IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

6Beğeni(ler)

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 30 Mayıs 2012, 21:44   #1
Çevrimdışı
Sue
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Dünya Edebiyatına Damga Vuranlar...




Dünya Edebiyatına Damga Vuranlar...
Agatha Christie
POLİSİYE ROMANLARININ EN BÜYÜK DUAYENİ...



Yeni kitaplarda iki polisiye metin üzerinde durunca, eski kitapları da aynı konuya ayırmak anlamlı olur diye düşündüm. Ve tabii, aklıma ilk gelen isim, her ne kadar “yüksek edebiyat” ile karışık polisiyeden hoşlanan bazı okuyucular için “derinlikli” olmasa bile, bu türün kraliçesi Agatha Christie oldu. Agatha CHRISTIE(1890-1976), cinayet edebiyatının “ölüm düşesi” diye anılır. 1926 yılında başlayan edebiyat yaşantısında, bir çoğu sinemaya da aktarılan 84 roman yazdı. Bir kaç ay önce, ölümünden yaklaşık 20 yıl geçtikten sonra, hiç yayınlanmamış 7 öyküsünü okumuştık Altın Kitaplar’dan. Geçtiğimiz hafta ise, 1934’de sahnelenmek amacıyla yazdığı, ve ilk kez kitaplaştıran “Acı Kahve”siyle tanıştık. Bu yazı ise, belirli bir romanını değil, genel olarak Agatha Christie’yi tanıtmayı amaçlıyor.

Klasik Polisiye Metin
Detektif romanının klasik biçiminin öncüleri E.A.Poe ve Conan Doyle’du. Poe ve Doyle için asıl konunun, suç ve cinayetten önce, “esrar” olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Onların ilgi alanları toplumsal veya hukuksal düzeyleri irdelemek değil, analitik çözümlemeler yapmak, rasyonel aklın sınırlarını zorlamaktı (bu nedenle, polisiye edebiyat Aydınlanma düşüncesinin bir ürünü olarak da gösterilir). Bu yazarların açtığı yoldan gidenlerin yoğunlaştığı iki paylaşım savaşı arasındaki yıllar –1920’den 1940’lara kadar olan dönem- polisiye edebiyatın “altın çağı”dır. “Altın Çağ” boyunca, A.Christie, D.Sayers, Chesterton, Van Dine, J.D.Carr, Ellery Queen gibi ustaların ard arda sıralanan eserleri ile, esrarın yanı sıra cinayeti de konu alan “klasik polisiye roman”, bir tür olarak şekillendi.

Klasik dönem metinlerinin ortak özelliği olay, zaman, mekan birliğini gözeten kurgularındadır. Belli bir mekanda ve kısa bir zaman içinde, az sayıda karakter cinayet olayı etrafında bir araya gelirler. Cinayetin çözümü, genellikle profesyonel olmayan detektif tarafından “beyin fırtınası” ile çözülür. Poe ve Doyle’da olduğu gibi, aklın üstünlüğü öne çıkarılır. Olayların düzgün bir sıralama -zaman akışı- ile birbirini kovaladığı ve bakış açısının birinci ya da ikinci tekil şahsa göre düzenlendiği anlatı tarzı olarak adlandırılan klasik gerçekçi metin, neredeyse bütün polisiye yazımına egemen olmuştur. Bu anlamda, polisiyelerin dili birbirine çok yaklaşır.

Agatha Christie Uslubu
İyi bir polisiye yazar, “oyunu kuralına göre oynayandır”. Bu kural, “aldatmadan şaşırtmadır”, ve A.Christie, bütün detektif romanları yazarları içinde, kuralın en başarılı temsilcisidir. Elbette, 500 milyonluk dünya satışı ile, alanının tartışmasız birincisi, kraliçesi olduğunu da eklemek gerekiyor. “Ölüm düşesi”, Türkiye’de uzun yıllar çok popüler olmuştu, öyle ki, adlarını bilmediğimiz bazı yerli yazarlarımız tarafından, sahte Christie romanları bile yazıldı, yayınlandı. Polisiye romanlar üzerine çalışmaları ile tanıdığımız Erol Üyepazarcı ile yapılan söyleşiden aktarıyorum, yazarın 84 özgün romanı olmasına rağmen, Üyepazarcı’nın arşivinde –Türkçe basılı- yüz otuz adet ayrı ve A.Christie imzalı kitap bulunuyor.

Agatha Christie, klasik polisiyelerin eski yunan trajedyalarından aldıkları olay, zamandan ve mekan birliğini tekrarlar. Bir tek olay –cinayet- etrafında, kapalı bir mekanda ve dondurulmuş bir zaman kesitinde olup biter her şey. Bu anlamda, öykünün hangi tarihte, hangi ülkede olup bittiği ilgi dışıdır. Aksi takdirde, yazarın yaşadığı sürece yinelediği kahramanının nasıl olupta yaşlanmadığı, sözkonusu ülkenin, kentin mekansal değişimlerinin öyküye yansıyış biçimi bir sorun olurdu. Yaklaşık 40 yıllık bir zaman diliminde, Agatha Christie'nin ünlü dedektifleri Hercule Poirot ve Miss Marple neredeyse hiç değişmediler. Mesela, “Acı Kahve”nin yazılış tarihi 1934, ve Hercule Poirot; “emekliydi gerçi, ama karşısına ilginç bir dava geldiğinde, ara sıra bu emekliliği bir kenara bıraktığı olurdu (...) Poirot’un yaşıtları, hatta daha gençler ölme çağına dayandığından, ölüm ilanlarını okumak da ruhunu karartıyordu” sözleriyle tanıtılır. Hercule Poirot’un olağanüstü yaşamı, bu tarihten itibaren 41 daha sürer.

Yazarın öykülerinin büyük çoğunluğu İngiliz kırsalında geçer. Soylu, ya da zengin sınıfa mensup insanların evleri seçilmiştir (“Acı Kahve”nin de bu genellemeye uyduğunu hemen belirteyim). Zaman zaman yabancı bir ülkenin, uçak, gemi, tren gibi araçların da, olay mahalli olduğunu görsek bile, kahramanlarımız yine İngiliz, mekan yine kapalıdır. Agatha Christie, kapalı mekanın sıkıcılığından kurtulmak için, okuyucusunu dışarı çıkarır, tarihi ve turistik yerlerde gezdirir, ama bunlar yalnızca öyküyü renklendiren aksesuarlardır.

“Acı Kahve”, yazarın en sevdiği cinayet aracı olan zehir kullanımına dayalı bir roman. İyi bir Agatha Christie okuyucusu, hangi zehrin insanları nasıl etkilediği üzerine bir hayli bilgilidir. Arsenik ve siyanür gibi herkesin aşinalığı olanların dışında, adını ilk kez onun sayesinde duyacağınız organik ve sentetik egzotik zehir çeşitleri ile tanışabilirsiniz. Kanlı ve kaba öldürme sahnelerine hiç rağbet etmemiştir. Zaten, estetize edilmemiş bir cinayet, Hercule Poirot gibi “snob” bir detektifinin de ilgisini çekmezdi!

