10 Aralık 2010, 01:41 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Organik Tarıma Başlarken- Tanımı- Kuralları GİRİŞ 2. ORGANİK TARIMIN TANIMI ve KURALLARI 2.1. ORGANİK TARIMIN TANIMI VE TARİHÇESİ 2.1.1-Gelecek Nesilleri Korumak 2.1.2-Toprak Erozyonunu Önlemek 2.1.3-Su Kalitesini Korumak 2.1.4-Enerji Tasarrufu 2.1.5- Kimyasal İlaç Kalıntılarından Arındırmak 2.1.6-Tarım Çalışanlarını Korumak 2.1.7- Dar Gelirli Çiftçilerin Gelir Düzeylerini Yükseltmek 2.1.8-Ekonomik Üretimi Hedeflemek 2.1.9-Biyolojik Çeşitliliği Sağlamak 2.1.10-Ürünlerde Daha Zengin Bir Aroma Yaratmak 2.2. ORGANİK TARIM KURALLARI 2.2.1. Genel Yaklaşım 2.2.2. Organik Tarımın Farkı Nedir ? 2.2.3. Organik Tarıma Geçiş Sorunları 2.2.4. Organik Tarımın Yararları Ve Uygulamalar 2.3. ORGANİK TARIMIN DÜNYA VE ÜLKEMİZDEKİ GELİŞİMİ 3. DÜNYADA VE ÜLKEMİZDE ORGANİK TARIMA GEÇİŞ 3.1. DÜNYA ÜLKELERİNDE ORGANİK TARIM 3.1.1. Fransa 3.1.2. İsviçre 3.1.3. Danimarka 3.1.4. İtalya 3.1.5.Yunanistan 3.1.6. Almanya 3.1.7. Asya-Pasifik 3.2. TÜRKİYE’DE ORGANİK TARIM 3.2.1 Türk Organik Ürünlerinde Bulunması Gereken Logo: 4. TÜRKİYE’DE ORGANİK ÜRÜN TALEP VE PAZARLAMA POTANSİYELİ 5. DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE ORGANİK TARIM TİCARETİ 5.1. Pazarlama Olanakları 5.2. İthalat Ve İhracat Kapasitesi 6. ORGANİK TARIM YATIRIM ANALİZLERİ 6.1. Organik Tarım Çiftliği Kurulması 6.2. İşletme Kuralları Ve Maliyet Analizi 7. ORGANİK TARIMDA SERTİFİKASYON VE KANUNİ DÜZENLEMELER 8. ORGANİK TARIMLA İLGİLİ KURUM VE KURULUŞLAR 9. GIDA DIŞI ÜRÜNLERİN GELİŞİMİ VE PAZARI 10. ORGANİK ÜRÜNLERİN TANIMLANMASI VE EKO-TURİZM 11. YARARLANILAN KAYNAKLAR 12. SÖZLÜK Dünya’da Organik Tarımın gelişimi 1930’lu yıllara dayanmaktadır, Avrupa Organik Tarımı 1924 Rudolf Steiner’in bio dinamik tarım söylemiyle başladığı ve bunu takiben 1930 ve 40’larda İsviçre’de Hans Mueller tarafından, İngiltere’de bayan Eve Alfour ve Albert Howard, Japonya’da Masanobu Fukuoka tarafından geliştirildiği bilinmektedir. 1960’larda Avrupa’daki bir çok çiftlik Organik Tarıma geçmiş ve 1990’ların başına kadar organik tarım devlet tarafından desteklenmiştir. Avrupa, ABD ve Japonya’da organik ürünlere olan talebin artması, Dünya’daki çeşitli ülkelerde organik tarımın doğuşuna neden olmuştur. 2002 Şubat ayındaki SOEL araştırma sonuçlarına göre, dünya üzerinde organik tarımın yapıldığı toplam alan 17 milyon hektardır. Bu miktarın çoğunluğunu teşkil eden ülkeler Avustralya (7,7 mil.ha), Arjantin (2,8 mil.ha) İtalya (1 mil.ha.dan fazla) olarak sıralanırken; organik tarımın uygulandığı kıtalar arasında yapılan değerlendirmede ise ilk üç sıra Okyanusya (% 45), Avrupa (% 25), Latin Amerika (% 22) olarak belirlenmiştir. 1972 yılında Toprak Derneği ( Soil Association/İngiltere), Doğa ve Gelişme (Nature et Progrés/Fransa), İsveç Biyodinamik Derneği, Güney Afrika Toprak Derneği ve Rhodale Press (ABD)’in bir çatı altında toplandıkları Uluslar arası Organik Tarım Hareketleri Fedarasyonu (International Organic Agriculture Movement / IFOAM)’nun kurulması ile organik tarım çalışmaları güçlü bir ivme kazanmıştır. Bundan sonra Avrupa ülkelerinde ekstansif üretimi desteklemek amacı ile politikalar yürütülmüştür. 1991 yılında ise Avrupa Birliği’nin hayvansal üretimine ilişkin yönetmelik ve Codex Alimentarius yayınlanmıştır. Bütün bu gelişmelerin ardından Avrupa Birliği ülkelerinde organik tarım ürünlerine olan talep 2001 yılında dioksin, deli dana gibi hastalıklar ve özellikle genetik modifikasyona uğratılmış tohum ve bitki materyallerinin yaratması muhtemel riskler sonucu güçlü bir artış göstermiştir. günümüzde Avrupa Birliği ülkeleri, ABD ve Japonya organik ürün talebinin yüksek olduğu pazarlar olarak bilinmektedir. Bununla beraber Batı Avrupa, Kuzey Amerika, Japonya, Yeni Zelanda, Avustralya, İskandinav ülkeleri organik tarım ürünleri ile birlikte gıda ürünlerinin dışındaki organik ürünlerinde talep edildikleri ülkeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Organik ürün üretimini, gelişmiş ülkelerde (ABD, Kanada, Avustralya, Japonya, AB vd.) iç pazar talebi, gelişmekte olan ülkelerde ise ihracat talep artışı yönlendirmiştir. Avrupa’da organik ürün üretiminde; Danimarka, İngiltere ve İsviçre öncülük etmişlerdir. Genelde gelişmekte olan ülkeler, üretimi artırma ve dış satıma sunma çabası içerisindeyken gelişmiş ülkeler, bir yandan dış alım ve bir yandan da iç üretimleriyle iç pazar talebini karşılama eğilimi içerisindedirler. Dolayısıyla gelişmekte olan ülkeler dış satım açısından birbirlerine rakip ülkeler iken, gelişmiş ülkeler hedef pazar konumundadırlar Nitekim Türkiye de dış satımının büyük çoğunlukla AB ve ABD’ne yapmakta ve diğer gelişmekte olan ülkelerle rekabetçi konumda bulunmaktadır. Günümüzde, dünya genelinde yaklaşık 130 ülkede ticari kalitede organik ürün üretimi yapılmaktadır. Bunlardan en az 90’ı gelişmekte olan ülke olup, büyük çoğunluğu Asya ve Afrika’da bulunmaktadır. Öte yandan organik ürün sertifikasyon işlemleri ise çoğunlukla Avrupalı şirketlerce yapılmaktadır. Dünyada en önemli organik ürün dış alımcısı konumunda olan AB’ye organik ürün ihraç edebilecek ülkeler listesinde Türkiye, İsrail, Avustralya, Macaristan, İsviçre ve Arjantin avantajlı ülkeler olarak görülmektedirler. Dünya ticaretine konu olan organik ürün sayısı oldukça fazla olup genelde; bitkisel, hayvansal ürünler ile çeşitli işlenmiş gıdalar ve içeceklerden oluşmaktadır. Bunlardan işlenmiş gıda ürünlerine yönelik ticaret hacmi giderek genişlemektedir. Organik, Biyolojik veya Ekolojik Tarım olarak farklı isimlerle belirtilen tarım uygulamalarında temelde ekolojik yöntemlerin uygulanması prensibi vardır. Organik Tarım, çoğunlukla yöresel mevcut kaynakları kullanan, ekolojik dengeyi bozmayan, toprağı ve çevreyi koruma konusunda tutucu olan bir tarım şeklidir. “Toprak verimliliği” başarılı üretimlerin anahtarı olup, bitki, hayvan ve peyzajın doğal kapasitesine saygılı olan Organik Tarım, çevrenin kalitesini düşürmemeyi (asgaride tutmayı) hedefler. Organik Tarım, sentetik kimyasal gübreler, pestisitler ve büyüme düzenleyiciler gibi girdilerin kullanımını reddeder. “Organik Tarım” terimi yaklaşık 30 yıl boyunca, uluslararası düzeyde, IFOAM organik üretimi temel standartlarında yer almış; bunlar da sertifikasyon kuruluşlarının ve bir çok ulusal organik tarım mevzuatının özel standartlarının temelini oluşturmuştur. Organik Tarım, ekolojik sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermekte olup, esas itibariyle sentetik kimyasal ilaçlar ve gübrelerin kullanımının yasaklanması yanında, organik ve yeşil gübreleme, münavebe, toprağın muhafazası, bitkinin direncini arttırma, parazit ve predatörlerden yararlanmayı tavsiye eden, üretimde miktar artışını değil ürünün kalitesinin yükseltilmesini amaçlayan bir üretim şekli olarak benimsenebilir. 2. ORGANİK TARIMIN TEMELLERİ 2.1. ORGANİK TARIMIN TANIMI VE TARİHÇESİ Biyolojik, ekolojik, bio gibi, ülkelere göre farklı kelimelerle tanımlanan “Organik Tarım”, tarımsal üretimde artan kimyasal gübre ve ilaç kullanımının doğa ve insan sağlığı üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin ve ticari problemlerin aşılmasında bir alternatif yöntem olarak doğmuştur. İngilizce konuşulan ülkelerde, üretimlerinde ekolojik prensipler uygulanan tarımsal metotlar için “Organik Tarım” terimi, başka bir çok ülkede ise Ekolojik Tarımın kendi dilindeki karşılıkları kullanılmaktadır. Örneğin, Almanya’da; Ökologischer Landbau, İsveç’de; Ekologisk produktion...gibi). “Ekolojik” kelimesi aynı zamanda bazı büyük organik kurumların isimlerinde de yer almaktadır. Norveç’te Organik Tarım Enstitüsü- Norsk senter for Økologisk landbruk-NORSØK veya Almanya’da Federal Tarım Bakanlığı Organik Ofisi (Referat Oekologischer Landbau) gibi. Bunların yanı sıra İsviçre, Avusturya, İtalya ve Fransa’da ise “Biyolojik Tarım” terimi kullanılmaktadır. 2092/91 sayılı Avrupa Birliği Regülasyonu hazırlanırken Avrupa Komisyonu tüm bu eğilimleri dikkate alarak her üç (Organik, Ekolojik , Biyolojik ) terimin de korunacağını, hatta Avrupa Birliği resmi dillerinde Bio veya Eko kelimelerinin de kullanılabileceğini belirtmiştir. Doğal dengeyi bozmadan sağlıklı ürünler üretmek için, bitkisel ve hayvansal üretimin uygun ekolojilerde, kültürel tedbirleri öncelikli olarak benimseyerek ve bitki koruma ve zararlı mücadelesinde doğal yöntemleri tercih etmek yoluyla; bir sertifikasyon süreci ile kontrol edilen üretime Organik Üretim ve bu yolla elde edilen ürünlere de Organik Ürün denir. Uluslararası Gıda Kodeksi tanımına göre, organik tarım; “topraktaki biyolojik hareketi, biyolojik dönüşümü ve biyolojik çeşitliliği de içeren tarımsal eko sistem sağlığını artıran ve zenginleştiren bir üretim ve işletim sistemidir”. Ancak geçen zaman, bu sistemin alternatif bir yöntem olmaktan çok bir yaşam felsefesi olduğunu ortaya koymuştur. Dünya nüfusunun artmasına bağlı olarak tüketim talebinin de buna paralel olarak arttığı bir gerçektir. Bu noktada tarımsal üretim talebini karşılamak için tarım alanlarında bir genişleme izlendiyse de hedef birim alandan daha fazla ürün almaya yönlenmiştir. Ancak optimum olmayan tarım faaliyetlerinin (gübreleme, sulama, ilaçlama vb.) insan ve hayvan sağlığını tehdit ettiği, yer altı su kaynaklarının tükenmesine ve/veya kirlenmesine, doğal bitki ve toprak deseninin bozulmasına ve biyolojik çeşitliliğin zarar görmesine yol açtığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Sıralanan bu sorunlar öncelikle Kuzey Avrupa ülkelerinde kendisini göstermiştir. Bunun üzerine ABD’de bazı üreticilerin öncülüğünde sentetik ilaç ve gübre kullanılmaksızın tarımsal üretim başlamıştır. Organik Gıda Ürünlerinin tercih edilme nedenlerini aşağıdaki 10 ana başlık altında özetleyebiliriz; 2.1.1-Gelecek Nesilleri Korumak Gelecek nesilleri korumak için onlara sağlıklı besinler sunmak zorundayız. Bir çocuğun gıda maddelerindeki kansere neden olan pestisitlerden zarar görme riski, yetişkinlere göre daha fazla olduğu için, çocuğun gelecekteki sağlığı, gıdaların doğru seçimine bağlıdır. 2.1.2-Toprak Erozyonunu Önlemek Toprak, organik tarımda gıda zincirinin temelini oluşturmaktadır. Kimyasal gübreler ile bitki beslemenin alışkanlık haline getirildiği konvansiyonel tarımda bozulan toprak yapısı (strüktürü) rüzgar yada su erozyonu ile kolayca kaybedilebilecek bir yapıya sokulmaktadır. 2.1.3-Su Kalitesini Korumak Su, vücut ağırlığımızın üçte ikisini, gezegenimizin dörtte üçünü oluşturmaktadır. Tarım ilaçları ve diğer kimyasalların yeraltı ve yerüstü su kaynaklarına bulaşması ile dolaylı olarak ve içme sularına karışarak da direkt olarak, insanlar başta olmak üzere tüm canlıların hayatı tehlike altına girmektedir. 2.1.4-Enerji Tasarrufu Modern tarım, diğer endüstri dallarında kullanılandan daha fazla benzin ve mazot tüketmektedir. Bu tüketim, kullanılan benzinli ve mazotlu tarım makineleriyle birlikte konvansiyonel tarım girdilerinden olan sentetik gübre ve ilaçların imalatı sırasında gerçekleşmektedir. Organik tarımdaki mekanizasyon, konvansiyonel tarımla karşılaştırıldığında çok daha azdır. En azından ot mücadelesinin elle yapılması, tarımsal ilaçlar ve kimyasal gübrelerin kullanılmaması enerji tasarrufu sağlamaktadır. Ayrıca fosil yakıtların tarım endüstrisinde kullanılması, hem bunların kısa sürede tükenmesi , hem de çevreyi kirletmeleri yönünden dezavantajlı olmaları, bitkisel yağlardan elde edilen çevre dostu yakıtların kullanımının önemini gündeme getirmektedir. 2.1.5-Kimyasal İlaç Kalıntılarından Arındırmak Bir çok tarım kimyasalı, tescil edilmeden önce, kanser yada başka hastalıklara neden olup olmadıklarını tespit için, araştırmalara tabi tutulmaktadırlar. Fakat bunlar, yaşayan canlıları yok etmek için üretildiklerinden, insanlara da zarar verme ihtimalleri yüksektir. Pestisitlerin kansere neden olma ihtimalleri yanı sıra doğum arazlarına, sinir sistemi ve genetik bozukluklara da neden olabildikleri tespit edilmiştir. Kullanılan sistemik (yani bitkinin bünyesine giren) pestisitler bu risklerin ana nedenidir. Ayrıca transgenik bitkilerin de (genleriyle oynanmış-genetik yapıları değiştirilmiş) ileride ne tip arazlara neden olacağı bilinmeyen, ama Avrupa’da bir çok ülkede üretim ve ithali yasaklanmış ürünlerinden de uzak durmak gerekmektedir. 2.1.6-Tarım Çalışanlarını Korumak Tarımla uğraşanların kansere yakalanma riskleri, uğraşmayanlara oranla daha fazladır. Özellikle tarım kimyasallarının yoğun ve kontrolsüz olarak kullanıldığı ülkelerde, tarım işçilerinin sağlıkları daha büyük risk altındadır. Her yıl yaklaşık bir milyon kişinin tarım ilaçlarından zehirlendiği tahmin edilmektedir. 2.1.7-Dar Gelirli Çiftçilerin Gelir Düzeylerini Yükseltmek Birçok organik tarım üretimi yapan çiftçi ve çiftlik arazisi küçük olup, aile işletmeleri şeklinde çalışmaktadır. Organik tarım ürünlerinin satıştaki fiyat avantajı, sentetik gübre ve tarım ilaçları gibi girdilerin kullanılmaması, bu ölçekteki işletmelerin daha fazla para kazanmasına neden olmaktadır. 2.1.8- Ekonomik Üretimi Hedeflemek Organik gıda fiyatlarının konvansiyonel gıdalardan daha pahalı olduğu bir gerçektir. Fakat konvansiyonel gıdaların görünmeyen maliyetleri hesap edildiğinde, organik gıdalardan daha pahalıya mal oldukları meydana çıkacaktır. Örneğin konvansiyonel ürünün eldesi için kullanılan sentetik girdilerin maliyeti (ilaç firmalarının denemeler için harcadığı milyon dolarlar) , tehlikeli atıkların temizlenmesi için harcanan paralar , çevreye ve insana verdikleri parayla ölçülemeyecek zararlar gibi görünmeyen çevre ve sosyal maliyetleri bunların gerçek maliyetlerinin organiklere göre kat kat pahalıya mal olduğunu ispatlar. 