29 Mart 2012, 21:16 | #41 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Edebi(ha)yat [Duino Ağıtları | Rilke] - Onuncu Ağıt «Gitmesi gerektir artık ölünün; sessizce götürür Yaşlı Yakınış onu derin boğaza; orada, ay ışığı altına ışıl ışıl: Sevinç pınarı. Saygıyla adını söyler onun, der ki: İnsanlar için taşıyıcı bir ırmaktır.- Dağın eteğinde dururlar. Sarılır delikanlıya, ağlayarak. Yapayalnız çıkar şimdi ilk-acı dağlarına, ayak sesleri bile yankılanmaz olur ses vermeyen bahttan.» «But the dead must away and silently the Elder Lament leads him as far as the Arroyo, where gleaming in the moonlight springs the source of joy. With reverence she names it, saying: "Endlessly it flows into the world of men." They stand at the mountain's foot. Weeping, she embraces him. Alone, he starts his climb up the peak of Primal Pain. Not once do his footsteps echo from this soundless path of fate.» |
|
01 Nisan 2012, 01:36 | #42 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Edebi(ha)yat "Mısralar, birçok insanın söylediği gibi, duygular değildi. Onlar yaşanmış anlardır, deneyimlerdir. Bir mısra yazabilmek için birçok kenti görmeli, insanları ve başka şeylerle birlikte, hayvanları tanımalı, kuşlar nasıl uçuyor hissetmeli, çiçekler sabahın ilk ışıkları ile nasıl açıyor bilmeli.. Düşünebilmeli, unutulmuş yörelerdeki yolları yine anımsamalı, beklenmeyen tanışmaları ve ayrılmaları da. Çocukluğun gizemli günlerini düşünmeli, üzdüğü ana babaları, zor geçen çocuk hastalıklarını da. Sessiz odalarda geçen günleri, deniz kıyısındaki sabahları, evet denizleri, ötelere uğultularla ve yıldızlarla uçup giden geceleri anımsamalı. Bütün bunları düşünmek yeterli değildir. Biri ötekine hiç benzemeyen sayısız aşk da anılarda yer almalı, yeni doğmuşların çığlıkları da, beyazlar içinde uyuyan loğusalar da. Fakat ölüme gidenlere eşlik etmeli, oturmalı onların odalarına açık pencerede, kesik kesik inlemelerini dinlemeli. Hep anılarla dolu olmak da güzel değil. Unutabilmeli onları çok fazla olduklarında. Ve yine gelmelerini beklemeli büyük bir sabırla. Sadece anılara sahip olmak yetmez. İçimize girip kanımıza karıştıkları, bakışımız ve davranışlarımız oldukları zaman, isimsiz ve bizden farksız, işte hiç beklenmeyen o anda bir mısranın bir kelimesi anıların ortasından ayağa kalkar." |
|
05 Nisan 2012, 22:21 | #43 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Edebi(ha)yat
|
|
12 Haziran 2012, 16:58 | #44 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Edebi(ha)yat
|
|
16 Haziran 2012, 00:01 | #45 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Edebi(ha)yat Bunu istememiştim. Her şeyi isteyebilirdim ama bunu değil. Beni dolduran onca şeyin onmaz yitimini, yaşamımın sakatlanmasını, benliğimin böyle şiddetli biçimde bozulmasını istememiştim. Delilik o denli uzak değil. Delilik bir adım ötede. Delilik, acının tümel olduğu, yaşamın her parçasına çarptığı, ışığı boğduğu, her hareketi düğümlediği, her tür kurtulma çabasını yerle bir ettiği, her hava kabarcığını yutmaya çalıştığı, güçleri parçalamaya sebat ettiği bu yere dokunuyor ya da kapsıyor. |
|
19 Haziran 2012, 21:09 | #46 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Edebi(ha)yat Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. "insan her şeyi anladığında mutlaka ağır bir sinir krizi geçirir.. bilinçlilik bunu gerektirir..’ ‘başlangıç diye bir şey yok.. herkes gibi , sıram gelince ben de doğdum , o zamandan beri de bir aidiyettir gidiyor.. kendimi toplamdan çıkarmak için her yolu denedim , ama bunu kimse başaramamış , hepimiz birer artıyız.. ... oysa satrançta benim adımla ‘ajar savunması’ diye bilinen , son derece yetkin bir savunma sistemi geliştirmiştim.. önce cahors hastanesi’nde yattım , sonra da birçok kez doktor christianssen’in kopenhag’daki psikiyatri kliniğinde.. beni uzmanlara gösterdiler , incelediler , testlerden geçirdiler , keşfettiler ; savunma sistemim çöktü.. ‘tedavi’ edildim ve yeniden piyasaya sürüldüm.. dosyamdan birkaç rapor çalmayı başardım , belki edebi açıdan işe yarar bir şeyler bulurum , kendimi toparlarım diye.. ‘rol yapma alışkanlığının yıllar boyunca böylesine kararlı ve sürekli biçimde benimsenerek bu aşırı noktaya vardırılması ve bir saplantıya dönüşmesi , ciddi kişilik sorunları olduğunu göstermektedir..’ pekala , buna bir diyeceğim yok ; ama herkes zaten birbiriyle yarışırcasına rol yapıyor.. cezayirli bir tanıdığım var , kırk yıldır çöpçü rolü oynuyor ; bir başkası , metroda bilet zımbalama görevlisi , o da günde üç bin kez aynı hareketi yapıyor ; rol yapmazsanız asosyal , uyumsuz ya da sinir hastası damgası yersiniz.. hatta daha da ileri gidip size bütünüyle düzmece bir dünyada , oynayarak yaşadığımızı söyleyebilirim , ama o zaman da olgunlaşmadığımı düşünürsünüz..’ ‘aidiyetimin klinik belirtilerinin , onların deyimiyle ‘semptomlarım’ın ne zaman başladığını bilmiyorum.. tam olarak hangi kıyım söz konusuydu , hatırlamıyorum ; ama birdenbire bütün parmakların beni işaret ettiğini , olağanüstü bir görülebilme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğumu hissettim.. işte o , yakalayın.. dünya çapında biri olduğumu , sınırsız sorumluluk taşıdığımı keşfediyordum.. zaten psikiyatrlar da bu yüzden sorumsuz olduğuma karar verdiler.. dünya çapında bir işkenceci olduğunuzu hissettiğiniz anda , ‘işkence kurbanı’ teşhisini yapıştırıverirler size.. kendimden kaçmak için her yolu denedim.. hatta svahili dilini öğrenmeye bile kalktım ; benden fersahlarca uzakta olsa gerekti.. çalıştım , çok uğraştım ; ama boşuna , svahili dilinde bile kendimi anlıyordum , aidiyet yakamı bırakmıyordu.. bunun üzerine macarca – finceyi denedim.. cahors’da macarca – fince bilen birine rastlamayacağımdan , böylece kendi kendimle burun buruna gelemeyeceğimden emindim.. ama kendimi güvende hissetmiyordum ; lot bölgesinde bile macarca – fince bilen insanoğullarının bulunabileceği düşüncesi beni tedirgin ediyordu.. bu dili bilenler bir tek biz olacağımızdan , duygulanıp birbirimizin kollarına atılmamız ve açık yüreklilikle konuşmamız tehlikesi vardı.. karşılıklı suçüstüler açığa vurulacaktı , ondan sonra da gelsin posta arabası saldırısı.. posta arabası saldırısı diyorum , çünkü konumuzla ilgisi yok , bu da kaçırılmaması gereken bir fırsat.. konuyla ilgili olmayı kesinlikle istemiyorum.. bu arada , beni anlamayacak ve benim de anlamayacağım birini aramaya devam ediyorum , korkunç bir kardeşlik ihtiyacı içindeyim..’ Yalan - Roman / Emile Ajar |
|
20 Haziran 2012, 23:39 | #47 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Edebi(ha)yat
|
|
Etiketler |
edebihayat |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Muhabbet Edebi | Zen | İslamiyet | 0 | 12 Aralık 2012 16:24 |
Edebi Sevgi-Li | gapex | Aşk ve Sevgi Köşesi | 0 | 07 Aralık 2011 16:39 |
Muş Edebi Örnekler | Sim | Doğu Anadolu Bölgesi | 0 | 21 Ağustos 2011 03:47 |
Edebi Sanatlar | Ruj | Edebi Sanatlar | 0 | 16 Aralık 2010 05:24 |
Namazın Edebi | Lady | İslamiyet | 0 | 21 Eylül 2010 14:09 |