“Ölüm Düşesi” için toplumsal eleştirinin söz konusu olmayacağını tahmin etmişsinizdir. Onun detektifleri için, ne olursa olsun, cinayet kötü bir eylemdir ve mutlaka cezalandırılmalıdır. Özel detektiflerden çok daha acımasızdır onlar. Cezanın mutlaka polis ve adalet tarafından yerine getirilmesi de gerekmez. Poiriot, biraz sempatisi varsa, katilin intihar etmesine izin verebilir. Son macerasında, hiç cezalandırılmamış bir “kötü”yü bizzat öldürür, ve kendisi intihar eder. Bu açıdan bakıldığında, yazarın romanları protestan inancını taşıyan teolojik metinlerdir. Bütün Agatha Christie metinleri arasıda suçun cezasız kaldığı tek istisna, “Şark Ekspresinde Cinayet”dir. Ama, insaf edelim biraz; oradaki katil de gerçekten büyük bir kötülük yapmış, küçük bir çocuğu fidte için kaçırdıktan sonra öldürüp ailenin mahvına neden olmuştu.

1934 yılında yazılmış “Acı Kahve”yi okurken, yazarın bir çok öyküsü ile benzerlikleri hemen farkedeceksiniz. Aslında bütün Christie metinleri ve kurguları, birbirlerine -özellikle karakter davranışları olarak- benzerdir. Çünkü o, korku, intikam, hırs, kıskançlık, maddi tutkular gibi insani özelliklerle hareket ettirir kahramanlarını.Elbette, sonraki yıllarda ustalağı artmış, daha karmaşık ve psikolojik derinlikli polisiyeler yazmıştı. Öykülerinden oluşan “Işıklar Sönünce” ve sahnelenmek amaçlı “Acı Kahve”, yazarın hayranlarının beklentilerini karşılıksız bırakmıyor, ama, eğer onu yeterince tanımıyorsanız, klasikleşmiş romanlarından bir tanesini, mesela “On Küçük Zenci”yi veya “Şark Ekspresinde Cineyet”i okumanızı öneririm.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Alt 30 Mayıs 2012, 21:44   #2
Çevrimdışı
Sue
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Dünya Edebiyatına Damga Vuranlar...




Fyodor Mikhailoviç Dostoyevski [1821-1881



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Fyodor Mikhailoviç Dostoyevski 30 Ekim 1821’de Moskova’da babasının bir doktor olarak görev yaptığı Yoksullar Hastanesi’ne ait bir apartmanda doğdu. 1837’de annesinin ölümünün ardından babasının yanından ayrılarak St. Petersburg’a taşındı ve orada Askeri Mühendislik Okulu’na kabul edildi. Bir sınıf arkadaşı onun için "sürekli kendisini ayrı tutardı, hiçbir zaman arkadaşlarının eğlencelerine katılmazdı, ve genellikle bir köşede elinde bir kitapla otururdu" diye anlatıyordu. Yurtluğunda düzensiz bir yaşama çekilmiş olan ve oğluna düzenli bir gelir sağlamayı reddeden babasının tutumu Dostoyevski’nin bu hastalıklı içe-kapanıklığını daha da ağırlaştırdı. Bir keresinde, Dostoyevski babasına ilgisizliği yüzünden hakaret dolu bir mektup gönderdi; ama baba Dostoyevski yanıt vermeye fırsat bulamadan serfleri tarafından öldürüldü. Ailesi içerisinde söylendiğine göre, daha sona ona bütün yaşamı boyunca acı çektiren sara nöbetlerinin ilkini bu dönemde geçirmişti.

Mühendislik Okulundaki sınavlarının ardından, Dostoyevski üsteğmenliğe getirildi. Ama 1844’de cebinde üzerine "sivil giysi alacak parası" bile olmayan Dostoyevski kendini yazın sanatına adamak için görevinden ayrıldı. 1846’da ilk romanı İnsancıklar’ın çıkışıyla, genç yazarlar arasında en büyük gelecek vaadedeni olarak görüldü. Eleştirmen Belinsky aracılığıyla "birçok önemli kişi" ile tanıştı ve "yazın dünyasında nasıl yaşanacağı konusunda kapsamlı bir ders" aldı. Ne var ki başarısı kısa sürdü. İnsancıklar’ı izleyen birkaç romanı kötü eleştiri aldı ve Dostoyevski, Belinski’nin salonundan uzak durmaya başladı, çünkü orada özellikle daha önceleri ona karşı "dosttan da öte" olmuş olan Turgenyev’in de katıldığı sürekli alaylara konu ediliyordu.

Ama bu sırada başka bir küme ile ilişkisini sürdürdü. Petrashevski'nin öncülüğündeki gençlerden oluşan bu kümedekiler, Fransız toplumcularını incelemek ve Rusya’daki toplumsal ve politik reformları tartışmak için biraraya gelmiş ilericilerdi. 1848’i izleyen tepki dalgasında “Petrashevski çevresi”nin üyeleri tutuklandı ve yalancı idam ile sonuçlanan bir soruşturmadan sonra Dostoyevski, Omsk’ta bir ceza kolonisine gönderildi. Hapisanede, "yeraltına gömülü bir insan” gibi yaşadığını yazdı. "Yakınımda içten bir konuşma yapabileceğim tek bir varlık" yoktu. "Soğuğa, açlığa ve hastalığa dayandım. Ağır işlerden sıkıntı çektim, ve salt iyi bir aileden geldiğim için bana diş bileyen mahkumların nefreti sürekli üzerimdeydi." Bu acılı durum sarasını daha da ağırlaştırdı ama "kendi içime kaçış ... meyvalarını verdi." 1854’de cezasını tamamlamak için bir asker olarak Semipalitinsk’e gönderildi. Beş yıl sonra, arkadaşlarının yardımı aracılığıyla cezası kaldırıldı.

St. Petersburg’a dönüşü üzerine Dostoyevski, Ölüler Evi ve Ezilenler’i yayınladı. Aynı dönemde ağabeyi Mikhail ile birlikte Zamanlar adında başarılı bir dergi kurdu. Ne var ki 1863’te bir yanlış anlama sonucunda hükümet tarafından kapatıldı. Dostoyevskilere yayınlarının adını değiştirerek Çığır adı altında yeniden çıkarma izni verildi, ama yeni yayın kamunun dikkatini çekmeyi başaramadı. 1846’da Mikhail öldü ve yaklaşık bir yıllık bir çabadan sonra Dostoyevski dergiyi yayımlamaya son verdi. Kendini borçların altında ve ağabeyinin ailesini geçindirme sorumluluğu karşısında buldu.