2.1.9 Biyolojik Çeşitliliği Sağlamak Konvansiyonel tarımda monokültür uygulanır. Yani dönümlerce arazide tek tip bitki yetiştirilir. Bu nedenle toprağın sömürülen besin madde ve mineralleri her yıl artan miktarlarda kullanılan sentetik gübrelerle tekrar toprağa verilmeye çalışılır. Sentetik gübreler toprağın mikro florasını tahrip eder, solucanları faydalı böceklerin topraktaki larva yada yumurtalarını öldürür. Tek tip ürünler, o ürünlerde zararlı olan haşerelerin yoğunluklarının artmasına neden olur. Bu ise, tarım ilacı kullanımını zorunlu hale getirir. Tarım ilaçları, o ilaçlara karşı direnç mekanizmaları güçlenen haşerelerin çoğalmasını engelleyemediği için, dozajlarının ya da uygulama sıklıklarının arttırılması, hatta yeni başka ilaçların devreye sokulması gündeme gelecektir. Yoğun tarım ilacı uygulaması, bitkilere musallat olan haşerelerle birlikte onların düşmanı olan predatörlerin de yok edilmesine ve/veya böceklerle beslenen kuşların zehirlenmesine neden olur. Halbuki organik tarım yapılan işletmelerde haşere mücadelesi organik preperatlarla, çevredeki diğer faydalı hayvan ve böceklerin varlığını sürdürmeleri ile sağlanır. Hayvan gübresi, doğal bitki besin elementleri, mineral katkıları ile, iyi bir ürün rotasyonu ve özellikle yeşil gübrelemeyle yetiştirilecek ürünün ihtiyacı olan besin maddeleri sağlandığı gibi, toprağın strüktürü ve toprak mikroflorası korunmuş olur. Biyolojik çeşitliliğin korunması hem organik tarımın başarısı için hemde eko sistemin dengelerinin bozulmaması için gereklidir. 2.1.10- Ürünlerde Daha Zengin Bir Aroma Yaratmak Bulunulan bölgede mevcut yada oraya çok kolay adapte olan ürün çeşitleri, organik tarım koşullarında yetiştirildiklerinde, kendilerine özgü tat ve aromalarından bir şey kaybetmezler. Sentetik kimyasallar kullanılmadan üretilmiş olan organik ürünlerin albenisi konvansiyonel ürünlerden daha düşük olabilir ama gerek; besin, mineral, vitamin içerikleri, gerek; tat ve aromaları gerekse de; hasat sonrası raf ömürleri konvansiyonel ürünlerden daha fazladır. .2. ORGANİK TARIM KURALLARI 2.2.1. Genel Yaklaşım Doğal sistem içerisinde var olan tüm öğeleri bir bütün olarak gören organik tarım uygulamalarında esas olarak kendine yeterlilik ve kapalı bir sistemin benimsenmesi gerekmektedir. Bu anlamda yapılacak tüm çalışmalarda gerek kendi üretim sahası ve gerekse yakın çevrede var olan doğal florayı olumsuz yönde etkileyecek hareketlerden kaçınılmalı; çöp, atık vb. gibi birikimin oluşması engellenmelidir. Tarımsal uygulamalarda ilk sırada önem arz eden toprak ve yapısı hakkında bilgi sahibi olunması gerekir. Toprak içinde var olan canlı organizmaların yaşamlarını sürdürmelerinin engellenmediği, ancak organik kapsamının arttırılmasına yönelik çalışmalara ağırlık verilmelidir. Çiftlik gübresi ve kompostlar ile organik materyallerin toprağa karıştırılması suretiyle toprak beslenmelidir. Organik tarım uygulamalarında gübreleme, toprak işleme konularında çok hassas olunmalı ve asla toprak yapısı tahrip edilmemeli; mevcut besin kaynaklarından daha etkili yararlanabilmek için münavebe uygulaması yapılmalıdır. Bitki koruma çalışmalarında erken uyarı mekanizması yürütülmeli, hastalık veya zararlının olumsuz etkisi ilk evrelerinde önlenmeye çalışılmalıdır. Fremon ve diğer tuzaklar, kokulu bazı bitkiler, bitki direncini arttırmada etkili baklagillere yer verilmesi, ekolojiye uygun tür ve çeşitlerin tercih edilmesi gibi bazı pratik çalışmalar yürütülmelidir. Unutulmamalıdır ki gerek bitkisel gerekse hayvansal materyallerde seçilecek tür, çeşit ve ırkların üstün kalitede ve bilhassa üretim yapılacak yöre ekolojisine uygun olanlardan seçilmesi oldukça önemlidir. Tüm işletmelerde olduğu gibi organik tarım işletmelerinde de enerji girdisi önemli konulardan birisini oluşturmaktadır. Organik tarım yapılan çiftliklerde petrol ve türevlerine ilişkin kaynakların mutlaka optimum düzeyde kullanılması gerekir. İhtiyaç duyulan enerjinin önemli bir kısmının ekonomik olarak güneş, rüzgar ve/veya su kaynaklarından karşılanabileceği unutulmamalıdır. Organik tarım çalışmalarında toprak kalitesini işlemler arasında çiftlik ve kanatlı gübresi, çiftlik ve sıvı atıkları (şerbet), saman, torf, mantar üretim artığı ve diğer organik ortamlar, organik ev atıkları kompostları, bitki artıkları kompostu, mezbaha ve balık endüstrisinden kalan hayvansal atıkların işlenmiş ürünleri, gıda ve tekstil endüstrisi organik yan ürünleri, deniz yosunları ve deniz yosunları ürünleri, talaş ağaç kabukları ve odun atıkları, odun küfü, tabii fosfat kayaları, kalsiyumlu aluminyum fosfat kayacı, volkanik tüf, potasyum kayacı, potasyum sülfat (kontrol organınca tanınmış), kireç taşı, tebeşir, magnezyum kayacı, kalkerli magnezyum kayacı (dolamit), magnezyum sülfat (epson tuzu), kalsiyum sülfat (jips), sertifika kuruluşu tarafından da onay almak koşulu ile iz elementler (Cu, Fe, Mn, Mo, Zn, Br) ve kükürt kullanımı, kaya unu, perlit ve bentonit gibi kil esaslı maddeler kullanılabilir. Bunlara ilaveten bitki koruma mücadelesini kolaylaştırmak için Chrysanthemum cinerariaefolium’dan ekstrakte edilen muhtemelen bir sinerjist ihtiva eden phyrethrins esaslı preparatlar, Derris elliptica’dan, Quassia amara’dan ve/veya Ryania speciosa’dan elde edilen preparatlar, balmumu, diatoma (Diatomaceous) toprağı, kaya tozu, tuzaklarda kullanılmak koşulu ile tüksek hayvan türlerini dirençli yapan ve metal dehyte esaslı preparatlar, kükürt, bordo bulamacı, burgundy bulamacı, sodyum silikat, sodyum bikarbonat, arap sabunu, fremon preparatları, Bacillus thuringiensis preparatları, granüler yapıdaki virus preparatları, bitki ve hayvan yağları, parafin yağları kullanılabilir. 2.2.2. Organik Tarımın Farkı Nedir ? Organik tarımı diğer tarım sistemlerinden farklı kılan esas, atık ürünlerdeki toprak besin elementlerinin yenilenebilir kaynaklar ve geri dönüşüm sistemi uyarınca toprağa geri verilmesidir. Organik tarım; ekolojik sistemin, zararlılar ve hastalıklarla kendine özgü yöntemlerle mücadele etmesi esasına dayanır. Bu mücadele sırasında sentetik pestisitlerin , herbisitlerin, kimyasal gübrelerin, büyüme hormonlarının, antibiyotiklerin ve genlerin kullanımı tamamen yasaklanmıştır. Organik çiftçiler, ekolojik sistemin korunması ve kirliliğin azaltılmasını benimsemek ve buna uygun davranmak durumundadırlar. Bugün organik tarımı sadece kendi başına bir tarım teknolojisi olarak ele almak doğru değildir. Çünkü organik tarım bugün bir metot olmakla birlikte bir felsefi düşünce veya bir yaşam tarzı olarak da ele alınmalıdır. Bu nedenle özellikle ülkemizde bu tarım yöntemi bir yaptırım şekline dönüşmediğinden; tüketici kendi avantajlarını kısa süre içinde göremeyerek, üretimin azalması ve yükselen fiyatları tüketicinin kabul etmemesi sonucu organik tarımın ülkemizdeki uygulama süreci daha da uzayacaktır. Ancak bu alternatif üretim şeklinin kurallar çerçevesinde eksiksiz uygulanması halinde; tüm insanlığın ve gelecek nesillerin sağlığının ve toprak,su kalitesinin korunması; erozyonun önlenmesi, iklimsel anormalliklerin azalması, toprakların bünyesindeki canlı ve organik madde kapsamları artması, hastalık ve zararlıların ilaçlara karşı bağışıklık kazanmalarının önlenmesi, işletmenin gübre, ilaç girdilerinin azalması, ilaç ve diğer kimyasalları kullanan insanların sağlıklarının korunması Enerji Tasarrufu sağlanmasıyla mümkün olacaktır. Pahalı ve kısa tarım yerine, ucuz ve uzun vadeli tarım yapılacak ama üreticinin geliri artması ve elbette insanların daha sağlıklı ürünlerle beslenmesi gibi birçok önemli avantaj sağlanmış olacaktır. 2.2.3. Organik Tarıma Geçiş Sorunları Yukarıdaki tüm yararlarına rağmen tarım üretiminin organik metoda hemen dönüştürülmesi imkansız olduğundan, sistemin yerleşmesi için belirli bir süreç gerektiğinden, Dünya’da ve Türkiye’de organik tarım uygulamanın da bazı zorlukları olduğu bir gerçektir. Bunlar arasında; üretim veriminin özellikle geçiş sürecinde ortalama %10-20 arasında azalma göstermesi, hastalık ve zararlı (Paslı-kara lekeli ve iç kurtlu) meyve oranı artma olasılığı, piyasadaki organik gübre ve organik pestisitlerin henüz ihtiyaca cevap verecek potansiyel ve standarda ulaşmamış olması, işgücü gereksiniminin (özellikle yabani ot kontrolü için) yüksek olması, organik tarım kurallarına göre üretilen meyve-sebze bahçelerine daha geniş alanlar ayrılması zorunluluğu ve organik bölge ve havzaların oluşturulması gerekliliği sıralanabilir. 2.2.4. Organik Tarımın Yararları ve Uygulamalar Kimyasal sentetik ilaç ve gübrelemeye dayalı geleneksel tarım uygulamaları ile yüksek oranda verim artışı sağlanırken, bunların aşırı kullanımı sonucu maliyet ve çevre kirliliği de gittikçe artmaktadır. Aynı alan ve aynı zamanda birden fazla bitki türünün birlikte yetiştirilmesi anlamına gelen birlikte ekim (intercropping); geleneksel tarımın söz konusu problemlerini azaltabilecek, modern tarımla uyumlu ekonomik ve ekolojik bir tarım tekniği özelliği taşımaktadır. Birlikte ekim; bitki türleri bakımından çeşitlendirilmiş bir tarım tekniğidir. Bu bitkisel çeşitlilik bazı zararlı böcek türlerinin yoğunluğunun azaltılmasında etkili olmakta, biyotik, strüktürel ve mikroklimatik farklılıklar nedeniyle bazı yabancı ot türleri ve patojenler ile ve bir çok nematod türü bu çeşitlilikten olumsuz etkilenmektedir. Petrokimyasallara dayalı pestisit ve gübre kullanımını azaltan birlikte ekim, kimyasal ilaç ve gübrelemenin yasaklandığı, bunun yerine doğal mücadele yöntemleri ile doğal bitki besin maddelerinin kullanıldığı ekolojik tarım sistemleri içerisinde yer alabilecek bir tarım tekniğidir. Ekolojik tarım, günümüzde üzerinde durulması gereken tarım sistemlerinden biridir. Sürekli monokültür tarım ve münavebenin gereği gibi yapılmaması hastalık ve zararlıların aşırı derecede artmasına neden olmuştur. Ayrıca pestisitlerin bilinçsizce kullanımı nedeniyle bazı faydalı böcek ırkları da kaybolmuş ve biyolojik mücadele ortamı olumsuz yönde etkilenmiştir. Aynı şekilde daha çok ürün almak amacıyla tarım topraklarında kullanılan sentetik kimyasal girdiler doğal dengenin bozulmasına, çevre kirliliğine, ürünlerde ilaç kalıntılarına, yıkanan gübrelerin (özellikle azotlu gübreler) yeraltı sularına karışması ile canlılarda nitrat zehirlenmelerine dahi neden olabilmektedir. Bu nedenle günümüzde doğal dengeyi bozmayan, çevre kirliliğini asgariye indiren, insan ve hayvan sağlığına zararlı olmayan tarım sistemlerine önemli ölçüde yönelim başlamıştır. Aynı alanda ve zamanda birden fazla bitki türünün yetiştirilmesi anlamına gelen Birlikte Ekim (Kass, 1978) monokültür tarımın söz konusu problemlerini azaltabilecek, modern tarıma uyumlu ekonomik ve ekolojik bir tarım tekniğidir. Birlikte Ekim, bitki türleri bakımından çeşitlendirilmiş bir tarım tekniği olup, bu çeşitlilik bazı zararlı böcek türlerinin yoğunluğunun azaltılmasında etkili olmaktadır (Perrin,1977; Bottenberg ve Irvin, 1992). Benzer şekilde farklı bitki türlerinin karışımı ile ortaya çıkan biyolojik, strüktürel ve mikroklimatik çeşitlilik, patojenler ve bazı nematod türlerinin de azalmasına etki yapmaktadır (Perrin, 1980; Zitter ve Simms, 1980). Monokültür tarım tekniklerinde yabancı otların gelişmesine elverişli geniş boşlukların bulunması, birim alandaki yabancı ot popülasyonunun artmasına neden olmaktadır. Oysa birlikte ekim sistemleri, çeşitliliğe bağlı olarak yabancı otların büyüme alanlarını kapatarak daha iyi rekabet etmektedir. Monokültür tarım tekniklerinde yüksek verim alma isteği aşırı gübre kullanmayı teşvik etmektedir. Buna karşın birlikte ekim sistemlerinde yer alan baklagillerin azot fikse eden bakteriler vasıtasıyla diğer bitkiye ek azot kaynağı sağladığı da bazı araştırıcılar tarafından bildirilmektedir. Birlikte ekim planlamasında, bitkilerin toprak üzerinde ve kendi aralarındaki etkileri toprak verimliliğini önemli ölçüde etkilemektedir. Uzun yıllar aynı bitkilerin ekildiği monokültür tarım tekniklerinde, yüksek miktarda mineral gübre kullanımı, toprak verimliliğinin azalmasına, çoraklaşmaya ve doğal kaynakların daha yoğun bir biçimde sömürülmesine ve tahrip edilmesine neden olmuştur. Bu nedenle erozyonu, çölleşmeyi, toprak tuzlulaşmasını azaltan yeni tekniklerin geliştirilmesi kaçınılmaz olarak görülmektedir. Aşırı sentetik gübre kullanımı, koruyucu toprak uygulamalarının da terkine neden olmuştur (Akman, 1993). Birlikte ekimde baklagiller, atmosferdeki azotun toprağa fiksasyonu ile toprağın azot içeriğini artırmaktadır. Ayrıca bugün yabancı ot mücadelesinin temelini ilaçlı mücadele oluşturmaktadır. Oysa birlikte ekimde kullanılan baklagillerin yaygın ve derine giden kök sistemi ile hem kendinden önceki bitkiye verilen gübreden daha iyi faydalanmakta, hemde toprak üstü aksamının oluşturduğu gölge tavı ile toprak nemini uzun süre muhafaza ederek toprağın verimlilik kapasitesini artırmakta, aynı zamanda daha derinlerdeki besin elementlerini kullanarak toprakta tek yönlü bir tüketimin önüne geçmektedir (Francis, 1986). Daha sonra kökler ve hasat artıkları çürüyerek toprağın organik madde içeriğini ve havalanmasını artırmaktadır. Ayrıca karışımdaki baklagiler, diğer bir çok bitkide olmayan Rhizobium bakterileri ile ortak yaşam halindedir. Bu ortak yaşam, bitkinin diğer bitki besin elementlerinin alabilme yeteneğini artırmaktadır. Böylelikle toprak, bitkiler tarafından daha etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Bunun yanında, toprak sık bir bitki örtüsü ile kaplı olduğundan verimli olan üst tabakanın su ve rüzgar erozyonu ile kaybı önlenmektedir. Böylece birlikte ekim geleneksel tarımın olumsuz etkilerini ortadan kaldırarak toprak verimliliği muhafaza etmektedir. Birlikte ekimlerde, Rhizobium bakterileri vasıtasıyla azot fikse eden baklagil türlerinin yetişme dönemi boyunca diğer bitkiye ek azot sağlayarak daha etkin bir kaynak kullanımı sağladığı bildirilmektedir (Patra ve ark., 1986; Ofori ve Stern, 1987). Baklagil dışındaki diğer bir bitki türünün topraktan alabileceği azot miktarı, fasulye gibi yıllık bir baklagil bitkisinin birlikte ekiminde daha da artabilir. Ofori ve Stern (1987) baklagillere ait azotun arkadaş bitki tarafından alınabilirliğinin bitkinin