IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet odaları

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 21 Mart 2009, 01:51   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Elazığ İli Hakkında Bilgiler




ELAZIĞ COĞRAFYASI

İLİN KONUMU


Elazığ ili Doğu Anadolu Bölgesinin güneybatısında, Yukarı Fırat Bölümünde yer almaktadır. Yüzölçümü 8.455 Km2 si kara, 826 Km2 si baraj ve doğal göl alanları olmak üzere toplam 9.281 Km2 dir. Denizden yüksekliği 1.067 metre olan Elazığ, yeryüzü şekilleri açısından topraklarını dağlık alanlar, platolar ve ovalar oluşturmaktadır. Türkiye topraklarının % 0,12’sini meydana getiren il sahası, 40º 21’ ile 38º 30’ doğu boylamları, 38º 17’ ile 39º 11’ kuzey enlemleri arasında kalmaktadır. Bu çerçeve içinde şekil olarak kabaca bir dikdörtgene benzeyen Elazığ ili topraklarının D-B doğrultusundaki uzunluğu yaklaşık 150 km. K-G yönündeki genişliği ise yaklaşık 65 km. civarındadır.

Coğrafi konumu itibariyle, Doğu Anadolu Bölgesini batıya bağlayan yolların kavşak noktasında bulunmaktadır. İli, doğudan Bingöl, kuzeyden Keban Baraj Gölü aracılığıyla Tunceli, batı ve güneybatıdan Karakaya Baraj Gölü vasıtasıyla Malatya, güneyden ise Diyarbakır illerinin arazileri çevrelemektedir.

İl Sınırları içindeki en önemli akarsu Fırat ve kollarıdır. 86 Km2 yüzölçümü olan Hazar Gölü, İl merkezine 30 Km. mesafededir. Ayrıca İlimiz Keban, Karakaya, Kralkızı ve Özlüce gibi önemli baraj gölleri ile çevrilidir.

Geçmişte karasal iklimin hüküm sürdüğü Elazığ, yapılan ve yapılmakta olan barajların etkisi ile ılıman bir iklime geçiş yapmıştır.

DAĞLAR

Elazığ, doğusundan, batısından ve güneyinden, Güneydoğu Torosların batı uzantıları ile çevrili olup, Güneydoğu Toroslar, Malatya ili sınırları içinde doğuya doğru uzanarak Elazığ’dan geçer. Van gölünün güneyine doğru kıvrımlar halinde devam ederek ülkemizin sınırlarını terk ederler. Bu dağların en yüksek noktasını İl’in batısındaki Hasan Dağları (2.118 Mt) oluşturur. Hasan Dağının güneyinde Bulutlu Dağı (2.004 Mt.) , Karga Dağı (1.925 Mt.) ve Kamışlık Dağı (2.016 Mt.) yer alır. Elazığ ovasının güneyinde bulunan Meryem Dağının yüksekliği 1.490 metredir. Sıra dağlar Elazığ ovasının kuzeyinde, yeniden yükselir. Beydoğmuş yöresinde 1.724 metreye çıkarak, Keban Barajı çöküntü alanına dek sürer. Çöküntü alanından sonra doğuya doğru, önce Asker Dağını, sonra Palu İlçesinin doğusunda Gökdere Dağını oluşturur. Kuzeye doğru açılarak İl’in Bingöl ile olan sınırını çizer. Burada bulunan Karaboğa dağlarının en yüksek noktaları, Elazığ İl sınırları içinde kalır. Hazar Gölünün kuzeyinde 2.140 metre yüksekliğindeki Mastar Dağı yer alır. Güneyinde ise en yüksek dağ silsileleri Hazarbaba (2.230 metre) dağını meydana getirir. Bu dağ silsilelerinden başka Elazığ’ın etrafında sıralanan bazı küçük tepeler vardır. Bunlar güneyde sırası ile, Boztepe, Rıdvantepe, Yalavuz tepeleridir. Bu tepelerin uzantıları Meryem Dağına kadar uzanmaktadır. Sonra Yemişlik (Miyadun) in üstünde Karababa tepesi, Altınçevre (Etminik) sırtları ile Akçakiraz (Perçenç) gediğine buradan da karşı tarafa geçicince Beyyurdu, Karakaya, Hoş ve Kıraç Tepeleri, Hasret Dağı eteklerine yaslanır.

AKARSULAR

Elazığ, akarsu havzası açısından İlin güney kesimi dışında bütünü ile Fırat Havzası içinde kalmaktadır. Fırat Doğu Anadolu’nun en önemli akarsuyudur. Keban ilçesine kadar olan bölümü başlıca iki ana koldan oluşur. Bunlar Karasu ve Murat Nehirleridir. Elazığ ilinin sularını ise Murat ve onun kolları boşaltır. Murat nehrinin Palu İlçesi civarında Keban Baraj Gölü’ne karıştığı noktaya kadar olan uzaklığı yaklaşık 500 Km.dir. 42.000 km2’lik akaçlama havzasıyla, Fırat’ın en önemli koludur. İlk kaynaklarını İl sınırları dışından, Van Gölünün kuzeyindeki Aladağ’ın kuzey eteklerinden alır. Sürekli batı yönünde akarak Palu ilçesine ulaşır ve Keban Baraj Gölüne dökülür. Fırat nehrinin kolları olan Murat Irmağı ile Karasu, Keban İlçesinin kuzeyinde birleşir. Bu noktadan sonra oluşan Fırat Nehri, önce güneybatı yönünde akar. Keban İlçesinin Dummu yöresinden sonra Elazığ-Malatya İl sınırlarını oluşturacak şekilde geniş bir yay çizer ve Elazığ-Diyarbakır sınırına kadar gelir. Toplam uzunluğu 2.800 Km.’dir. Hazar Gölü’nün Güneydoğusundan süzülen sular, Dicle Havzasının üç deresinden biri olan Behremaz Deresi ile birleşerek Dicle Nehrinin ilk kaynağını teşkil eder. Maden dağlarından ve Behramaz ovasının ortasından kuzeydoğu yönünde akan nehir, önce doğuya, sonra güneydoğuya yönelerek Maden İlçesini geçer ve İl sınırları dışına çıkar.