Çığır’ın başarısızlığı Dostoyevski’nin daha sonraki tüm çalışmasında izini bırakan bir kişisel bunalımla çakıştı. Sibirya’dayken akıllı ama ahlaksız bir okul öğretmeninin dul karısı olan Maria Dimitrievna Isaev ile evlenmişti. Evlilik ikisine de mutluluk getirmedi ve St. Petersburg’a döndükten kısa bir süre sonra Dostoyevski, Polino Suslova adında kösnül ve saldırgan bir kadınla yakın ilişkiye girdi. Polino Suslova onun çalışmasını ciddi bir şekilde etkilemiş ve kumara karşı sinirceli tutkusunu kışkırtmış gibi görünür. Polina ile birlikte Rusya’dan ayrı olduğu bir sırada Dostoyevski’nin karısı hastalandı ve ağabeyinin ölümünü üç ay önceleyen ölümü onu Yeraltından Notlar (1864) olarak bilinen itirafı yazmaya götürdü.

İzleyen yıllarda Dostoyevski sürekli sara, yoksulluk ve kumarbazlığına eşlik eden bir endişenin sıkıntısını çekti. Parasal yükümlülükleri yüzünden yayıncılarla yıkıcı sözleşmeler imzaladı ve onlar tarafından Suç ve Ceza (1866) ve Kumarbaz (1867) gibi yapıtları olağanüstü bir hızla yazmaya zorlandı. Bunlardan ikincisi üzerinde çalışırken Anna Grigorievna Snitkin adında bir sekreter tuttu ve aynı yıl onunla evlendi. Romancı olarak başarısı alacaklılarının bir bölümünü susturmasını sağladı, ama bu "diğerlerini o kadar kızdırdı ki" suçlamalardan kurtulmak için St. Petersburg’tan ayrılmak zorunda kaldı."Her zaman yabancı bir ülkede bir yabancı” olacağı yakınmasına ve "yazma yeteneğini bütünüyle yitireceği" korkusuna karşın, yurtdışında yaşadığı dört yıl yaşamının en üretken yılları oldu. Cenova ve Vevey’de Budala’yı (1868-69); Dresden’de Ebedi Koca (1870) ve Ecinniler’i (1871) yazdı.

Sürgündeyken Dostoyevski "gazete gibi bir şey" çıkarmayı ve bu yolla kanıları konusunda “bir kez olsun son sözü söyleyebilmeyi” tasarlıyordu. Tasarısını 1876’da Bir Yazarın Günlüğü’nün basımıyla uygulamaya koyuldu. Bunda Zamanlar’da başlatmış olduğu ulusal ve demokratik Hıristiyanlık öğretisini genişletti. Bu etkinliğinin sonucunda bir gazeteci olarak sözü geçer biri oldu ve son yıllarını göreli olarak daha iyi bir ortamda geçirdi. 1877’de Büyük bir Günahkarın Yaşamı adında çok büyük bir diziyi oluşturmak için yayıma ara verdi. Bu "bütün yaşamım boyunca bana bilinçli ya da bilinçsiz olarak işkence etmiş olan” Tanrı’nın varlığı sorunuyla ilgili bir çalışmaydı. Bitirdiği çalışmanın biricik bölümü olan Karamazov Kardeşler 1880’de basıldı.

O yıl Rus Yazını Dostları Toplumu’nun Moskova’daki Puşkin anıtının açılışında konuşma yapması için onu çağırısıyla çağdaş ünü doruğa ulaştı. Konuşmayı bitirdiği anda, "batılı" düşünceleri uzun süre kişisel çatışma kaynağı olmuş olan Turgenyev bile "beni öpücüklere boğmak için yanıma geldi ... ve yineleyerek büyük işler yaptığımı bildirdi" diyordu.

Dostoyevski sonraki yıl 28 Ocak’ta öldü. Cenazesi toplumsal bir gösteri için fırsat oldu.

Eserleri :

31 edebi eseri yayımlanmıştır.

01. Bednye Lyudi (İnsancıklar - Poor Folk) 1846
02. Dvoynik (Öteki - Double) 1846
03. Gospodin Prokharçin (Bay Prokharçin - Mister Prokharchin) 1846
04. Roman v Devyati Pismakh (Dokuz Harfte Roman - A Novel in Nine Letters) 1847
05. Khozyavka (Ev Sahibesi - The Landlady) 1847
06. Polzunkov 1848
07. Slaboye Serdtse (Bir Yufka Yürekli - A Faint Heart) 1848
08. Çujaya Jena i Muj Pod Krovatyu (Başkasının Karısı - Another Man's Wife and the Husband Under the Bed) 1848
09. Çestni Vor (Dürüst Hırsız - An Honest Thief) 1848
10. Yolka i Svadba (Noel Ağacı ve Düğün - The Christmas Tree and the Wedding) 1848
11. Belye Noçi (Beyaz Geceler - White Nights) 1848
12. Netoçka Nezvanova 1849
13. Malenki Geroy (Küçük Kahraman - The Little Hero) 1849
14. Dyadyuşkin Son (Amcanın Rüyası - Uncle's Dream) 1859
15. Syelo Stepançikovo (Stepançikovo Köyü - The Village of Stepanchikovo) 1859
16. Unijennye i Oskorblyonnye (Ezilenler - The Insulted and the Injured) 1861
17. Zapiski iz Myortvogo Doma (Ölüler Evinden Hatıralar - Memoirs from the House of the Dead) 1860-1862
18. Skverni Anekdot (Tatsız Bir Olay - A Nasty Affair) 1862
19. Zapiski iz Podpolya (Yeraltından Notlar - Notes from the Underground) 1864
20. Krokodil (Timsah - The Crocodile) 1865
21. Igrok (Kumarbaz - The Gambler) 1866
22. Prestplenye i Nakazanye (Suç ve Ceza - Crime and Punishment) 1866
23. Idiot (Budala - The Idiot) 1868
24. Veçni Muj (Ebedi Koca - The Eternal Husband) 1870
25. Besy (Ecinniler - The Possessed) 1871
26. Bobok 1873
27. Podrostok (Delikanlı - A Raw Youth) 1875
28. Krotkaya (Nazik bir Yaratık - A Gentle Creature) 1876
29. Mujik Marey (Köylü Marey - The Peasant Marey) 1876
30. Son Smeşnogo Çilavyeka (Gülünç bir Adamın Rüyası - Dream of a Ridiculous Man) 1877
31. Bratya Karamazovi (Karamazov Kardeşler - Brothers Karamozov) 1879

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Mayıs 2012, 21:44   #3
Çevrimdışı
Sue
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Dünya Edebiyatına Damga Vuranlar...




TOLSTOY

Lev Tolstoy 9 Eylül 1828’de Tula´da bulunan ailesine ait Yasyana Polyana Malikanesinde zengin bir toprak sahibinin oğlu olarak doğdu. Küçük yaşta öksüz ve yetim kalınca, eğitimi için Kazan’a halalarının yanına gönderildi. Daha bu yaşta Pascal, Platon, Dickens gibi klasikler okumaya başladı ve kendine bir yaşam felsefesi belirlemeye karar verdi.1843’te Doğu dilleri okumak üzere Kazan Üniversitesi’ne girdi, kısa süre sonra Hukuk Fakültesi’ne geçti. 1847’de burayı da yarım bırakarak Yasyana Polyana’ya geri döndü. 1851’de, yirmi üç yaşındayken, düzensiz hayatının yarattığı boşluğa son vermek ve alacaklılarından kurtulmak için orduya yazıldı ve 1854-55 arası Kırım’da topçu teğmeni olarak savaştı.

