21 Mart 2009, 02:23 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Tunceli İli Hakkında Bilgiler Tunceli Örf Adet Gelenek Ve Görenekleri Gelenek ve görenekler günümüzde toplumsal ve ekonomik yapıda meydana değişikliklere paralel olarak artık kaybolmaya yüz tutmuştur. Kent ve kasaba merkezlerinde gelenek ve görenekler büyük ölçüde değişime uğramıştır. Ancak kırsal kesimde günümüzde az da olsa halen bir takım geleneksel unsurlara rastlanılmaktadır. Evlenme : Küçük farklılıklarla da olsa aşağıda anlatılan evlenme gelenekleri geleneksel bir köy düğününü ifade etmektedir. Ancak günümüzde toplumsal yapı çok hızlı bir değişiklik yaşadığından kent merkezleri bir yana köylerde dahi aşağıda anlatıldığı şekilde bir düğün görmek hemen hemen olanaksız gibidir. Ancak geçmişte de kalsa bilinmesi açısından geleneksel bir evlenme olayı aşağıda anlatıldığı gerçekleştirilmektedir. Kız İsteme (Dünür Gitme) Evlenmeler geleneğe göre görücü usulde yapıldığı için, erkek tarafı beğendiği kızın ailesine dünür gönderir. "Allah'ın emri, peygamberin kavli ile" kızı ailesinin büyüğünden ister. Eğer yanıt olumlu ise iki taraf arasında söz kesilir ve aralarında nişanın şartları konuşularak bir tarih üzerinde anlaşmaya varılır. Nişan Erkek tarafı nişan hazırlıklarını gördükten sonra belirlenen tarihte ileri gelen bazı yakınları ile birlikte kızın tarafına gider. İki taraf arasında sohbet devam ediyorken uygun bir ortamda erkek tarafı tekrar Allah'ın emri ile kızı oğlana ister. Olumlu yanıt geldikten sonra nişan için getirilen takılar takılır. Şerbet içilir, daha sonra kız babasından şartlarının ne olduğu, başlık parası isteyip istemediği sorulur. Kız babası günün şartlarına göre belli oranda başlık ister. Oradaki cemaat erkek tarafının mali durumuna göre itirazda bulunur ve başlık parasının makul bir düzeye indirilmesi istenilir. Neticede arabuluculuk yapan hatırlı kişilerin yardımı ile başlık konusunda uzlaşma sağlanır. Kız tarafı aldığı bu başlık parasının büyük bir bölümü ile kızının çeyiz ve düğün masraflarını karşılar. Daha sonra düğün günü konuşulup karara bağlanır ve arkasından misafirlere kız evi tarafından yemek verilir. Anlaşma sağlanmadan kız tarafının yemeği yenmez, aksi takdirde yemek protesto edilir. Nişana uzaktan gelinmiş ise o gece misafir kalınır. Yakın ise herkes evine döner. Düğün Düğün gününden birkaç gün önce erkek tarafından kız evine elçi gönderilir. Herhangi bir olumsuzluk olup olmadığı sorulur. Engel bir durum yok ise, davetiyeler (mum) özel görevliler kanalı ile dağıtılarak düğün günü duyurulur. Geleneğe göre düğünler davul-zurna eşliğinde üç gün, üç gece devam eder. Düğünlerin Salı günü başlayıp Perşembe günü akşamı bitirilmesine özen gösterilir veya Cuma günü başlar, Pazar günü akşamı son bulur. Düğün Salı günü başlayacaksa, en geç bir gün önceden iki tarafın anlaştığı şekilde bir veya iki adet küçükbaş hayvan, tereyağı, şeker, çay, tuz ve yeterince un erkek tarafınca hazırlanır ve kız evine gönderilir. Davetliler erkek tarafına giderlerken düğün evinin dışında davul-zurna ekibince karşılanır. O sırada davulun üzerine para atılır. Akşam yemeğinden önce davul-zurna kapı kapı gezip komşuları düğüne davet eder. Salı günü erkek tarafı kendi çevresine, kız tarafı da kendi çevresine akşam yemeğini verir ve davul-zurna eşliğinde eğlenirler. Çarşamba günü erkek evinin bayanlarından asgari beş-altı kişi geleneksel giysileri içerisinde atlara binerek, kalabalık bir davetli gurubu ile birlikte gelini almak üzere kız tarafına giderler. Kız tarafı, erkek tarafından gelen davetli gurubunu karşılarken her aile gücüne göre üç ile beş kişilik guruba sahip çıkarak sen bu akşam benim misafirimsin der ve misafirini evine götürür. Bir çay içirerek konaklama yerini gösterir. Daha sonra beraberce düğün evine giderler. Düğün evine çevreden giden becerikli davetliler tarafından çeşitli seyirlik oyunları düzenlenir ve davul-zurna eşliğinde yöresel halk oyunları oynanır. Akşam olunca herkes davetli olduğu eve giderek akşam yemeğini yer ve isteyen tekrar düğün evinde eğlenmeye gider. İsteyen konakladığı evde istirahat eder. Sabahleyin kız tarafı gelini hazırlarken bir yandan da kızın çeyizleri genişçe bir odada cemaatin önünde açılıp sayım dökümü yapılır. Bu arada bilir kişilere sorularak eşyaya değer biçilir ve bir tutanakla karşılıklı imza altına alınır. Ancak eşyanın değeri genelde normalin hayli üzerinde fiyatlarla yazılır. Bunun amacı ileride eşler arasında bir huzursuzluk ya da ayrılma durumunda gelinin kendi eşyasını alabilmesidir. Bu bir bakıma bir çeşit sosyal güvence olarak kabul edilmektedir. Daha sonra hazırlıklar tamamlanır ve davul-zurna ekibi gelin çıkarma havasını çalmaya başlar ve bir yandan atlar hazırlanarak gelin beklenir. Tam bu sırada gelinin kardeşi ya da bir yakını gelin için hazırlanan ata binerek bahşiş ister. Bahşişini almadan attan inmez. Daha sonra gelin geleneksel giysileri içerisinde ata bindirilir. Adetlere göre gelinin bindiği atla, arkadan gelen yengenin atı arasından uğursuzluk sayıldığından kimsenin geçmemesi sağlanır. Bunun için güvenilir bir kişiye atın kuyruğu tutturularak yol boyunca yürütülür. Erkek tarafına gelindiğinde gelinin atı bir köy damının altında bekletilir. Damat, sağdıcı ile birlikte evin damına çıkar ve elindeki elmayı gelinin başına atar. Yanında harmanlayıp götürdüğü şeker, buğday, bozuk para gibi karışımı aşağıda bekleyen topluluğun üzerine serpiştirir. Bolluk, bereket ve mutluluk getirmesi dileği ile atılan yiyecek ve paraları kapmak için çocuklar birbirleriyle yarışarak toplamaya çalışırlar. Nihayet damat damdan indikten sonra köyün gençleri tarafından espri olsun diye bazen sulanır, bazen de tekme tokatla gerdeğe gönderilir. Ertesi gün gelinin evinde duvak açılır ve hanımlar yüz görümlüğüne giderler. Böylece evlilik süreci tamamlanır. Sünnet Düğünü ve Kirvelik Sünnet Düğünü Sünnet gününden birkaç gün önce kirveye haber verilir ve davetiyeler dağıtılır. Düğün günü gelen davetliler davul-zurna ile karşılanır. Gün boyunca eğlenilir. O akşam düğün sahibi gelen davetlilere ve komşularına bir yemek ziyafeti