bünyesine topladığı azotun miktarına, mikrobial mineralizasyon hızına ve baklagil bitkisi tarafından fikse edilen azotun miktarına bağlı olduğunu bildirmektedirler. Dernek (1987), tarafından yürütülen bir ça*lışmada, mısır-fasulye birlikte ekiminin farklı azot dozlarına toplam verim açısından verdiği tepki ve sistemin azot ta*sarrufu araştırılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre, maksimum azot dozu 1. yıl dekara 10 kg, 2. yı1 13 kg olarak bulu*nurken, optimum azot dozları, ilk yı1 dekara 9.5 kg ve ikinci yıl 11 kg olarak bulunmuştur. İki yıllık ortalamalara göre dekara ortalama 10 kg azot sağladığı tespit edilmiştir. Mısır için de*kara ortalama 15 kg saf azotun önerildiği göz önüne alındığında sistemin sağladığı azot tasarrufu açıkça görülmektedir. Birlikte üretimlerde, karışımlardaki bitkilerin dayanıklılığı veya bağışıklılığı, patojenin üreme ya da yayılma hızını önlemeyi başarabilme hipotezine dayanmaktadır. Genellikle havadan bulaşan patojenlere karşı kılıf (kafes) görevi gören bitki türlerini içine alan birlikte ekim sistemleri, patojenlerin hücumunu engelleyebildiği gibi ortamdaki hava hareketleri, sıcaklık, ışık ve nem gibi klimatik koşullan da değiştirerek, sporların bulaşımını ve patojenlerin etkinliğini azaltabilmektedir (Francis, 1986). Larios ve Moreno (1977) Ascochyta phaseolerum’un mısırla birlikte ekilen börülceye göre yalın ekilen börülcede daha fazla hastalık oluşturduğu ve birlikte ekimdeki mısırın hastalığın yayılma hızını engelleyici rol oynadığını bildirmişlerdir. Yine aynı çalışmada börülce mozaik virüsü ve kloratik mozaik virüsü ile bulaşık bitki sayısı birlikte ekimlerde yalın ekime oranla daha az olmuş, bu da söz konusu hastalığın vektörü olarak bilinen bir Crosemelid böceğine (Diabrotica cerotoma), birlikte ekim parsellerinde daha az rastlanması ile açıklanmıştır. Zitter ve Simms (1980), soya ve yerfıstığı sıraları arasında mısır gibi tampon bir bitki yetiştirildiğinde hastalık patojenin yayılma hızının azaldığını tespit etmişlerdir. Bitkisel üretimde yabancı ot kontrolü, yetişme dönemi süresince yoğun bir iş gücünü gerektirmektedir. Etkili bir yabancı ot kontrolünde, sulama yöntemleri ve tekniği ile toprak işleme ve herbisitlerin önemi büyüktür. Bununla birlikte herbisitlerle yabancı ot kontrolüne tam anlamıyla güvenmeyen birçok bilim adamı ve üretici vardır (Walker ve Buchanan, 1982). Birçok yabancı ot türünün herbisitlere dayanıklılığı ve maliyetleri günden güne artmaktadır. Herbisitler hem ekonomik açıdan hem de çevre ve insan sağlığı bakımından birtakım olumsuzluklara sahiptir. Zira herbisitler kültür bitkilerine zarar vermeksizin yabancı ot kontrolünü sağlayacak bileşenlerin bir araya getirmenin zor olduğu özel ürünlerdir (Moody ve Shetty, 1981). Bir çok özelliği ile modern tarımla uyum içinde olan Birlikte Ekim (intercropping), hem toplam verimi artırma hem de doğal kaynakları daha etkin kullanma ve çevresel riskleri en aza indirmesi bakımından ekolojik tarım uygulamaları içinde yer alabilecek alternatif bir tarım tekniği olup konuyla ilgili daha kapsamlı araştırma ve yayım faaliyetlerine ihtiyaç vardır. .3. ORGANİK TARIMIN DÜNYA VE ÜLKEMİZDEKİ GELİŞİMİ Dünya ticaret hacmindeki gelişmeler, uluslararası sermaye hareketlerindeki artış, çok uluslu şirketlerin gün geçtikçe daha fazla büyümesi ve güçlenmesi küreselleşmede etkili olan unsurlardır. Bu unsurlar aynı zamanda tarım ve gıda sektöründeki gelişmelerde ve teknolojik ilerlemelerde de etkili olmuştur. Küreselleşme ve iletişim olanaklarındaki gelişmeler dünya ticaretinde değişikliklere yol açmış, yeni ürünleri ve kavramları ortaya çıkarmıştır. Modern biyoteknolojideki gelişmelere bağlı olarak biyoteknolojik ürünlerin ve ayrıca, refah ve bilinçlenme düzeyindeki artışa bağlı olarak organik ürünlerin ticareti konusu gündeme gelmiştir. Uruguay Round çok taraflı ticaret müzakereleri sonucunda kabul edilen anlaşmaların 1995 yılında hayata geçmesiyle birlikte tarım sektörünün küresel ekonomiye entegrasyonu hızlanmış ve çok taraflı ticaret sisteminde tarım ürünleri ticaretine uygulanacak kurallar hükme bağlanmış; teknik engel ve sağlık önlemi olarak yapılacak uygulamalar belirli bir disiplin altına alınmış; fikri mülkiyet hakları alanında uygulanacak kurallar belirlenmiş; yeni bir kurumsal yapıyla etkin olarak çalışan bir uluslararası kuruluşa -Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)- hayat verilmiştir. Günümüzde, genel olarak, konvansiyonel ürünler olarak tanımlanan geleneksel ürünler ile modern biyoteknoloji yöntemleri kullanılarak üretilen genetik ürünler ve organik ürünlere uygulanan çok taraflı ticaret kuralları arasında farklılıklar bulunmamaktadır. İlgili DTÖ Anlaşmalarına -Ticarette Teknik Engeller Anlaşması (TBT) Sağlık ve Bitki Sağlığı Önlemleri Anlaşması (SPS)- göre ticarette sağlık önlemi veya teknik önlem olarak yapılmasına izin verilen uygulamalarda, modern biyoteknoloji yöntemleriyle üretilen ürünler için özel düzenlemelere yer verilmemiştir. Fakat, ilgili Anlaşmalara göre, bilimsel temellerinin olması ve uluslararası standartlara dayanması koşuluyla, bu ürünlerin dış ticaretinde teknik önlem veya sağlık önlemi alınması mümkün bulunmaktadır. Diğer taraftan, DTÖ Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları (TRIPS) Anlaşması, sanayide uygulanabilir olması ve bir yeniliği de beraberinde getirmesi koşuluyla teknolojik gelişmelerin patente bağlanabileceği hükmünü içermektedir. Biyoteknolojik ürünler ve organik ürünlere uygulanacak kurallar konusu sadece DTÖ’de değil, aynı zamanda farklı uluslararası kuruluşlarda da ele alınmaktadır. Temel gıda güvenliğini kontrol amacıyla uygulanacak genel standartları oluşturma görevi, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından, ortak gıda standart programını uygulamak üzere kurulan "Codex Allimentarious Commission"a verilmiştir. Bu kapsamda anılan Komisyon, biyoteknolojik yöntemlerle üretilen ürünler ve organik ürünler için uygulanacak temel gıda standart programlarını oluşturmaktadır. Son zamanlarda, özellikle gelişmiş ülkelerdeki tüketici talebi refah ve bilinçlenme düzeyindeki artışa, iletişim ve ulaşım olanaklarındaki gelişmeye bağlı olarak organik ürünlere yönelmektedir. Tarım ürünü üreticisi ve ihracatçısı bazı gelişmekte olan ülkeler, bu talebi karşılamak üzere, organik tarım ürünlerinin üretimi ve ticareti üzerine yoğunlaşmaktadırlar. Organik tarımın öneminin sürekli arttığını belirtmek mümkündür. Ancak, organik ürün ve pazarlarla ilgili araştırmalar sınırlı, geleceğe ilişkin tahminler ise yetersizdir. Diğer taraftan, Dünya ticaretinde, organik ürünlerin ticareti biyoteknolojik ürünlerin ticareti kadar hızla artmamaktadır. Organik tarım ürünlerine yönelen talep, gelişme yolundaki ülkeler için yeni ihracat olanakları yaratmıştır. Ancak, organik tarım ürünlerinin, organik olmayan ürünlere göre daha pahalıya üretilmesi ve satılması; organik tarım işletmeciliğine geçişin belirli bir zamanı gerektirmesi; organik üretimin sertifikayla belgelenmek durumunda olması ve organik ürün ve pazarlarla ilgili araştırmaların sınırlı olması, organik ürün ticaretinin yaygınlaşmasının önündeki en önemli engellerdir. 1997 yılı itibariyle dünyada 10.455 milyon dolar tutarında olduğu belirlenen organik ürün perakende satışlarının % 50'sinden fazlası Avrupa ülkelerinde gerçekleşmiştir. Avrupada en gelişmiş organik gıda ve içecek pazarına sahip olan ülkeler Almanya, Fransa, İtalya ve İngiltere'dir. 1997 yılındaki satışların yaklaşık % 40'ı ABD'de, %10'u ise Japonya'da yapılmıştır. Uluslararası ticareti yönlendiren unsurlardan biri tüketici tercihleridir. Tüketiciler bilimsel ve teknolojik gelişmeler karşısında daha bilinçli davranmak durumunda olan kesimdir. Bu kesim konuya sağlık, çevre ve etik kurallar olmak üzere üç farklı açıdan yaklaşmaktadır. Genel olarak tüketiciler, teknolojik gelişmelerin çok yönlü etkilerinin bulunduğunu ve bu etkilerin bazılarının olası riskleri de beraberinde getirdiğini bilirler ve kararlarını bilinçli olarak vermek isterler. Ayrıca, bunları bilimsel ve etik değerlendirmelerin gerektirdiği kritik kararlar olarak görürler. Yapılan araştırmalar, OECD ülkeleri arasında, Kuzey Amerika ülkeleri ile Avrupa ülkeleri arasında, biyoteknolojik ürünlere yaklaşım şeklinde önemli farklılıklar bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bir kesim -Amerikalılar- gıda üretimi için modern biyoteknolojinin kullanımına olumlu yaklaşır ve modern biyoteknolojinin gıda üretimi açısından olduğu gibi, çevrenin de yararına olduğunu belirtirken, diğer kesim -Avrupalılar- bu düşüncenin aksine konuya şüpheyle yaklaşmaktadır. Amerika ve Avrupa ülkeleri arasındaki bu yaklaşım farklılığı mevzuat düzenlemelerine de yansımıştır. AB genetik olarak değiştirilmiş mikroorganizmalardan üretilen ürünlerin onaylanması konusunda ABD'den farklı bir süreç izlemekte ve uygulamaları "ihtiyatlılık" ilkesine dayanmaktadır. Tüketiciler açısından esas olan kaygı, gıda üretiminde genetik biliminin kullanılmasının olası bilinmeyen riskleridir. Bu durum sağlık ve çevre açısından kabul edilebilir risk düzeyinin tanımlanmasını da güçleştirmektedir. Bu kaygılar tüketicileri, modern biyoteknoloji yöntemleriyle üretilen ürünlerin etiketlenmesi veya bu ürünlerin orta ve uzun dönemli etkileri konusunda risk değerlendirmesinin yapılması yönünde talepte bulunmaya yönlendirmektedir. Ülkemiz İthalat Rejimi kapsamında kamu ahlakı, kamu düzeni ve kamu güvenliği ile insan, hayvan ve bitki sağlığının korunması veya sınai ve ticari mülkiyetin korunması amacıyla ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde önlem uygulanan ürünler kapsamı dışındaki tüm ürünlerin ithali serbesttir. Ayrıca, bütün tarım ve gıda maddelerinin ithalatında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'ndan, eczacılık sanayi ürünlerinin ithalatında ise Sağlık Bakanlığı'ndan kontrol belgesi alınması gerekmektedir. Dış ticaretle ilgili veriler arasında, ülkemize modern biyoteknoloji yöntemleriyle üretilen tarım ve gıda maddelerinin ithal edildiği yönünde bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, önümüzdeki dönemde kaydedilecek gelişmelere bağlı olarak, bu konunun gündeme gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle, modern biyoteknoloji yöntemleriyle üretilen ürünler için geçerli olacak çok taraflı ticaret kurallarının oluşturulmasından önce, bu alanı düzenleyen ulusal düzenlemelerin yapılmasında yarar bulunmaktadır. Ancak, ulusal düzenlemeler yapılırken, modern biyoteknoloji alanındaki gelişmelerin de düzenli bir şekilde izlenmesi ve bunun sonuçlarının ulusal düzenlemelere yansıtılması gerekmektedir. Bu kapsamda, çağdaş sistemlerde geçerli bir uygulama olan ve tüketicilere almak istedikleri ürünle ilgili her türlü bilgiye ulaşabilmeleri imkanını veren etiketleme uygulamasına geçilmesi etkin pazar çözümlerine ulaşabilmek bakımından yararlı olacaktır. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Resmi dış ticaret istatistikleri olmadığından organik gıda ürünlerindeki uluslararası ticaretin resmini görebilmek mümkün değildir. Uluslararası Ticaret Merkezi ( ITC ) ’nin tahminlerine göre dünya organik gıda ve içeceklerin perakende satış rakamları 1997 de 10 milyar dolar dan 2000 yılında 17,5 milyar dolara çıkmıştır. 2001 için 21 milyar $ olduğu söylenen rakamın 2008 yılı için 80 milyar $’ı bulacağı tahmin edilmektedir. Dünya genelinde tahmini büyümenin içinde en büyük pazar % 46 ile Avrupa, en hızlı büyüyen pazar ise Avustralya ve Yeni Zelanda’dır. Diğer yandan, büyüme, geçmiş yıllarda her ne kadar Almanya ve Hollanda’da yüzde onun altında bir büyümeyle çok yavaş seyrettiyse de Danimarka ve İsviçre gibi ülkelerde bazı yıllarda yüzde kırk büyüme oranları tespit edilmiştir. İngiltere ve keza ABD’nin son birkaç yıldaki organik pazar gelişimi çok hızlı olmuştur. Eldeki verilere göre yıllık küresel büyümenin 2000 yılındaki oranı %20’ler gibiyse dünya perakende satışları toplamının 2001 yılı için 21 milyar doları bulmuş olması lazımdır. Bu olumlu artışın en önemli nedeni Tüketicilerin “Çevre ve Sağlık” olgularına gösterdiği duyarlılıktır. Transgenik ürünlerde yaşanan bazı sağlık sorunları bu duyarlılığın artışını sağlamışlardır. DÜNYADA VE ÜLKEMİZDE ORGANİK TARIMA GEÇİŞ 3.1. DÜNYA ÜLKELERİNDE ORGANİK TARIM 3.1.1. Fransa Fransa’da organik tarımın babaları Raoul Lemaire ve Jean Boucher olup 1950 ve 60’lı yıllarda organik tarım metotlarını çiftçilere anlatmaya çalıştılar. Metotlardan en özel olanı organik gübre olarak deniz yosununu önermeleriydi. Fransa Organik Tarım Kurumu’nun kuruluşu 1962 yılıdır. Bir çok çiftçiyi çatısı altında toplayan başka bir organizasyon olan Nature & Progress 1964 yılında kurulmuştur. 1980’lerde Fransa, Avrupa’da Organik Tarımda lider rolünü üstlendi ve 1985 de Fransa liderliğinde Avrupa Organik Tarım Mevzuatı çıkarıldı. Bir çok üreticinin üye olduğu Ulusal Biyolojik Tarım Federasyonu (Federation Nationale d’Agriculture Biologique- FNAB) 1978 yılında kuruldu. Bu federasyon resmi bir kurum olan Agance Bio’yu kurdu (2001 sonbaharı). Bu kurumun görevlerinden biri kamuoyunun dikkatini organik ürünlere çekmek idi.Bu kampanyalardan en önemlisi Printemps Bio oldu. Fransa, Almanya ve İngiltere’den sonra Avrupa’nın üçüncü büyük organik pazarıdır. Aynı zamanda sebze, meyve, et, süt yanı sıra zeytin-zeytinyağı gibi Akdeniz ürünlerinin en büyük üreticisidir. Fransa’da son birkaç yıldır meydana gelen gıda skandalları nedeniyle organik ürünlere duyulan talep çok hızlı bir artış göstermiştir. Organik tarım yapılan arazi miktarı 1995’e göre 4 kat artarak 2001 yılında 420.000 hektarı bulmuştur. Bu, Fransa’nın toplam tarım arazisinin % 1,5 una karşılık gelir. Bu miktardaki organik alanda 10.400 adet çiftçi ve bahçıvan faaliyet göstermektedir. Fransa’nın 2005 yılı hedefi % 5 organik tarım arazisidir. 