Bu dönemde otobiografik eserler olan Çocukluk, İlk Gençlik ve Gençlik’i ve ayrıca Tipi, İki Süvari Subayı ve Toprak Ağası’nın Sabahı’nı yazdı. Bu ilk başarılarından sonra kendini edebiyata adamaya karar verdi. Savaştan sonra St. Petersburg’a gitti, fakat burada birini radikal demokrat N. Çernişevski, diğerini muhafazakar liberal I. Turgenyev’in temsil ettiği iki edebi kampla anlaşamayarak 1857’de İsviçre, Almanya ve Fransa’yı kapsayan bir seyahate çıktı. Bu dönemde eğitim kurumlarıyla ilgilenmeye başladı ve Rusya’ya dönerek köylü çocukları için bir okul açtı. 1860’ta ikinci bir Avrupa seyahatine çıkarak buradaki eğitim kuramlarınıayrıntılı şekilde inceledi. Aynı dönemde Batı’nın yapay ve maddeci uygarlığını insanı bozan bir etken olarak görmeye başladı.

Rusya’ya döndüğünde serflik kaldırılmıştı. Tolstoy kendi bölgesinde eski serflerle toprak sahipleri arasındaki toprak ve borç anlaşmazlıklarını çözmek üzere yargıç oldu. 1862’de komşu çiftliğin sahibi olan bir doktorun kızı Sofya Andeyevna Bers’le evlendi. Bu evlililikten on üç çocuğu oldu. Mutlu bir aile hayatı sürdürdüğü bu dönemde, Kazaklar, Sivastopol Hikayeleri ve ilk büyük romanı olan Savaş ve Barış’ı yazdı. Ancak aile hayatının sevinçleri Tolstoy’u huzura kavuşturmaya yetmiyordu. 1875’ten sonra yıldan yıla artacak bir bunalıma girdi. 1877’de yayımlanan ikinci büyük romanı Anna Karenina bu bunalımın izlerini taşır.

Tolstoy 1880’den sonra Ortodoks Kilisesi’ni, Hristiyanlıktaki ölümsüzlük düşüncesini ve her türlü siyasal iktidarı yadsıyan, kendine özgü bir tür Hristiyan anarşizmi geliştirmeye başladı. Düşüncelerini açıkladığı ‘‘Dogmatik Teolojinin Eleştirisi’’, ‘‘O Halde Ne Yapmalıyız?’’ ve ‘‘Tanrı’nın Hükümdarlığı Kendi İçimizdedir’’ adlı makalelerin yayımlanmasından sonra 1901’de Kilise tarafından aforoz edildi. Bu dönemde yazdığı İvan İlyiç’in Ölümü, Kreutzer Sonat, Hacı Murat, Diriliş gibi eserleri, aynı manevi arayışa, ahlaksızlıkla suçladığı sanatı ve dogmalar ve mucizeler üreten Kilise’yi yadsıyışına işaret eder. 1900’lerden itibaren bir yandan mülkiyet konusundaki radikal fikirleri nedeniyle ailesiyle arası açılırken, diğer yandan aydın Rus gençleri arasında giderek daha çok tanındı. Bu ikisi, derin bunalımını ve manevi yalnızlığını arttırdı. 1910’da ailesini terk etmeye karar vererek yanına en küçük kızı ve doktoruyla yola çıktı. Ancak birkaç gün sonra Astapovo tren istasyonunda zatürreden öldü

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Mayıs 2012, 21:45   #4
Çevrimdışı
Sue
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Dünya Edebiyatına Damga Vuranlar...




Matthias Claudius

Claudius, 15 ağustos 1740’ta; Lübeck yakınlarındaki, Herzogtum Plön’ün, Holstein Reinfeld bölgesinde doğar.Babası papazdır.Annesi, babasının 2. eşi olan Maria Claudius’tur.Matthias, ailenin 4. oğludur.Evde, sürekli okunan İncil ve ilahiler; onun, gelecekteki sanatının temel noktasını oluşturmuştur.

Claudius, 1751’de, 3 kardeşini birden kaybeder.1755’de, Plön’deki bir Latin okuluna gider.Bu okuldan sonra, 1759 yılında, babasından izin alarak, Jena üniversitesine gider.Burada, önce teoloji; sonra hukuk, felsefe ve siyasal bilimler okur.Bu arada, “Teutschen Topluluğu”’na üye olur.Bu topluluktayken, Ortodokslukla ve aydınlanma dönemiyle ilgilenir.Tarihe aykırı bakışıyla tanınan Gerstenberg’i, kendine örnek alır.Üniversitede okuduğu bu yıllar içinde, kardeşi Josias’ı kaybeder.1763 yılında, “Aşk Cilveleri ve Öyküler” adlı, zamanın modasına uyan Anakreon tarzı bir eser yazar.

Claudius, tembel biridir.O yüzden; ne diplomasını, ne de ileride mesleği olabilecek dalda bir eğitim belgesi alabilmiştir.1763 yılında, bitirme sınavlarına girmeden, okulu bırakır ve Reinfeld’e döner.Buraya geldikten sonra, “Söyleşiler ve Anlatımlar” adlı eserini yazar.Bu eserde, Gerstenberg etkisi görülmektedir.

1764-65 yılları arasında, Kopenhag’da, Holstein kontunun yanında sekreter olarak çalışır.Daha sonra, ailesinin yanına döner.1766’da, kız kardeşi Dorothea Christine’yi kaybeder.Bu yıllarda, Claudius’un aklı karışıktır.Edebiyatta, eski ve yeni akımlar arasında kararsızdır.Ancak, sonunda, eski akımlara bağlı kalmayı seçer.1768’de Hamburg’a gider.Orada, Lessing’le tanışır.Ayrıca, “Hamburg aaagahüstü Haberleri” adlı gazetede, editör olarak çalışmaya başlar.Gazetede, kendi şiir ve düzyazıları da yayınlanmaktadır.Gazetenin çok az olan tirajı, onun sayesinde 400’e çıkar.Yazar, bu gazetede, 1770 yılına kadar kalır.Bu arada, Hamburg limanına gelen gemilerin, para raporlarını da tutmaktadırAncak, bütün bu işlere rağmen, geçimini sağlayacak kadar para kazanamamaktadır.Claudius, 1770’de, Herder’le tanışır ve Hessen Darmstadt’ta, 1 yıla yakın sürecek olan bir oyunda yer alır.

Claudius, 1771 yılında, J.J.Bode’nin kurmuş olduğu, “Wandsbeck Habercisi” adlı dindar kesime yönelik bir gazetenin editörlüğünü üstlenir.Bu yerel gazete; Salı, Çarşamba, Cuma ve Pazar günleri çıkmaktadır.Yerel bir gazete olmasına rağmen, 18. yüzyılın en önemli gazetelerinden biri haline gelmiştir.Bunun nedeni, seçmiş olduğu konunun ve kullandığı dilin, okurlardan esinlenerek oluşturulmuş olmasıdır.

Gazetenin amacı, aydınlanma dönemine ışık tutmaktır.Claudius, o dönem yükselmekte olan gerçekçiliğe ve klasik akıma karşı bir tutum içindedir.Yazar; doğal dindarlığın, yani, Hıristiyan dininin edebiyata yansıtılmasını istemekteydi.Dolayısıyla, gazetenin politikası da bu yöndedir.

Gazetede; Goethe’nin “Genç Werther’in Acıları”, Lessing’in “Minna von Barnhelm” ve “Emilia Galotti”, Klopstock’un “Odlar” adlı eserleri yayınlanır.Ayrıca; Herder, Burger, Hölty, Gleim, Gerstenberg, Cramer ve Eschenburg’un yazıları çıkar.Claudius da, anonim olarak, şiir ve düzyazı yazmaktadır.Gazetede bir şiir köşesi vardı ve bu köşe, okurun ilgisini çekmekteydi.Burada, şiirlerin yanı sıra, çeşitli düşünceler ve eleştiriler de yer alıyordu.

Claudius, 15 mart 1772’de, Barnbeck’li Anna Rebecca Behn ile evlenir.Evlendikten 7 ay sonra, kız kardeşi ölür.1773’te de babasını kaybeder.1774 yılında, Hamburg’da; daha önce katılmış olduğu, “Üç Gül” mason locasında, bir üst dereceye çıkmaya hak kazanır.Daha sonra, buradan ayrılıp, başka bir locaya üye olur.Bu arada, Fransızcadan bir dizi mason kitabı ve şarkısı çevirisi yapar.Ayrıca, Johann Georg Hamann ile mektuplaşır.

1776 yılının ocak ayında, Claudius’un eşi ölür.Yazar, aynı yılın ilkbaharında, Darmstadt’a döner.Sonradan başbakan olacak olan, devlet bakanı Friedrich Karl von Moser’in yardımcısı olur.Ayrıca; ekonomi, finansman ve yönetim konularında çalışır.Bu arada, “Hessen Darmstadt Privilegierten Gazetesi”’nde çalışmaya başlar.Ancak, bu gazete, bir süre sonra kapanır.Devlet bakanı Moser de görevinden ayrılınca; Claudius’un, bu şehirde oturmak için bir nedeni kalmaz ve yazar, 1777 yılının ilkbaharında ayrılarak, Wandsbeck’e döner.

Claudius, 1777’den sonra, serbest yazar olarak edebiyat çalışmalarını sürdürür.1777-78 yıllarında, “Mısır Kral Sarayının Öyküsü”’nü yazar. 1780 yılında annesi ölür.Aynı yıl, “Cyru’nun Gezisi” adlı eserini yazar.1784 yılında, Friedrich Heinrich Jacobi ile birlikte Holstein’a geziye gider.1785 yılında, daha sonraları kral 11. Friedrich olacak olan, Danimarka prensi Friedrich, yazara düşük bir gelir bağlar.1788’de, 2. oğlunu kaybeder.1789 yılında, Schleswig Holstein Altona Bankası’nda, yönetici olarak çalışmaya başlar.Ancak, bu görevde fazla kalmaz.

1794’te, Jacobi ile komşu olur.1796’da, kızı Christian Marie Auguste’ü kaybeder.1798’de, diğer kızı Anna Frederike, Jakobi’nin oğlu Max ile evlenir.1799’da, “Oğlum Johannes’e Bazı Sözler”’i yazar.1800’de, “Fenelon” adlı eserin çevirisini yapmaya başlar.1808’de, “Kutsal Akşam Yemeği”’ni yazar.Claudius’un, ayrıca; 17. yüzyıl Alman yazarı, Angelus Silesius üzerine bir eseri ve Fransızcadan, “Saint-Martin” adlı bir çevirisi vardır.Klopstock, Gerstenberg, Stolberg ve Voss ile kurduğu bir topluluk, düşsel dünyalara yelken açmıştıBu topluluk, en derin insan duygularını anlayabilmek için, Tahiti’de yaşamayı düşlüyordu.Claudius da, düşüncelerini ve doğasını yansıttığı şiirlerini yazıyor; ancak, rokoko dekadansını kabul etmiyordu.

1812’de, Friedrich Schlegel ile birlikte, “Alman Müzesi” adlı bir projede yer alır.Aynı yıl, 1775-1812 yılları arasındaki şiir ve düzyazılarını topladığı, “Wandsbeck’li Habercinin Seçme Yazıları”’nı yayınlar.”Asmus” takma adıyla yazan Claudius’un bu eserinin Latince adı, “Kendi Öğütleriyle birlikte Asmus’un Bütün Eserleri”’dir.Eser 8 bölümdür.Genellikle, yazarın, “Wandsbeck Habercisi” gazetesinde yazdığı yazıları kapsar.Diğer yazılar, yazarın aydınlanmayla ve politikayla ilgili yazılarıdır.Eserde; şiirler, düzyazılar, mektuplar ve eleştiriler vardır.

Claudius, hayatının son yıllarında, evsiz ve göçebe olarak yaşar.Bir süre Lübeck’e gider.Daha sonra, 1814’te, üvey oğlu Perthes’in bulunduğu Hamburg’a gider.Orada, 21 ocak 1815’te, hayata veda eder.



Sanatı:

Claudius, “Fırtına ve Coşku (Sturm und Drang)” döneminin şair ve düşünürlerindendir.Şiirleri, yalın ve içtendir.İlk şiirleri; aydınlanma çağının, zevk ve eğlenceye düşkün, yaşamı bir oyun olarak kabul eden, Anakreoncu şiir anlayışına uygundur.Daha sonraları, halk şarkılarına yakın, her türlü sanatsal kaygıdan uzak, yalın ve duygulu şiirler yazmıştır.Onun şiirleri; saf, çocuksu ve Hıristiyan inancına bağlı yapıtlardır.Doğayı, Tanrı’nın eseri olarak yücelten şiirler yazar.Claudius’un, ayrıca, yalın bir üslupla yazılmış, fabl ve özdeyişleri vardır.Claudius, şiirinde, halk tarafından oldukça benimsenen bir vurgu kullanmıştır.Duyarlı bir yapıya sahip olması, duygu ve düşüncelerini uygun ortamda yansıtması; onun, gerçek bir halk şairi olduğunu gösterir.

Claudius, sıradan şeyleri düşünmeyen ve kuralları kafasına takmayan bir kişidir.O an için ne hissediyorsa, onu resmetmektedir.İyi bir Hıristiyan ve devrimci görüşe sahip biri olarak, kendi doğruları çizgisinde yol almıştır.Onun yürekten objektif oluşu, Alman ideali çevresinde pek taraftar bulmamıştır.

Düşünce olarak; Klopstock’a yakın, Voss’a karşıydı.Herder’in ahlakını örnek alıyordu.Claudius; Klopstock, Voss ve Stolberg’in grubuna katılmış ve Herder, Jacobi, Hamann, Lavater ile birlikte, Kant’ın ve Weimar klasiklerinin önderliğindeki, eleştirel zekacı felsefe karşısında, halka yakın olan realizmi temsil etmiştir.Usçuluğa ve klasikçiliğe karşı çıkarak, edebiyatta doğallığı ve Hıristiyan öğretilerine bağlılığı korumaya çalışmıştır.Sahip olduğu insan sevgisini aktarmanın yolunu aramıştır sürekli.

Fransız devrimi sonrası ortaya çıkan özgür düşünceler ve özellikle, insan hakları kazanımı, dünyada etkili olmaya başlamıştı.Claudius, despot davranışların, hiçbir zaman pozitif yasalara dönüşmeyeceğini öngörmüştür.Kralların ve yöneticilerin, bu tür despot davranışları örnek almaması gerektiğini, filozoflardan yönetici olamayacağını ve Hıristiyan dininin tehlike altında olduğunu savunmuştur.Bunun nedeni olarak, insanların dinden uzaklaşmaları olduğunu söyler

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Mayıs 2012, 21:45   #5
Çevrimdışı
Sue
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Dünya Edebiyatına Damga Vuranlar...




Philip K. Dick


Philip Kindred Dick (16 Aralık 1928 — 2 Mart 1982), Amerikalı bilim-kurgu roman ve kısa hikaye yazarı. Bazı kitaplarında yazar ismi PKD veya Richard Phillips olarak geçmektedir.


Do Androids Dream of Electric Sheep? romanının kapağıHayatının büyük bölümünü Kaliforniya'da geçirdi. Bir plakçı dükkânı işletmesi ve radyoda klasik müzik programları yapması dışında, başlıca uğraşı yazarlık oldu. Kırka yakın bilim-kurgu romanı dışında ana akım romanları da yazdı, ancak pek başarılı olamadı. Ölümünden sonra beş cilt halinde toplanan yüz civarında öyküsü vardır.

Ölümünden önce fazla tanınmayan bir yazar olan Dick'in roman ve kısa hikayelerini bir kısmı ölümünden sonra senaryolaştırılıp film olarak büyük beğeni kazanmıştır. Bunların arasında en ünlüleri, yönetmen Ridley Scott tarafından "Blade Runner" adıyla 1982 yılında filme alınan "Do Androids Dream of Electric Sheep?" (kitap olarak Türkiye'de basımı: 1968, Bıçak Sırtı, Kavram Yayınları) ve 1965 yılında yazdığı "We Can Remember It For You Wholesale" öyküsünden yola çıkılarak yönetmen Paul Verhoeven tarafından çekilen 1990 yapımı "Total Recall" filmleridir. Bu iki film günümüze kadar yapılmış en iyi bilim-kurgu filmleri arasında ilk sıraları paylaşmaktadır. Ayrıca 2002'de yazarın 1956 yılında yazdığı "The Minority Report" adlı kısa öykü yönetmen Steven Spielberg tarafından filme alınmıştır.

Dick'in yazdığı bilim-kurgu romanlarını türünün diğer örneklerinden ayıran en önemli özellik, gelecekte gerçekten olması muhtemel olaylarla birlikte insanlara dayalı toplumsal değişimleri genelde "çalışan sınıf" bazında ele almasıdır. Bunun haricinde özellikle ilk romanları "gerçeklik" kavramının sorgulanması üzerine kuruludur.

Önemli yapıtları :

Önemli romanları arasında:Martian Time-Slip (1964, Mars'ta Zaman Kayması), The Penultimate Truth (1964, Sondan Bir Önceki Hakikat), The Three Stigmata of Palmer Eldritch (1965, Palmer Eldritch'in Üç Bilmecesi) ve Ubik (1969) sayılabilir. The Man in the High Castle (1963, Hugo Ödülü sahibi) (Yüksek Şatodaki Adam) romanı birçok eleştirmen tarafından Dick'in başyapıtı olarak gösterilmiştir.

Türkiye'de yayınlanan romanlarından bazıları :

Solar Lottery (1955, Uzayda Suikast, Okat Yayınları).
The World Jones Made (1957, Yaratılan Dünya, Okat Yayınları)
Dr. Bloodmoney (1965, Dr. Gelecek, Sarmal Yayınları, 1997)
Eye in the Sky (1957, Gökteki Göz, Metis Yayınları, 1997)
Vulcan's Hammer (1960, Vulcan'ın Çekici, Metis Yayınları, 1998)
A Scanner Darkly (1977, Karanlığı Taramak, Altıkırkbeş Yayınları, 1998)
Eye in the Sky (1957, Gizli Göz, Karizma Yayınları, 1999)
The Man in the High Castle (1962, Yüksek Şatodaki Adam, Metis Yayınları, 1999)
Martian Time-Slip (1965, Mars'ta Zaman Kayması, Altıkırkbeş Yayınları, 2000)
Radio Free Albemuth (1985, Albemuth Özgür Radyosu, Altıkırkbeş Yayınları, 2001)
Clans of the Alphane Moon (1964, Alfa Ayının Kabileleri, Metis Yayınları, 2002)
Ubik (1969, Ubik, Altıkırkbeş Yayınları, 2002)

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Mayıs 2012, 21:45   #6
Çevrimdışı
Sue
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Dünya Edebiyatına Damga Vuranlar...




Charles Bukowski


Charles Bukowski (16 Ağustos 1920 – 9 Mart 1994), asıl adı Heinrich Karl Bukowski olan Amerikalı yazar ve şair. Yapıtlarında bazen Henry Chinaski ismini de kullanmıştır. Hayatının çoğunu ABD'nin Los Angeles şehrinde geçirmiştir. Eserlerinde genellikle toplum dışı insanları ve depresyonu konu alması ve alkolizme yakın bir hayat tarzını anlatmasıyla ünlüdür.

I. Dünya Savaşı'nın sonlarında Almanya'ya askeri hizmet nedeniyle gelen Polonya asıllı Amerikan bir babanın ve terzilikle uğraşan Alman bir annenin çocuğu olan Charles Bukowski 1920 yılında Andernach, Almanya'da doğdu. 2 yaşındayken Los Angeles'a taşındılar. Büyük Kriz sırasında Bukowski'nin babası sıklıkla işsizdi ve Bukowski'ye şiddet uygulardı. Bukowski, Los Angeles Lisesi'nden mezun olduktan sonra sanat, gazetecilik ve edebiyat dersleri aldığı Los Angeles Şehir Üniversitesi'nde 1 yıl okudu.

24 yaşındayken "Aftermath of a Lenghty Rejection Slip" isimli kısa öyküsü yayımlandı. İki yıl sonra bir başka kısa öyküsü olan "20 Tanks From Kasseldown," isimli eseri yayımlandı. Bukowski yayıncılık yönteminlerinden hayal kırıklığına uğradı ve neredeyse 10 yıllığına yazmayı bıraktı. Hayatının bu bölümünü A.B.D.'yi gezerek, çeşitli işlerde çalışarak ve ucuz pansiyonlarda konaklayarak geçirdi. 1950'lerin başında Bukowski, iki yıldan az bir süre A.B.D. Posta İdaresi'nde posta kuryesi olarak çalıştı. 1955'te ölümün ucundan döndüğü alkol komasından dolayı hastaneye kaldırıldı. Taburcu olduktan sonra bir daktilo satın aldı ve şiir yazmaya başladı. 1957'de Barbara Fry ile evlendi fakat 1959'da boşandılar. Bukowski, şiir yazmaya ve içki içmeğe devam etti ve sonra Los Angeles'taki postaneye geri döndü. 1965'te hiç evlenmediği Francis Smith'ten bir kızı oldu. 1969'da Black Sparrow Yayınevi'nden ömür boyu $100 maaş teklifini alınca postaneden ayrıldı. Bir mektubunda şöyle bir açıklaması vardı "İki seçenekten birini seçmek zorundaydım: Posta ofisinde kalıp delirmek ya da yazmaya oynayıp açlıktan ölmek. Ben aç kalmayı seçtim."Posta ofisini bırakalı bir ay olmayalı Bukowski "Postane" ismindeki ilk romanını bitirdi. 1976'da Bukowski, Linda Lee Beighle ile tanıştı. İki yıl sonra birlikte Los Angeles'ta bir liman şehri olan San Pedro'ya taşındılar. Bukowski ve Beighle 1985'te evlendiler.

Bukowski, "Pulp" romanını henüz bitirdikten sonra 9 Mart 1994'te 73 yaşındayken San Pedro, Kaliforniya'da öldü. Ölüm töreni budist rahipler tarafından yönetildi.

Eserleri :

Kadınlar
Sıcak Su Müziği
Bir Tek Ben miyim Böyle Yaşayan
Postane
Pis Moruğun Notları
Kapalı Bir Kapıdır Cehennem
Gülün Gölgesinde
Sevimli Bir Aşk Hikayesi
Sıradan Delilik Öyküleri
Sarhoş Çal Piyanoyu, Vurmalı Çalgı Gibi, Parmaklar Biraz Kanamaya Başlayana Dek
Pansiyon Manzumeleri
Ölüler Böyle Sever
Shakespeare Bunu Asla Yapmazdı
Güneşe Uzan
En Kısa Andır Mucize
Güneş İşte Burdayım
Kimse Bilmez Ne Çektiğimi
Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi
Pulp

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Mayıs 2012, 21:46   #7
Çevrimdışı
Sue
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Dünya Edebiyatına Damga Vuranlar...




Truman Capote


20. Yüzyıl Amerikan edebiyatının özel yazarlarından biridir Truman Capote(30 Eylül 1924 - 25 Ağustos 1984). Yıldızının parladığı zamanlar da oldu, itibardan düştüğü zamanlar da. Ancak her durumda, eleğin üstünde kalmayı bildi. Yazarlık ününe ve alkole çok erken yaşlarda başlamış, cinsel tercihleri ve bu tercihlerini yaşama biçimleriyle -yakın arkadaşı Tenesse Williams ile birlikte- çok sayıda skandala imza atmış, ancak buna rağmen ABD sosyetesi içinde özel bir yer edinmişti. Öyle ki, onun verdiği partilere davet edilmek ya da edilmemek, sosyeteden sayılmak ya da sayılmamakla eş anlamlıydı sanki.

Çok genç yaşta, henüz ilk romanlarının basıldığı yıllarda kazandığı ün, sadece ABD ile sınırlı kalmamış, Avrupa’da hatta Türkiye’de bile sevilerek okunmuştu Capote. 50’lerden sonra “Çimen Türküsü”(1954), “Gece ağacı”(1954), “Tiffany'de kahvaltı”(1966), “Soğukkanlılar”(1966), “Para Dolu Damacana”(1976) gibi kitaplarıyla Türkçeleştirilen Truman Capote’un en tanınmış “Bukalemunlar İçin Müzik”, “Soğukkanlılar” ve “Tiffany'de Kahvaltı”dır.

Kendi hayatından ya da hikaye ve romanlarından senaryolaşmış çok sayıda film var. Bunlardan en önemlisi -her ne kadar erkek karakterin eşcinselliği filmde dikkate alınmamışsa bile- baş rollerini Audrey Hepburn ve George Peppard’ın oynadığı, Blake Edwards’ın yönettiği “Tiffany'de Kahvaltı”dır.

Eserleri :

Bir Noel Şarkısı
Gece Ağacı
Çimen Türküsü
Hatıralarım
Bukalemunlar İçin Müzik
Başka Sesler Başka Odalar
Tiffany'de Kahvaltı
Soğukkanlılıkla

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Mayıs 2012, 21:46   #8
Çevrimdışı
Sue
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Dünya Edebiyatına Damga Vuranlar...




William S. Burroughs


William Seward Burroughs II (5 Şubat 1914 – 2 Ağustos 1997), Amerikalı roman ve deneme yazarı. Jack Kerouac ve Allen Ginsberg ile birlikte beat akımını başlatan yazarlardan biri olarak tanınır. Yazılarının çoğu yarı-otobiyografik olarak tanımlanabilir.

Beat kuşağının en renkli yazarlarından biri olan William S. Burroughs, oldukça ilginç bir yaşam sürmüştür.

5 Şubat 1914’te St. Louis/Missouri’de doğan Burroughs, hayli rahat şartlarda büyüdü. 1936’da Harvard Üniversitesi’nden mezun oldu. Açıkça ifade ettiği eşcinsel eğilimleriyle tanınırdı ve sıklıkla uyuşturucularla ilgili deneyimlerini yazardı.

Burroughs, 1951’deki bir Meksika gezisinde, William Tell’den bir sahne canlandırmaya çalışırken, kazayla ikinci karısı Joan’u vurdu. Bu olaydan sonra hayatının büyük bölümünü Güney Amerika’yı dolaşıp pek çok uyuşturucu deneyerek ve gelecekteki yazıları için araştırma yaparak geçirdi.

Yazılarında, birçok kişinin “kafa karıştırıcı ve ukalaca” olarak nitelendirdiği kolaj(cut up) tekniğini kullanırdı. Ele aldığı konular çoğunlukla yer altı dünyası ve uyuşturucu alt-kültürleriydi. Burroughs’un aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan Naked Lunch (Çıplak Şölen) , bir kült film olmuştur.

Burroughs, Gus Van Sant’ın Drugstore Cowboy‘unda da Matt Dillon’ın canlandırdığı uyuşturucu bağımlısı karakterin akıl hocası olarak yer aldı.

Eserleri arasında The Ticket That Exploded, Nova Express, The Last Words of Dutch Schultz, The Wild Boys, Exterminator, Cities of the Red Night ve kendi eşcinselliğini incelediği Queer sayılabilir.

Çoğu eleştirmen, Burroughs’un eserlerinin uyuşturucu kullanımı ve ahlaksızlığı yücelten, özelliksiz yazılar olduğunu düşünmektedir. Ancak onun sanatsal yeterliliğini takdir eden ve yazılarını ileri görüşlülüğünün kanıtı olarak kabul eden eleştirmenler de bulunmaktadır.

Burroughs 1997’de, 83 yaşında öldü.