verir. Sabahleyin erken saatte kahvaltı yapıldıktan sonra çocuklar sünnete hazırlanarak bir odaya alınır. Odanın ortasına honça denilen ekmek tahtası onun üzerine de bir tepsi bırakılır. Tepsinin üzerine hiç kullanılmamış bir havlu serilerek sünnet takımları içerisine konulur. Önde sünnetçi olmak üzere davetliler kıbleye dönerek dualar okurlar. Hayırlı olması dileği ile hazırda bulunanlar tarafından tepsiye para atılır. Daha sonra oda tenhalaştırılarak kirve, sünnetçi, çocuğun babası ve bir görevli odada bırakılır. Çocukların kirvesi olan kişi yerini aldıktan sonra çocuk kucağına oturtulur ve sünnetçi tarafından sünnet gerçekleştirilir. Sünnet bittikten sonra eller yıkanır. Geleneğe göre el yıkanırken en üstte babanın eli onun altında kirvenin elleri olmak üzere üst üste tutulur. Hiç kullanılmamış bir sabunla eller aynı anda yıkanır. Bu toplu yıkamadan sonra eller tek tek ayrıca yıkanır. Bu şekildeki yıkama kirvelerin bir aile haline geldikleri anlamına gelir. Kirvelik sonucu, yeni kurulan bu aile dostluğunun saadeti temennisiyle dualar okunur ve davetliler çocukları görüp tebrik ettikten sonra ayrılırlar. Sünnet düğününden bir süre sonra kirve, çocuklara ve aile fertlerine çeşitli hediyeler alarak onları sormaya gelir. Düğün sahibi ise, kirvenin getirdiği hediyenin bir kat fazlasıyla kendisine iade eder. Kirvelik Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da çok köklü bir gelenektir. İki aile arasında kirvelik törenleri yerine getirilip bağ kurulduktan sonra artık birbirleri için kutsal sayılırlar. Kirvelik koşullarının yerine getirilmesi için ailelerden biri diğerine oniki imam anlamına gelen oniki kuruşu vererek arada "Hz. Muhammed ve Ehlibeyt dostluğu"nu kurar ve ikrarını yerine getirir. Dargınlıklar ve düşmanlıklar kirvelik sayesinde dostluğa dönüşür. Kirvelik eski önemini korumamakla birlikte bugün bile toplumsal barışın sağlanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Cenaze Törenleri Tunceli toplumunun önemli gelenek ve göreneklerinden birisi de cenaze törenleridir. İnanışa göre Allah'tan gelen ölüm haktır. Ölümden hemen sonra ölünün çenesi bağlanır. Elleri de göğsünde bağlanır. Ölüm hadisesi duyulduktan itibaren kapı komşular ve yakın akrabalar toplanarak herkes elinden gelen yardımı yapmak için bir hizmet yarışına girerler. Bir yandan mezar hazırlanırken bir yandan da cenaze yıkanıp tabuta yerleştirilir. Genelde kadınlar sesli bir şekilde ağıt yakarlar. Defin öncesinde hocanın önderliğinde cenaze namazı kılınır. Hoca dua okurken, törene katılan herkes tabutun üzerine para atar. Toplanan para ile hocanın ücreti ve araç gereç masrafları karşılanır. Defin işleminden sonra hizmeti geçen insanlara gerek ölü evinde gerekse komşu evlerinde hazırlanan yemekler törene katılanlara ikram edilir. Daha sonra ölü sahibine başsağlığı dilenir ve herkes dağılır. Ölü sahibi üçüncü günde bazı yiyecekler hazırlayarak mezara gider, dualar okunur. Ayrıca ölüm olayının kırkıncı gününde ölü sahibi hayrını verir. Bu nedenle helva pişirilip mezar ziyaret ediler ve yine dualar okunur. Yörede "insan öldüren Hakkın binasını yıkmış gibidir" inanışı hakim olduğu için katil olanlar ne cemaate alınır ne de Cem'e. Doğum Doğum sırasında komşu kadınlar ve genç kızlar doğumun olduğu eve giderek çeşitli oyun ve eğlencelerle hastayı sabaha kadar eğlendirmeye çalışırlar. Bu eğlenceler üç gece devam eder. Eski geleneğe göre kırsal kesimde yeterli sayıda ebe-hemşire olmadığı için bu görev genellikle tecrübeli köylü kadınlar tarafından yerine getirilir. Doğan bebeğin göbek bağı bu tecrübeli kadın tarafından kesilerek ebelik görevi yapılmış olur. Günümüzde doğum olayı imkânlar ölçüsünde modern tıbbın gereklerine göre yerine getirilmeye çalışılmaktadır. Yörenin eski kültüründe erkek çocuk isteği ailede ağır basar. Çocuğu olmayanlar ve, Çocuğu olup ta değişik hastalık nedeniyle kısa sürede ölen aileler tarafından dilek tutulup ziyaretlere gidilir. Çocuğu olmayanların çocuğu olması ve çocukları olup ta kısa sürede ölen ailelerin çocuklarının yaşaması için adaklar adanır. Dileklerinin kabul olması halinde bu aileler tarafından adaklar yerine getirilir ve kurbanlar kesilir. Ancak ifade edilmeye çalışılan bu inanışlar günümüzde çok az yerine getirilmektedir. Diş Hediği Çocuk ilk diş çıkardığı zaman, buğday haşlanarak diş hediği hazırlanır. Bu hedik komşulara dağıtılır. Komşularda hedik kabına çeşitli hediyeler koyarak çocuğa gönderir ve tebrik ederler. Niyaz Kaçırma Diğer bir adı da köstek kaçırmadır. Yeni gezmeye başlama döneminde çocuğun ailesi tarafından niyaz denilen yağlı ekmek hazırlanır ve kolayca kopacak bir pamuk ipliği ile yürümeye başlayan çocuğun ayağına bağlanır. Çok hızlı koşan bir genç bu ekmeği tepsiyle birlikte kaparak kaçırır. Kaçıran genci, diğer gençler yakalamak için kovalarlar, sonra yanına gelerek niyazı yerler. Bundan maksat, çocuğun çevik ve hareketli olmasını dilemektir. Dini İnanışlar ve Halkın Moral Değerleri İlin yüzde doksanı Alevi-Bektaşi inancına sahiptir. Alevilik, Hz. Muhammed'in ve Hz. Ali'nin düşünceleri ve felsefesinin toplum inancına yerleşmesi ve buna bağlı olarak ta ehli-beyt sevgisi olarak ortaya çıkmıştır. Genel anlamda Alevilik çağdaş bir yaşam biçimidir. Kadın-Erkek eşitliğinden yana olmaktır. Tek eşlilik benimsenmiştir. Her türlü güzel sanata değer verilir. Hakka, adalete, eşitliğe, birliğe, kardeşliğe ve insan sevgisine dayanır. Alevilik, "Eline, Beline, Diline" sahip olmayı gerektirir. Tunceli Aleviliğinde, yörede bulunan ocak ve ziyaretlere inanç çok yaygındır. Herkes bir Seyyid'e (Pir-Rehber) talip olarak bağlıdır. Pir gittiği her köyde taliplerini toplar. Dargın olanları barıştırır. Akşam olunca cem törenleri düzenler. Cem törenlerine katılanların herkesle barışık, gönül temizliği içinde olmaları gerekir. Aksi takdirde cem'e alınmazlar. Tekrar suç işleyenin evine gidilmez, kendisiyle konuşulmaz ve topluma teşhir edilir.