2000 yılında Fransa’da 5.500 adet şirket, organik ürünlerin üretim ve ticaretini yapmaktaydı. Gıda pazarının % 42 gibi büyük bir kısmını konvansiyonel perakendeci bazındaki ticaret kapsarken, pazarın % 28 ini organik perakende ürünler, % 5 ini fırıncı ve kasaplar, % 23 ü çiftlik marketleri vasıtasıyla düzenlenen haftalık alışveriş pazarları, kalan % 2’lik bölümünü ise kantin ve restaurantlar kapsamaktadır. (Hamm/Gronefeld/Halpin, Analysis of the European Market for Organik Food,2002) Fransa’daki Bazı Marketlerin Organik Pazar Durumu AC Nielsen Mağazalarının 2002 yılı içinde yaptığı çalışmalardan çıkardıkları sonuç, konvansiyonel perakende gıda ticareti içinde organik ürünlerin payının % 3 olduğudur. Fransa’da perakende gıda ticaretinin liderleri, genelde büyük şirketlerdir. Dünyanın ikinci büyük gıda perakendecisi olan Carrefour’ un organik pazar payı % 18, Leclerc in % 13, Auchan (AC Nielsen) ın % 11’dir. Geri kalan ise , büyük bölümü Monoprix’e ait olmak üzere, bir çok irili ufaklı firmaya dağılmıştır. Monoprix dükkanları, şehir merkezlerinde, sadece organik ürünlerin satıldığı değil, doğal temizlik malzemeleri gibi ürünlerin de satıldığı dükkanlar şeklindedir. Büyük firmalar organik ismini kendi isimleriyle birleştirip ilgili logolar ile yeni etiket isimleri oluşturmaktadırlar. Carrefour Bio, Monoprix Bio , Casino Bio gibi. Fransa’da Organik Ürünlerde Logo Kullanımı Fransa’da dükkanlarda satılan organik ürünlere standart bir etiket konulması işlemi 1983 de başlamıştır fakat bunu kullanma mecburiyeti yoktur. Günümüzde “Agriculture Biologique” Resmi AB logosu, bir çok ürünün üzerinde yer almaktadır. Bu logo, ürünün, 2092/91 sayılı Avrupa Birliği Organik Tarım Yönetmeliğine uygunluğunu ispatlar. Yapılan bir araştırma, bu logodan 1998 yılında Fransızların % 10 unun haberdar olduğunu, ama günümüzde bu oranın % 41 e çıktığını göstermektedir. 3.1.2. İsviçre İsviçre’de organik tarım 1990’ların başlarında benimsenmiştir. Bu yıla kadar hiçbir Devlet desteği olmayan ülkede 2000 yılı itibariyle organik üretim yapılan toplam alan 87.000 ha.a (toplam tarım alanlarının %8.1’i ) ulaşmıştır. Ülkede 1983 yılı itibariyle organik tarımla uğraşan 259 kişi varken bu sayı 2000 yılında 5.300’e ulaşmıştır. Organik tarımda; ekmeklik buğday, sebze ve patates en önemli 3 tarım ürünüyken hayvansal üretimde ise süt, süt ürünleri, et ve yumurta ilk sırada yer almaktadır. 3.1.3. Danimarka Avrupa’da organik tarımın yaygınlaşmasını sağlayan öncü ülkelerden birisidir. İlk yasal yönetmenliği 1987’de yayımlanmıştır. Organik üretim alanı 1998’de 99.000 ha. İdi. 1994’te 2200 çiftlikte yürütülen organik tarım faaliyetleri 1999’da 4100’e ulaşmıştır. Devlet desteği, Danimarka Tarım Kooperatifi Özel Yatırımları, üretici ve pazarlamacıların işbirliği ile 2003 yılı için 300.000 ha. organik tarım alanının oluşturulması (toplam tarım alanlarının %10’u ) hedeflenmektedir. 3.1.4. İtalya İtalya’daki Organik Tarım Ürünleri Talebi Yıllara göre organik ürün talebi artışı %20-100 arasında değişmektedir. Bununla beraber geleceğe yönelik yapılan değerlendirmeler talep artışının %20-40 arasında stabil bir seyir izleyeceği yönündedir. Organik ürünlere olan talebin özellikle 30-40 yaş arasında ki yüksek eğitim almış kişilerden geldiği saptanmıştır. Organik ürünlerin satışı özel dükkan ve sayısı 30’un üzerinde olan ( El-Satimo, Natura Si, Bottega ve Natura, Coop İtalia, Esselunga gibi) büyük marketlerde yapılmaktadır. Organik Üretimde Kontrol ve Sertifikasyon İtalya’da organik ürünlerin sertifikalandırılmasında esas olarak AB 2092/91no’lu yönetmeliği kabul edilmektedir. İtalya’da faaliyette olan 8 sertifika firması vardır. AIAB, CCPB, Ecocert Italia gibi bir sertifika kuruluşundan sertifika almayan hiçbir ürün pazara çıkamaz. İtalya’da organik sertifika kuruluşlarının ve üreticilerinin bir çatı altında toplandığı kuruluş FIAO (The Federazione Italiana Agricoltura Organica)’dır. Organik olarak nitelendirilen bir ürünün en az %70’inin organik nitelikteki hammaddelerden imal edilmiş olması gerekmektedir; ancak bu oran %95 ve üzeri ise organik sertifikası ambalajın ön yüzünde bulunabilir. 3.1.5.Yunanistan Yunanistan’ın 4milyon hektarlık toplam tarım alanı içinde 1994 de 1,200 ha.olan Organik tarım alanı 2002 de 22,000 ha.a çıkmıştır.Avrupa Birliği üyeleri içinde en az organik tarım arazisine sahip olan ülkedir. Her ne kadar organik elma (Magnisia ‑Thessaly bölgesi) ,armut ve kiraz (güney Makedonya Pella bölgesi) üretimi ihmal edilebilir düzeydeyse de çiftçilerden bu alanları büyütme yönünde olumlu talepler gelmektedir. Üzüm,zeytin ve Turunçgil ana organik ürünler olup küçük tarım arazilerinde sebzecilikte yapılmaktadır. Organik sebze ve meyve fiyatları konvansiyonel ürünlere göre % 25-35 daha pahalı satılmaktadır. 3.1.6. Almanya Deli Dana Krizi, Almanya’da 2001 yılı içinde organik ürünlere olan talebi %30 arttırmıştır. Central Market and Prices Reporting Board for Agriculture (ZMP) ye göre 2000 yılındaki organik pazar payı %1.6 iken 2001 yılında Deli Dana Krizi nedeniyle %2,1’e yükselmiştir. Bu rakamlara restoranlar ve diğer yemek servisleri tüketimleri dahil değildir. Krizin duyulduğu 2001’in ilk yarısındaki organik ürünler talep patlaması, krizin gündemden kalktığı yıl sonuna doğru tekrar düşme eğilimi gösterdi. 2001 yılı içinde bütün perakendeciler ve perakende zinciri dükkanlarında Organik Ürünleri denediler ve olumlu sonuçlar aldılar. 2002 için, bazı gözlemciler 2001’e göre % 20’lik bir artış olacağı bazı gözlemciler ise bu oranın altında kalınacağı görüşündeler. Rakam ne olursa olsun, organik marketteki bu büyüme daha fazla sayıdaki konvansiyonel marketin organik ürünler de satmaya başlamasından kaynaklanmıştır. Alman gözlemciler, yeni “organik logo”sunun organik marketlerde yaygın kullanımıyla, dükkanlardaki organik ürünlerin görsel tanımının olumlu yönde etkileneceğini ummaktadırlar. Organik logoyu bilindiği gibi Alman tarım Bakanı Renate Kuenast eylül 2001 de kamuoyuna tanıtmıştı. Bu logo 2092/91 no’lu Avrupa Birliği Organik Tarım market regülasyonu çerçevesinde oluşturulmuş ve perakende ticaret ve üretim (proses) endüstrisi tarafından hemen benimsenmişti. Logodan memnun olamayan organik üretim organizasyonları Avr.Birl. organik kurallarının yeterince sıkı olmadığını bu logonun ise perakende vitrinlerindeki organik ürün tanımının eskisinden daha iyi yapılabilmesinden başka bir faydası olmayacağı görüşündeler. Bu görüşler karşısında Alman Hükümeti, Avrupa Birliği Organik Tarım Mevzuatı EEC 2092/91 nun eksiklerinin giderilmesi için aşağıdaki maddelerden oluşan bir memorandum hazırlamıştır. · Ürün üreticileri ve bunları işleyen firmaların yanında, organik ürünler toptancıları da Organik Gözetime tabi tutulacaklardır. · Gelecekte, organik operasyonlar çiftliklerin tamamında, · Yemler, hayvanların içinde beslendiği çiftliklerde yada komşu organik çiftliklerde üretileceklerdir, · Organik üretimler için, kısmen izin verilmiş organik olmayan yemler, tekrar gözden geçirilecek ve gerekirse kısıtlanacaktır, · Organik üretimler için, konvansiyonel çiftliklerden katı yada sıvı gübre alınıp kullanılmasına izin verilmeyecektir, · Organik Su Ürünleri üretimi (Aquakültür) kuralları geliştirilecektir. Organik pazarın dinamik büyümesine katkıda bulunmak amacıyla Tüketici Koruma Federal Bakanlığı Şubat Mart 2002 de yeni logoyla ilgili bilgilendirme kampanyası başlatmıştır. Logo; gazete, dergi, bilboardlar, hatta üç klip serisi halinde televizyonda da teşhir edilmiştir. 7,5 milyon Euro ya mal olan tanıtım kampanyasındaki logo 1300 değişik ürün için 170 firma tarafından kullanılmaktadır. 3.1.7. Asya ve Pasifik Ülkeleri Asya-Pasifik bölgesindeki organik gıda satışları artmaya devam ediyor. Bölgede Organik gıda üretimi yükselişini sürdürürken yaşam stili değişiklikleri ve sağlık konularından haberdar olmalarının sonucu olarak, tüketicilerin organik ürünlere ilgisi de güçlenmeye devam ediyor. Perakende olarak pazarlanan organik gıdalarda gözlenen artış, en fazla Japonya’dadır. Asya Pasifik bölgesindeki organik gıda satışlarının çoğu, uzman perakendeciler tarafından yapılmaktadır. Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda da organik gıdalar çok büyük perakendecilerde bulunuyor. Süpermarketler, Avustralya ve Yeni Zelanda da organik gıdalar için en önemli satış kanalı olup son zamanlarda Japonya’da da önem kazanmaya başlamışlardır. Japon Organik gıda pazarındaki başta gelen en önemli iki süper market Jusco ve Daiei dır. Organik gıda çeşitleri oldukça sınırlı ve satışların çoğu büyük kentlerdeki mağazalardan yapılmaktadır. Japon süpermarketlerindeki ürün çeşitleri organik tofu gibi işlenmiş gıdalardan rice balls ve organik içeceklerden oluşmuştur. En çeşitli organik gıdalar Japonya’da 1990’ların başından beri mantar gibi çoğalan Organik gıda mağazalarında bulunmaktadır. Tokyo’da yaklaşık 400 organik gıda mağazasının bulunduğu tahmin edilmekte olup 7 organik gıda market zincirinden biri olan Mother’s’)da bu bölgededir. Bu mağazalardaki ürün çeşidi oldukça kapsamlı olup taze meyve sebze, kahvaltılık yiyecek, tahıl, hububat ve bebek gıdalarını içerir. Organik Gıda Endüstrisine ait en büyük iki zincir 7 eleven ve Lawson mağazalarıdır (Birinde 8.800 dükkan, diğerinde 7.650 dükkan vardır). Lawson, doğal gıda ve organik gıda sektöründe uzman olan Natural Lawson mağazasını 2001 Haziranında açmıştır. Hong Kong, Tayvan, Singapur ve Güney Kore de tüketici ilgilerinde kayda değer bir artış gözlenmektedir. Genel olarak Asya ülkelerinin zengin olanlarında tüketicilerin yüksek alım gücü nedeniyle “talep” yüksektir. Asya ülkelerinde uzman perakendeciler olan sağlık ve gıda dükkanları en önemli pazarlama kanallarıdır. Bu dükkanlar organik gıda ürünlerini ilaç ve sağlık ürünlerinin yanında pazarlamaktadırlar. Japonya’da üretilen organik sebze ve meyveler genelde üreticiden-tüketiciye direkt olarak satılır (Tei-kei sistemi). Bu sistemle satış oranı % 50’nin üzerindedir. Japonya’da ürünlerin organik olup olmadığını Japanese Agricultural Standards (JAS) belirler.Bir çok taze meyve sebze üreticisi henüz çiftlik ve arazilerini JAS’a kaydettirmemişler, ve ürünlerini “Yeşil Gıda” (Green Food) olarak pazarlamaktadırlar. Yeşil gıdanın kriteri, ürünler için çok az miktarda gübre ve pestisit kullanılmış olmasıdır. Bir çok süper markette sertifikalı organik yerine bu tür ürünler çokça satılmaktadır. Organik ürünler Avustralya ve Yeni Zelanda dışındaki bir çok Asya ülkesinde ithalat yoluyla getirilip tüketilmektedir. Özellikle işlenmiş organik ürünler, organik içecekler ve tahıllar Avrupa ve Amerika’dan ithal edilmektedir Avustralya ve Yeni Zelanda’nın kendine yeter miktarda organik gıda yetiştiricisi ve üreticisi vardır. Hindistan organik çay, tıbbi bitkiler ve baharat üretiminde, Filipinler organik Muz konusunda, Çin organik bal ve sebze konusunda lider yada ana üreticilerdir. 2000 yılında 3 milyar dolarlık Organik Pazar, 2001 de küçülerek 250 milyon dolara düştü. İşin dışarıdan görünen şekline içeriden bakıldığında ise; Her ne kadar pazardaki organik ürün çeşit ve miktarı azaldıysa da JAS markası altında pazarda yer alan ürünler için talepte bulunan tüketici kitlesi büyük bir artış gösterdi, ürünlere olan güven arttı. Şimdi, Avrupa ve Amerikan kontrol ve sertifikasyon şirketleri JAS akreditasyonu aldıkları takdirde kendi ülkelerinin ürünlerini Japonya’ya sokabilmekteler. Dünya genelindeki organik ürün satışından elde edilen toplam gelir 2000 yıllı itibariyle 15 milyar $’a ulaşmıştır. Burada ABD ve Almanya’nın pazarda en büyük paya sahip iki ülke oldukları anlaşılmaktadır. Bu büyük pazar rakamlarına karşın ülke bazında ki organik ürün ticareti toplam gıda satışı içinde oldukça düşük bir düzeydedir. Toplam gıda ticareti içinde %3’lük bir organik gıda satışı elde eden Danimarka’da organik ürün satışından elde edilen gelir toplam gıda satışı gelirinin %1’i düzeyindedir. Toplam organik satışlar içinde meyve ve sebze satışının %20’lik bir payı vardır; bu değer Tablo 1’de değerlendirmeye alınan ülkelerin meyve ve sebze satışı içinde %2-10’luk kısmını oluşturmaktadır. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. 3. 2. TÜRKİYE’DE ORGANİK TARIM Ülkemizde ekolojik tarımın gelişmesi Avrupa ülkelerinin tersine üreticilerce tabandan değil, alıcıların göstermiş oldukları talep doğrultusunda gelişmiştir. İlk olarak 1984-85’te Avrupa’lı alıcılardan gelen bu talepler doğrultusunda ekolojik kuru üzüm ve kuru incir ile başlayan Organik Tarım, 1985-90 döneminde geleneksel ihraç ürünlerinden oluşan ve sadece 8 ürüne yönelik ürün yelpazesi ile tanımlanmaktaydı. Genel anlayış dış pazara ürün işleyen yerli ve yabancı firmaların, gelen talebe bağlı olarak üreticilerle anlaşmalı olarak üretim yapması şeklinde benimsenmiş ve bu anlayış süre gelmiştir. Ürün çeşitliliğinde 1990’dan sonra hızlı bir artış gözlenmiş ancak dış talep, üretimde gerek miktar gerekse tür açısından belirleyici faktör özelliğini korumuştur. 1994 yılında Tarım ve Köy İşleri Bakanlığınca çıkarılan yönetmelik yasal çerçeveyi belirleyerek sorumluluğu Tarım ve Köy İşleri Bakanlığına vermiştir. Ocak 1996’da çıkarılan bir yönetmelik ile organik ürünler ihracat sırasında beyanı zorunlu gruba alınmış ve ihracata ilişkin bilgilerin bir merkezde toplanması amacı ile Ege İhracatçı Birlikleri yetkili kılınmıştır. Organik tarım ürünleri 2000’e değin dış pazara yönelik gelişmiştir. Bu süre içinde iç pazarda süpermarketlere yönelik bazı çabalar, ürün yelpazesinin sınırlı, fiyatların da yüksek olmasına bağlı olarak başarılı olmamıştır. 1999 yılından sonra organik ürünlerin; İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Kuşadası, Bodrum gibi merkezlerde özelleşmiş dükkanlarda satılmaya başlaması ile birlikte talepte artış gözlenmiştir. Bu tip dükkanlarda ürün yelpazesini genişletmek üzere doğal ve/veya ev yapımı ürünlere de yer verilmekte, ayrıca ek hizmet olarak tüketiciye organik ürünler konusunda bilgi de sunulmaktadır. İç pazardaki kıpırdanmalara karşın halen, organik üretimin tarımsal üretimdeki payı %1’in altındadır. Organik ürün yelpazesi, ister gıda isterse gıda dışı maddeler olsun, raf ömrü uzun ve pazar esnekliği olan kurutulmuş meyve-sebze, sert kabuklular, bakliyat, tıbbi ve aromatik bitkiler ve işlenmiş (dondurulmuş, konserve edilmiş meyve-sebze, meyve suyu, uçucu yağlar vb. ) ürünlerden oluşmaktadır. Organik üretimin 1990-2000 döneminde hızla gelişmesine karşılık gelişmenin dış talep tarafından yönlendirilmiş olması bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Tebliğ, hızla artan iç ve dış pazar taleplerine cevap verebilmek için organik tarımın bugünkü durumunu Türkiye’ye benzer ülkelerle karşılaştırarak irdelemek ve öneriler getirmeyi hedeflemektedir. Ülkemizde tüketiciler organik ürünlerin özellikleri; örneğin üretim teknikleri, çevre korumadaki rolü veya ürünlerin sağlık değerleri hakkında yeterli bilgi sahibi değildir. Ancak bu bilgi eksikliği, piyasadaki gıda maddelerinde girdi yoğun ve bilinçsiz üretimin yarattığı risk faktörleri için de geçerlidir. Diğer önemli bir faktör de tüketicinin gıda mevzuatı, mevcut katkı, kalıntı sınır değerleri ve satılan ürünlerin bu değerlere göre durumunun resmi makamlarca duyurulmaması, tüketici örgütlerinin de yetersiz kalmasıdır. Bugün genetik modifikasyon tüm dünyanın gündeminde iken ülkemizde sadece bilimsel platformda kısmen tartışılmaktadır. Tüketici bilinçlendirmeye yönelik çalışmalar ise yok denecek kadar azdır. Organik üretimde uzmanlaşmış insan kaynakları, diğer birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de yetersizdir. Organik üretimle ilgili olarak bir çok üniversitede lisans veya lisans üstü düzeyde dersler verilmektedir. Ancak organik tarımın olaylara bakış açısının bütünsel olduğu düşünüldüğünde, ayrı dersler yerine tek bir program halinde ele alınması yerinde olacaktır. Bu anlamda Gümüşhane/Kelkit’te eğitme başlayan Organik Tarım Meslek Yüksek Okulu bir örnek teşkil etmektedir. Bu tarz bir eğitim süreci ile temel kavramların yerleştirilmesi ve bitkisel ve hayvansal üretimin beraberce işlenmesi uygulamadaki başarı şansını arttıracaktır. Ülkemizde hiçbir üniversitede çok disiplinli ortak program bulunmamaktadır. Ziraat fakültelerindeki mevcut programlar ve eğitim çerçevesinde ilgili bazı konulara yer verilmekle birlikte, ekolojik tarım nosyonunun yeterince geliştirildiğini söylemek mümkün değildir. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Şekil 11: Organik çiftlik sayısına göre dünya ülkelerinin durumu Ülkemizde son 5-6 yıldır hizmet-içi eğitime yönelik ulusal veya uluslar arası kısa kurslar düzenlenmektedir. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının DPT desteği ve ETO (Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği) ve Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinin katkısı ile yılda iki defa düzenlenen kısa kurslarda teknik eleman eğitimi çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Eğitim-yayımda en önemli sorunların başında organik tarım alanında başarıyı arttıracak ülkemiz koşullarına uygun bilgilerin üretimi, bilginin ilgili noktalara akışı, eğitim olanaklarının ve araçlarının yetersizliği gelmektedir. Bu alanda görev; özel, kamu ve gönüllü kuruluşların tümüne düşmektedir. Organik üretimin planlanıp uygulanmasında yöreye özgü koşullar başarıyı etkileyen ana faktördür. Bu nedenle tüm dünyada geçerli olan genel bilgilerin dışında o yöre koşullarına uygun tür, çeşit ve anacın seçimi, rotasyon programlarının geliştirilmesi, faydalı böceklerin belirlenmesi gibi yerel koşullardaki deneme sonuçlarına büyük gereksinim duyulmaktadır. Bu nedenle organik üretime yönelik araştırmaların başlaması ve desteklenmesi önem kazanmaktadır. Bu açıdan TÜBİTAK, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı, Üniversiteler ve bazı özel firmalarca sayıca az da olsa çok disiplinli çalışmalar yürütülmektedir ve ülkemiz için önemli bir artı değerdir. Organik ürün talebinin hızla artmasına karşılık her ülke kendi üretim potansiyeli açısından uygun pazarları ve şanslı oldukları öncelikli ürünleri saptamak zorunda oldukları düşünülürse eğitim ve araştırma programları içerisinde pazar araştırmaları da öncelik kazanmaktadır. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Şekil 12: Dünya ülkelerinin organik tarım alanlarının toplam tarım alanlarına göre oranı (%) 3.2.1 Türk Organik Ürünlerinde Bulunması Gereken Logo: Yönetmeliğe göre organik tarımsal ürün veya organik tarımsal madde üreten ve pazara sunanlar; ambalajlarında aşağıdaki logo örneklerini kullanmak zorundadırlar. Bu logoları üzerinde bulundurmayan ürünler organik (ekolojik veya biyolojik ) olarak iç ve dış pazarlara sunulamaz, reklam ve tanıtım yapılamaz ve bu kelimeler veya kısaltmalarıyla patent için başvuramazlar. Bu logoların bulunduğu etiketleri, Bakanlık kendi basar veya bastırır. Etiketi kullandırma yetkisi Bakanlık yetkili organı Organik Tarım Komitesine aittir. Bu logo, bu Yönetmelik hükümlerine göre üretimi yapılmış ham madde, yarı mamul veya mamul tarımsal organik üretim maddelerine, Bakanlığın yetki verdiği Kontrol / Sertifika Kuruluşlarınca (müteşebbislere) verilir Üretimin niteliği, ebadı ve ambalajın türüne göre aşağıda verilen logo örneklerinden biri kullanılır. Logoların çapı, 20 mm den küçük 40 mm den büyük olamaz. Verilen renkler dışındaki renkler ve tonlar kullanılamaz. Logolar aşağıda verilen 4 tipten biri gibi olmak zorundadır. Türkiye’de organik ürünlerin pazarlaması ve bu ürünlerin tüketim potansiyeli konusundaki çalışmalar yetersiz olup, konuya ilgi gösteren potansiyel üretici, işleyici ve tüketiciler bu konuda yeter dökümana ulaşamamakta ve mevcut yapının sağlıklı olarak incelenmesi zorlaşmaktadır. Türkiye’de tüketicilerin büyük bölümü, organik ürünler ve bunların önemi konusunda yeteri bilgi ve bilince sahip olmayıp, konunun farkında olan az bir tüketici kitlesi ise bu ürünleri nerelerden temin edilebileceğini bilmemektedirler. EKODER’in bu konuya yaklaşımı ise mevcut bilgileri toplayıp, bir envanter çalışması yaptıktan sonra üreticiler ile bunların ürünlerini pazarlayıcı kişi yada kurumları buluşturmak, tüketicilere ise organik ürünlerin avantajlarını anlatarak üretici yada pazarlayıcılara ulaşmalarını sağlamaktır. Genel olarak organik ürünlerin tüketiciler gözündeki en önde gelen avantajı, sahip olduğuna inandıkları “gıda güvenliği”dir. Bunların besin değerlerinin yüksekliği, katkı maddeleri taşımamaları , üretimleri sırasında herhangi bir kimyasal madde kullanılmamış olması , tüketici gözünde değer bulan diğer avantajlardır. Türkiye’de, tüketicilerin organik ürünlere verdiği tepkiler konusunda yapılmış olan anket çalışmaları sonuçlarını şöyle özetleyebiliriz; (Sayın, 2002) · Organik ürünlere olan tüketici talebi, eğitim ve gelir düzeyi yüksek olanlarda daha fazladır. · Gıda ve beslenmeyle ilgili sağlık problemlerinin artışı, tüketicileri organik ürünlere yönlendirmektedir. · Tüketiciler, organik ürünlerin fiyatlarının olması gerekenden daha fazla olması nedeniyle tepki göstermektedirler. · Tüketim talep yapısı, ülkedeki mevcut gelir dağılımı bozukluğu nedeniyle, olumsuz etkilenmektedir. · Tüketiciler, organik ürünlerde yerli üretimleri tercih etmektedirler. · Organik ürünlerin, konvansiyonel ürünlerle aynı pazarda bulunmaları, aynı mekanlarda satılmaları, gerek fiyat gerekse görünüm itibariyle kıyaslama imkanı yaratmasından dolayı kısa dönemde caydırıcı bir etken gibi gözükmektedir.Ayrıca sübvanse edilen konvansiyel ürünler, organik ürünler göre fiyat yönünden çok daha avantajlı bir konuma girebilmektedirler. · Üzerinde her “doğal” yada “organik” yazan gıda etiketin, onun “sertifikalı organik ürün” olması demek olmadığını tüketici ayırt edememektedir. Zira “sertifikalı organik ürün” bilinci tüketicilerde tam olarak yerleşmemiştir. · Tüketicilerin gelir düzeylerinin artışı, onlara “organik ürün” satın alabilme imkanı yaratmaktadır. Yani organik ürünlere olan talep, gelir düzeyi ile doğru orantılıdır. · Organik ürünlerin konvansiyonel ürünlere göre satış fiyatları şu anda abartılı bir orandadır. Normalde %20-40 arasında bir fiyat farkının normal karşılanabileceği organik ürün fiyatları maalesef çok daha fazladır. · Organik ürünler şu anda çoğunlukla süper marketlerde pazarlanmakta olup “organik” yada “doğal ürün marketleri” sayısında artışlar gözlenmektedir. · İç pazarda satılan organik ürünlerin başında kuru üzüm, kuru incir, kuru kayısı ve fındık gelmekte olup, bu grubu zeytinyağı, bal, marmelat ve reçeller ile tahıl ürünleri ve baklagiller takip etmektedir. Organik taze sebze ve meyve satışları daha alt sıralarda yer almakta, işlenmiş ve özellikle dondurulmuş organik sebze ve meyvelerin pazara arzı şu anda mevcut değildir. · Tüketici talepleri, organik et, süt, yumurta vesair hayvansal ürünlerde de gündeme gelmekte fakat bunların sertifikalı üretimleri ülkemizde şu anda mevcut değildir. · Tahminlere göre Türkiye’de organik ürün satan perakendeci market sayısı 100’e yakındır. Bunlara ilave olarak bazı süpermarketlerin organik ürün reyonları da mevcuttur. Tüketici bilinci ve talebinin artışıyla bunların sayısı daha da artacaktır. · Bazı turizm yörelerimizde otel, motel ve restoranlarda doğal ve organik ürünlerden yapılan organik yemek mönüleri artış eğilimi göstermektedir. · Organik ürünler tüketim ve pazar yapısı, tüketiye yönelik olarak yapılacak bilinçlendirme ve eğitim çalışmaları ile geliştirilebilecektir. Organik iç pazar şu anda çok küçük olup Türkiyenin, iç pazar talebinin çok üzerinde bir organik ürün üretme kapasitesi ve Türk gıda sanayinin bu konuda yeter donanım, bilgi ve tecrübesi vardır. Organik Ürünlerin Pazarlama Kanalları Türkiye’nin Organik Tarım ile ilgilenmeye başlaması ve organik ürün üretimi, yurtdışından gelen ürün talepleri sayesinde olmuştur. Dolayısıyla 1980’li yıllardan beri Türkiye’de organik tarım ürünleri, ihracata yönelik olarak üretilmekte ve pazarlanmaktadır. Çeşitli nedenlerle iç tüketim taleplerinin doğması ve tüketici bilincinin artışı ile iç pazar da dış pazar kadar hızlı olmasa da, artış eğilimi göstermektedir. Organik ürünlerin iç pazarda değerlendirilmesi, doğrudan üreticiden-tüketiciye veya belirli bir pazarlama ağı ile üreticiden süper marketler vasıtasıyla tüketiciye olmaktadır. Bu arada ciddi miktardaki organik ürün, üreticiden gıda sanayine yönlenmekte, gıda sanayinin işlediği ürünlerin büyük kısmı yurt dışına gönderilmekte, küçük bir bölümü de organik marketler veya supermarketlerin organik ürün reyonlarında tüketiciye sunulmaktadır. İhracat firmalarının bir kısmı yabancı, ya da yabancı ortaklı, bir kısmı da yerli firmalardır. İhracatın yapıldığı Avrupa ülkelerinde ve ABD ‘de kalite ve güvenirlilik ön planda olduğu için ihraç edilecek ürünlerin çok iyi denetlenen üreticilerden sertifikalı olarak temin edilmesi yasal bir zorunluluktur. Kontrolün iyi yapılmadığı üretici veya üretim alanlarından temin edilen ve işlenip ihraç edilen ürünlerde, herhangi bir kimyasal kalıntı bulunması halinde, birinci derecede ihracat şirketi ,bilahare kontrol ve sertifikasyon şirketi sorumlu tutulmakta ve savunma istenmektedir. Dolayısıyla ihraç edilen edilen organik ürünlerdeki problem direkt olarak Türkiyenin prestijini sarsmaktadır.Bu nedenle , kontrol ve sertifikasyon şirketlerinin güvenirliliği yanı sıra ihracat şirketinin de kendi kontrol mekanizmasını, izlenebilirliğin sağlanması doğrultusunda iyi çalıştırması zorunludur. Türkiye’deki organik ihracat firmaları, bazı istisnalar dışında, hem üretici hem de ihracatçı konumundadırlar. Organik Ürünlerin Maliyet Unsurları Organik Tarımsal Üretim, konvansiyonel üretime göre daha az girdi kullanılan bir üretim şekli olduğu halde, çeşitli kültürel işlemlerin insan emeğine ihtiyaç göstermesi nedeniyle işçilik maliyetleri daha yüksektir. Konvansiyonel üretimde kullanılan ticari gübrelerin yerine hayvansal ve yeşil gübreler veya organik maddelerin kullanımı, sentetik kimyasallar yerine organik preperatlar veya biyolojik mücadele elemanlarının kullanılması, her iki tarım şeklinin birbirine göre maliyet unsurunu bazı üretimlerde arttırmakta bazı ürünlerde ise azaltmaktadır. Organik tarıma ilk başlayan üretici yada firmaların ,organik tarım kurallarına göre beklemeleri gereken “geçiş döneminde” de belirli bir kayıpları vardır. Bunun nedeni ,organik kurallara göre üretilmiş olsa bile, ürünlerin ilk 3 yıl organik olarak değerlendirilmeyişidir. Dolayısıyla ilk 3 yıl karşılaşılabilecek ürün azlığı önemli bir gelir kaybına yol açabilir. Fakat, bazı araştırmalarımızdaki gözlemlerimiz, ilk defa tarımsal üretim yapılan arazilerde herhangi bir ürün kaybının olmadığı şeklindedir. Ürün kaybına, genelde yoğun tarım yapılmış arazilerde organik tarım kurallarına göre üretim yapmaya başlandığında rastlanmaktadır. Zira topraklar yoğun tarım nedeniyle yorulmuş, fiziksel ve kimyasal yapısı bozulmuştur. Toprağın ihtiyacı olan besin maddelerinin aksatılmadan organik maddelerle verildiği, mikro yada makro biyolojik unsurların korunup çoğaltıldığı yani Ekolojik dengenin sağlandığı bir tarımsal üretimde, verim kaybının olmayacağı bir gerçektir. Üreticiye ürettiği organik ürünler için konvansiyonel ürünlerden daha fazla para verilmesinin nedeni, hem yukarıda bahsedilen olumsuz koşullar nedeniyle daha az ürün elde etmesi ,hem de bu işe devam etmesi için bir çiftçiye motivasyon unsuru yaratmaktır. Üretim sırasında çiftçiye nakdi ve ayni yardımlarda bulunulması şart olmamakla birlikte , özellikle organik tarım girdilerinin bir kısmını teminde karşılaşacağı zorluklar dikkate alınırsa çiftçiye yardımda bulunmak gerekmektedir. Bu da gıda üretim ve ihracat firmasının üretim maliyetine etki eden başka bir faktördür. Kontrol ve sertifika firmasına her üretim alanı ve her bir ürün için, gerek üretim esnasında gerekse ihracat sırasında bir bedel ödenmektedir. Çiftçilerin bireysel olarak kontrol ve ürünlerini sertifikalandırmaları kendileri için yüksek bedelli bir maliyettir.Bu nedenle önerilen sistem ,çiftçilerin bağımsız projeler yerine, birlik yada kooperatif oluşturarak arazilerini toptan olarak kontrol ve ürünlerini toptan olarak sertifikalandırılması şeklindedir. Organik gıda işini yapan büyük firmalar, üretim miktarlarına göre sertifikasyon firmalarına yılda 5.000-20.000 Euro arasında bir bedel ödemektedirler. Organik tarımın desteklenmesi için Tarım Bakanlığından “destek” (teşvik) talebinde bulunan üretici ve firmalar, kontrol ve sertifikasyon şirketlerine ödenen bu meblağın hepsi yada bir kısmının devlet tarafından karşılanmasını istemektedirler. Zira, Avrupa’da birçok devlet, organik tarımın desteklenmesi ve vatandaşlarının sağlıklı gıdalar yiyebilmesini sağlamak üzere çeşitli sübvansiyonlar uygulamaktadır. Bu tür sübvansiyonlar, ihracat şirketlerinin daha fazla ürün ihraç etmesine imkan vereceği gibi organik ürünlerin iç piyasaya arzı konusunda da tetikleyici bir faktör olabilir. Pazarlama Olanakları ve İthalat-İhracat Kapasitesi Diğer ülkelerde olduğu gibi henüz ülkemizde de organik tarım ürünleri dış ticaretine ilişkin istatistiksel altyapı oluşturulamamıştır. Bahsedilen nedenle, ihracata ait sayısal değerler ancak Ege İhracatçı Birlikleri kayıtlarından izlenebilmektedir. Buradan hareketle ihracatçı firmalarımızın organik tarım ürünlerini ihraç ederken söz konusu ürün grubunun ihracatının kayda bağlı olduğunu göz önünde bulundurmaları ve ilgili İhracatçı Birliğine kayıt yaptırmaları önem arz etmektedir. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından açıklanan üretim istatistikleri ile Ege İhracatçı Birlikleri tarafından açıklanan dış ticaret istatistikleri arasında önemli bir farklılık görülmektedir. Bahsedilen sayısal farklılık aşağıdaki nedenlerden kaynaklanmaktadır. - Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından açıklanan veriler işlenmemiş ürün değerlerini yansıtmaktadır. -Ege İhracatçı Birlikleri`nce açıklanan değerler ise işlenmiş ürün (yaş, kurutulmuş, dondurulmuş ve diğer şekillerde işlenmiş ürün) değerlerini yansıtmaktadır. -Organik tarım ürünlerinin bir kısmı yurtiçi tüketime sunulmakta ve bu miktar Ege İhracatçı Birlikleri kayıtlarında yer almamaktadır. -Organik tarım ürünleri ihracatının kayda bağlı olmasına karşın firmalarımız zaman zaman kayıt yaptırmamaktadır. -Ayrıca Dünyada ve ülkemizde konvansiyonel ürünler ticaretinin izlenmesine imkan sağlayan Armonize Sınıflandırma sisteminin organik tarım ürünleri için oluşturulmamış olması, tüm dünyada organik tarım ürünleri ticaret istatistiklerinin izlenmesini güçleştiren bir diğer önemli faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. 1985-86 yıllarında; kuru üzüm, kuru incir, kuru kayısı, ihracata konu olan organik tarım ürünleri iken, 2001 yılında sektör ve ürün yelpazesi genişlemiştir. Organik ürünler üretim ve ihracatı sert kabuklu ve kuru meyveler, dondurulmuş meyve ve sebzeler, yaş meyveler ve sebzeler, baharatlar ve bakliyat sektörlerinde yoğunlaşmış olup; gülsuyu, gülyağı, zeytinyağı, ve pamuk üretimi ve ihracatı gerçekleştirilen diğer organik ürünler olmuştur. İhracatımızın yöneldiği ülke sayısı 20 civarında olup AB ülkeleri en önemli ihraç pazarlarımızı oluşturmaktadır. AB ülkeleri dışında; Kuzey Avrupa ülkeleri, ABD, Kanada ve Japonya dikkat çeken potansiyel pazar görünümündedir. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nca yayımlanan yönetmeliğe ilave olarak ekolojik ürünler ihracatını belirli bir disipline kavuşturmak ve altyapısını hazırlamak amacıyla 6.1.1996 tarih ve 22515 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İhracat Yönetmeliği eki “Kayda Bağlı İhracat Listesi”nin 7. Maddesi çerçevesinde ekolojik ürünlerin ihracatı kayda bağlanmıştır. Ege İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği söz konusu ürünlerin kayıt ve ihracatına yönelik işlemlerde Koordinatör Birlik olarak tayin edilmiştir. 1930’lardan bugüne kadar biyolojik tarım modeli bir çok ülkede uygulanmıştır. Danimarka, İngiltere ve İsviçre Avrupa’da biyolojik tarımın temellerini atan ülkeler olmuşlardır. Bugün ABD, Kanada, Avustralya, Japonya ve Avrupa Birliği ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde iç pazarı sürekli artış gösteren organik ürünlerin üretimi gelişmekte olan ülkelerde de gerçekleştirilmektedir. Ancak, gelişmekte olan ülkelerde organik üretim yapısı farklılık göstermektedir. Üretim, iç pazarın talebini cevaplamak amacıyla değil, ihracat amacıyla başlamıştır. Değişik ülkelerde yapılan ulusal bazdaki organik tarıma yönelik çalışmalar bağımsız olarak sürdürülürken, 1972 yılından sonra bu çalışmalar IFOAM-Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu’nun organizasyonu altında toplanmıştır. Merkezi Almanya’da olan IFOAM'ın temel fonksiyonu dünyada organik tarımla ilgili bilgi ağının koordinasyonu olarak tanımlanabilir. Avrupa’da ve dünyada organik gıda pazarları hızla büyümektedir. 1996-2000 yılları arasında organik gıda satışları Amerika’da %128.6 artarak 8 milyar $’a, Japonya’da %150 artarak 2.5 milyar $’a, Kanada’da %135.7 artarak 825 milyon $’a ve Avustralya’da % 200 artarak 150 milyon $’a ulaşmıştır. Buna ek olarak sağlık ve çevresel konularda bilinçli tüketicilerin sayısı artmakta, perakende satış yapan firmalar reklam ve pazarlama stratejilerini geliştirmektedirler. Artan destekleyici hükümet politikaları ile organik gıdalara olan talebin büyüyerek devam etmesi beklenmektedir. 2000 yılında Batı Avrupa ülkeleri dünya organik ürünler pazarları içinde en büyük pazar olarak dikkat çekmektedir. Bu dönem içinde kaydedilen perakende organik gıda satışları 9.6 milyar $’dır. Yine 2000 yılında Avrupa Ülkeleri arasında büyüme hızı en büyük olan pazarlar İngiltere, Belçika ve Hollanda’dır. İngiltere organik gıda pazarı 2000 yılında bir önceki yıla kıyasla %55 büyüyerek perakende satışları 900 milyon $’a ulaşmıştır. Son zamanlarda süt ürünleri, et ve et ürünleri, hazır yemekler dahil olmak üzere işlenmiş diğer gıdalar, bebek mamaları, çikolata gibi ürünler önem kazanmakla birlikte Batı Avrupa pazarında organik yaş meyve- sebze sektörü hala büyük bir paya sahiptir. Bu bağlamda konvansiyonel yaş meyve ve sebze sektörünün yanı sıra organik yaş meyve - sebze sektörü açısından da önemli potansiyele sahip olan ülkemizin, bu potansiyeli değerlendirebilmesi için Avrupa Birliği ülkelerinde yaşanan gelişmeleri dikkatle izlemesinde fayda görülmektedir. 6.1. Organik Tarım Çiftliği Kurulması Organik tarımsal üretim yapacak çiftçi; öncelikle bakanlıkça yetki verilmiş herhangi bir kontrol / sertifika kuruluşuna başvurur. Kontrol / sertifika kuruluşu kendisine başvuran müteşebbislerden kendisini ve işletmesini tanımlayacak yönetmelik hükümlerine göre gereken bütün bilgi ve belgeleri ister. Bu bilgi ve belgeler ışığında organik tarım yapmaya uygun olup olmadığına karar verir, uygunluğu durumuna göre müteşebbis, yönetmelik hükümlerine göre organik tarım komitesine bildirilir. Arazi parseli yada üretim alanı, kontrol / sertifika kuruluşunca geçiş sürecine alınır. Önceden konvansiyonel tarım yapılan bir alanda organik uygulamalara başlandığından itibaren doğal dengenin tekrar kazanılması, toprak altı ve üstü dengesinin kurulması ve yetiştirilen ürünlerde önceki uygulamalara bağlı olarak katkı/kalıntı sorunun ortadan kalkması için gerekli süre olarak tanımlanabilecek Geçiş süreci; Tek yıllık bitkilerde 2 yıl, iki yıllık ve çok yıllık bitkilerde 3 yıldır. Büyükbaş ve küçük baş hayvanlarda 24 ay, tavşanda 6 ay ve tavuklarda 4 aydır. Su ürünleri üretiminde geçiş süreci tür ve çeşide göre kontrol/sertifika kuruluşu tarafından belirlenir. Kontrol/sertifika kuruluşu, organik tarım komitesinin onayını alarak geçiş sürelerini uzatabilir veya kısaltabilir. Müteşebbisle sözleşme yapan, her kontrol/sertifika kuruluşu tarafından, gerekli hallerde başvurulması maksadıyla bir mahkeme yeri ibraz edilir. bu durum, müteşebbisin üretim bölgesi içinde olmalı ve müteşebbis ile kontrol/sertifika kuruluşu arasında yapılan sözleşmede belirtilmelidir. 6.2. İşletme Kuralları ve Maliyet Analizi Organik tarımı konvansiyonel tarımdan ayıran temel prensipler doğa ile uyumlu üretim, kapalı sistem tarım ve ürün münavebesi olarak tanımlanabilir. Bu noktada açıkça anlaşılmaktadır ki, organik üretim yapacak kişi veya kuruluşların üretimlerini belirli bir proje kapsamında yürütmesi gerekmektedir. Sözü geçen projenin değerlendirilmesinde üretime bilgi ve tecrübeleri ile değişik katkıları ve/veya yol gösterici niteliği olan danışmanlar; projenin kural ve yönetmeliklere uygunluğunu belirleyen ve çeşitli analiz ve dosya bilgilerinden oluşan kontroller ile, tüm bu çalışmanın yetkili kurum veya kuruluşlarca kabul edilip onaylandığını belgeleyen sertifika kavramlarının iyi özümsenmesi gerekmektedir. Projeyi kontrol için hazırlayan, sertifika çalışmalarını yönlendiren ve hataları saptayıp iyileştirme yollarını öneren danışmanlık müessesesinin önemi oldukça fazladır. Bir organik projenin üreticinin bilgilenerek, tüketici ve kontrol firmaları ile iletişim içinde koordineli bir şekilde çalışabilmesi ve tüm bu işleri belgelendirebilmesi için projenin ekolojik konumu, organik tarıma uygunluğu, toprak yapısı, sulama imkanları ve sulama suyu kalitesi, alanların iklim ve coğrafi özellikleri, proje alanlarının sanayi kuruluşlarından ve karayollarından uzak, konvansiyonel tarım yapılan arazilerden bağımsız ve geçmişte hangi amaçlar için kullanıldığı, proje alanının plan ve krokileri gibi verilerinin tam ve önceden biliniyor olması şarttır. Elde edilen veriler ışığında olası eksikliklerin tamamlanması yoluna gidilecektir. Sulama kaynağında filtrasyon uygulanması, toprağın organik materyallerce zenginleştirilmesi, arazi tesviyesi vb. Tüm bu verilerin elde edilip değerlendirilmesinden sonra danışmanlar yönetiminde proje kapsamında izlenecek tarımsal üretim senaryosu belirlenir. Burada ürün bazında tür ve çeşitler, yetiştiricilik kuralları (tohum ekim ve şaşırtma zamanları, dikim aralıkları, sulama ve gübreleme periyotları, hasat zamanı, gerekli iş gücü gibi) saptanır. Ülkemizdeki organik tarım faaliyeti 18 Aralık 1994 tarihinde yayımlanan ilk yönetmelik doğrultusunda Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın denetiminde yürütülmeye başlamıştır. Daha sonra 11 Temmuz 2002 tarih ve 24812 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelik” yürürlüğe girmiştir. Kontrol ve Sertifikasyon Bilindiği gibi ekolojik tarım kontrollü ve sertifikaya bağlı bir üretim faaliyetidir. Ülkemizde ekolojik tarım faaliyetlerinin kontrol ve sertifikasyon işlemleri, yönetmeliğin 11. maddesi uyarınca Tarım ve Köy İşleri Bakanlığından yetki almış özel kuruluşlar tarafından yapılmaktadır. Bu maddeye göre Türkiye'de kontrol ve sertifikasyon faaliyetinde bulunmak isteyen yerli ve/ veya yabancı özel veya resmi kuruluşlar Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ETK' ne başvururlar. Bu arada yabancı kuruluşların daha önceden Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı'ndan çalışma izni almış olmaları gerekmektedir. ETK tarafından incelenen ve uygun bulunan kuruluşlara belirli bir süre için ekolojik tarımı kontrol ve sertifikasyon izni verilir. Bu izni alan kontrol organları yönetmeliğin ikinci kısım 6. bölümünde yer alan teknik kontrol metotları çerçevesinde faaliyetlerini sürdürürler. Bu bölüm; kontrolörler için bir el kitabı niteliğinde olup, üretimin başlangıç aşamasından ürün ihraç edilene kadar her kademede izlenecek yolu ayrıntıları ile belirtmiştir. Bu yönetmelik hükümlerine göre, ürünün güvence altına alınmasındaki iki temel yöntem; kontrol ve sertifikasyondur. Kontrol; organik tarımın, sözleşmeli tarım şeklinde yapılması itibariyle üretimin başından sonuna kadar muntazam kayıtlar tutma, üretim sürecini gözlem altına alma, gözlem sonuçlarını rapor etme, ürünün organik niteliğini laboratuar analizleri ile test etme ve denetlemelerdir. Denetimli müteşebbis tarafından organik tarım metodu kullanılarak elde edilmiş ürünün organik nitelikte olup olmadığını tespiti ve sertifikanın tescili kontrol ve sertifikasyon kuruluşu tarafından yapılır. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşları yetkilerini Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı (Organik Tarım Komitesi)’ndan alırlar. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından yetkilendirilen organik tarım kontrol ve sertifikasyon kuruluşları; IMO, ECOCERT, ETKO, SKAL, BCS, EKOTAR’dır. Organik ürün yetiştiren, işleyen, hazırlayan ve/veya ihraç eden her müteşebbis Türk Organik Tarım Yönetmeliğine (Avrupa yönetmeliğine eşdeğer) uygun olarak sertifikalandırılır. Üretici ve üretim alanı denetimi; kontrol ve sertifikasyon kuruluşu kendisine başvuran üretici ve/veya firmanın (operatör) organik yönetmeliklerin gereklerini sağlayıp sağlayamayacağını belirleyen tüm bilgileri verir. Sertifikasyon kontrol kuruluşu ile müteşebbis arasında bir kontrol ve sertifikasyon kontratının imzalanmasıyla başlar. Müteşebbisin organik pazarda yeni başlayan faaliyetleri Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’na bildirilir. Sertifikasyon projesini yürüten operatör, organik yönetmeliklerinin gereklerini yerine getirebilecek çiftçileri belirler. Bitkisel ve hayvansal ürünler ile su ürünleri üretimi yapılan, ürün toplanan doğal ve orman alanları gibi tarım işletmelerine (arazi) ait her türlü bilgi kontrol ve sertifikasyon kuruluşunca rapor edilir ve kayıt altına alınır. Elde edilen veriler ışığında hazırlanan kontrol planı aşağıdaki bilgileri içerir. 