20 Mart 2016, 18:58 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Kaside Nazım Şekli ve Özellikleri Kasîde, bir edebiyat terimi olarak ilk beytinin mısraları birbiriyle, diğer beyitlerinin ikinci mısraları ilk beyitle kafiyeli, aynı vezinle söylenmiş, en az 15 beyit uzunluğundaki bir nazım biçiminin adıdır. Bu nazım biçimi Arap edebiyatı nda doğmuş ve oradan Fars ve Türk edebiyatlarına geçmiştir. Kasîdenin beyit sayısının alt sınırı her ne kadar 15 olarak kabul edilmiş olsa da bu manzumelerin uzunluğu genellikle 31 beyit ile 99 beyit arasında değişmektedir. Ancak bu konuda kesin bir sayı yoktur. Beyit sayısı 31'den az ya da 99'dan fazla olan kasîdeler de vardır. Kasîdenin kafiye düzeni şöyledir: aa xa xa xa xa xa xa... Kasîdeler dinî konulu olanlar dışında genellikle bir devlet büyüğünü ya da zamanın ileri gelenlerinden birini çeşitli münasebetlerle övmek ve yapılan övgü karşılığında da memdûhtan câ'ize almak amacıyla yazılmış manzumelerdir. Ancak şairlerin kasîdede bu övgüye geçmeden önce ve sonra yerine getirmek zorunda oldukları birtakım biçim gereklilikleri vardır. Bu gereklilikler kasîde formunun bölümler hâlinde düzenlenmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Tam bir kasîdede 6 bölüm bulunur. Bu bölümler şunlardır: 1. Nesib ya da teşbib: Kasîdenin 15 ile 20 beyit arasında bir uzunlukta olan giriş bölümüdür. Burada aşk konusu işlenmişse bölüm "nesib", başka bir konu işlenmişse "teşbib" adını alır. Ancak bu iki terimin birbirinin yerine kullanıldığı da görülmektedir. Nesib ya da teşbib, kasîdenin edebî değeri yüksek bölümlerinden biridir. Bu bölümün önemi kasîdelerin nesib ya da teşbibde işlenen konulara göre adlandırılmış olmasından da anlaşılmaktadır. 2. Girizgâh (Gürizgâh): fiairin övgüye başlayacağını haber verdiği bir ya da iki beyitlik bölümdür. Nesib ile mehdiye arasındaki geçişin şairane bir tarzda yapı lması gerekir. fiair bunu bazen ustalıkla yaparken bazen de üslupta bir kırılmayla doğrudan ifade eder. Aslında girizgâhı bir bölüm olarak değerlendirmek pek de doğru değildir. 3. Medhiyye (maksad, maksûd): Bu bölümde kasîdenin sunulduğu kişi övülür. Kasîdenin asıl yazılış amacının ifade edildiği bölüm, şiirin merkezidir. Genellikle önemli bir kişinin ya da değerli bir varlığın övüldüğü bu kısımda şair sanatının bütün inceliklerini kullanarak memduhunu över. Medhiyede asıl amaç övgü olmakla birlikte şairin bölümdeki başarısı, övgüde ne kadar ileri gittiğine değil, sanat gücünü ne oranda gösterdiğine bağlıdır. Bu bölümün dili genellikle nesibden daha ağırdır. 4. Tegazzül: Kasîde içindeki gazeldir. Kasîdedeki yeri tam olarak belirlenmiş değildir. Nesibden hemen sonra gelebileceği gibi medhiyeden sonra da yer alabilir. Tegazzül her kasîdede görülmez. Bazı kasîdeler doğrudan tegazzülle başlar ve hemen ardından medhiyeye geçilir. Böyle kasîdelerde nesib bölümü bulunmaz. Kasîde uzun bir manzume olduğu için beyit sonlarındaki kafiye ile sağlanan ses tekrarları bu nazım biçimiyle yazılmış manzumelerde bir süre sonra bir tekdüzeliğin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Tegazzül ise musarra bir beyitle başladığı ve bu bölümde genellikle farklı bir konu işlendiği için kasîdede tekdüzeliği kırmakta ve okuyucunun şiire olan ilgisinin devamını sağlamaktadır. 5. Fahriyye: fiairlerin şiirdeki yetenekleriyle övündükleri bölümdür. Bu bölümde şairler memduhun erdemleri yanında kendilerinin de sahip oldukları özellik ve yetenekleri ona hatırlatırlar. Fahriyede şairler genellikle kendilerini diğer kasîde şairleriyle karşılaştırarak onlardan daha güçlü ve yetenekli şairler olduklarını iddia etmişlerdir. 6. Du'â: fiairin memduha dua ettiği bölümdür. Aynı zamanda bu bölümde kasîdenin tamamlanması dolayısıyla Allah'a şükredilir ve memduhun içinde bulunduğu iyi durumun devamı için dua edilir. İlk kasîde örneklerinde görülmeyen bu bölüm kasîde formuna sonradan eklenmiştir. Kasîdenin bu kompozisyonu kuramsal açıdan klâsik bir kasîdede uyulması gerekli bir düzen olarak kabul edilmiş olsa da her zaman bu düzene uyulmuş olduğunu söylemek mümkün değildir. Mevcut kasîde örneklerinin pek azında bu 6 bölüm tam olarak bulunmaktadır. Bugün elimizde nesib ve tegazzül bölümleri olmayan ya da tegazzül bölümü yukarıdaki sıralamadan farklı bir yerde bulunan çok sayı da kasîde örneği vardır. Ayrıca, doğrudan fahriye ya da medhiye ile başlamış veya medhiye ile başlamış ve bitmiş kasîdelere de rastlanmaktadır. Kasîde şairleri mahlaslarını medhiyeden sonraki bölümlerden birinde kullanmışlardır. Bu nazım biçiminde şairin mahlasını söylendiği beyte tâc beyt, en güzel beyte de beytü'l-kasîde denir. Kasîdede matla beytinden sonraki beyte hüsn-i matla, makta beytinden önceki beyte de hüsn-i makta adı verilmiştir. Hüsn-i matlaın sıradan bir matladan öte; etkileyici, söz ve anlam ilişkisi sağlam ve güzel olan matla, anlamına geldiğini; aynı şekilde söz ve anlamın titizlikle seçildiği, şiiri okuyanı ya da dinleyeni etkileyecek, onda hoş duygular bırakacak bir biçimde sonlandıran beyte de hüsn-i makta adının verildiğini ileri süren kaynaklar da vardır. Bazı kasîdelerde şairler, şiirin ahengini artırmak ve tekdüzeliği kırmak için tecdîd-i matla (=matla'ı yenileme) denilen bir yola başvurmuşlardır. Tecdîd-i matla' kasîdede yeni bir matla beyti söylemektir. fiairlerin bu nazım şeklinde ahengi artırmak için zaman zaman başvurmuş oldukları bir başka yol da kasîdelerini musammat olarak yazmalarıdır. Musammat kasîdeler, 4 mefâ'îlün ya da 4 müstef'ilün gibi tef'ileleri aynen tekrarlanan vezinlerle ve her mısraın ikinci tef'ilesinin sonunda bir iç kafiye kullanılarak yazılmışlardır. Ancak bu manzumelerin ilk beytinde genellikle iç kafiye bulunmaz. Bu tür kasîdelerde birinci beyit dışındaki beyitler ortadan ikiye bölünerek dört mısralı nazım biçimleri hâline getirildiklerinde dörtlüklerin ilk üç mısraı kendi arasında, dördüncü mısraı da matla beytiyle kafiyeli olur. Kasîdede şairler bazen matlaın bir mısraını manzumenin herhangi bir yerinde aynen tekrar ederler. Bu tekrara redd-i matla' (=matlaı tekrarlama) denir. Ancak redd-i matla, kafiye tekrarı demek olduğundan pek hoş karşılanmamıştır. Klâsik tertibe uyularak düzenlenmiş divanlarda kasîdeler, en başta "kasâ'id (=kasîdeler)" başlıklı bölümde yer alırlar. Divanların tertibinde şiirlerin uzunluk ve kısalıklarının dikkate alındığı ve kasîdelerin ilk sırada yer almasında diğer şiirlere göre daha uzun manzumeler olmalarının etkili olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca divanların kasaid bölümlerinde kasîdelerin kendi içlerinde de bir sıralamaya tabi tutulduğu görülmektedir. Bu sıralamada dinî konulu kasîdeler başta yer almakta, bunları padişahlar, sadrazamlar, vezirler ve şeyhülislamlar için yazılmış olanlar izlemektedir. Bu da kasîdelerin sıralanışında beyit sayılarının çokluğu ya da azlığı yanında övgüsü yapılan kişilerin önem sıralarının da göz önünde bulundurulduğunu göstermektedir. Dinî konular dışındaki kasîdelerin önemli bir kişiyi övmek ve ondan caize almak amacıyla yazılmış manzumeler olduğu daha önce ifade edilmişti. Ancak şairler memduhlarına kasîde yazmak ve bu kasîdeleri onlara sunmak için her zaman muygun fırsatı bulamamışlar; bunun için sürekli en uygun zamanı kollayıp durmuşlardır. Padişahların tahta çıkışı, önemli bir kişinin yeni bir göreve gelişi, bayramlar, nevruzlar, düğünler şairlerin kasîdelerini memduhlarına sunmak için bekledikleri bu eşsiz fırsatı ele geçirdikleri günler olmuştur. işte kasîdeler yazılış nedenleri, buna bağlı olarak "nesib" ya da "teşbib" bölümlerinde işlenen konular göz önünde bulundurularak çeşitli adlarla anılmışlardır. Kasîdelerin "redif"leri ya da "revî" harşeri ile adlandırılması da bu konuda izlenilen başka bir yoldur. Kasîdelerin adlandırılmasında başvurulan yolları başlıca üç gruba ayırmak mümkündür: 1. Konularına Göre: Tanrı'nın yüceliğini ve birliğini konu alan kasîdelere tevhîd, içeriği O'na yakarış olanlara münâcât, Hz. Muhammed, Çâr Yâr (=dört halife) ve hatta On iki imam için yazılanlara da na't adı verilmiştir. Padişahların tahta çıkışlarını kutlamak için yazılmış kasîdelere cülûsiyye denir. Yine memduhların ramazan, bayram, nevruz gibi özel günlerini kutlamak için yazılmış kasîdeler de sırasıyla ramazâniyye, îdiyye (=ıydiyye) ve nevrûziyye gibi adlarla anılmışlardır. Nesib ya da teşbibinde bahar, yaz, sonbahar, kış tasvirlerinin yapıldığı kasîdelere aynı sırayla bahâriyye, temmûziyye, hazâniyye, şitâiyye gibi adlar verilmiştir. Ayrıca sünbüliyye gibi bir çiçeğin, rahşiyye gibi bir atın niteliklerinin uzun uzun anlatıldığı kasîdeler de vardır. 2. Redişerine Göre: Kasîdelerin bazıları da redişeri dikkate alınarak adlandı rılmıştır. Ahmed Paşa'nın "Güneş" ve "Kerem" kasîdeleri, Fuzulî'nin "Su" kasîdesi bu adlandırma çeşidinin örneklerindendir. Aynı şekilde "Hançer", "Tîğ", "Gül" gibi redişeriyle adlandırılmış ünlü kasîdeler de vardır. 3. Kafiyelerine Göre: Bazı kasîdelerin kafiyelerinin "revî" (=kafiyeyi meydana getiren asıl harf) harfine göre adlandırıldıkları da görülmektedir. Bir kasîde "r" harfiyle bitiyorsa, "kasîde-i râ'iyye"; "mîm" harfiyle bitiyorsa "kasîde-i mîmiyye"; "nûn" harfiyle bitiyorsa "kasîde-i nûniyye" adını almıştır. Ancak kafiye ve redişeriyle adlandırılmış kasîdelerin yazıldığı dönemde beğenilmiş ve ün kazanmış bir kasîde olması lazımdır. Revî harşerine göre adlandırılmış kasîdeler İran ve Türk edebiyatlarında da görülmekle birlikte bu adlandırma biçimine Arap edebiyatında daha fazla rastlanmaktadır. Klâsik dönem Türk edebiyatında hicv (=hiciv, yergi) ve mersiye (=ağıt) konulu kasîdeler de yazılmıştır. Ancak hiciv ve mersiye, yalnızca kasîdelere özgü konular değildir. Divan şiirinde bu iki konuda diğer nazım biçimleriyle de yazılmış çok sayıda manzume vardır. Kasîdeler diğer şiir türlerine göre yazıldıkları döneme ait daha fazla tarihî ve sosyal bilgi içeren manzumelerdir. Padişahların tahta çıkışları, savaşlar, barışlar, düğünler, fetihler, önemli binaların yapılışları vb. münasebetlerle yazılmış kasîdelerde dönemlerine ışık tutabilecek bazı bilgiler yer alır. Bir devlet büyüğünü ya da toplumda önde gelen birini övmek için yazılmış kasîdeler ya memduhun huzurunda bizzat şair tarafından okunmuş ya da bir aracı ile o şahsa sunulmuştur. Kasîdelerin sunulduğu padişah ve devlet adamları da kendi konumları, şiir ve sanata olan ilgileri oranında bu şairlere caizeler vermişlerdir. Caizeyi devletin sanat ve sanatçıya verdiği önemin bir göstergesi olarak da değerlendirmek mümkündür. fiairler, bu tür kasîdelerde övdükleri kişilerin çeşitli erdemlerinden, onların cömertliklerinden, adaletlerinden, cesaretlerinden, iyi huyları ndan söz edip durmuşlardır. Ancak bunları her zaman övülen kişinin sahip