29 Ağustos 2013, 20:53 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yaşar Kemal Ve Folklor Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Edebiyatımızda, folklorik özellikleri yapıtlarının gözelerine ustaca sindirmesini bilen Yaşar Kemal'dir. Yazınımız, Yaşar Kemal'de, çağdaş, gerçek, büyük sözcüsünü bulmuştur. Yaşar Kemal'in bütün yapıtları, ülkemiz folkloru ile içli dışlı organik bir bağ içindedir. Hitit'ten, Selçuklu'ya, Osmanlı'dan, kimliğini giderek yitiren Türkmen'e, adı ayetlerde 'Zülkarneyn' diye geçen Büyük İskender'e, Van yöresi Kürtlerinden, çöl Arabına, dengbejlere, Ermenilere kadar uzanan büyük destansı kültürün izlerini buluruz onda. Yaşar Kemal'in bütün yapıtlarında zengin bir halk birikimi, halk çeşitliği vardır. Her yapıtında Anadolu halkının yüzyıllardan beri yarattığı sözcükleri, söylem biçimini, okurlarını yadırgatmadan, ustaca yapıtlarında kullanmıştır. Bu sözcüklerle, deyimlerin birçoğunu, değerli araştırmacı, dilci Ali Püsküllüoğlu, yıllar önce 'Yaşar Kemal Sözlüğü' adıyla kitaplaştırmıştır. Ayrıca Yaşar Kemal'in yapıtlarındaki doğa zenginliği, benzetmeler, bitki, çiçek türleri, renk, nakış çeşitlemeleri, ağıtlar, ilençler, övgüler, yergiler, alkışlar toplanıp da bir araya getirilse kalın bir kitap olabilir. Yaşar Kemal'in bazı roman adları bile efsane, türkü kokar. 'Ağrı Dağı Efsanesi', 'Binboğalar Efsanesi' gibi. 'Yılanı Öldürseler' kitabının adı, bir Fethiye türküsünden alınmadır: 'Aktaşı kaldırsalar Yılanı öldürseler Küçükten yar seveni Cennete gönderseler.' Yaşar Kemal, söyleminin gücünü, çok geniş bir halklar mozayiğinden, geniş bir ülkeler coğrafyasından alır. Yazar, ele aldığı her olayı, evrensel bir temaya dönüştürerek, insanlığın geçmişiyle geleceğini, doğa, tarih, insan, folklor sevgisiyle yoğurur. Yaşar Kemal bu özellikleri ile çağdaş bir destancı, masalcı, romancı, öykücü ve halkbilim'cidir. Gençliğinde Çukurova'lı halk aşıklarıyla düşmüş kalkmış, destanlar, türküler, ağıtlar derlemiştir. 1943 yılında derlediği 'Ağıtlar'ı, yıllar sonra, değerli araştırmacı, yazar Alpay Kabacalı, 'Gül Yaprağın Döktü Bugün' adıyla yayımlamıştır. Ayrıca Yaşar Kemal ile Sabahattin Eyüboğlu birlikte 'Gökyüzü Mavi Kaldı' adıyla, halk edebiyatından seçmeler yayımlamışlardır. 1960'lı yılların başında, Malatya'da, Beydağı'nın eteklerindeki küçük bir çiftlik evinde tanıdığım seksenlik Hacı Emir Ağa, aşağıdaki söylenceyi anlatmıştı bana. Şöyle: ''Eskiden geçimi sağlığı yerinde adamın biri, yeryüzündeki cenneti aramaya çıkmış. Adama göre cennet, en iyi insanların yaşadığı, en güzel atların olduğu, suyu, havası güzel, toprağı bereketli, herkesin barış içinde yaşadığı bir düş ülkesiymiş. Adamımız, atına binerek günlerce yol tepmiş. İklimden iklime, ülkeden ülkeye savurmuş kendini. Gün gelmiş önü öyle ülkelere çıkmış ki, insanları, atları iyiymiş, ama oraların havasında suyunda iş yokmuş. Bazı ülkelerinse suyu, havası, atları