İbadetler, dört kapı kırk makam üzerinden yürütülür. Bu kapılar sırasıyla "Şeriat", "Tarikat", "Marifet" ve "Hakikat" kapılarıdır. Cem Bir ibadet tarzıdır. Birlik ve beraberliği sağlama, barıştırma, yargılama ve yargı sonucunda ceza veya ödüllendirme şeklinde amaçlar taşıyan bir ibadet bütünüdür. Cem töreninde 12 İmam zikredilir ve Hz. Muhammed'in miraç olayı anlatılır. Kırklar cemaati taklit edilir ve halka namazı kılınır. Ayn-i Cem'in önemli bölümlerinden biri de Zakir'in saz çalıp okuduğu, deyiş ve nefeslerle yürüttüğü Semah'tır. Cem'e başlamadan önce mürşit veya pir tarafından toplanan cemaatin içinden 12 görevi yerine getirecek hizmetliler seçilir. Bu hizmetlilerden bazıları kapıcı, çırakçı, halife, aşçı, niyazcı, saki, çavuş, zakir ve kurbancı olarak değişik görevleri yerine getirirler. Cem esnasında zakirlik görevi Pir'e düşer. Pir sazı ile deyişler ve ozanlardan nefesler söyler. Pir söylerken cemaat can kulağı ile dinler. Cem'de tanrıya yakarışlar ve dualarda bulunulur. Bu arada 12 İmamların, Allah-Muhammed-Ali'nin adlarının geçtiği nefes ve deyişler söylenirken gözyaşı dökülür. Bu arada saki cemaate su ve dem dağıtır. Cem'e katılanların getirdiği niyazlar dağıtılır, yemekler yenilir ve gülbenk denilen dualar verilerek semah sona erdirilir. Cem esnasında kurallara uymayan, suç işleyen olursa gözcü tarafından Pir'e söylenir ve törenin sonunda yargılanıp değişik cezalar verilir. Nihayet Pir'in verdiği bir dua ile tören son bulur. Cemaat içerisinde suç işlemiş olanlarda yargılanır. Yargılama sonunda suçun çeşidine göre suç işleyenler değişik cezaya çarptırılırlar. Bu sırada cemaatin "Pir Cömerttir" türünden yalvarmaları sonucunda suçlu, bir daha kabahat işlememek kaydıyla af olunur veya cezası hafifletilir. Bir sonraki cem töreninde verilen cezanın bedeli, niyaz getirme şeklinde yerine getirilir. Ancak, yalan söyleme, zina, hırsızlık ve cinayet gibi suçlara en ağır cezalar verilir. Cem'de gönül kırmak, şehvete dalmak, hor bakmak, kibirli olmak, haram lokma yemek, kötü söz söylemek yasaktır. Cem'de okunan dualar, nefesler ve deyişlerin hepsi öz Türkçe olarak okunmaktadır. Muharrem Ayı (12 İmam) Orucu Oruç, 12 gün tutulup, her günü bir imam içindir. Akşam yatsıdan başlar, yirmidört saat sonra iftar açılır. Oniki gün boyunca iftarda su yerine ayran gibi sıvılar alınır. Onikinci gün aşure çorbası yapılır. İçine oniki tat verecek yiyecekler konulur. Daha sonra yapılan aşure çorbası kapı komşuya dağıtılır. Hıdırellez Hızır orucu her yıl zemheride 22 Ocak ayının ve 11 Şubat tarihleri arasına denk gelir. İnanca göre Hızır Nebi bir melektir. Zemzem suyunu bulup içtiği için ölmemiş, dünyaya baki kalmıştır. Yedi deryalar üstündedir. İnsanlar dara düştüklerinde yardımına koşar. Kışın çıkmasına 25 gün kala oruç tutulur. Hızır orucu üç gün sürelidir. YÖRESEL YEMEKLER: Saç kavurması, Cirikurt, Şirakurt, Babiko, Bablo, Keşkek, Cumhur, Patila, Piyaz, Tava Biçiği, Gömmer Eriştedir. Çaysız sofraya oturulmaz ve çöken ayranı meşhurdur. YÖRESEL GİYİM: Kadın kıyâfeti: Kadınlar başlarına renkli ipliklerle sarılmış ve gümüş paralarla süslü başlıklar geçirirler. Üzerlerine üç etek, uzun entari, çepken ve şalvar, ayaklara yün çorap ve çarık giyilir. Erkek Kıyafeti:Erkekler başlarına el örgüsü başlık ve poşu giyerler, sarık sararlar. Üzerlerinde şal-şepik bulunur. Yakasız çeket, bol pantolon ve soğuktan korunmak için palto yerine kolsuz keçe (kepenek) kullanılır. Ayaklara yün çorap ve çarık giyilir. HALK OYUNLARI VE FOLKLOR: Halk oyun ve mûsikisinde Erzurum, Erzincan, Bingöl ve Elazığ gibi komşu illerin tesiri büyük olmuştur. Halk oyunları Halay ve Bar çevresine girer. Gelin Ağlatma, Tamzara, Düğüne Toplama, Maraçor, Üç Ayak, İki Ayak, Cirit, Kemal Çavuz, Yol Havası, Güzeller, Bir Ayak, At Oyunu ve Lorke başlıca oyunlarıdır. Tunceli, halk türküleri bakımından da zengindir. NELERİ İLE ÜNLÜ: Munzur Vadisi Milli Parkı, Düzgün Baba Dağı, Bağın Ilıcası, Munzur Gözeleri, Tek dişli Munzur Sarımsağı İL İSMİ NEREDEN GELİYOR? Burada bazı maden yataklarının bulunmasından dolayı şehre Tunceli adı verilmiştir. Yani tunç ülkesi demektir. Alıntıdır | |
|
21 Mart 2009, 02:24 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Tunceli İli Hakkında Bilgiler TUNCELİ'NİN COĞRAFİ YAPISI Tümüyle Fırat Havzası içerisinde kalan İl, doğal sınırlarla kuşatılmış yüksek bir bölgedir. Doğu Toros Dağlarının uzantıları doğu-batı yönünde uzanarak ilin kuzeybatısını, kuzeyini ve kuzeydoğusunu hemen hemen bütünüyle kaplar. Bu dağlar aşılması güç sıralar oluşturduğu için Tunceli, Türkiye'nin doğu ucunda Iğdır Ovasından başlayıp Erzincan Ovasına kadar uzanan verimli çöküntü alanıyla bütünleşememiştir. Bu dağlar, yer yer hem yüzey sularıyla aşınarak hem de akarsular tarafından derince oyularak yüksek platolara dönüşmüştür. Vadiler çok dar ve dik olup vadi tabanlarında ovalar oluşmamıştır. Güneyden kuzeye ve batıdan doğuya yükselen il topraklarının % 70'ini dağlar, % 25'ini platolar, % 5'ini ovalar ve düzlükler oluşturmaktadır. DAĞLAR Tunceli il sınırları içerisinde bulunan dağlar Doğu Torosların uzantısı olarak batı-doğu yönünde uzanmaktadır. Munzur Dağları ve uzantısı olan Avcı Dağları, il topraklarının kuzeybatı ve kuzey kesiminde doğal sınır oluşturmakta, kuzeydoğusunda ise Bağırpaşa Dağı yer almaktadır. İlin en yüksek noktası, Munzur Dağlarının doğusunda 3463 metre yükseklikteki Akbaba Tepesidir. İlin orta ve güney kesimlerinde 1500-2000 metre yükseklikte dizilen tepeler vardır. Mazgirt'in doğusundaki Kırklar Dağı (2033 m.), Hozat'ın güneydoğusundaki Topatan Tepe (2234 m.) , Merkez-Ovacık arasında bulunan Karaoğlan Dağı (2422 m.) ilin başlıca yüksek tepeleridir. Birbirlerinden derin ve dar vadilerle ayrılan ve tek tek yükselen bu dağlar, sık sayılabilecek meşe ormanlarıyla kaplıdır. Eteklerde ise ardıç topluluklarına rastlanır. Munzur Dağları Munzur Dağları, ilin kuzeybatısı, kuzeyi ve kuzeydoğusunda çok zor geçit veren sıralar halinde 130 km. boyunca uzanmaktadır. 25-30 km. arasında değişen çok geniş bir taban üzerine oturan Munzur Dağlarının doruklarında yükselti genellikle 3000 metrenin üzerindedir. Munzur Dağlarının Tunceli sınırları içerisinde kalan bölümünde en önemli dorukları batıdan doğuya Biçare Dağı (3111 m.), Ziyaret Tepe (3071 m.) ve Akbaba Tepesidir. (3463 m.) Munzur Dağları, dik bir biçimde Ovacık çöküntü alanına inmektedir. Bu kesim Mercan Dağları olarak bilinmektedir. 1400 metre yükseltili Ovacık'tan sonra, 2800-3000 metreye çıkan yükselti kuşağında çok dik yamaçlar bulunmakta ve bu yamaçlardan kuzeye doğru açılan havza tabanlarına inilmektedir. Havza tabanlarıyla havzaları birbirinden ayıran yüksek sırtlar, yaz aylarında yöre halkının yaylak alanlarını oluşturmaktadır. Güney yamaçlarında yer yer rastlanan meşe ve ardıç toplulukları dışında hemen tümüyle çıplak olan Munzur Dağlarının 2700 metreden yüksek kesimleri sürekli karlarla kaplıdır ve kış aylarında yüksek ve sarp geçitler kapanmaktadır. Bu geçitlerin en önemlileri yükseltileri 3000 metreye yaklaşan Mercan ve Kemah geçitleridir. Bağırpaşa Dağı Bağırpaşa Dağı, Munzur Dağlarını Karasu-Aras Dağlarına bağlayan geniş ve yüksek bir kütledir. İl alanının kuzeydoğu ucunu tamamıyla kaplayan Bağırpaşa Dağı, batıdan Pülümür Çayı Vadisi, kuzeyden Karasu Vadisi, güneyden Peri Suyu Vadisi ile çevrilmiştir. Zirveleri sürekli kar ve buzlarla kaplı olan Bağırpaşa Dağının en yüksek noktası 2906 metredir. Özellikle güney etekleri, meşe ve ardıç ağaçlarından oluşan sık bir örtüyle kaplıdır. Pülümür, Karasu ve Peri Suyu vadilerine doğru alçalan kesimler, zengin otlaklarla kaplı platolar durumundadır. PLATOLAR İl topraklarının % 25'ini kaplayan platolar, Munzur Dağlarının ve Bağırpaşa Dağının doruklar bölgesinde, yüksek sırtlarla çevrilmiş düzlükler şeklindedir. Ayrıca güneydoğu ve doğuda Pülümür Çayı Vadisine inen kesimde, çeşitli yükseklik basamaklarına sıralanmış platolar vardır. Bu platoların en ünlüleri, Mercan Dağları üzerindeki Merk Yaylası ve Munzur Dağlarının orta bölümünde yer alan Kepir Yaylası'dır. Kışları çok soğuk geçen bu platolar yazın otlak alanları olarak kullanılır. İlin orta ve güney kesimlerindeki dağlarda kalkerli kayaçların aşınmasıyla oluşan platolar, ot ve su kaynakları açısından kuzeydeki platolara göre daha zayıftır. Ancak ulaşım kolaylığı ve otlatma süresinin uzunluğu nedeniyle hayvancılık açısından önem taşımaktadır. VADİLER Tunceli'de vadiler yüksek ve sarp kesimlerde hem il içinde hem de çevre illerle bağlantıyı sağlayan doğal ulaşım yollarını oluşturmaktadır. Çoğunlukla güney doğrultusunda uzanan vadiler, henüz gelişmelerini tamamlamamış, dar ve dik yarıklar halindedir. Tektonik çöküntü alanlarında oluşan akarsu vadileri biraz daha geniştir. İlin en önemli vadileri Munzur, Mercan, Pülümür, Peri ve Tahar Çayı Vadisidir. Bu vadilerin özellikle güneyinde yer yer genişleyen kesimlerinde tarım yapılabilmektedir. Munzur Vadisi Munzur Vadisi, Munzur Dağlarının orta bölümünde yer alan tepelerin güney yamaçlarından pek çok kol halinde başlar. Bu kollar, ilin en büyük düzlüğü olan Ovacık çöküntü alanında birleşir. Munzur Vadisi, merkez ilçede Pülümür Vadisiyle birleşerek güneye uzanır ve orada Keban Baraj Gölüne ulaşır. Pülümür Vadisi Pülümür Vadisi, Avcı Dağlarının doğu yamaçlarından birkaç kol halinde başlayıp güneye uzanan çok dar ve dik bir vadidir. Merkez ilçede Munzur Vadisi ile birleşip güneyde Keban Baraj Gölüne açılmaktadır. Peri Vadisi Peri Vadisi, Bingöl Dağlarının batı yamaçlarında çok sayıda kol halinde başlar. Elazığ-Tunceli sınırını oluşturarak güneye Keban Baraj Gölüne açılan vadi yer yer dar ve diktir. Peri Vadisi, Tunceli-Bingöl arasındaki ilişkiyi sınırlandıran doğal bir engel oluşturmaktadır. Tahar Vadisi Tahar Vadisi, Kırklar Dağının batı yamaçlarından batıya ve güneye yönelerek Keban Baraj Gölüne açılmaktadır. Diğer vadiler kadar dar ve dik değildir. Çemişgezek yöresinde yer yer genişlediği kesimlerde, akarsu yatağının iki yanında sıra sıra bükler oluşmuştur. OVALAR Tunceli'de ovalar il topraklarının % 5'ini kaplamaktadır. İlde önemli sayılabilecek ova ve düzlükler bulunmamaktadır. Tunceli'nin kuzey yarısındaki düzlükleri, Munzur Dağlarının güneyindeki çukurlukta oluşmuş Zeranik Ovası ile Ovacık ilçesinin Yeşilyazı Bucağında bulunan Yeşilyazı Ovasıdır. Munzur Dağlarından ovaya inen çok sayıda akarsu ve yüzey sularının taşıdıkları maddeler, çöküntü alanının tabanında kalın bir alüvyal toprak tabakası oluşturmuştur. 74 Km2 büyüklüğünde ve 1350 metre yükseltili Ovacık Ovasında toprak bitkisel üretime elverişli olmakla birlikte, iklim çok sert olduğu için tarımsal etkinlikler sınırlıdır. Ovacık İlçesi Yeşilyazı Bucağındaki Yeşilyazı Ovası ise 44 Km2 büyüklüğündedir. Buralarda hububat ve bakliyat ekimi yapılmakta ve bu alanların bir kısmı sulanabilmektedir. AKARSULAR Tunceli, akarsu yönünden çok zengindir. Düzenli yağış alan yüksek dağlarda yer altına sızan kar ve yağmur suları, daha düşük yükseltilerde kaynaklar şeklinde yeniden yüzeye çıkar. Akarsuları besleyen bu kaynaklar sürekli olduğundan, akarsuların taşıdığı sular bol ve akışları da oldukça düzenlidir. İlin önemli akarsuları, Munzur Suyu, Mercan Deresi, Pülümür Çayı, Peri Suyu ve Tahar Çayıdır. Munzur Suyu Munzur Suyu, Ovacık'ın kuzeyinde yükselen Ziyaret Tepesinin eteklerinden doğar. Kuzey ve orta kesimlerinde yer yer çok eğimli bir vadide hızla akan Munzur Suyu, Ovacık düzlüklerinin ortasında batı-doğu yönünde akar. Çeşitli yönlerden gelen Havaçor, Mamuşağı, Şamuşağı, Kabuşağı, Nanikuşağı, Haçılı, Mercan, Merho, Kalan derelerinin sularını toplayan Munzur Suyu, merkez ilçede Pülümür Suyu ile birleştikten sonra güneye akar ve Keban Baraj Gölüne dökülür. Keban Baraj Gölüne kadar 144 Km.lik bir güzergâh izleyen Munzur Suyu saniyede ortalama 87 m3 su akıtmaktadır. Munzur Suyunun büyük bir bölümü Munzur Vadisi Milli Parkı sınırları içerisinde kalmaktadır. Peri Suyu Murat Irmağının büyük kollarından biri olan Peri Suyu, Bingöl'ün kuzeyindeki Şeytan Dağlarının batı eteklerinden doğar. Tunceli'nin doğu sınırını oluşturarak güneybatı yönünde akan Peri Suyuna Tunceli topraklarında Teke, Yuvanık, Kalman, Kıl, Sekban ve Mıhindi dereleri katılmaktadır. Peri Suyu, Kayacı yöresinde Keban Baraj Gölüne dökülür. Dar ve dik bir vadide akan Peri Suyu, kar sularıyla beslendiği için yaz aylarında da suyu boldur. Pülümür Çayı Avcı Dağlarının eteklerinde doğan Pülümür Çayı, Pülümür İlçe merkezini geçtikten sonra