1- Tarım işletmesinin adı, adresi, kapasite bilgileri, hukuki durumu, sözleşme tarihi, organik üretime geçiş tarihi, 2- İşletmede daha önce uygulanan üretim metodu, 3- İşletmenin ve işletme yapılarının planları, 4- Arazi parselleri veya alana dair tüm plan veya krokiler, 5- İşletmenin mevcut makine ve ekipman donanımı, 6- İşletmenin konumu, kullanılan depoların tanımı ve amaca uygunluğu, 7- Üretim alanının ve depoların yollara ve endüstri bölgelerine uzaklığı, Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu her üreticinin Türk organik tarım yönetmeliğinin çiftçilere yüklediği görev ve sorumluluklarının ayrıca organik tarımın ne olduğunu bilmesini sağlar. Çiftçiler organik tarıma tümüyle uymaları gerektiği hususunda bilgilendirilirler. Bu bilgilendirme sertifikasyon işleminde organik menşeli ürün elde etmede güvence sağlayan temel taşlardandır. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu, yılda en az iki defa tarım işletmesini (arazi) yerinde kontrol eder ve işletme yapısı, girdiler, çıktılar, toprak yapısı, son üç yılda kullanılan üretim metodu, kullanılan ilaçlar ve gübreleri çizelge halinde not eder. Bu çizelgelerdeki bilgiler yıl sonunda, bir yıllık rapora dönüştürülerek yıl sonunda kontrol ve sertifikasyon kuruluşu tarafından Organik Tarım Komitesine bildirilir. Tarımsal işletmelerin kontrolleri Türkiye şartlarında zirai uygulamalara göre genelde 3-4 farklı zamanda yapılmaktadır. a- Fide yetiştirme döneminde (tek yıllık bitkiler için) b- Gübre uygulama periyodunda c- İlaç uygulama periyodunda d- Hasat ve sevk periyodunda Çiftçi arazilerinin denetimi haberli ve/veya habersiz olarak gerçekleştirilir. Arazi yoğunluğunun yüksek olduğu durumlarda denetim turları çiftçi grupları ile yapılır. Türkiye’deki denetim tekniği, çiftçileri kendi gruplarıyla denetleyerek sosyal baskı uygulamaktır. Her halükarda her üretici şahsen denetlenir. Üretici listesi her denetimden sonra düzenli olarak, özellikle her üreticinin ürününün durumu (organik-konvansiyonel) hususunda güncelleştirilir. İşleyici ve/veya ihracatçı firmalar hammaddesini Bakanlık tarafından yetkilendirilmiş bir sertifikasyon kuruluşunca sertifikalandırılmış operatörlerden sağlayabilir veya işleyici ve/veya ihracatçı kendi sertifikalandırılacak üretici grubunu seçer. Bu çiftçiler kendi organik ürünlerini yalnızca sertifikasyon projesinin sahibi (operatör) kanalıyla pazarlayabilirler. Proje sahibi ile üreticiler arasında yaşanan çeşitli olumsuzluklar nedeniyle son yıllarda çiftçiler üretimlerini kendi seçtikleri işleyici ve/veya ihracatçılara satabilmek amacıyla gerek bireysel olarak gerekse gruplar halinde ürünlerini kendi adlarına denetlettirip sertifika almaya başlamışlardır. Ürün işleme yeri (işletme) denetimi; tarımsal işletme denetimi tamamlandıktan sonra ürün işleme esnasında işletme kontrolü yapılır. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu, yılda en az bir defa tarımsal işletmenin üretim parselinin fiziki kontrolünü yapar. Kontrol işlemi( Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. yazılı belgeleri, planları, defterleri, raporları, kayıtları ve gözlemleri içermektedir. İşletme kontrol raporları aşağıdaki bilgileri içerir. 1- Ürünün depoya giriş, çıkış raporları, 2- Organik ürünlerin diğer ürünlerden belirgin şekilde ayrılma raporları, 3- Organik ürünlerin diğer ürünlerden ayrı bir şekilde işlenme raporları, 4- Örneklerin alımı ve analizlerin yapılması ile ilgili raporlar, 5- Üretim aşamalarının şematik ve rakamsal raporları, 6- Ambalajlama yapılan yer ve ambalajlama malzemesi raporları, 7- Ürün sevkiyat raporları, 8- Tesisin temizliğinde kullanılan malzemelerin cinsi, Sertifikasyon; bütün kontrol yöntemlerini uygulayarak elde edilen organik ürünün geldiği aşamanın belgelendirilmesidir. Hammadde halindeki organik ürüne “Organik ürün Hammadde Sertifikası’’, işlenmiş ürüne “Organik İşlenmiş Ürün Sertifikası’’ verilir. Kontrol ve sertifikasyon ücreti; kontrol ve sertifikasyon bedelleri kontrol ve sertifikasyon için harcanan zaman baz alınarak müteşebbis tarafından kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarına ödenir. Kontrol ve Sertifikasyon kuruluşlarının, kontrol ve sertifikasyon ücreti, müteşebbislerle imzalanan kontrol-sertifikasyon kontratı ekinde yer almaktadır. Ücretler yaklaşık olarak şöyledir: Zirai proje kontrol ücreti (TR-kontrolör) >> 200-250 €/gün Zirai proje kontrol ücreti (EU-kontrolör) >> 450-500 €/gün İşletme kontrol ücreti (TR-kontrolör) >> 200-250 €/gün İşletme kontrol ücreti (EU-kontrolör) >> 450-500 €/gün Zirai proje EU raporu + Master sertifika >> 500-600 € (yıllık) İşletme EU raporu + Master sertifika >> 500-600 € (yıllık) ( TR: Türk Kontrolör; EU: Avrupa Temsilcisi) Müteşebbisler için harcanan ekstra zamanlar, ihracat sertifikası, ithalat sertifikası, ithal müsaadesi, analiz giderleri, kargo, posta, telefon gibi giderler belirli dönemlerde müteşebbislere fatura edilir (11.07.2002 tarih ve 24812 sayılı “Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelik”). Mevcut Yönetmeliğin Yürütme Ve İzleme Organları Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelik’te de yer verildiği üzere ülkemizde organik tarım yönetimi komisyonlar aracılığı yapılmaktadır. Bu komiteler: Ulusal Yönlendirme Komitesi; Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu (APK) Başkanının başkanlığında; Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Çevre Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi (İGEME), İhracatçı Birlikleri, Ziraat Odaları Birliği ve Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği temsilcilerinden oluşmaktadır. Komite ekolojik tarımın geliştirilmesi ve uygulanması ile ilgili stratejileri belirlemek üzere yılda en az bir kere toplanır ve alınan kararları tavsiye niteliğinde olmak üzere Ekolojik Tarım Komitesine iletir. Organik Tarım Komitesi (OTK); Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı APK Kurulu Planlama ve Projeler Dairesi Başkanının Başkanlığında, Tarımsal Üretimi Geliştirme Genel Müdürlüğü, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü ve Dış İlişkiler ve Avrupa Topluluğu Koordinasyon Daire Başkanlığı konu uzmanı temsilcilerinden oluşmaktadır. Bu komite, ülkedeki ekolojik tarım faaliyetlerinin takip ve kontrolünden sorumludur. Bu nedenle kontrol kuruluşlarına çalışma izni verir, çalışmalarını denetler yönetmeliğin 24. maddesinde yer alan yaptırımları uygular, yaptığı çalışmalarda Ulusal Yönlendirme Komitesinin tavsiyelerini dikkate alır. 8. Organik Tarımla İlgili Kurum ve Kuruluşlar Organik tarım faaliyetleri ülkemizde Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının yetkisi dahilinde yürürlüğe giren yönetmelik ve kurallar ile yapılmaktadır. Organik tarım faaliyetleri, kontrol ve sertifikasyon çalışmaları 2002 yılında yürürlüğe giren tüzük ile belirlenen çerçevede yapılabilmektedir. Öncelikle bu tüzükte belirtildiği üzere Organik Tarım Ulusal Yönlendirme Komitesi; Bakanlık Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürü başkanlığında, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği Derneği, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, İhracatçı Birlikleri, sivil toplum örgütleri ile Komitenin toplantı gündemiyle ilgili görüşlerinin alınmasında yarar gördüğü kurum ve kuruluşların temsilcilerinden oluşur. Diğer yandan Organik Tarım Komitesi (OTK); Bakanlık Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü başkanlığında; Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü, Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı, Dış İlişkiler ve Avrupa Topluluğu Koordinasyon Dairesi Başkanlığı tarafından görevlendirilecek temsilcilerinden oluşur. Komite üye sayısı ile yukarıda adı belirtilen kuruluşlardan komiteye alınacak üye sayısını Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü belirler. Komite başkanlığı ve sekreteryası, Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen Daire Başkanlığınca yürütülür. 9. Organik Gıda Dışı Ürünler ve Öneriler Organik tarım ya da organik ürün denildiği zaman öncelikle yaş meyve ve sebzeler ile çeşitli gıda maddeleri akla gelmektedir. Ülkemizde organik tarımın başlangıcı kurutulmuş meyvelere olan ithalat talebi ile olmuştur. Ancak bununla birlikte son on yıldır organik ürün çeşitliliği büyük bir hızla artmış, gıda dışı ürünler de üretilmeye ve pazardaki yerlerini almaya başlamıştır. Üretimde kullanılan kimyasalların insan ve çevre sağlığını olumsuz etkilemesi sonucu doğan tepkiler bir süre sonra insanların yaşam tarzlarını ve yaşam felsefelerini de değiştirmeye başlamıştır. Değişen bu anlayış, tüketicilerin başta giysilerinin de organik yöntemlerle üretilmiş olmasını, sonrasında ev eşyalarının çevreye duyarlı ve sağlıklı malzemeler ile üretilmiş olmasını ister duruma gelmiştir. Diğer yandan günlük yaşamın vazgeçilmez ürünleri arasında yer alan temizlik ve kozmetik ürünlerinin aynı şekilde üretilmiş olmasını, kısacası tüketim mallarının tamamının organik olmasını tercih eder duruma gelmiştir. Bu da üretimde ve tüketimde karşımıza farklı bir ürün profili olarak çıkmaktadır. Bilindiği üzere ülkemizde organik üretim projeleri geleneksel ürünlerimizden; kuru üzüm, kuru incir, kuru kayısı, fındık, vb. ürünlerin ithalat talebi ile başlamıştır. Söz konusu firmalar dünyanın bir çok ülkesinde yetişmekte olan ve yıllardır bu ülkelerden ithal etmekte oldukları ürünlerin ayni ülkelerde organik olarak yetişmesini sağladıkları için Türkiye’nin organik ürün çeşitliliği başlangıçta tamamı gıda ürünü olan, sınırlı sayıda, kuru ve kurutulmuş ürünlerimizden oluşa gelmiştir. Ülkemizde gıda dışı organik ürünler arasında en fazla üretilen ürün olan organik pamuğun ilk sertifikalı üretimi, 1989 yılında Hollanda merkezli Bo Weevil B.V. firması tarafından münavebe bitkisi olarak değil, ana ürün olarak gerçekleştirilmiştir. Bu üretim kendi alanında Avrupa’da ilk olmuştur. Söz konusu pamuk yine Türkiye’de tekstil ürünlerine işlenmiş ve özellikle tişört olarak Avrupa pazarına sunulmuştur. Ayrıca organik hidrofil pamuk ve iplik üretimi de yapılmaktadır. Pamuk yanında gül kurusu, gül yağı, gül suyu, lavanta yağı gibi kozmetikte kullanılan ürünler, ilaç üretiminde kullanılan tıbbi ve aromatik bitkiler de organik olarak üretilip işlenmektedir. Günümüzde gıda dışı ürün olarak yukarıda bahsedilen ürünlerin ülkemizde üretim ve ihracatı büyük tonajlarda olmamakla birlikte devam etmektedir. Ülkemizin organik tarımda aldığı yola karşın sosyo-ekonomik yapısı değerlendirildiğinde, gıda dışı ürünlerin üretim çeşitliliği gelişmiş ülkelerdeki tüketim potansiyeline karşın farklılık arz etmektedir. Özellikle Batı Avrupa, Kuzey Amerika, Japonya, Yeni Zelanda, Avustralya, İskandinav ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde organik ürün tüketimde bir bütünlük izlenmekte, gıda dışı ürünlerin tüketim miktarının gıda ürünlerinin tüketim miktarı yanında ciddi bir boyutta olduğu görülmektedir. Bu durum bir çok firmanın üretim ve pazarlama ağının tamamını ya da belirli bir bölümünü gıda dışı ürünlere tahsis etmeye yöneltmiştir. Örneğin Danimarka’da kurulu olan ve bütün İskandinav pazarına mal üretmekte ve satmakta olan Urtekram A/S isimli şirket pazara organik gıda ürünleri ile girmiş ancak şu an özellikle kozmetik ve temizlik ürünleri konusunda çalışmalarını yürütmekte ve sabundan şampuana, temizlik ürünlerinden kreme kadar bir çok ürünü organik olarak üretip pazarlamaktadır. Gıda dışı ürünlerin çeşitlilik ve miktar açısından dünyada geldiği noktayı Almanya’da Nürnberg şehrinde her yıl düzenlenen ve bu konuda en büyük fuar olan “BIOFACH organik ürünler fuarı”nda görmekteyiz. Fuara 1995 yılında 600’ den fazla kuruluş katılmışken 2001 yılında 62 ülkeden 1500’ den fazla kuruluşun katılması organik ürünlerin ticari anlamda ne boyutlara geldiğini daha iyi ortaya koymaktadır. Söz konusu fuarda yer alan firmaların ilgi alanları itibarıyla çok büyük çeşitlilik arz etmeleri bize üretimin planlaması açısından bazı ip uçları vermektedir. Bu fuarda sergilenen ürün yelpazesi içinde organik ahşap mobilyadan, organik tuvalet kağıdına, organik çocuk oyuncaklarından, organik kozmetik ürünlerine, organik inşaat malzemelerinden, organik ev tekstiline, organik büro malzemelerinden, organik giysilere, organik iç ve dış mekan süs bitkilerinden, organik kesme çiçeğe, organik deri ayakkabı-çantadan, organik sağlık ürünleri gibi birçok farklı, gıda dışı ürün yer almaktadır. Bu tablo ülkemiz açısından değerlendirildiğinde, iç pazar oluşumunun ciddi bir gelişim süreci içerisinde olduğu şu dönemde, ihracatta yeni pazarlar yaratması muhtemel ve tüketimi çok az olan bazı tıbbi ve aromatik bitkileri, tekstil ürünlerini veya bazı baklagilleri alternatif olarak görmek yanlış olacaktır. Bu ürünlerin pazar payları yadsınamaz ancak özellikle yaş meyve-sebze üretimi ve tüketimi iç piyasa açısından çok önem taşımaktadır. Bununla beraber bir çok Avrupa ülkesinde tüketiciler, sayılan temel ürünlerden birkaçını kullanmaları durumunda kendilerini organik yaşam içerisinde olan bir tüketici olarak görmemekte, tükettiği bütün ürünlerin hemen tamamını (mobilya, eşya, tekstil, alet, temizlik, kozmetik, vb.) organik olarak elde edip tüketmeye veya kullanmaya çalışmaktadır. Bu durumda Türkiye’den ihraç edilen organik ürünler de onun tüketimi içerisinde küçük bir tamamlayıcı olmaktan çıkmalı arz açığını kapatacak projeler gündeme alınmalıdır. Burada, günümüz koşullarında ülkemiz organik üretiminin ihracata dayalı olduğu gerçeği yadsınamaz. Bu durum içinde ihracatta ihtiyaç duyulan ürünlerin pazara sunulması durumunda daha yüksek kar elde edileceği kesindir. Ancak bu noktada bazı ticari anlaşmazlıkların olması ihtimalinin göz ardı edilmemesi gereklidir. Sonuç olarak; insanların hediyelik eşyadan, masaj yapmada kullandığı aletlere, sıhhi malzemelerden; kullandığı kaleme, çantasından; evindeki dekorasyon malzemelerine kadar gereksinim duyacağı malzemeleri organik olarak tüketmek istediği bir ortamda ve pazarda bu gerçekleri iyi görmek ve değerlendirmek gerekmektedir. Günümüzde insanlar kendi beslenmelerinin organik ürünlerden oluşmasını istemenin yanında, gıda dışı olarak kullandığı her çeşit araç ve gerecin de doğayı kirletmeyen ve tahrip etmeyen metotlarla üretildiğinden emin olmak istemektedirler. Bu dinamiklerden gerek üretici, gerek işadamı ve gerekse tüketici olarak iyi faydalanmak gerekmektedir. Ülkemizde, dünyada talep edilen birçok gıda dışı organik ürünü üretmek ve ticaretini yapmak mümkündür. Ancak ülkemizde üretilen bu sağlıklı ürünleri en az alıcı ülkelerde kullananlar kadar kendi insanımızın da kullanma şansının olması gerektiği unutulmamalı, bu amaçla dış piyasa kadar iç piyasa üzerinde de dikkatle durulmalıdır. İç pazarın gelişimi, beraberinde artan rekabet nedeniyle organik ürünle konvansiyonel ürün arasındaki fiyat farkını azaltacaktır. 