iyiymiş, ama bu kez de insanın da iş yokmuş. Tümü de geçimsiz, kavgacı, hır gür içinde insanlarmış. Bütün bu olumsuzluklara karşın, adamımız umudunu yitirmeden, cenneti aramaya devam etmiş. Bir gün önü öyle güzel, öyle yeşil, zengin, bitek bir ülkeye gelmiş ki, ''Her halde cennet burası olmalı'' demek zorunda kalmış adamımız. İnsanları mutlu, sağlıklı, konuksever, barışçıl kişilermiş. Dünyanın en güzel, çekik karınlı, rüzgâr yeleli atları da oradaymış. Havasına, suyuna diyecek söz yokmuş ülkenin. Her yer ballı incir, nar ve meyve bahçeleriyle doluymuş. Sokaklarda cerenler, ceylanlar dolaşır, çekinmeden insanların avucundan yem yerlermiş. İşte bu söylencede anlatılan cennet ülkenin adı 'Çukurova' imiş. Adamımız, aradığı cenneti bulduğundan emin, aylarca konuk olarak ağırlanmış o ülkede. Herkesten sevgi, saygı, ikram görmüş. Sonra da ''Muradıma erdim'' diyerek binmiş atına, dönmüş ülkesine. Kırk yıl sonra adamımız yaşlanmış. ''Elden ayaktan iyice düşmeden o cenneti bir kez daha göreyim'' diyerek, atıyla çıkmış yola. Günler, haftalar sonra Çukurova'da almış soluğu. Almış ama bir de ne görsün; ne o iyi insanlar kalmış ortada, ne o güzel atlar, ne ballı incirler, narlar, cerenler... Hiçbir şey kalmamış. Üstelik herkes hır gür içindeymiş. Şaşkınlığından ne yapacağını bilemeyen adamımız: ''Acaba yanlış ülkeye mi geldim'' diye bakınmış çevresine. Hayır, değilmiş. Kırk yıl önce atını bağladığı, gölgesinde oturduğu yaşlı çınar ağacı önündeymiş çünkü. Köyün ortasında durup beklemesine karşın, ne bir 'Hoş geldin!' diyen olmuş, ne selam veren çıkmış, ne de evine konuk çağıran... Bakmış ki, kendisi kimsenin umurunda değil. Sonunda, yanı başından geçip gitmekte olan, asık suratlı köylülerden birine seslenmiş: ''Bana baksana hemşerim! Bir zamanlar burada çok iyi insanlarla, çok güzel atlar vardı. Ne oldu onlara?'' diye sormuş. Asık suratlı köylü, dertli dertli başını sallamış ve: ''Sen ne diyorsun bre hemşerim? O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler ve çekip gittiler'' demiş... Yaşar Kemal'in destansı bir dille yazdığı, Çukurova'nın geçmişi ile Çukurova'nın bu günlere kadar gelen değişimini, yağmalanışını anlatan 'Demirciler Çarşısı Cinayeti' ile, 'Yusufçuk Yusuf' romanları işte yukarıdaki köylünün destansı sözleriyle başlar ve biter:''... O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler ve çekip gittiler...'' Anadolu'da yıllarca anlatılan, küçük ama özü sağlam bir halk söylencesinden, çağdaş bir çocuk romanı yaratmasını da bilmiştir Yaşar Kemal. Çocukluğumda benim de birçok kez dinlediğim bu söylencenin aslı, 'güçsüzün, güçlüyü' yenmesi öyküsüdür. Karıncalarla Fillerin savaşını anlatır ve sonunda karıncalar filleri yenmeyi başarırlar.Söylence şöyle: ''Yeryüzünün en güçlü, en iri hayvanı olan Filler Sultanı, karıncaları küçümser, tepsi gibi kalın, geniş ayaklarıyla karıncaların yuvalarını çiğner, yerle yeksan edermiş. Karıncaların şahı Topal