güneybatıya döner. Aşhirik, Dereova, Yastık, Kutu ve Çukur derelerini aldıktan sonra Tunceli kentinde Munzur Suyuna katılır. Yer yer oldukça derin ve dik vadiler oluşturarak akan Pülümür Çayı, yüksek ve karlı dağlardan beslendiği ve irili ufaklı birçok dere ile birleştiği için suyu boldur. Mercan Deresi Avcı Dağlarının batı yamaçlarından doğan Mercan Deresi, güneybatı yönünde akarak Ovacık ilçe merkezinin 7-8 Km. doğusunda Munzur Suyuna karışır. Mercan Deresi özellikle Mollaaliler'in kuzeyinde derin vadiler oluşturmaktadır. Yüksek dağlardan beslenen Mercan Deresinin suyu boldur ve büyük bir kısmı Munzur Vadisi Milli Park sınırları içerisinde kalmaktadır. Tahar Çayı Kırklar Dağından doğan ve Kırklar Çayından beslenen Tahar Çayı, Çemişgezek İlçe merkezinin batısından geçerek Keban Baraj Gölüne dökülmektedir. Yüksek dağlardan beslenmediği için, taşıdığı su miktarı kaynak sularına ve mevsim yağışlarına bağlıdır. GÖLLER Tunceli'de Keban Baraj Gölünün dışında önemli ve büyük göl yoktur. Munzur Dağları ile bu sıranın alt birikimlerini oluşturan Mercan, Avcı, Karasakal Dağları üzerinde ve Bağırpaşa Dağının doruklar bölgesinde buzul yataklarının zamanla suyla dolması sonucunda oluşmuş küçük krater gölleri vardır. Bunlardan bazıları Karagöl, Koçgölü, Mercan Gölleri, Katır Gölleri, Dilincik Gölü, Çimli Gölü, Şer Gölü ve Buyer Baba Gölleridir. Krater gölleri içerisinde en büyüğü, Ovacık-Koyungölü Köyünün kuzeyinde, 2400 metre yükseklikte yer alan Karagöl'dür. Koyungölü Köyü sakinlerinin geçmişte yayla alanı olarak kullandığı göl çevresinde bitki örtüsü ve doğal peyzaj etkileyicidir. Genelde 2000-3000 metre yükseklikteki zirvelerde yer alan bu göllere bugünkü durumda herhangi bir ulaşım olanağı yoktur. BİTKİ ÖRTÜSÜ Tunceli ilinde çok farklı veriler sunan fiziki coğrafya özelliklerine, iklim farklılıklarına ve çok zengin olan su kaynaklarına bağlı olarak ortaya çıkan bio-çeşitlilik, il topraklarında özellikle bahar aylarında bitki örtüsü ve doğal peyzaj bakımından da zengin görüntülerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Doğu Anadolu Orman Kuşağı içinde kalan il topraklarının % 27'sini kaplayan ve genelde bodur ve baltalık meşe ağaçlarından oluşan ormanlar, ilin orta ve kuzey kesimlerinde, Tunceli Merkez, Ovacık, Pülümür, Hozat ve Nazımiye ilçelerinde yoğunlaşmaktadır. İlin kuzeyinde batıdan doğuya sıralar halinde uzanan dağların 1800-2000 metreden daha yüksekteki sarp ve dik yamaçları, doğal koşullar ve iklim nedeniyle ağaç yetişmediği için genel olarak çıplaktır. Bu dağların güney yamaçlarında, 1800 metreden daha alçak kesimlerde yer yer meşe ve ardıç topluluklarına rastlanmaktadır. Dağların güneye doğru alçalan orta ve güney kesimlerinde, tek tek yükselen dağlarla, bu dağları birbirinden ayıran sırtlar genelde meşe ormanlarıyla kaplıdır. Vadilerde ve akarsu boylarında meşe ağaçlarının yanı sıra ardıç, gürgen, dişbudak, akağaç, söğüt, kavak ve çınar ağaçları da bulunmakta, platolarda ise doğal bitki örtüsünü kısa boylu çayır otları oluşturmaktadır. Munzur Vadisi tabanında ve su boylarında karışık olarak karaağaç, akağaç, kızılağaç, dişbudak, çınar, asma, huş, ceviz, yabani fındık, kavak, söğüt ve çalı türlerinden oluşan zengin bir bitki örtüsü bulunmaktadır. Alt flora, meşelerin koru niteliğinde olduğu yerlerde zengin durumdadır. Bitki örtüsü bakımından çok zengin olan Munzur Vadisi Milli Parkı florasında 1518 çeşitli bitki kayıtlı olup, bunlardan 43 çeşidi Munzur Dağlarına, 227 çeşidi Türkiye'ye endemik türlerden oluşmaktadır. Munzur Dağlarından başka hiçbir yerde bulunmayan endemik bitkiler arasında; Çan Çiçeği, Erzincan Kirazı, Bindebir Keklik Otu, Munzur Kekiği, Munzur Düğün Çiçeği, Dağçayı, Munzur Dağı Oltuotu ve Menekşe sayılabilir. Çemişgezek ve Pertek ilçelerinde orman varlığı gün geçtikçe azalmakla birlikte Keban Baraj Gölüne bakan kesimlerde bodur meşeliklere rastlanmaktadır. Güney ilçelerinde orman varlığının zayıflamasına karşın meyve bahçelerinin yaygın olması, bitki örtüsünü zenginleştirmektedir. İlin özellikle orta ve kuzey kesimlerinde düzlüklerde ve akarsu kenarlarında ilkbahar aylarında canlanan çeşitli kır çiçekleri, rengârenk örtüler oluşturarak çok güzel görüntüler oluşturmakta ve ilin bitki çeşitliliğine çok önemli katkı yapmaktadır. YABAN HAYVAN VARLIĞI Tunceli ili, yaban hayvan hayatı bakımından da oldukça zengindir. Özellikle Munzur Vadisi ve çevresi yaban hayvanları için elverişli bir ortam sunmaktadır. Çengel Boynuzlu Yaban Keçisi ve Bezuvar isimli iki tür dağ keçisi ile av kuşlarından Ur Kekliği bu yöreye özgü ilginç ve nadir türlerdir. Çengel boynuzlu yaban keçisi, yazın orman sınırının üzerindeki kayalık yerlerde, kışın ormanın içindeki sarp yerlerde yaşamaktadır. İlde sansar, kokarca, porsuk, tavşan, dağ keçisi, dağ koyunu, tilki, boz ayı, domuz, kurt, sincap ve kirpi yaban hayatının yaygın türlerini oluşturmaktadır. Mağaralarda ve kaya kovuklarında yaşayan boz ayı Munzur yaban hayatının önemli büyük memelilerinden biridir. Bölgenin diğer büyük memelileri, orman içerisindeki kayalıklarda yaşayan vaşak, yaban domuzu ve bozkurt'tur. İlde yırtıcı kuşlardan kartal, akbaba, doğan, şahin, atmaca, kerkenez, tellice ve çaylaklara hemen her yerde rastlanmaktadır. Gece yırtıcılarından puhu kuşu, baykuş ve yarasa da yaygın türlerdendir. Yörede yaşayan diğer kuş türleri arasında keklik, çil keklik, toy, mezgeldek, turna, bıldırcın, çulluk, üveyik, tahtalı ve kaya güvercinleri, bazı ördek türleri ve ender olarak da kaz bulunmaktadır. Munzur Suyu, kırmızı benekli alabalık türlerinin yetişmesine çok elverişli olup, özellikle yukarı çığırında bol alabalık yaşamaktadır. Munzur Suyunda alabalık, kepenez ve dargın balığı, suyun ısındığı aşağı kısımlarda yayın balığı, diğer akarsularda ise alabalık, kepenez balığı ve çay balığı bulunmaktadır. Keban Baraj Gölünde ise sazan, küpeli balık ve turna balığı türleri bulunmaktadır. Ovacık'ın doğusunda Munzur Gözelerinin 1-2 Km. güneyinden başlayarak, başta Munzur Suyu ve Mercan Deresi olmak üzere Tunceli'ye kadar 80 Km.lik alana yayılmış bulunan kırmızı benekli alabalık önemli bir değere sahiptir. Alıntıdır |