10. Organik Ürünlerin Tanımlanması ve Eko Turizm Organik Tarım Ürünleri Üretimi a. Bahçe b. Tarla c. Sera d. Çiftlik Organik Tarımın yapılabileceği yerler ve organik üretim kuralları Tarım Bakanlığının çıkarmış olduğu ve ekte sunulan Organik Tarım Yönetmeliğinde detaylı olarak açıklanmaktadır. Organik Ürünlerin üretilmesi, çiftçilikle ilgili deneyimi olmayan kişiler ve kurumlar için çok zor olarak gözükse de ,konuyla ilgili deneyime sahip kişi ve kurumların Danışmanlığında kolaylıkla yapılabilir. Önemli olan ,üretilen ürünlerin pazarlama olanaklarını iyice araştırılıp hedef pazarı ve hedef tüketiciyi saptamaktır. Organik Tarım Ürünleri Satışı Burada gerek yurt içi pazarlama gerekse ihracat için talep duyulan ürünler listeye alınmıştır. Organik Ürün Satış merkezleri (dükkan,market,lokanta) de satılabilecek veya ihracatı yapılabilecek ürünler gruplandırılacak olursa ; > Taze Meyve Sebze Mantar Ot salataları > Kuru-Kurutulmuş Sebze Meyve Baharat Tıbbi bitkiler Meyve çayları Soya ve soya ürünleri Mantar > Konserve ürünler Sebze meyve konserveleri Salça (domates-biber) Reçel,marmelat Turşu > Meyve suları Konsantre ve meşrubatlar > Dondurulmuş gıda ürünleri Meyve Sebze Hazır yemek Balık ,Tavuk gibi hayvansal ürünler > Hayvansal ürünler Et Tavuk Balık Süt (özellikle çocuklar için) Dondurma Peynir Yağ Ayran Yumurta Bal > Unlu mamuller Un Makarna Ekmek Börek, pizza çeşitleri > Zeytin ürünleri Zeytin Zeytinyağı > Tekstil ürünleri Bebekler ve çocuklar için organik yün ve organik pamuktan yapılan giysiler Büyükler için alerji yapmayan fanila, çorap vs gibi giyecekler > Tohum Fide Fidan Sebze tohumları, Sebze fideleri Meyve fidanları > Ağaç işleri ve Mobilya Gerek çocuk oyuncakları gerekse çocuk mobilyaları başta olmak üzere sentetik kimyasalların kullanılmadığı, alerji yapmayan, doğal malzemelerle üretilen ev eşyaları önerilmektedir. Organik Tarım Girdileri İmalat Ve İthalatı Organik Tarımın kurallara göre gerçekleştirilebilmesi için bazı girdilere ihtiyaç olup yurdumuzda ,bunların temininde zorluklar çekilmektedir. Sanayicilere önerebileceğimiz diğer bir konu da, aşağıda sunduğumuz girdilerin üretilmesi veya ithal edilmesidir. Tarım İlaçları Organik ilaçlar (Bitki ekstraktları) Biyolojik mücadele elemanları (avcı böcekler, bakteriler vs) Bitki Besinleri Hayvan Besinleri Gübreler Organik yem Mineraller Silaj Büyüme düzenleyicileri Toprak iyileştiricileri Kafe Ve Restorantlar Organik yiyecek ve içeceklerin sunulduğu bu mekanlar günümüzde gittikçe popüler olmaya başlamıştır.Organik yemek menüleri ,vejetaryen menüleri bu mekanlarda tüketicilere sunulabilir. Bu noktada Bursa’da hizmet veren Daphne, örnek bir işletme olarak gösterilebilir. Eko Turizm Ekoturizm kavramı sürdürülebilirlik tartışmaları ile gündeme gelip popüler olmuştur. Ekoturizm doğa severler ve çevre duyarlılığı olan turistlerin hareketlerinden daha geniş kapsamlı bir konudur. Gerçekte bu olgu, çevresel, ekonomik ve sosyal ilişkiler bütünüdür. Ekoturizm; ‘Eğlenmeyi, doğayı ve kültürel kaynakları anlayarak korumayı destekleyen, düşük ziyaretçi etkisi olan ve yerel halka sosyo-ekonomik fayda sağlayan bozulmamış doğal alanlara çevresel açıdan sorumlu seyahat ve ziyarettir’ olarak tarif edilmektedir. Kırsal alanda; doğal ve/veya tarihi çekiciliklerin belli bir ölçüde bulunduğu yörelerde ana ekonomik uğraşısı tarım olan nüfusun, tarımsal faaliyetlerini sürdürmekle birlikte ziyaretçi konaklatabilecek şekilde yönlendirilerek küçük turizm işletmeciliği yapması sağlanarak alternatif turizm faaliyetlerinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Ekoturizm kavramı güçlü bir doğa bağlantısını ve sosyal sorumluluk sağduyusunu birlikte ele almaktadır. Ekoturizm, bir diğer tanıma göre doğal ve kültürel çevreyi, çevreyi koruyarak ve fakat halkın refahını gözeterek, sorumluluk yoğun bir seyahattir. Ekonomik ve ekolojik verimliliği bir arada taşıyan bir üründür. Gelişen küresel rekabetle birlikte ekoloji ve ekonomi birlikteliklerini ulusal ve uluslar arası düzenlemeler desteklemektedir. (Bern, Ramsar, Rio, Mavi Bayrak vb.) Turizm sektörü bu kavramda verimlilikte diğer sektörlerden ayrı düşünülmesi gereken bir sektördür. Kullandığı ürünün direkt ham hali ile doğanın kendisi olmasından zarar görmesi ve çok hızlı etkilenmesinden kaynaklanmaktadır. Dünyadaki Eko Turizm Faaliyetleri Dünyadaki gelişmeler ekoturizmi oldukça kabul gören aktiviteler arasına itmiştir ki, 2002 yılının Birleşmiş Milletler tarafından ekoturizm yılı ilan edilmesi bunun en önemli göstergesidir. Birleşmiş Milletler (BM)’in 2002 yılını Dünya Ekoturizm Yılı olarak ilan etmesinde; ekoturizmin büyük oranda ekonomik gelişme potansiyeline sahip alanlarda giderek artan bir önem kazanması ve aynı zamanda da ekoturizmin iyi planlandığı, geliştirildiği ve idare edildiği takdirde doğal çevrenin korunması için güçlü bir araç olma özelliği arzetmesi nedenleri önemli bir rol oynamıştır. Ekoturizm kavramının benimsenmesi oldukça yenidir(yaklaşık 20 yıl). Uluslar arası ekoturizm yılı nedeniyle uluslar arası kuruluşlar ekoturizm kavramını turistlerin ana amacının doğayı gözetmek ve takdir etmenin oluşturduğu doğal çevre ve kültürel miras üzerinde en az etki yaratan ve değerlerin korunmasına katkıda bulunan bütün turizm türlerine yansıtmak için kullanmaya karar vermiştir. Dünyadaki hızlı gelişmeler gösteriyor ki geleneksel destinasyonlardan (deniz-kum-güneş) uzaklaşma görülmekte ve turist profili değişmektedir. Bu yeni profilde ekoturist olarak adlandırılan kitlenin 35-54 yaş grubunda, yüksek eğitimli, ortanın üzerinde geliri olan, doğa, kültür ve gastronomiye ilgi duyan kişiler olduğu yapılan istatistiklerde ortaya konulmuştur. Ekoturizm pazarının giderek büyüdüğü 90’lı yıllarda, 43 milyon Amerikalının ekoturizm faaliyetine katıldığı, Yunanistan’a gelen 3 milyon İngiliz turistin %19’unun ekoturist olduğu, Fransa’da yılda 15 milyon kişinin trekking yaptığı belirlenmiş, ayrıca Avrupa ülkelerinin pek çoğunun ülke turizmi için ayırdıkları payın önemli bir kısmının bu amaca yönelik harcandığı yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır. Dünyadaki turizm faaliyetlerini yönlendiren, destekleyen ve işbirliğini sağlayan uluslar arası örgüt Dünya Turizm Örgütü (DTÖ)’dür. Türkiye’de Eko Turizm Faaliyetleri Turizm Bakanlığı turizm ürünlerini çeşitlendirmeyi ve kıyı alanları üzerindeki baskıları azaltacak ve turizm sosyo-ekonomik faydalarını daha az gelişmiş bölgelere dağıtacak şekilde tatilleri yaymayı amaçlayan bir politika ortaya koymaktadır. Bu hedefle aşağıdaki projeler geliştirilmiştir. Mavi Bayrak Projesi Türkiye, yeterli yüzme suyu kalitesi ve plaj/ marina hizmetleri açısından genel çevre standartlarının izlenmesini sağlamak amacıyla uluslar arası Mavi Bayrak Kampanyasına katılmaktadır. Atak Projesi 1989 yılında Turizm Bakanlığı, Ege ve Akdeniz kıyılarındaki ilçelerin ve köylerin yer alındığı 2000 km kıyı şeridi kapsayan projeyi başlatmıştır. Proje ile ilk önce altyapı eksikliklerini düzeltmek, daha sonra yeni kıyı yönetim yöntemlerini tanımlamak amacı ile tasarlanmıştır. Bugün Çeşme-Alaçatı atıksu şebeke inşaatı ve bu havzaya içme suyu temini amacı ile havzadaki Ildır yer altı su kaynaklarının deniz suyundan korunması için geçirimsiz perde inşaatı çalışmaları sürdürmektedir. Ayrıca Alanya-Avsallar ve Kaş atıksu arıtma tesisi, deniz deşarjı ve kollektör hattı inşaatı devam etmektedir. Dağ-Doğa Yürüyüşü (Trekking Turizmi) Yayla Turizmi Akarsu Turizmi (Kano-Rafting) Bisiklet Turları Atlı Doğa Yürüyüşleri Mağara Turizmi Sportif Olta Balıkçılığı Kuş Gözlemciliği (Ornitoloji) turizmi Botanik (Bitki İnceleme) Turizmi Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ekoturizm faaliyetleri genelde ‘Korunan Alanlar’da gelişme göstermektedir. 11. Kaynakça Abraham, C.T., Singh, S.D., 1984. Weed Management Studies İn Sorghum /Legume İntercropping Systems, Weed Abstr.,039-02070. Akman, Z., 1993. Modern Tarımda Karışık Ekimin (Intercropping) Rolü. (Horwith, 1985'ten Çeviri) Hasat Dergisi, 101: 39-43. Akman, Z., Balabanlı C., 1997. Birlikte Ekim (İntercropping) Sistemlerinde Bitki Hastalıkları, Böcek Ve Yabancı Ot Kontrolü. Ekoloji Dergisi, 7:19-21. Akman, Z., Sencar Ö., 1999. Mısır - Baklagil (Fasulye Ve Börülce) Birlikte Üretiminde Farklı Ekim Sistemlerinin Verim Ve Bazı Agronomik Karakterlere Etkisi. Tr. J. Of Agric. And Forestry 23:5, 1139-1148. Aksoy, U. 1999. Ekolojik Tarımdaki Gelişmeler. Ekolojik Tarım.Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği.S:30-35.Tarım Ve Köyişleri Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü,E.Ü.Ziraat Fakültesi,ETO Derneği Aksoy,U.1996. Ekolojiktarım, ETO Derneği.1996-İzmir. Altındişli. A., İlter, E.1999. Eko-Tarımda İlke Ve Kavramlar. Ekolojik Tarım. Ekolojik Tarımorganizasyonu Derneği.S:24-29.Tarım Ve Köyişleri Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü,E.Ü.Ziraaat Fakültesi, ETO Derneği. Kasım 1999 – İzmir. Anonim, 1999. “Organic Products – Germany”, Foreign Agricultural Service GAIN Report, USDA. Anonim, 2000. “Organics”, Supplement- Fresh Produce Journal, Londra Anonim. 1999. “Organic Food And Beverages: World Supply And Major European Markets”, ITC Cenevre ISBN 92-9137-115-7 Anonim. 2002. Organik Tarım Esasları Ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelik. T.C. Tarım Ve Köy İşleri Bakanlığı. Anonim; 1998. Ekolojik (Organik, Biyolojik) Tarım. Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO) Bornova, İzmir. 125s. Bhatnagar, V.S., Davies J.C., 1981. Pest Management İn İntercrop Subsistence Farming, İn : Proc. Int. Workshop On Intercropping . ICRISAT., Patanheru, India, Pp. 249-257. Bottenberg, H., Irwin, M.E.,1992. Influence Of Wind Speed On Residence Time Of Uroleucon İmbrosiae On Bean Plants İn Bean Monocultures And Bean- Maize Mixtures Agric. Entomology , 080-02631. Chiariello, N., Hickman, J.C., Mooney, H.A., 1982. Endo Mycorrhizal Role For İnterspecific Transfer Of Phosphorous İn A Community Of Annual Plants. Science 217:941-943. Dernek, Z., 1987. Karışık Ekim Sisteminde Fasulye İle Bir Arada Yetiştirilen Mısırın Azot Ve Fosfor Gereksiniminin Belirlenmesi. Tar. Orm. Ve Köy İşleri Bak Köy Hiz. Gen. Müd. Ankara Araş. Ens. Müd. Yay. No. 137, Ankara. Ege İhracatçı Birlikleri İhracat Kayıtları Euromonitor Web Sitesi Market Overview - Market Prospects Euromonitor-2001 Fas Online, Organic Perspectives-Mayıs 2001 Firmalara Uygulanan Anket Formu Sonuçları Francis, A.C., 1986. Multiple Cropping Systems. Macmillan Publishing Company, 866 Third Avenue. New York, NY 10022, Pp 183-219. İlter, E., A. Altındişli., 1998. Ekolojik Tarım Ve İlkeleri. E.Ü. Ziraat Fak. Yayınları , İzmir, S.1-21. Kass,D.C.L., 1978. Policulture Cropping Systems, Reviev And Analysis. Cornell Int Agric. Bull. 32. Larios, J.F., Moreno, R.A., 1977. Epidemiologia De Algunas Enfermedades Foliares De La Yuca En Diferentes Sistemas De Cultivo. II.Royay Muerte Descendente, Turrialba 27: 151-156. Matteson, P.C., Altıeri, M.A., Gagne, W.C., 1984. Modification Of Small Farmer Practices For Better Management, Annu. Rev. Entomology,.29:383-402. Moddy, K., Shetty, S.V.R., 1981. Weed Management İn İntercropping Systems, İn Proc. Int. Workshop On Intercropping. ICRISAT., Patenheru, India, Pp. 229-237. Ofori, F., Stern, W.R.1987. Cereal And Legume Intercropping Systems. Advances İn Agronomy Vol. 41 Patra, D.D., Sachdev, M.S., Subbiah, B.V., 1986. 15N Studies On The Transfer Of Legume - Fixed Nitrogen To Associated Cereals İn İntercropping Systems. Biology And Fertility Of Soils, 2: 165-171. Perrin, R.M., 1977. Pest Manegement İn Multiple Cropping Systems. Agro-Ecosystems 3083-118. Risch, S.J., 1981. Insect Herbivore Abundance İn Tropical Monocultures And Polycultures: An Experimental Test Of Two Hypotheses, Ecology 62: 1325-1340. Risch, S.J., Adow, D., Altieri, M.A., 1983. Agroecosystem Diversity And Pest Control.: Ata, Tentative Conclusions And New Research Directions, Environ. Entomol. 12: 625-629. Sayın, C. 2002. Dünya, AB Ve Türkiye’de Organik Tarıma Yönelik Gelişmeler Ve İzlenen Politikalar. İzmir Ticaret Borsayı Yayınları. No:76. Türk, R. 2001 Dünyada Ve Türkiye’de Organik Tarım. Organik Tarım Ve Çevre İlişkileri Paneli. ÇESAV Yayınları No:2 Ankara. 57 S. Walker, D.H., Buchanan, G.A., 1982. Crop Manipulation İn İntegrated Weed Management Systems, Weed Sci. 30:17-24. Zhang, S.H., Improvement Of İntegrated Control Of Cotton Diseases And İnsects Pest At Seedling Stage , Agricultural Entomology, 079-10056, 1991. Zitter, T.A., Simms, J.N., 1980. Management Of Viruses By Attraction Of Vector Efficiency And By Cultural Practies. Annu.Rev. Phytopathol. 18: 289-310. | |
|
Etiketler |
başlarken, kuralları, organik, tanımı, tarıma |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Organik ve Organik Olmayan Ürünler | BeSte | Organik Yaşam | 0 | 23 Temmuz 2024 18:15 |
Karantina günlerini İzmir'deki evinde geçiren Gizem Karaca, organik tarıma başladı | Oktayy | Magazin Haberleri | 0 | 04 Mayıs 2020 23:54 |
Turizm ve tarıma hizmet için kanat çırpıyorlar | NarÇiçeği | Hayvan Resimleri | 0 | 27 Haziran 2016 22:04 |
Diyete Başlarken | Lady | Diyet ve Sağlıklı Beslenme | 0 | 25 Ağustos 2012 21:24 |
Denizbank'tan tarıma büyük destek | Cemalizim | Haber Arşivi | 0 | 16 Nisan 2009 17:13 |