancak insani mutlu yapabilecegi düsüncesine bagli kalir. Esasta gerçek mutlulugu yine ruhun en yüksek olgunlugunda bulur, çünkü ancak bu yetkinlik sayesinde ruh idealarindan pay alabilir; bundan dolayi yararci ahlakin gerçek mutluluga ulastiramayacagina yine inanir.
__________________ Eğer "dokuz" CanLı oLsaydın biLe En fazLa "sekiz" kez kaçabiLirdin öLümden..
BiLki "yedi" düveLe suLtan oLsan dahi Yerin "aLtı" mekan oLacak sana En fazLa "beş" metre kumaş götürebileceksin Kapatacaksın "dört" açsanda gözünü..
Bu dünya "üç" günLük dünya , AzraiLin yanında "iki" kat oLup yaLvarsanda nafiLe ELbet "bir" gün öLeceksin İşte o gün herşey "sıfır"dan başLayacak..!