ESERLERİ :

Junkie/Canki (1953/1994)- roman
Naked Lunch/Çıplak Şölen (1959/199 ) - roman
Minutes To Go (1960)
The Exterminator (1960)
The Soft Machine (1961) - roman
The Ticket That Exploded (1962) - roman
Dead Fingers Talk (1963) - roman
The Yage Letters (1963) (Allen Ginsberg ile birlikte)
Nova Express (1964) -roman
Valentine's Day Reading (1965)
Roosevelt After Inauguration and Other Atrocities (1965) - kısa öyküler
Time (1965)
APO-33 (1966)
So Who Owns Death TV? (1967)
The Dead Star (1969)
The Job (1969) (Daniel Odier ile)
The Last Words of Dutch Schultz (1969)
Jack Kerouac (1970) (Claude Pelieu ile)
Ali's Smile (1971)
The Wild Boys (1971) -roman
Electronic Revolution (1971)
Bryon Gysin Let the Mice In (1973) (Gysin ile)
Exterminator! (1973) - kısa öyküler
White Subway (1973)
Mayfair Academy Series More or Less (1973)
Port of Saints (1973) - roman
The Book of Breething (1974)
Sidetripping (1975) (Charles Gatewood ile)
Snack... (1975)
Cobble Stone Gardens (1976)
The Retreat Diaries (1976)
Colloque de Tangier (1976) (Bryon Gysin ile)
Letters to Allen Ginsberg 1953-1957 (1976)
The Third Mind (1977) (Gysin ile)
Ali's Smile/Naked Scientology (197 )
Colloque de Tangier Vol. 2 (1979) (Bryon Gysin ve Gérard-Georges Lemaire ile)
Blade Runner, A Movie (1979)
Dr. Benway (1979)
Ah Pook is Here! (1979)
Streets of Chance (1981)
Early Routines (1981)
Cities of the Red Night (1981) -roman
Ah Pook is Here, Nova Express, Cities of the Red Night (1981)
Sinki's Sauna (1982)
The Place of Dead Roads (1983) - roman
Ruski (1984)
The Four Horsemen of the Apocalypse (1984)
The Burroughs File (1984)
The Adding Machine: Collected Essays (1985)
Queer (1985) - roman
The Cat Inside/İçerdeki Kedi (1986/2003) (Bryon Gysin ile) - roman
The Western Lands (1987) - roman
The Whole Tamale (c.1987-8 )
Interzone/Ara Bölge (1987/2006) - kısa öyküler
Apocalypse (198 ) (Keith Haring ile)
Tornado Alley (1989) - kısa öyküler
Uncommon Quotes Vol. 1 (1989)
Ghost of Chance/Şans Hayaleti (1991)
Seven Deadly Sins (1992)
Paper Cloud; Thick Pages (1992)
Selected Letters (1993)
My Education: A Book of Dreams (1995) -roman
Word Virus : The William Burroughs Reader (1998)
Burroughs Live : The Collected Interviews of William S. Burroughs, 1960-1997 (2000)
Last Words: The Final Journals of William S. Burroughs (2000)

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Mayıs 2012, 21:46   #9
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Dünya Edebiyatına Damga Vuranlar...




@[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] & @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] !

Büyük edebiyat duayenlerimiz !

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Mayıs 2012, 21:47   #10
Çevrimdışı
Sue
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Dünya Edebiyatına Damga Vuranlar...




Ambrose Bierce


Merhaba değerli arkadaşlarım. Miraç kandiliniz mübarek olsun ve Allah tekrarına erdirsin inşallah.
Amerikan edebiyatı bölümümüzde 19.yüzyıl edebiyatına gerçekten büyük katkıları olan bir üstadtan bahsetmek istiyorum bugün sizlere.

Ambrose Gwinnet Bierce, 24 Haziran 1842’de, Ohio’da çok çocuklu, yoksul bir ailenin oğlu olarak doğdu. Çocukluğu sırasında dahi ailesiyle arası iyi değildi, bu nedenle henüz on beş yaşındayken evden ayrıldı. Amerikan İç Savaşı patlak verdikden sonra Kuzey Ordusu’na katıldı. Savaşın sonuna kadar Kuzey Ordusu’nda savaştı. 1866 yılının sonlarında vardığı San Francisco’da askerlikten ayrıldı ve gazeteciliğe başladı. Uzun yıllar birçok lokal gazete için çalıştı ve zamanla belli bir üne kavuştu. 1872’de İngiltere’ye gitti ve orada yaşamaya başladı.

1875’te tekrar San Francisco, Amerika’ya döndü. 1879-1880 arası Dakota’da bir şirketin lokal müdürü olarak çalışmayı denedi. Fakat şirket başarılı olamayınca tekrar San Francisco’ya dönüp gazeteciliğe başladı. Zamanla çok önemli ve etkili bir yazar ve gazeteci oldu. Aralık 1899’da Washington D.C.’ye taşındı.

19. yüzyılın en önemli kısa hikaye yazarlarından olan Bierce, kısa hikayeler dışında birçok farklı türde edebi eser kaleme almıştır. Ünlü hayalet ve savaş hikayelerinin dışında birçok şiir de kaleme almıştır. Karanlığın Kahkası adıyla Türkçe’ye çevrilen Fantastic Fables isimli eseri ironik bir grotesk stil barındırır ve zamanı için öncü bir stile ve biçime sahiptir. Bir gazete serisi olan ünlü eseri Şeytanın Sözlüğü, The Devil’s Dictionary, ise 1906’da kitap olarak basılmıştır.

Ekim 1913’de İç Savaş’taki muharebe alanlarına yapılacak bir tura katılmak için Washington D.C.’den ayrıldı. Aynı yıl Meksika’ya geçti. Bir arkadaşına yolladığı 26 Aralık 1913 tarihli mektuptan sonra ‘yok oldu’. Nasıl, neden ve ne zaman kaybolduğuna dair bir bilgi olmadığı gibi ne zaman öldüğüne dair de kesin bir bilgi yoktur. Araştırmacılar Aralık 1913’te veya 1914 yılının başlarında ölmüş olduğunu ileri sürmüşlerdir. 1916 yılında öldüğüne dair iddialar da mevcuttur

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
damga, dünya, edebiyatına, vuranlar


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Bakan Özer dünya şampiyonu Kaan ile satranç oynadı! Gazetecilere uyarısı maça damga vurdu CORDON BLEU Güncel ve Son Dakika Haberler 1 16 Ocak 2023 17:51
Dünya Kupası'na damga vuran an! Bu karenin ortaya çıkmasına tek bir futbolcu sebep oldu CORDON BLEU Dünya Kupası 0 07 Aralık 2022 10:56
Dünya Kupası'na damga vuran 'develer' - Dünya Kupası 2022 CORDON BLEU Dünya Kupası 0 01 Aralık 2022 19:32
1930'lardan günümüze Türk Edebiyatına damga vuran 140 roman Zen Ne Okumalıyım? 0 05 Mart 2012 16:44
Dünya Tarihine Damga Vuran, İlk Kahraman Kadın ''TÜRK'' Hükümdar; TOMRİS Hatun Sevda Tarih 0 13 Eylül 2011 18:06