olduğu erdemler ya da özellikler olarak anlamak ve kabul etmek yerine, şairlerin övülen kişinin sahip olması gereken erdemler ya da özellikleri ona hatırlatması olarak değerlendirmek de mümkündür. Osmanlı döneminde kasîde yazmış şairler arasında birçok devlet adamı da vardır. Yazdıkları kasîdelerin onların devlet kademelerindeki yükselişlerinde önemli bir etken olduğu düşünülebilir. Ancak bu etkiyi çoğu şair olan padişahların ya da sadrazam, vezir gibi önde gelen devlet adamlarının birini belli bir konuma getirirken onun zaten sahip olduğu özellikleri yanında şairlik yönüne de dikkat ettikleri şeklinde değerlendirmek daha uygun olur. Kasîde tarzı -XVII. yüzyılda Nef'î (öl. 1635) gibi büyük bir temsilci yetiştirmiş olmasına rağmen- Divan şiirinin genel çizgisi içinde XVIII. yüzyıl şairlerinden Nedim (öl.1730)'e kadar köklü bir değişikliğe uğramadan varlığını sürdürmüştür. Nedîm'den itibaren kasîdelerin özellikle nesib kısımları şairlerin kendilerini rahatça ifade edebildikleri zeminler olmuştur. Zaman zaman karşılıklı konuşma üslubuyla kaleme alınmış olan bu bölümler kasîdeye bir canlılık, bir hareketlilik kazandırmıştır. Tanzimat sonrası Türk edebiyatında kasîdenin gerek iç düzeni ve buna bağlı olarak kompozisyonu, gerekse içeriği önemli değişikliklere uğramıştır. Bu dönem kasîdelerinde klâsik kompozisyonun bir tarafa bırakılarak yalnızca nazım biçimi ve kafiye düzeninin korunduğu, doğrudan konuya girildiği ve övgüde daha gerçekçi bir zemine yaslanıldığı görülmektedir. "Adem (=yokluk)" ve "hürriyet (=özgürlük)" gibi soyut kavramların övgüsüne ayrılmış olmaları da bu dönem kasîdelerinde görülen bir özelliktir. Namık Kemal'in "Hürriyet Kasîdesi" bu tip kasîdeler için güzel bir örnektir. Örnek-1 Aşağıdaki beyitler, XVI. yüzyıl şairlerinden Bakî (öl. 1600)'nin Sadrazam Semiz Alî Paşa (öl.1565)'ya sunduğu bir kasîdeden seçmeler yapılarak alınmıştır. Burada bölümlerine göre ayrılmış olan kasîde, "nesib" ya da "teşbib"inde bahar tasviri yapıldığı için Kasîde-i Bahâriyye, kafiyesi "r" sesiyle bittiği için de Kasîde-i Râ'iyye olarak adlandırılmıştır. Nesib ya da TeşbibÖrnek Aşağıdaki beyitler XVII. yüzyıl Divan şairlerinden Nef'î (öl. 1635)'nin IV. Murâd'ı övmek ve baharın gelişini kutlamak için yazdığı, tamamı 39 beyitlik musammat bir kasîdesinden alınmıştır. Kasîde müstef'ilün müstef'ilün müstef'ilün müstef'ilün vezniyle yazılmıştır. Birinci beyit dışındaki beyitlerin her mısraında ilk iki tef'ileden sonra (tef'ile için 4. üniteye bakınızı) iç kafiye kullanılmıştır. Beyitlerdeki iç kafiyeler ve tef'ilelerin aynen tekrarlanması, bu kasîdeyi âhenk değeri oldukça yüksek bir şiir hâline getirmiştir. Mısralar ilk iki tef'ilenin sonunda "/" işaretiyle gösterilen yerden ikiye ayrıldığında birinci beyit dışındaki beyitler ilk üç mısraları birbiriyle, dördüncü mısraları da matla beytiyle kafiyeli dörtlükler hâline gelmektedir: Der-Medh-i Sultân Murâd Hân Aleyhi'r-Rahmetü ve'l-Gufrân Prof. Dr. M.A. Yekta SARAÇ, Eski Türk Edebiyatında Biçim ve Ölçü
__________________ #MustafaKemaLAtatürkTorunuyum..ღ ❦ {22~02~`22..∞} {09~09~`22..ღ} | |
|
Etiketler |
kaside nazım şekli ve özellikleri |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Gazel Nazım Şekli ve Özellikleri | PySSyCaT | Divan Edebiyatı | 0 | 20 Mart 2016 18:55 |
kaside-i muradiyye | Swat | İslamiyet | 0 | 26 Kasım 2014 00:00 |
Divan Edebiyatında Nazım Şekilleri, Özellikleri ve Divan Şiirleri | Kacak | Divan Edebiyatı | 0 | 27 Eylül 2011 21:01 |
Merhaba Ben Kaside | KarmenoS | Hey Sen! Beni Tanıyor Musun? | 19 | 23 Mart 2010 19:57 |