Murat Nehri :
Murat nehrinin Palu İlçesi civarında Keban Baraj Gölü’ne karıştığı noktaya kadar olan uzaklığı yaklaşık 500 Km.dir. 42.000 km2’lik akaçlama havzasıyla, Fırat’ın en önemli koludur. İlk kaynaklarını İl sınırları dışından, Van Gölünün kuzeyindeki Aladağ’ın kuzey eteklerinden alır. Gülizar Yaylalarından gelen pek çok suyu da toplar. Murat nehri, Ağrı’dan geçtikten sonra Güneybatıya yönelir. Bingöl’ün Genç İlçesini geçerek Elazığ topraklarına girer. Sürekli batı yönünde akarak Palu ilçesine ulaşır ve Keban Baraj Gölüne dökülür.

Fırat Nehri :
Fırat nehrinin kolları olan Murat Irmağı ile Karasu, Keban İlçesinin kuzeyinde birleşir. Bu noktadan sonra oluşan Fırat Nehri, önce güneybatı yönünde akar. Keban İlçesinin Dummu yöresinden sonra Elazığ-Malatya İl sınırlarını oluşturacak şekilde geniş bir yay çizer ve Elazığ-Diyarbakır sınırına kadar gelir. Toplam uzunluğu 2.800 Km.’dir.

Dicle Nehri :
Hazar Gölü’nün Güneydoğusundan süzülen sular, Dicle Havzasının üç deresinden biri olan Behremaz Deresi ile birleşerek Dicle Nehrinin ilk kaynağını teşkil eder. Maden dağlarından ve Behramaz ovasının ortasından kuzeydoğu yönünde akan nehir, önce doğuya, sonra güneydoğuya yönelerek Maden İlçesini geçer ve İl sınırları dışına çıkar.

Peri Çayı :
Murat nehrinin en önemli kollarından biridir. Saniyede ortalama 100-200 m3 su akıtan Peri Çayı, Bingöl’ün Şeytan dağlarından doğar. Munzur dağlarından çıkan Munzur suyu ile birleşerek İl sınırlarımız içerisinde Murat Nehrine katılır.

Haringet Çayı :
Elazığ’a 27 Km. uzaklıktaki Kamışlık Köyü dolaylarından çıkan çay, çeşitli derelerle birleşerek Uluova’nın ortasından geçip Keban Baraj Gölüne dökülür.

OVALAR

Elazığ İlindeki ovalar genellikle depresyon alanlarına karşılık gelmektedir. Bu çöküntü alanlarının akarsuların taşıdığı maddelerle dolması sonucu oluşmuşlardır. Genellikle alüvyal topraklarla kaplı bu verimli ovaların, İl tarımında önemleri büyüktür.

Elazığ Ovası :

Güneybatı - kuzeydoğu yönünde uzanan küçük bir depresyondur. Denizden yükseltisi 1.000-1.050 mt.dir. 36 Km2'lik alanı kaplayan ova, bir çöküntü havzasının alüvyonlarla dolması sonucunda meydana gelmiştir. Ovanın kuzeyinde üzerinde tarihi Harput şehrinin yer aldığı eski bir aşının yüzeyine karşılık gelen geniş dalgalı yüksek bir düzlük bulunur. Elazığ Ovası, yükselmiş, yükselirken çarpılmış ve genel olarak güneye meyillenmiş bu yontukdüz (Penelen) sahasından dik yamaçlarla ayrılmıştır. Ovayla bu yontukdüz arasındaki yamaçların dik oluşu ovanın kuzeyinde çok belirgin birikinti konilerinin meydana gelmesine yol açmıştır. Etrafı dağlarla çevrili ova güneye doğru eğilimlidir. Elazığ ovasının sularını Uluova’ya taşıyan Elazığ Deresi, Gümüşkavak boğazından geçer. Ovayı, Uluova'dan ayıran eşik güneybatıda yer alan Meryem Dağı ile birleşir. Meryem Dağı ile Elazığ ovasının batı ve kuzeybatısındaki Sarını (Cip Çayı) suyunun direne ettiği Kuzova'dan ayıran bir tepelik alan yer alır. Bugün Elazığ kentinin kurulmuş olduğu ova, gerçekte geniş depresyon dizilerinden biri olan Uluovanın bir parçasıdır.

Uluova :

Güneydoğu Torosların uzanış yönüne bağlı ve Hazar depresyonuna paralel olarak, Güneybatı-Kuzeydoğu yönünde uzanır. Elazığ’ın en geniş ovasıdır. Kuzeyden kırık hatlar halinde uzanan, yükseltisi Karakaya dağları ile çevrilidir. Güneyden Çelemlik, Mastar ve Kamışlık dağları dizisi ile sınırlanmıştır. Kuzeydoğuda Keban Baraj gölüne kadar uzanır. Ovanın uzunluğu yaklaşık 56 Km., genişliği l5 Km. kadardır. Yüzölçümü 325 Km2 yi bulur. Yükseltisi azalarak Keban Baraj Gölüne kadar sokulan bu ova, kalın bir alüvyal toprak tabakası ile örtülüdür. Ovanın ortasından Haringet Suyu geçer. Bu akarsu sağdan ve soldan kaynak suları ile beslenen birçok dereden oluşur. Haringet Suyu, yazın sulamada yoğun olarak kullanılır. Bu nedenle genellikle yaz aylarında Keban Baraj Gölüne ulaşmadan kurur. Uluovanın uzun ekseni boyunca yerleşmiş bulunan Haringet Çayının kuzeyinde tipik bir Piyetmont kuşağı (Dağeteği ovası) uzanmaktadır. Meryem Dağı kütlesinden Uluova’ya inen kolların oluşturduğu bu dağ eteği ovası kuşağı, aynı zamanda yoğun tarımsal faaliyetlerin görüldüğü bir alandır. Yerleşmeler, bu birikinti konileri üzerinde yer alırlar.

Kuzova :

Kuzeye akarak Murat Nehri ile birleşen Cip Çayının iki yanında yer alan uzun bir ovadır. Kuzeye gidildikçe genişleyen denizden 900-1000 metre yükseklikte olan ovanın, yüzölçümü yaklaşık 110 Km2’ dir. Basamaklı bir durum gösteren Kuzova verimli bir ovadır. Sadece Sarını çayı vadisinde alüvyal topraklara rastlanır. Bu ırmağın suyu az olduğundan sulamaya yetmez. Bu nedenle ovada sulama amacına yönelik Cip Barajı yapılmış, birçok kuyu açılmıştır.

Kuzova, Güneyde Tilki Tepe, Karşıdağ-Kurt tepe- Kızıldağ ve Kekliktepe’den oluşan ve güneybatı ve kuzeydoğu yönünde uzanan ve bir sırtı andıran tepeler dizisi ile adeta iki bölüme ayrılmıştır. Çok daha geniş bir alanı kaplayan asıl Kuzova’ya karşılık gelen ovanın kuzey bölümü bir senklinal halindedir. Kuzova havzasının doğusu volkanik bir araziden meydana gelir. Yaklaşık 48 Km2’ bir alan kaplayan bu volkanik arazi, Elazığ’ın 8-10 Km. kadar kuzeybatısında yer alan kısım “Karayazı” adıyla anılır. Burada doğu-batı yönlü bir kırık çizgisinden çıkmış olan olivinli bazatlar kuzeye doğru ova eğimi yönünde akarak bir lave yelpazesi meydana getirmiştir.

Behremaz Ovası :

Sivrice İlçesinin güneyindeki Hazarbaba Dağı ile Maden dağları arasındaki Behremaz Deresinin iki yanında yer alan bir ovadır. Kuzey-güney doğrultusunda uzanır. Hazar Gölüne yaklaştıkça genişler. Alüvyonlarla kaplı olan ovada, daha çok buğday, arpa, mısır ve fasulye ekimi yapılır.

Palu (Yarımca) Ovası :

Palu ilçesinin batısında Murat Nehrinin taşımış olduğu eski alüvyonlarla kaplıdır. Daha çok buğday, şeker pancarı, mısır, arpa ve baklagiller ekimi yapılır.

Elazığ ilinde bu ovaların dışında, Harput’un kuzeyinde genellikle üzüm bağlarının yaygınlık kazandığı, meyve ve sebzeciliğin yapıldığı Mürüdü Ovası ile Harput’un kuzeyinde yaz aylarında suyu kuruyan Çakıl Deresi çevresinde Zahini Ovası vardır. Bu ovalarda nohut, arpa, buğday ve burçak ekimi yapılmaktadır.

GÖLLER

Hazar Gölü (Gölcük) :

İlimizin Güneydoğusunda bulunan ve İl merkezine 25 Km. uzaklıkta, Elazığ-Diyarbakır karayolu’na paralel olan Hazar Gölü, tektonik bir göldür. Güneyinde Hazarbaba Dağı bulunan göl, Uluova’dan Mastar Dağlarıyla ayrılır. Denizden 1.250 mt. yükseklikteki gölün uzunluğu yaklaşık 22 Km. en geniş yeri ise 5-6 Km.'dir. Yüzölçümü 86 Km2.’yi bulan gölün derinliği 200-250 metre arasında değişmektedir. Hazar Gölünden turistik ve ekonomik olarak yararlanılmaktadır.

Keban Baraj Gölü :

Keban Baraj Gölü Türkiye’nin en büyük yapay gölüdür. Doğal Göller arasında 675 km2’lik alanıyla 3. sırada yer almaktadır. Baraj Gölünün Murat vadisi boyunca uzunluğu 125 km.dir. Genişliği yer yer değişmektedir. Keban baraj gölünde elektrik üretiminin yanısıra su avcılığı yapılmakta ve balık üretimi de gerçekleştirilmektedir. Enerji açısından Türkiye’nin ilk büyük yatırımlarındandır. 1965 yılında yapımına başlanılmıştır. 1974 yılında ilk 4 büyük tribünü, 1981 yılında da diğer 4 tribünü devreye girdi. Barajın toplam kurulu gücü 134 Megawatt olup yıllık enerji üretimi 7,5 Milyar KW/Saat dir. Kurulduğunda Türkiye’de üretilen elektriğin %20 sini tek başına karşılayan santral şu an tüketilen toplam elektriğin % 8’ini karşılamaktadır.

Cip Baraj Gölü :

İlimizin 10 km. batısında bulunan Cip Barajı, Murat Nehri ile birleşen Cip Çayı üzerinde ve Cip Köyünün güneyinde yer almaktadır. Baraj’ın yapımıyla oluşan göl sularıyla, 800 hektar alan sulanmaktadır. Göl çevresi ise mesire yeri olarak kullanılmaktadır.

PLATOLAR (Yaylalar)

İl alanı daha çok dağlar ve platolarla kaplıdır. İl toplam alanının çoğunu platolar oluşturur. Platolara Elazığ’ın kuzeyinde Harput çevresinde Murat Nehrinin kuzey kesimlerinde ve Ağın yöresinde rastlanır. Hayvancılık faaliyetinin yoğunluk kazandığı alanlar, İl’in doğusunda Bingöl ile sınır oluşturan Karaboğa Dağlarında Gökdere ve Akdağ üzerindedir. Urfa yöresinde kışlayan göçerler, Mayıs sonu ve Haziran ayı başlarında Siverek ve Ergani üzerinden Palu çevresine gelirler. Bir bölümü yöredeki yaylalarda kalır, bir bölümü ise Bingöl dağlarındaki yaylalara göçerler.

YERALTI ZENGİNLİKLERİ

Yeraltı kaynakları bakımından zengin sayılabilecek olan İlimizde çıkarılan madenlerin başlıcaları; bakır, florid, bakırlı pirit, çinko, kurşun, krom, mangenez, molibden, demir ve volfram’dır.

BİTKİ ÖRTÜSÜ

İlimiz topraklarının % 50’si çayır ve meralar, % 28’i tarım arazisi, % 12’si orman arazisi, % 10’u su yüzeyi (Baraj ve göller) ile kaplıdır. Tarım arazisinin % 87’si sulanabilir tarım arazisidir. İlimizde 123.043 hektarlık orman alanı vardır. Bölgenin yüksek yerlerinde dışbudak, kızılağaç, ceviz, çitlenbik ve ardıç türlerine rastlanmaktadır. Dere ve nehir boylarında ise kavak ve söğüt ağaçlarına rastlanır.

Geçmişte karasal iklimin hüküm sürdüğü Elazığ, yapılan ve yapılmakta olan barajların etkisi ile ılıman bir iklime geçiş yapmıştır.

İKLİM VERİLERİ

İlimizde karasal iklim egemen olup, kışlar soğuk ve yağışlı, yazlar ise sıcak ve kurak geçmektedir. Ancak ilimizin çevresinde oluşturulan baraj gölleri, iklimde kısmen sapmalar göstermektedir.


Alıntıdır

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet bizimmekan
Alt 21 Mart 2009, 01:52   #2
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Elazığ İli Hakkında Bilgiler




ELAZIĞ TARİHİ

Dile gel Harput’um duyulsun Sesin,
Sen Anadolumun nur beldesisin
Asırlar ayakta alkışlar seni,
Öz kültürümüzün hazinesisin


Doğu Anadolu Bölgesini batıya bağlayan yolların kavşak noktasında bulunmaktadır. İl Sınırları içindeki en önemli akarsu Fırat ve kollarıdır. 86 Km2 yüzölçümü olan Hazar Gölü, İl merkezine 30 Km. mesafededir. İlimiz Keban, Karakaya, Kralkızı ve Özlüce gibi baraj gölleri ile çevrilidir. Geçmişte karasal iklimin hüküm sürdüğü Elazığ, yapılan ve yapılmakta olan barajların etkisi ile ılıman bir iklime geçiş yapmıştır.

Elazığ kent merkezinin geçmişi yeni olmakla birlikte yerleşim olarak bölgenin tarihi oldukça eskidir. Bu nedenle Elazığ’ın tarihinin, devamı durumunda olduğu Harput’un tarihi ile birlikte ele alınması gerekir.

Harput ve yöresi, Anadolu’nun en eski yerleşme birimlerinden biridir. Nitekim, Fırat Irmağı’nın çizdiği büyük yay içinde, sulak ve verimli bir ova üzerinde bulunması, doğal kaya sığınakları, kara ve su hayvanlarının bolluğu nedeniyle yöre, Paleolotik (Yontma Taş Devri M.Ö. 10.000) dönemden beri, yerleşme alanıdır.

Elazığ ve yöresinin yazılı tarihinin Hitit tabletlerindeki bilgilerle aydınlatıldığı görülmektedir. M.Ö. 2000’lerde yörenin İşuva adıyla anıldığı belirlenmiştir.

M.Ö. 12. – 7. yüzyıllar arasında yöreye merkezi Van (Tuşpa) olan Urartular hakim olmuştur. Urartu dönemi ile ilgili olarak, Harput Kalesi başta olmak üzere, Altınova Norşuntepe’de ortaya çıkarılan Urartu yerleşmesi, Palu Kalesi, Karakoçan (Bağın) ve İzoli (Kuşsarayı)’ndaki çivi yazılı kitabeler yöredeki Urartu hakimiyetini açıkça ortaya koymuştur.

Daha sonra bölgede Medler, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Arapların değişik dönemlerde egemen oldukları görülmektedir.

Büyük Selçuklu hakimiyetinin Anadolu’ya kayması ile Harput’un Türk Yurdu olmasında en önemli savaşın Malazgirt Meydan Muharebesi olduğuna şüphe yoktur.

1085 yılında Çubuk Bey tarafından fethedilen Harput’ta Çubukoğulları Beyliği kurulmuştur. Türkler tarafından alınmasına kadar sadece müstahkem bir kale hüviyetinde kalan Harput, Türklerle beraber büyüyen bir şehir haline gelmiştir.

Çubukoğulları Beyliği’nin ömrü uzun sürmemiş, 1110 yılında Artuklu Belek Behram Harput ve yöresini ele geçirerek Artukoğulları dönemini başlatmıştır. Belek Gazi, Haçlı seferlerine karşı büyük mücadeleler vermiştir.

Artuklu hanedanına, 1234 yılında I. Alaaddin Keykubad tarafından son verilmiş, Harput bu tarihten itibaren Türkiye Selçuklu Devleti’nin hakimiyeti altına girmiştir.

Kösedağ Savaşı’ndan sonra Harput, 1243’te İlhanlılar tarafından zaptedilmiş, 1363’te Dulkadiroğullarının, 1465’te Akkoyunluların ve nihayet Çaldıran Savaşı’ndan sonra 1516 yılında Osmanlıların eline geçmiştir.

Coğrafi konumu itibariyle tarihin hemen her döneminde önemli bir yerleşim merkezi olan Harput, 1834’te doğu eyaletlerini ıslah etmek üzere görevlendirilen Reşid Mehmed Paşa, ovada yer alan A***** Mezrası’nı merkez haline getirince, Elazığ Vilayeti’nin merkezi buraya taşınmıştır.

Yeni kurulan şehir önceleri eyalet ve bilahare vilayet merkezi olmuş, bir ara Diyarbakır Vilayeti’ne bağlı bir sancak haline gelmiştir. 1875’te müstakil mutasarrıflık, 1879’da tekrar vilayet olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında Malatya ve Dersim sancakları da buraya bağlanmış, 1921’de bu iki sancak Elazığ’dan ayrılmıştır.


Alıntıdır

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 25 Mart 2009, 20:47   #3
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Elazığ İli Hakkında Bilgiler




EFSANELER


Çayda Çıra Efsanesi

Elazığ halkoyunlarının incisi çayda çıra oyunu elde tabaklara konan mumlarla karanlık bir mekanda başlanarak oynanır. Elazığ'ın ulusal ve uluslararası tanıtımında büyük rolü ve adeta simgesi olan bu halkoyunun doğuşu hakkında çeşitli efsaneler anlatılır. Bu efsanelerden en yaygını şöyledir:

Uluovayı ortadan ayıran Haringit çayının kıyısında kurulu bir köyde düğün vardır. Bu köyün ileri gelenlerinden birinin oğlu evlenmektedir. Yenilir, içilir, günlerce eğlenilir. Artık düğünün son gecesidir. Eğlence olanca coşkusu ve güzelliği ile devam etmektedir. Aniden ay tutulur. Bu olay pek hayra yorumlanmaz. Düğüne katılanlar bunu uğursuzluk olarak yorumlarlar. Davetliler tedirgin olurlar. Düğünün neşesi kaçar, coşkusu donar.Damadın annesi Pembe hatun buduruma çok üzülür. Ne kadar mum varsa köyde toplatır, tabaklara dizer ve orada bulunanların ellerine tutuşturur. Kendisi de başa geçerek mumların ışığında oynamaya başlar. Çalgıcılar hemen bu oyuna uygun müzik bulurlar. Davetliler coşar eğlence devam eder. Böylece çayda çıra oyunu ve melodisi ortaya çıkar.

ARAP BABA EFSANESİ :

Harput'ta Alaca mescidin sol tarafından bir iki metre aşağı indikten sonra kayalar üzerinde küçük bir kapı görülür. Bu Arap baba türbesinin kapısıdır.Türbe dikdörtgen şeklindedir.Zeminin tam ortasında yeşil kumaşla örtülü tahtadan bir sandukça içerisinde Arap babanın cesedi bulunur. Cesedin başı yoktur. Sonradan buraya kesik bir baş konmuşsada kesik başın cesetle hiç bir ilgisinin olmadığı görülür. Bütün uzuvlarıyla olduğu gibi varlığını sürdüren cesedin göğüs ve karnı nisbeten çökmüş, özellikle el ve ayakları tırnaklarına varıncaya kadar şaşılacak bir biçimde sağlamdır. Cesedin uzun zaman mumyalanmış olduğu ifade edilmişsede bu konuda yapılan çalışmalarda sağlıklı bir sonuca varılamamıştır.

Arap Baba hakkında pek çok efsane anlatılır. Bunlardan en fazla söyleneni şöyledir.

Harput ve yöresinde bir yıl yağmur yağmaz. Kuraklık ardından kıtlık kapıya dayanır. Halk perişandır. Alacalı mescidin yakınındaki bir evde Selvi adlı yaşlı bir kadın rüyasında Arap babanın başı kesilipte bir dereye atılırsa yağmur yağacağını görür. Yaşlı kadın önceleri buna pek bir anlam vermez. Ancak aynı rüyayı üç gece üst üste görünce karar verir ve bir gece Arap babanın cesedinin başını gövdesinden ayırır. Kesik başı dereye atar. Gerçektende yağmur yağmaya başlar. Ama ne yağmur... Yağmur değil adeta tufan. Dereler coşar, her yanı sel basar bir türlü dinmek bilmez. Yağmuru dört gözle bekleyen insanlar bu seferde bu felaket karşısında muzdarip olurlar. Selvi kadın rüyasında Arap babanın kesilen başı yerine konulursa yağmurun dineceğini görür. Arar,bir kesik baş bulur, yerine koyar yağmur durur.

Harputlular bu olay üzerine Selvi kadının korkunç bir hastalığa yakalanarak günlerce ızdırap çektiğini sonrada öldüğünü söylerler.

HARPUT KALESİ (SÜT KALESİ) EFSANESİ

Harput kalesinin bir adıda Süt kalesidir. Bu kaleye süt kalesi denmesinin ilginç bir hikayesi vardır. Kalenin temelleri atılır. Kale duvarları yükselmeye başlar. Ancak o yıl başlayan su kıtlığına bir çare bulunmaz. Aynı yıl bu su kıtlığının aksine hayvanların sütleri oldukça boldur. Zamanın hükümdarı emir verir. Harç için süt kullanılıcaktır. Hayvanlar sağılır. Harç süt ile karılır, kale tamamlanır.

Diğer bir efsaneye göre ise kalenin pek çok dehlizi vardır. Bu dehlizlerden birinde güzellerden bir kız yaşarmış. Ancak büyülü olduğundan sürekli kendisi için yaptırılan bir altın köşkte uyumaktaymış. Yanlız her yıl bir kez uyanır. ''süt kalesi yıkıldı mı? Katırlar kuzuladı mı ? Dere hamamının yerinde yeller esiyor mu ?Diye sorar, sonra yeniden uykuya dalarmış. Eğer bu sayılanlar gerçekleşirse Harput yıkılacak, kıyamet kopacakmış. Bazı kişilerin bu kızın sesini duyduğunu da kulaktan kulağa söylenir.

EJDERHA TAŞI EFSANESİ

Bu efsaneyide Elazığ'lı değerli yazar şeyhülmuharririn Ahmet KABAKLI'dan dinleyelim:

Ejderha ne demektir çocuklar? Sizde bilmezsiniz bende... Başkalarıda pek bilmezler. Onu yılanlar Prensesi Şahmaran'ın oğlu veya babası diye tanıtanlar da oluyor. Gözleri eşeklerin gözleri gibi munis gelir bana. Tüyleri kuzu tüyü yumuşaklığındadır. Geceleri rengarenk olur ejderha ve uzaktan ışıl ışıldır. Yavruları da vardır Ejderha'nın. Çocuklarıda vardır, hatta onları okşadığını, onlarla konuştuğunu hayal ederim.

Aslında küçükken Ejderha'dan korkardım. Daha doğrusu ejderha Taş'ından. Şimdi anlatayım.

Bugünkü Elazığ'ın aslı ve atası olan Harput'u bilirsiniz. Çocukken biz kartal yuvasına benzeyen, çok camili ve çok türbeli, Harput'ta otururduk. Yazlarımız ise, Harput yakınındaki "Göllü Bağ" denilen bol dutlu, elmalı, üzümlü bahçemizde geçerdi.

Babamı henüz tanıyacak yaşa gelmeden kaybetmişim. Annem kardeşimle bizim ellerimizden tutar, bizi harputtan göllübağa götürürdü. Yolun başladığı bir yassı tepe üzerinde, Harput'a bakar gibi sırtı ve başı havaya kalkmış, devimsi kara bir taş vardır. Kendisi toprağa gömülmüşde, sırtı, boynu ve ayağı açıkta kalmış,yürüyüş halinde bir dev hayvan heykelini andıran bu kocaman görüntünün, iki yanında da tıpkı kendine benzer, ikişer yavrusu bulunur.

Annem ,herhalde bizi yutar korkusundan olacak bu büyük ve küçük taşların üstüne çıkmamıza izin vermezdi:

-Bu Ejderha Taşıdır derdi.
-Ne demek ana Ejderha Taşı ?
-Oğlum, bu gördüğünüz şey vaktiyle ifrit bir ejderha imiş;yanındakiler de onun yavruları. Bak görüyormusunuz, Harput'un üzerine doğru yürüyorlar!O eski zamanlarda meğer meğer Harputu yutmaya gelirlermişde şehirde herkes korkmaya başlamış.

Bunun üzerine ,ağzı dualı ,gönlü temiz,çok okumuş Allaha yakın adamlar şu karşıdaki eğri minarenin yanında görünen Süt kalesinin mescidine çıkmışlar.Alın koyup namaz kılmışlar ve hep bir ağızdan halka dua bu canavara da beddua etmişlerki olduğu yerde kalksın.Harputu yutmasın...Kurban olduğum Allah işte o ulu kişilerin dualarını kabul etmiş de bu ejderha ile yavruları hemen şuracıkta taş kesilmişler. Sizde sakın bu yerlerde bu millete bir eğrilik bir kötülük etmeyin ha... Allah sizide taş yapar. Ama bizim gözlerimizin yuvarlandığını ve korkmaya baş- ladığımızı görünce hemen sesini yavaşlatır.:

-Allah onu taş yapmış ama kim bilir ne kadar eskiden... Sonra çok büyük fenalık yapacakmış, camileri ve insanları toptan yutacakmış de ondan taş yapmış Rabbim. Siz korkmayın ! Allah'ım size kıymaz. Hiç de taş olmazsınız! Derdi ve sanki taş kesilmemizi önlemek isteyen bir çabuklukla gelir, boynumuza sarılır beni ve kardeşimi öperdi...

Zamanlar geçti, Ejderha Taş'ından korkmaz oldum. Hatta bu asrın dev kamyonlarını silahlarını, tanklarını, uçaklarını onların ölüm saçan, yıkan kazalarda insanlar parçalayan vahşetini gördükçe eski zamanın ejderhaları bana çokda munis, afacan, yaramaz ve sevimli gelmeye başladılar...

Ama, bu Ejderha Taşı efsanesini bende bıraktığı dersi anamın anlattığı şeylerin hikmetini, hiç bir zaman unutamamış, yalana ve hafife almamışımdır. O yüzden hala inanırım ki: Güzel yurdumuza fenalık yapmaya, onu yutmaya, sömürmeye veya elimizden almaya gelenler veya kalkışanlar, temiz huylu, yüce ruhlu milletimizin duaları ile taş kesilirler; gayretleri ve savaşları ile perişan olurlar..

Keban yöresinde kutsal sayılan bir çok dağ ve tepe mevcuttur. Buralar Keban'ın en yüksek tepeleridir. Bunların bazılarının üstünde Evliya veya Şehit olduğuna inanılan isimsiz ve kimliksiz yatılar vardır...

Bunlardan bir kaçı :

Nallı Ziyaret Efsanesi :

Haz. Ali'nin atının ayak izinin olduğuna inanılan bir kayada Keban'da bulunmaktadır. Bu kaya Nallı Ziyaret olarak adlandırılmaktadır. Üzerinde herhangi bir türbe yada mezar yoktur. Yöre halkının inancına göre; Hz. Ali buradan geçerken karşıdaki Seftili dağından sıçrayan atının bir ayağı, bu tepeye vurmuş ve bu geçit sırasında atının ayak izi bu kayada kalmıştır.

Taş Olan Kadın Efsanesi :

Çok zaman önce Keban'ın güneyinde geçen çayda, bahar ile birlikte seller akmaktadır ve çayın gelişmesi mümkün değildir. Sabahleyin kucağında çocuğuyla hayvanlarını bu çaydan geçirmek isteyen kadın, çayın kenarına gelir ve bu durumu görünce Allah'a yalvarır.

"Yarabbi bize acı ve merhamet et. Bana acımıyorsan, çocuğuma acı... Bu seli durdur. Eğer bu seli durdurursan ve karşıya geçersem, bu fakir halimle bu koyunlardan birini sana kurban keseceğim" der. Kısa bir zaman sonra yağış durmuş ve seller durulmuştur. Kadında sırtında çocuğu ve koyunlarıyla birlikte çaydan karşıya geçmiş. Ardından kadın; verdiği sözü hatırlayarak " Ya Rabbi eğer suları durdurursan sana bir kurban kesecektim demiştim."

İşte sana kurban der ve saçından bulduğu biti yakalayıp, iki parmağı arasında ezerek yoluna devam eder. Tam o sırada, Allah'ın gazabına üzerine iner ve taş kesilir.

Halen "çırçır" mevkiinde uzaktan bakıldığında 2,5 metre yüksekliğinde kadın ve sırtında çocuğuyla olan olayın anısını yaşayabilirsiniz.

Pir Hasan Zerraki Efsanesi :

Bir süre önce Erzurum yöresinde aşiretler arasında başalayan kavgalar nedeniyle; etrafında "şıh" olarak tanınan Pir Hasan Zerraki adıyla bir zat, bu kavgalardan kaçarak etrafındakiler ile birlikte, Keban yöresine gelmiş ve şimdiki ZIRKIBAZ yeni adıyla GÖKBELEN köyüne yerleşmiştir. Bu köyümüz ise adını Pir Hasan Zerraki'den almıştır.

Taşkesen Efsanesi :

Anlatınlara ve atalarımızdan gelen kaynaklarda vaka şöyledir...

Taşkesen köyü civarında 9 -10 zorba yaşarmış ve civar köylerden haraç toplarmış. Topladıkları bu haraçların çoğu tahıl tütünden azıklarmış. Bu tahılları öğütebilecek değirmenleri yokmuş. Bu zorbalar civarda bulunan halka bir değirmen yaptırmaya karar vermişler. Değirmen yapılmış. Ancak değirmen taşını yapabilecek birkaç usta bulamamışlar. Bunu yapamayan ustalarıda öldürüyorlarmış.

Sıra Taşkesen köyüne gelmiş. Buradan bir kaç kişiyi değirmen taşını kesmeleri için yanlarında götürmüşler. Bu şahıslara çeşitli baskılar sonunda Değirmen taşını yaptırmışlar. Bunun karşılığında ise bu ustaları serbest bırakmışlardır. Bundan sonra köyün adı Taşkesen olarak kalmıştır.

FETAHMET BABA EFSANESİ :

Hazrete dil uzatanlar hakkında bazı rivayetler söylenir durur. Bunlardan birisi en müsbetini yazmaya çalışacağız.

Harput'un ilk kaymakamıŞevki bey akşamcıydı ve ehl-i keyf bir zattı. Bir yazı geçirmek üzere Fatih Ahmet civarında Hacı Hilaloğullarının bahçelerinden bir bahçe kiralamıştı. Cuma günleri dostlarından bazılarıda bahçeye gider, orada demlenir ve eğlenirlerdi. Yine böyle bir günde biraz demlendikten sonra ağaçları, kapalı olan manzarası, Şevki Bey'in alkol ile neşelenen ruhunu sıkmış olacak ki, ayağa kalkmış ve etrafta dolaşmaya başlamış, karşıda türbenin tam alt tarafında derenin kenarında yeşil bir düzlük görünce kilimlerin, şiltelerin ve rakı sofrasının buraya nakledilmesini emretmiş. Fakat, misafirlerden birisi türbeyi göstererek oraya pek yaklaşmayalım demişse de Şevki Bey buna aldırmamış ve müstehzi bir şekilde emrini tekrarlamış. Yemişler, içmişler, eğlenmişler ve geç vakit dağılmışlar.

Ertesi sabah Şevki Bey, yatağından kalktığı zaman çenesinin eğrilmiş olduğunu ve bir kelime dahi konuşamadığını hissedince bundan çok müteessir olmuş. Kasabada ve Elazığ'da bulunan tüm doktorlara muayene edilmişse de yapılan tedavilerhiç bir semere vermeyince bu darbenin nereden geldiğini hemen anlamış. Bir kaç gün evinden çıkmamış ve sonra Fatih Amet'e giderek türbeyi ziyaret ve af dilemiş. Türbeyi ve yanındaki mescidi tamir, önünde sahaya tasviye ettirerek, türbenin önünde bir çeşme yaptırmış, su getirmiş ve ağaçlandırmış. Bu hizmetlerin karşılığını da az zaman sonra çenesinin düzelmesiyle görmüş.

Bu hadiseyi, Harput'ta bilmeyen ve işitmeyen yoktur. Vaktiyle nahiye müdürü Harput'taki ziyaretleri (türbeleri) kilitlemiş ve ve ziyaret edilip dilek edilmesini yasaklamıştı. Bu nahiye müdürünün de çenesi eğilmiş felç geçirmiş tekrar türbeleri açtırmıştır. Bu sırada Fatih Ahmet türbesinin kapısı hiç kilit tutmazmış. Görevliler kilitleyip gider, ziyaretçiler geldiklerinde görürmüşlerki kapı açık. Buda ayrı bir keramet olarak kabul edilir.

Hazar Gölü Üzerine Anlatılan Efsaneler...

GÖLCÜK Efsanesi - 1 :

Gölün yerinde eskiden büyük bir şehir varmış. Şehre dilenci bir kadın gelmiş. Belki de bu Cenab-ı Allah'ın gönderdiği Hızır A.S. mış. Tuz istemiş, sadece bir evden bu kadına tuz vermişler. Kadın da orada beddua etmiş:

''İnşallah, bu gece sabaha kadar şu evin dışında evleriniz su keser'' Hakikaten de orası sabahleyin su kesmiş, suyun içinde sadece bir ev kalmış. Dilenciye tuz verdiği için o evi su kesmemiş.

GÖLCÜK Efsanesi 2 :

Gölün ortasındaki kilisenin papazı, gündüzleri kiliseden çıkar, arazisini gezermiş. Harman zamanı harmanını çıkarır, akşamlan geç vakitlerde kiliseye geri dönermiş. Papazın çok güzel bir kızı varmış. Kıyı köylerdeki bir Türk gencine aşık olmuş. Delikanlı geceleri yüzerek kiliseye gelir, kızla buluşurmuş.

Oğlan, kıza:

''Gece pencereye bir mum bırak; ben uzaktan ışığı görüp geleyim'' diye tembih etmiş. .

Bu iş uzun boylu böyle devam ettikten sonra, yöre halkı tarafından duyulmuş. Papaza demişler ki:

''Yahu, senin kızın bir Türk delikanlısı ile geceleri buluşuyor, aşk yapıyorlar''

Papaz yine tarlasına gitmiş; gece biraz geç dönmüş. Gelmiş ki hakikaten kızı pencereye mum koymuş. Papaz gidip mumu oradan kaldırmış.

O sıralarda aşığı kızla buluşmak için suda imiş. Adayı karanlıkta bulamamış. Dolaşmış, dolaşmış; nihayet yorgun düşerek suda boğulmuş.

Kız sabaha yakın bir zamanda oğlanın gelmediğini görünce, hemen yatağından kalkmış ''seslenirsem belki canlı olarak kurtarabilirim'' diye düşünmüş. Kiliseden uzaklaşmış. Geri dönerken kaybolmuş. İkisi birden gölde boğulmuşlar.

Bunların dünyada bitmeyen aşk oyunları, suyun altında devam etmekte imiş.

Hazarbaba Dağı Üzerine Anlatılan Efsaneler

Azer Baba Efsanesi

Azer, Hz. Ibrahim'in babasıdır. Yazları Urfa çok sıcak olur. Azer, aşiretiyle yazın buraya yaylaya gelir; kış başlayınca da tekrar Urfa'ya dönermiş.

Bir yaz aşiretiyle Hazar Dağı'na geliyor. Burada bir kavga çıkıyor ve bu dağda Azer aşiretiyle beraber ölüyor, Dağın sarp bir yerindeki mağaraya sığınıp orada şehit oluyor. Azer ismi oradan kalmıştır. Mağaranın içinde Azer'in mezarı söylenen bir kabir vardır .Orayı ziyaret edenler mezarın yanına beş on kuruş para atarlar.

Hazar Baba Efsanesi

Büyüklerimizden duyduğumuza göre, Hazar Baba, Karaoğlan ve Kuşakçı ismindeki evliyalar üç kardeşlermiş. Bu dağlarda zamanında şehit olmuşlar. Mezarları da bu dağlardadır. Haccehan diye bir kız kardeşleri de varmış. Onun da Kürk Köyü'nün üst tarafındaki dağda ziyareti var.

Cuma akşamları Kuşakçı Baba'nın gemici feneri elinde İmran Göze suyuna inip abdest aldığını görenler vardır. Oğlu olmayanlar iki-üç sene Karaoğlan'a gidip Allah yolunda kurban keserler; Cenab-ı Hak bunlara bir oğlan çocuğu verir.

1938'den 1940'a kadar bu üç dağdan birbirine bomba sesiyle birlikte bir top ışık gidip gelirmiş. Hazar Baba, Kuşakçı Baba, Karaoğlan birbirleriyle kavga ediyorlar derlermiş.

Hazar Dağı Efsanesi

Büyüklerimizden duyduğumuza göre, eskiden Hazar Dağı'ndan bin kişilik bir asker kafilesi geçiyormuş. Mevsim kışmış. Burada tipiye yakalanmışlar. Bin kişilik ordunun tamamı burada telef olmuş.

''Hazar'' aslında ''bin'' demektir. Bu dağda ismini buradan almıştır. Sonuç olarak; Hazar Gölü ve Hazar Dağı efsanelerinin Anadolu'da derlenen diğer metinlerle benzerlikleri ile, bunlarda asırlardır muhafaza edilmiş olan bazı İslam’i değerler, bize bu yörenin Türk-İslam karakterinin efsanelerde canlı bir şekilde yaşadığını göstermektedir.


Alıntı.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 03 Nisan 2009, 01:50   #4
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Elazığ İli Hakkında Bilgiler




Mahalli Kıyafetler

Şehir merkezi ve köylerde, çağdaş - modern ve geleneksel giyim bir arada görülür. Düğünlerde güveğinin (Damat) takım elbise, gelinin gelinlik giymesi yadırganmamaktadır. Günlük hayatta erkeklerde şalvarın yerini pantolon almaktadır. Kadınlar ise günlük işlerde renkli, desenli ya da kara, şalvar (karadon) giymektedir.

Erkek Giyimi :
Baş’a fes, Fes’in üstüne “Puşu” takılır. Erkeklerde yaşlı olanlar yazma bağlarlar. Çuhadan şalvar giyilir. Şalvar’ın paçaları dar üst kısmı geniştir. Beli uçkur ile büzülür. İçlik ve geyme adı verilen bir gömlek giyilir. Bu gömlek düz beyaz veya siyah - beyaz renkte çizgili pamuklu kumaştan yapılır. Gömlek kollu, yakasız veya hakim yakadır. Gömleğin üzerine avcı yeleği, bele ise kuşak (Acem kuşağı), ayağa poçikli çarık veya yemeni giyilir.
Kadın Giyimi :
Üç etek ve şalvar, Harput kadınının en eski giysi tipidir. Bu tip giysi bazı dağ köylerinde giyilmekte olup, üç parçadan meydana gelmiştir. (Şalvar, İçlik ve Üç etek)

Şalvar :
İpekli veya pamuklu kumaştan yapılmaktadır. Dökümlü olarak ayak bileklerine kadar inmekte, bel kısmı uçkurla büzülmektedir.

İçlik :
İpekli veya pamuklu kumaştan yapılmaktadır. Yakası yuvarlak önü açıktır.

Üç Etek :
Sim işlemeli, kalın ipekli kumaştan veya kadifeden yapılmaktadır. Uzun kolları bilezikli ve çok az yırtmaçlıdır. Yakası bel’e kadar açık V şeklindedir. Bel’de iki kopça ile iliklenmektedir. Bel’den aşağıya doğru genişleyen eteğin önü tamamen açıktır.Yanları ise kalça altından yırtmaçlıdır. Böylece etek üç parça görünümünü almaktadır. Bele bel bağı bağlanmaktadır. Bu da 3-4 cm. eninde tığ işi veya kumaş üzerine yapılmış (İşlenmiş) kuşaktır.

Ayakkabı ve Çorap :
Ayağa postal denilen poçikli yemeni (Ayakkabı), yaz aylarında iplik, kış aylarında ise yün çorap giyilir.

Baş Süslemesi :
Saç uçlarına (Hampul) takılır. Baş’a fes , fesin üzerine gümüş tepelik konulur. Bunların üzerine oyalı yazma, tülbent bağlanır.

Ayrıca Diğer Giysiler Şunlardır...
Evdelik Giysiler - Sokak Giysileri - Gelin Giyseleri ve Bunaları tamamlayan Takılar

Alıntı.

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
bilgiler, elazig, elazığ, hakkinda, hakkında, ili, İli


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Elazığ Hakkında Genel Bilgi Sim Doğu Anadolu Bölgesi 0 18 Ağustos 2011 05:13
Çorum İli Hakkında Bilgiler YapraK Karadeniz Bölgesi 3 03 Nisan 2009 04:06
Hakkari İli Hakkında Bilgiler YapraK Doğu Anadolu Bölgesi 3 03 Nisan 2009 01:44
Muş İli Hakkında Bilgiler YapraK Doğu Anadolu Bölgesi 3 03 Nisan 2009 01:38
Van İli Hakkında Bilgiler YapraK Doğu Anadolu Bölgesi 4 03 Nisan 2009 01:35