|
25 Mart 2009, 20:33 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Tunceli İli Hakkında Bilgiler TUNCELİ'NİN SOSYAL YAPISI İlimizdeki gelenek ve görenekler günümüzde toplumsal ve ekonomik yapıda meydana değişikliklere paralel olarak artık kaybolmaya yüz tutmuştur. Kent ve kasaba merkezlerinde gelenek ve görenekler büyük ölçüde değişime uğramıştır. Ancak kırsal kesimde günümüzde az da olsa halen bir takım geleneksel unsurlara rastlanılmaktadır. Evlenme Gelenekleri İlimiz ve ilçelerinde küçük farklılıklarla da olsa aşağıda anlatılan evlenme gelenekleri geleneksel bir köy düğününü ifade etmektedir. Ancak günümüzde toplumsal yapı çok hızlı bir değişiklik yaşadığından kent merkezleri bir yana köylerde dahi aşağıda anlatıldığı şekilde bir düğün görmek hemen hemen olanaksız gibidir. Ancak geçmişte de kalsa bilinmesi açısından geleneksel bir evlenme olayı aşağıda anlatıldığı gerçekleştirilmektedir. Kız İsteme (Dünür Gitme) Evlenmeler geleneğe göre görücü usulde yapıldığı için, erkek tarafı beğendiği kızın ailesine dünür gönderir. "Allah'ın emri, peygamberin kavli ile" kızı ailesinin büyüğünden ister. Eğer yanıt olumlu ise iki taraf arasında söz kesilir ve aralarında nişanın şartları konuşularak bir tarih üzerinde anlaşmaya varılır. Nişan Erkek tarafı nişan hazırlıklarını gördükten sonra belirlenen tarihte ileri gelen bazı yakınları ile birlikte kızın tarafına gider. İki taraf arasında sohbet devam ediyorken uygun bir ortamda erkek tarafı tekrar Allah'ın emri ile kızı oğlana ister. Olumlu yanıt geldikten sonra nişan için getirilen takılar takılır. Şerbet içilir, daha sonra kız babasından şartlarının ne olduğu, başlık parası isteyip istemediği sorulur. Kız babası günün şartlarına göre belli oranda başlık ister. Oradaki cemaat erkek tarafının mali durumuna göre itirazda bulunur ve başlık parasının makul bir düzeye indirilmesi istenilir. Neticede arabuluculuk yapan hatırlı kişilerin yardımı ile başlık konusunda uzlaşma sağlanır. Kız tarafı aldığı bu başlık parasının büyük bir bölümü ile kızının çeyiz ve düğün masraflarını karşılar. Daha sonra düğün günü konuşulup karara bağlanır ve arkasından misafirlere kız evi tarafından yemek verilir. Anlaşma sağlanmadan kız tarafının yemeği yenmez, aksi takdirde yemek protesto edilir. Nişana uzaktan gelinmiş ise o gece misafir kalınır. Yakın ise herkes evine döner. Düğün Düğün gününden birkaç gün önce erkek tarafından kız evine elçi gönderilir. Herhangi bir olumsuzluk olup olmadığı sorulur. Engel bir durum yok ise, davetiyeler (mum) özel görevliler kanalı ile dağıtılarak düğün günü duyurulur. Geleneğe göre düğünler davul-zurna eşliğinde üç gün, üç gece devam eder. Düğünlerin Salı günü başlayıp Perşembe günü akşamı bitirilmesine özen gösterilir veya Cuma günü başlar, Pazar günü akşamı son bulur. Düğün Salı günü başlayacaksa, en geç bir gün önceden iki tarafın anlaştığı şekilde bir veya iki adet küçükbaş hayvan, tereyağı, şeker, çay, tuz ve yeterince un erkek tarafınca hazırlanır ve kız evine gönderilir. Davetliler erkek tarafına giderlerken düğün evinin dışında davul-zurna ekibince karşılanır. O sırada davulun üzerine para atılır. Akşam yemeğinden önce davul-zurna kapı kapı gezip komşuları düğüne davet eder. Salı günü erkek tarafı kendi çevresine, kız tarafı da kendi çevresine akşam yemeğini verir ve davul-zurna eşliğinde eğlenirler. Çarşamba günü erkek evinin bayanlarından asgari beş-altı kişi geleneksel giysileri içerisinde atlara binerek, kalabalık bir davetli gurubu ile birlikte gelini almak üzere kız tarafına giderler. Kız tarafı, erkek tarafından gelen davetli gurubunu karşılarken her aile gücüne göre üç ile beş kişilik guruba sahip çıkarak sen bu akşam benim misafirimsin der ve misafirini evine götürür. Bir çay içirerek konaklama yerini gösterir. Daha sonra beraberce düğün evine giderler. Düğün evine çevreden giden becerikli davetliler tarafından çeşitli seyirlik oyunları düzenlenir ve davul-zurna eşliğinde yöresel halk oyunları oynanır. Akşam olunca herkes davetli olduğu eve giderek akşam yemeğini yer ve isteyen tekrar düğün evinde eğlenmeye gider. İsteyen konakladığı evde istirahat eder. Sabahleyin kız tarafı gelini hazırlarken bir yandan da kızın çeyizleri genişçe bir odada cemaatin önünde açılıp sayım dökümü yapılır. Bu arada bilir kişilere sorularak eşyaya değer biçilir ve bir tutanakla karşılıklı imza altına alınır. Ancak eşyanın değeri genelde normalin hayli üzerinde fiyatlarla yazılır. Bunun amacı ileride eşler arasında bir huzursuzluk ya da ayrılma durumunda gelinin kendi eşyasını alabilmesidir. Bu bir bakıma bir çeşit sosyal güvence olarak kabul edilmektedir. Daha sonra hazırlıklar tamamlanır ve davul-zurna ekibi gelin çıkarma havasını çalmaya başlar ve bir yandan atlar hazırlanarak gelin beklenir. Tam bu sırada gelinin kardeşi ya da bir yakını gelin için hazırlanan ata binerek bahşiş ister. Bahşişini almadan attan inmez. Daha sonra gelin geleneksel giysileri içerisinde ata bindirilir. Adetlere göre gelinin bindiği atla, arkadan gelen yengenin atı arasından uğursuzluk sayıldığından kimsenin geçmemesi sağlanır. Bunun için güvenilir bir kişiye atın kuyruğu tutturularak yol boyunca yürütülür. Erkek tarafına gelindiğinde gelinin atı bir köy damının altında bekletilir. Damat, sağdıcı ile birlikte evin damına çıkar ve elindeki elmayı gelinin başına atar. Yanında harmanlayıp götürdüğü şeker, buğday, bozuk para gibi karışımı aşağıda bekleyen topluluğun üzerine serpiştirir. Bolluk, bereket ve mutluluk getirmesi dileği ile atılan yiyecek ve paraları kapmak için çocuklar birbirleriyle yarışarak toplamaya çalışırlar. Nihayet damat damdan indikten sonra köyün gençleri tarafından espri olsun diye bazen sulanır, bazen de tekme tokatla gerdeğe gönderilir. Ertesi gün gelinin evinde duvak açılır ve hanımlar yüz görümlüğüne giderler. Böylece evlilik süreci tamamlanır. Sünnet Düğünü ve Kirvelik Sünnet Düğünü Sünnet gününden birkaç gün önce kirveye haber verilir ve davetiyeler dağıtılır. Düğün günü gelen davetliler davul-zurna ile karşılanır. Gün boyunca eğlenilir. O akşam düğün sahibi gelen davetlilere ve komşularına bir yemek ziyafeti verir. Sabahleyin erken saatte kahvaltı yapıldıktan sonra çocuklar sünnete hazırlanarak bir odaya alınır. Odanın ortasına honça denilen ekmek tahtası onun üzerine de bir tepsi bırakılır. Tepsinin üzerine hiç kullanılmamış bir havlu serilerek sünnet takımları içerisine konulur. Önde sünnetçi olmak üzere davetliler kıbleye dönerek dualar okurlar. Hayırlı olması dileği ile hazırda bulunanlar tarafından tepsiye para atılır. Daha sonra oda tenhalaştırılarak kirve, sünnetçi, çocuğun babası ve bir görevli odada bırakılır. Çocukların kirvesi olan kişi yerini aldıktan sonra çocuk kucağına oturtulur ve sünnetçi tarafından sünnet gerçekleştirilir. Sünnet bittikten sonra eller yıkanır. Geleneğe göre el yıkanırken en üstte babanın eli onun altında kirvenin elleri olmak üzere üst üste tutulur. Hiç kullanılmamış bir sabunla eller aynı anda yıkanır. Bu toplu yıkamadan sonra eller tek tek ayrıca yıkanır. Bu şekildeki yıkama kirvelerin bir aile haline geldikleri anlamına gelir. Kirvelik sonucu, yeni kurulan bu aile dostluğunun saadeti temennisiyle dualar okunur ve davetliler çocukları görüp tebrik ettikten sonra ayrılırlar. Sünnet düğününden bir süre sonra kirve, çocuklara ve aile fertlerine çeşitli hediyeler alarak onları sormaya gelir. Düğün sahibi ise, kirvenin getirdiği hediyenin bir kat fazlasıyla kendisine iade eder Kirvelik Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da çok köklü bir gelenektir. İki aile arasında kirvelik törenleri yerine getirilip bağ kurulduktan sonra artık birbirleri için kutsal sayılırlar. Kirvelik koşullarının yerine getirilmesi için ailelerden biri diğerine oniki imam anlamına gelen oniki kuruşu vererek arada "Hz. Muhammed ve Ehlibeyt dostluğu"nu kurar ve ikrarını yerine getirir. Dargınlıklar ve düşmanlıklar kirvelik sayesinde dostluğa dönüşür. Kirvelik eski önemini korumamakla birlikte bugün bile toplumsal barışın sağlanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Cenaze Törenleri Tunceli toplumunun önemli gelenek ve göreneklerinden birisi de cenaze törenleridir. İnanışa göre Allah'tan gelen ölüm haktır. Ölümden hemen sonra ölünün çenesi bağlanır. Elleri de göğsünde bağlanır. Ölüm hadisesi duyulduktan itibaren kapı komşular ve yakın akrabalar toplanarak herkes elinden gelen yardımı yapmak için bir hizmet yarışına girerler. Bir yandan mezar hazırlanırken bir yandan da cenaze yıkanıp tabuta yerleştirilir. Genelde kadınlar sesli bir şekilde ağıt yakarlar. Defin öncesinde hocanın önderliğinde cenaze namazı kılınır. Hoca dua okurken, törene katılan herkes tabutun üzerine para atar. Toplanan para ile hocanın ücreti ve araç gereç masrafları karşılanır. Defin işleminden sonra hizmeti geçen insanlara gerek ölü evinde gerekse komşu evlerinde hazırlanan yemekler törene katılanlara ikram edilir. Daha sonra ölü sahibine başsağlığı dilenir ve herkes dağılır. Ölü sahibi üçüncü günde bazı yiyecekler hazırlayarak mezara gider, dualar okunur. Ayrıca ölüm olayının kırkıncı gününde ölü sahibi hayrını verir. Bu nedenle helva pişirilip mezar ziyaret ediler ve yine dualar okunur. Yörede "insan öldüren Hakkın binasını yıkmış gibidir" inanışı hakim olduğu için katil olanlar ne cemaate alınır ne de Cem'e. Doğum Adetleri Doğum sırasında komşu kadınlar ve genç kızlar doğumun olduğu eve giderek çeşitli oyun ve eğlencelerle hastayı sabaha kadar eğlendirmeye çalışırlar. Bu eğlenceler üç gece devam eder. Eski geleneğe göre kırsal kesimde yeterli sayıda ebe-hemşire olmadığı için bu görev genellikle tecrübeli köylü kadınlar tarafından yerine getirilir. Doğan bebeğin göbek bağı bu tecrübeli kadın tarafından kesilerek ebelik görevi yapılmış olur. Günümüzde doğum olayı imkânlar ölçüsünde modern tıbbın gereklerine göre yerine getirilmeye çalışılmaktadır. Yörenin eski kültüründe erkek çocuk isteği ailede ağır basar. Çocuğu olmayanlar ve, Çocuğu olup ta değişik hastalık nedeniyle kısa sürede ölen aileler tarafından dilek tutulup ziyaretlere gidilir. Çocuğu olmayanların çocuğu olması ve çocukları olup ta kısa sürede ölen ailelerin çocuklarının yaşaması için adaklar adanır. Dileklerinin kabul olması halinde bu aileler tarafından adaklar yerine getirilir ve kurbanlar kesilir. Ancak ifade edilmeye çalışılan bu inanışlar günümüzde çok az yerine getirilmektedir. Diş Hediği Çocuk ilk diş çıkardığı zaman, buğday haşlanarak diş hediği hazırlanır. Bu hedik komşulara dağıtılır. Komşularda hedik kabına çeşitli hediyeler koyarak çocuğa gönderir ve tebrik ederler. Niyaz Kaçırma Diğer bir adı da köstek kaçırmadır. Yeni gezmeye başlama döneminde çocuğun ailesi tarafından niyaz denilen yağlı ekmek hazırlanır ve kolayca kopacak bir pamuk ipliği ile yürümeye başlayan çocuğun ayağına bağlanır. Çok hızlı koşan bir genç bu ekmeği tepsiyle birlikte kaparak kaçırır. Kaçıran genci, diğer gençler yakalamak için kovalarlar, sonra yanına gelerek niyazı yerler. Bundan maksat, çocuğun çevik ve hareketli olmasını dilemektir. Dini İnanışlar ve Halkın Moral Değerleri İlin yüzde doksanı Alevi-Bektaşi inancına sahiptir. Alevilik, Hz. Muhammed'in ve Hz. Ali'nin düşünceleri ve felsefesinin toplum inancına yerleşmesi ve buna bağlı olarak ta ehli-beyt sevgisi olarak ortaya çıkmıştır. Genel anlamda Alevilik çağdaş bir yaşam biçimidir. Kadın-Erkek eşitliğinden yana olmaktır. Tek eşlilik benimsenmiştir. Her türlü güzel sanata değer verilir. Hakka, adalete, eşitliğe, birliğe, kardeşliğe ve insan sevgisine dayanır. Alevilik, "Eline, Beline, Diline" sahip olmayı gerektirir. Tunceli Aleviliğinde, yörede bulunan ocak ve ziyaretlere inanç çok yaygındır. Herkes bir Seyyid'e (Pir-Rehber) talip olarak bağlıdır. Pir gittiği her köyde taliplerini toplar. Dargın olanları barıştırır. Akşam olunca cem törenleri düzenler. Cem törenlerine katılanların herkesle barışık, gönül temizliği içinde olmaları gerekir. Aksi takdirde cem'e alınmazlar. Tekrar suç işleyenin evine gidilmez, kendisiyle konuşulmaz ve topluma teşhir edilir. İbadetler, dört kapı kırk makam üzerinden yürütülür. Bu kapılar sırasıyla "Şeriat", "Tarikat", "Marifet" ve "Hakikat" kapılarıdır. Cem Bir ibadet tarzıdır. Birlik ve beraberliği sağlama, barıştırma, yargılama ve yargı sonucunda ceza veya ödüllendirme şeklinde amaçlar taşıyan bir ibadet bütünüdür. Cem töreninde 12 İmam zikredilir ve Hz. Muhammed'in miraç olayı anlatılır. Kırklar cemaati taklit edilir ve halka namazı kılınır. Ayn-i Cem'in önemli bölümlerinden biri de Zakir'in saz çalıp okuduğu, deyiş ve nefeslerle yürüttüğü Semah'tır. Cem'e başlamadan önce mürşit veya pir tarafından toplanan cemaatin içinden 12 görevi yerine getirecek hizmetliler seçilir. Bu hizmetlilerden bazıları kapıcı, çırakçı, halife, aşçı, niyazcı, saki, çavuş, zakir ve kurbancı olarak değişik görevleri yerine getirirler. Cem esnasında zakirlik görevi Pir'e düşer. Pir sazı ile deyişler ve ozanlardan nefesler söyler. Pir söylerken cemaat can kulağı ile dinler. Cem'de tanrıya yakarışlar ve dualarda bulunulur. Bu arada 12 İmamların, Allah-Muhammed-Ali'nin adlarının geçtiği nefes ve deyişler söylenirken gözyaşı dökülür. Bu arada saki cemaate su ve dem dağıtır. Cem'e katılanların getirdiği niyazlar dağıtılır, yemekler yenilir ve gülbenk denilen dualar verilerek semah sona erdirilir. Cem esnasında kurallara uymayan, suç işleyen olursa gözcü tarafından Pir'e söylenir ve törenin sonunda yargılanıp değişik cezalar verilir. Nihayet Pir'in verdiği bir dua ile tören son bulur. Cemaat içerisinde suç işlemiş olanlarda yargılanır. Yargılama sonunda suçun çeşidine göre suç işleyenler değişik cezaya çarptırılırlar. Bu sırada cemaatin "Pir Cömerttir" türünden yalvarmaları sonucunda suçlu, bir daha kabahat işlememek kaydıyla af olunur veya cezası hafifletilir. Bir sonraki cem töreninde verilen cezanın bedeli, niyaz getirme şeklinde yerine getirilir. Ancak, yalan söyleme, zina, hırsızlık ve cinayet gibi suçlara en ağır cezalar verilir. Cem'de gönül kırmak, şehvete dalmak, hor bakmak, kibirli olmak, haram lokma yemek, kötü söz söylemek yasaktır. Cem'de okunan dualar, nefesler ve deyişlerin hepsi öz Türkçe olarak okunmaktadır. Muharrem Ayı (12 İmam) Orucu Oruç, 12 gün tutulup, her günü bir imam içindir. Akşam yatsıdan başlar, yirmidört saat sonra iftar açılır. Oniki gün boyunca iftarda su yerine ayran gibi sıvılar alınır. Onikinci gün aşure çorbası yapılır. İçine oniki tat verecek yiyecekler konulur. Daha sonra yapılan aşure çorbası kapı komşuya dağıtılır. Hıdırellez Hızır orucu her yıl zemheride 22 Ocak ayının ve 11 Şubat tarihleri arasına denk gelir. İnanca göre Hızır Nebi bir melektir. Zemzem suyunu bulup içtiği için ölmemiş, dünyaya baki kalmıştır. Yedi deryalar üstündedir. İnsanlar dara düştüklerinde yardımına koşar. Kışın çıkmasına 25 gün kala oruç tutulur. Hızır orucu üç gün sürelidir. Alıntı. |
|
03 Nisan 2009, 01:37 | #4 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Tunceli İli Hakkında Bilgiler TUNCELİ' NİN EKONOMİK YAPISI Tunceli, ekonomik faaliyetler açısından Türkiye'nin geri kalmış illerinden biridir. İlde elverişsiz doğal koşullara bağlı olarak tarım alanlarının kısıtlı olması, ilin ekonomik gelişmesini engellemiştir. İl topraklarının büyük bir kesiminde dağların zor geçit veren sıralar halinde uzanması, 1950'lere kadar Tunceli'nin çevre illerle olan ulaşım olanaklarının çok sınırlı kalmasına ve uzun yıllar dışa kapalı ve durağan bir ekonomik yapının hakim olmasına neden olmuştur. İl ekonomisi tümüyle tarıma dayanmakla birlikte ne bitkisel üretim ne de hayvancılık gelişkin değildir. Tunceli, 1968'de 'kalkınmada birinci derece öncelikli iller' kapsamına alınmış ve ilde 1970'lerin sonundan başlayarak birkaç kamu yatırımı yapılmıştır. İlde imalat sanayi kurmaktan çok tarımı geliştirmek amacıyla kurulan ve süt, yem ile halı ipliği üretimine yönelik olarak kurulan fabrikalar, ekonominin dışa kapalı ve durağan yapısını biraz kırmıştır. Ancak ilde işlenebilir hammadde kaynaklarının olmaması, tarımda verimliliğin düşük olması ve sermaye birikiminin yetersiz olması nedeniyle özel sektör yatırımlarının çok sınırlı olması, sanayi sektörünün de çok geri kalmasına neden olmuştur. Tunceli'de tarım ve sanayi sektörlerinin geri kalmasına bağlı olarak ticaret ve hizmet sektörleri de gelişmemiştir. Ekonomik ilişkiler yönünden büyük bölümü Elazığ'a bağlı olan ilde halen imalat sanayi sektöründe 10 ve daha çok sayıda işçi çalıştıran 4 adet işyeri vardır. Tunceli kent merkezinin kuzeyinde kurulacak olan Tunceli Organize Sanayi Bölgesi tamamlandığında imalat sanayi yatırımlarının artacağı tahmin edilmektedir. Tunceli'de maden yataklarının zengin olmayışı ve ormanların genelde bodur ve baltalık meşe ağaçlarından oluşması nedeniyle, ilde madencilik ve ormancılık sektörleri de gelişmemiştir. Tunceli'de faal nüfusun temel geçim kaynağı tarım olmakla birlikte, ilde ekilebilir arazilerin eğimli ve küçük parçalar halinde olması, toprak kalınlığının az ve buna bağlı olarak toprak verimliliğinin düşük olması ve modern girdilerin yaygınlaşamaması nedeniyle tarım daha çok iç tüketime yönelik olmuştur. İl topraklarının % 43'ünü (336277 hektar) tarım arazileri oluşturmakla birlikte işlenen tarım arazilerinin oranı (113180 hektar) % 14.5' tir. Sulanabilir arazi miktarı 45.000 hektar olup, bunun 22.882 hektarı sulanmaktadır. İl topraklarının % 34'ünü oluşturan çayır ve meralar yılın 4-5 ayı karlarla örtülü olmakla birlikte hayvancılık ildeki en gelişmiş ekonomik etkinliktir. Hayvan varlığının çoğunluğunu kıl keçisi ve koyun olmak üzere küçükbaş hayvanlar oluşturmaktadır. Tunceli, doğal su kaynakları bakımından çok zengin olmasına karşın, su ürünleri üretimi ve tüketimi yok denecek kadar azdır. Alıntı. |
|
Etiketler |
bilgiler, hakkinda, hakkında, ili, tunceli, İli |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Tunceli Genel Bilgiler | Sim | Doğu Anadolu Bölgesi | 0 | 31 Ağustos 2011 18:46 |
Diyarbakır İli Hakkında Bilgiler | YapraK | Güneydoğu Anadolu Bölgesi | 5 | 09 Eylül 2009 00:40 |
Düzce İli Hakkında Bilgiler | YapraK | Karadeniz Bölgesi | 3 | 03 Nisan 2009 04:03 |
Muş İli Hakkında Bilgiler | YapraK | Doğu Anadolu Bölgesi | 3 | 03 Nisan 2009 01:38 |
Van İli Hakkında Bilgiler | YapraK | Doğu Anadolu Bölgesi | 4 | 03 Nisan 2009 01:35 |