Karınca, soluğu hayvanlar padişahı Hz. Süleyman'ın yanında almış. Filler Sultanını şikâyet etmiş:''Sen ki cümle hayvanların peygamberi, atasısın. Hepimizin dilinden anlarsın. Filler Sultanına söyle, küçüğümüz diye bizi hor görmesin. Yoksa biz ona yapacağımızı biliriz'' demiş.Hz. Süleyman, Filler Sultanını birkaç kez uyarmış uyarmasına ama Filler Sultanı ne onu dinlemiş, ne de karıncaları. Böbürlendikçe böbürlenmiş.''Hıh, bana yapacaklarını bilirlermiş? Haydi yapsınlar da görelim bakalım'' diyerek karıncaların yuvalarını inadına ezmeye, çiğnemeye devam etmiş. Canları yanan karıncalar şahı Topal Karınca soluğu yine Hz. Süleyman'ın yanında almış:''Artık bizden günah gitti. Biz ona yapacağımızı biliriz'' demiş. Hz. Süleymanda:''Haklısınız. Filler Sultanı söz dinlemiyor. Canınız ona ne yapmak istiyorsa, yapınız. Serbestsiniz'' demiş. Karıncalar şahı Topal Karınca, yer yüzünün bütün karıncalarını toplamış başına. Her şeyi enine boyuna düşünüp tartışmışlar. Sonra da Filler Sultanı'nı akıllarıyla yenmeye karar vermişler. Ne kadar karınca yuvası varsa, toprağın bir parmak altından, derinlemesine, bir buçuk, iki metre kadar oymuşlar, oymuşlar... Olan bitenlerden habersiz olan Filler Sultanı, yine karınca yuvalarını çiğnemeye başlayınca, olan olmuş. Karınca yuvalarının altı, bir buçuk, iki metre oyulduğundan, filin ağırlığına dayanamayan parmak kalınlığındaki toprak göçmüş, göçünce de, filin ayakları, bir buçuk, iki metre derinliğe batmış. Ve bir daha asla ayaklarını o çukurlardan çıkaramamış. Filler Sultanı'nın hasımlarını korkutan ezici ağırlığı bu kez kendisinin düşmanı olmuş. Çukurlardan çıkamayınca bağıra çağıra, ağır ağır ölmüş... Böylece yeryüzünün en küçük hayvanı karıncalar, birliktelikleri ve akılları sayesinde, yeryüzünün en güçlü, iri hayvanı olan filleri yenmeyi başarmışlar. Anadolu'da: ''Düşmanın topal karınca bile olsa, kork!'' sözü sanırım bu kısa söylenceden gelir.Yaşar Kemal usta, binlerce yıldan beri anlatılan bu kısacık söylence çekirdeğini açarak, besleyerek, o soy çekirdeği yeni baştan kalıba dökerek, söylencedeki olayları çağımızın olaylarına yaklaştırıp taşıyarak, 'Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca' adlı eşsiz yapıtını ortaya koymuştur. Bu yapıt, yalnızca ülkemiz çocuklarına değil, çağımızın çocuklarına yazılmış bir baş yapıttır. Bu romanın özünde anlatılan sağlam gerçek, ezilmişlerin, ezenlere karşı üstünlüğüdür, yol göstericiliğidir. Burada Filler, çağımızın sömürgen, güçlü emperyalist devletlerini, karıncalar ise, ezilen, sömürülen, bağımsızlık savaşımı veren Üçüncü Dünya ülkelerini simgelemektedir. Bu yazı, 22 Aralık 1997 günü, AKM Konser salonunda, büyük folklorcümüz sayın, Pertev Naili Boratav'a Saygı Sempozyumu'nda, 'Türk Edebiyatı ve Folklor İlişkisi' adıyla, Osman Şahin tarafından hazırlanmış ve sunulmuştur. | |
|
Etiketler |
folklor, kemal, ve, yaşar |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |