► Atatürk milliyetçiliğine dayalı, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak veya bölmek isteyenlerin önündeki en büyük engel Atatürk’tür.
►Öncelikle Atatürk’ün kendisidir.
► O’nun Türk ulusunun gönlünde yaşamasıdır, O’na bağlılığıdır.
► Atatürk faktörü var oldukça hiçbir güç Türkiye’yi bölemeyecek veya bir İslam devleti kuramayacaktır.
► Bu sebeple, amaçları ülkenin batması olan hainler ve onlara göz yumanlar öncelikli hedeflerini Atatürk faktörünü yıkmak olarak görürler.
► İzledikleri yöntem ise; öncelikle İslamiyet’i saptırarak demokrasi ve laikliğin Allah’a karşı gelmek olduğunu göstermek,
► Müteakiben demokrasi ve laikliği Atatürk’ün getirdiğini vurgulamak,
► Ayrıca O’nun hain, namussuz ve İslamiyet düşmanı olduğunu söyleyerek mümkün olduğunca çok kişiyi kandırmaktır.
► Yapılan saldırıların en önemli kaynaklarından biri Rıza Nur’dur.
► Rıza Nur tıp doktorudur. Birinci ve İkinci Meclis’lerde iki dönem milletvekilliği yapmıştır.
► Lozan Konferansı’na İsmet İnönü mahiyetinde katılmıştır.
► Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 14 ciltlik “Türk Tarihi” isimli bir eser yazmıştır.
►Eylül 1926’da hastalığı münasebetiyle Fransa’ya yerleşir ve kendisine milletvekili maaşı ödenmeye devam edilir.
► Atatürk 1927 yılında Nutuk’u okur ve yayımlar.
► Nutuk’ta bu kişinin, Balkan Savaşı sırasında vatana ihanet ettiğini, Arnavutları isyana teşvik ettiğini açıklar.
► Rıza Nur 1928 yılında Nutuk’u okur ve “Hayat ve Hatıratım” isimli anılarını yazmaya başlar.
►Eser tamamen Nutuk’a cevap şeklindedir ve orada geçen olayları ters yüz ederek anlatmaktadır.
► Anılarını 1935 yılında, British Museum’a 1960 yılına kadar yayımlanmamak kaydıyla gönderir. Diğer bir ifade ile olay tanıklarının ölmesini bekler.
► Anılarında Atatürk’ü kötüler ve bir nevi intikam alır.
► Kurtuluş Savaşı’nın kendisinin sayesinde kazanıldığını iddia eder.
► Lozan’ı yapan, saltanatı kaldıran ve devrimlerin fikir babası olarak kendisini gösterir.
► Kendi anılarından Rıza Nur’un kişilik yapısını çıkaran doktorların ifadeleri şöyledir.
► Ağır bir ruhsal bozukluk, homoseksüel eğilim, narsisizm, paranoid reaksiyon, vs.
► Kendi anlatımlarında yazdıkları ise şöyledir.
► Gençliğinde tecavüze uğrar, bir harbiyeliye aşık olur ve kadın olmak ister, “kadını erkekle eşit saymak hatadır”, “kadın çocuk makinasıdır”, “Arnavutları isyana teşvikim iftihar sebebidir” der, vs.
► Zübeyde Hanım bir kişiyle beraber yaşıyormuş. O kişi ölünce babalık davası açmış.
► Kişinin yakınları ölen kişinin, Zübeyde Hanım’ı genelevden iki yaşında oğlu ile birlikte odalık aldığını söylemişler.
► Mahkeme geneleve sormuş ve genelevin yanıtına göre Zübeyde Hanım 19 Haziran 1881’de oğlu ile beraber geneleve girmiş ve 11 Nisan 1882’de ölen kişi tarafından çıkarılmış.
► Diğer bir ifade ile babası belli değilmiş.
Annesi ve Babasına Yönelik Saldırılara Yanıtlar
► Zübeyde Hanım, Ali Rıza Efendi ile 1871 yılında 14 yaşında iken evlenmiştir.
► Sözde mahkeme kararı 1882 yılında alınmıştır. Ancak bu tarihte Zübeyde Hanım hala Ali Rıza Efendi ile evlidir ve dört çocuk (Fatma, Ahmet, Ömer, Mustafa) sahibidir.
► Ali Rıza Efendi 1893 yılında vefat etmiştir. Diğer bir ifade ile başka birine babalık davası açtığı anda Zübeyde Hanım hâlâ Ali Rıza Efendi ile evlidir. Böyle bir dava açması mümkün değildir.
► Ayrıca, Osmanlı’da devletten müsaadeli, ruhsatlı ve meşru genelev yoktur.
► Dolayısıyla mahkemenin genelev ile resmi olarak yazışması mantıklı değildir.
► Zübeyde Hanım’ın soyu yörüktür. Fatih Sultan Mehmet döneminde Karamanoğlu Beyliği’nin yıkılmasından sonra (1466), Balkanlar’da fethedilen yerlerin Türkleştirilmesi için göç ettirilen ailelerdendir.
► Aile, Vodina sancağının Sarıgöl nahiyesine yerleştirilmiştir ve sonra Selanik’e göç etmiştir.
► Konya bölgesinden geldikleri için “Konyarlar” ismi ile resmi kayıtlara geçmiş ve anılmışlardır.
► Ali Rıza Efendi’nin soyu, Aydın/Söke’den gelerek Manastır vilayetine yerleştirilen, “Kocacık Yörükleri”ndendir.
► Aile, sonra Selanik’e göç etmiştir.
► Manastır’da yerleştikleri yere “Kocacık” denmiştir.
► Sarhoşmuş, ayyaşmış, sabaha kadar içermiş, körkütük sarhoş olurmuş.
► Sofrası zevk ve sefa alemiymiş. Ülkeyi sofradan idare edermiş.
► Geceyi içki ve fuhuş aleminde, gündüzü uyuyarak geçirirmiş.
Sofrasına ve İçkisine Yönelik Saldırılara Yanıtlar
► Atatürk alkol kullanırdı. Rakıyı tercih ederdi. Baş mezesi leblebi, beyaz peynir ve kavundu.
► Ancak günlüklerde ve anılarda aşağıdaki ifadeler vardır.
► Ciddi işler konuşulduğunda kahveden başka bir şey içmezdi. Buhranlı zamanlarda O’nun için sofra-içki yoktu.
► Korkunç derecede iradesi vardı. Sarhoşluktan hoşlanmazdı.
► Atatürk’ün akşam sofraları ünlüdür. Birçok günlük ve anı defterinde aşağıdaki ifadeler vardır.
► Atatürk’ün sofrası bir yemek, içki, eğlence sofrası değil bir nevi akademi, dershane idi. Sofranın karşısında bir karatahta bulunurdu.
► Sofranın dağılması, görüşülen konunun önemine göre idi. Bazen sabahlanırdı.
► Tek eğlence alaturka saz getirip onu dinlemekti. Çoğu zaman gelen sanatçılar bir köşede unutulup geri dönmüşlerdir.
► Atatürk sofrasına herkesi bir maksatla davet ederdi. Oraya davet şeref sayılırdı.
► Atatürk bilmediklerini sofralarda bilenlerden öğrenirdi. Bakanlar, milletvekilleri hep o tebeşirli karatahtaya kalkmışlardır.
► Sofra bir idare yeri değil, dostları ile sohbet ve danışma yeri idi.
► Aynı zamanda bir imtihan yeri idi. Bir vazifede kullanacağı kişileri söylemeden, hissettirmeden burada yoklardı.
► Atatürk çalışmalarında; zaman, mekân ve imkân kavramlarıyla ilgili değildi. Başladığı bir işi bitirmeden rahat edemezdi.
► Az uyurdu. Uykuda geçirdiği zamana acırdı.
► Nutuk’u hazırlarken 20-30 saat aralıksız çalıştığı olmuştur. Beraber çalıştığı arkadaşları yorgunluktan baygınlık geçirirken kendisi çalışmaya devam etmiştir.
► Atatürk öncelikle bir insandır. Tabii ki sevmiş ve sevilmiştir. Sevdiklerine mektup, şiir ve şarkılar yazmış ve bunları günlüklerinde açıkça ifade etmiştir.
► Eşcinselliğine yönelik Rıza Nur’un iftiralarından başka hiçbir belge ve kanıt bulunmamaktadır.
► Yakınları hiçbir evli kadınla ilişkisi olmadığını belirtmektedir.
► Ayrıca hiçbir ilişkisini Köşk’e taşımadığı, saati saatine tutulan Nöbet Defteri’nden anlaşılmaktadır.
► Bu defterde bazen “Büyük Bayan”a gittiğinden bahsedilmektedir. Ancak bu bayan kardeşi Makbule Boysan (Atadan)’dır.
► Atatürk’ün evliliği yaklaşık 2,5 sene sürmüş ve 5 Ağustos 1925 ayrılmışlardır.
► Tüm yakınlarının belirtiklerine göre ayrılmayı Mustafa Kemal istemiştir. Latife Hanım son ana kadar umudunu kaybetmemiş ve tekrar beraber olabilmek için her türlü yakını araya koymaya çalışmıştır.
► Ayrıldıktan sonra bir daha evlenmemiş ve Atatürk’e bağlılığını sürdürmüştür.
► “Devletin dini olmaz” diyene Müslüman denemezmiş.
Dini İnancına Yönelik Saldırılara Yanıtlar
► Öncelikle herkesin dini kendinedir ve hiç kimseye kimseyi yargılamak düşmez.
► Atatürk söylevlerinde şunu açıkça belirtmiştir. “İslam’la birlikte insanlık, dünya yaşamını düzenlemede yararı, zararı kendine ait olmak üzere serbest kılınmıştır.”
► Kur’an’da bunu belirten sayısız ifade bulunmaktadır.
► Atatürk ayrıca şunları da belirtmiştir.
► “Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur”, “Din, Allah’la kul arasındaki bir bağdır”, “Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin gereklerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz”, “Bizim dinimiz için herkesin elinde bir değer ölçüsü vardır. Hangi şey ki akla, mantığa, toplum çıkarlarına uygundur, biliniz ki o dinimize de uygundur”.
► Atatürk İslam dinine şu hizmetleri yapmıştır.
► Kur’anı’ı ilk kez Türkçe’ye çevirtmiş, bastırmış ve ücretsiz olarak dağıtmıştır.
► Kur’an’ın bilimsel tefsirini yaptırmış, bastırmış ve ücretsiz olarak dağıtmıştır.
► Bazı hadislerin çevirisini yaptırmış ve dağıtmıştır.
► Hutbeleri ve ezanı Türkçe’leştirmiştir.
► Din görevlisi ihtiyacını karşılamak için imam-hatip okulları açtırmıştır.
► Devletin parasını keyfi ve zevk-sefa âlemlerinde harcamış.
► Hint Müslümanların gönderdikleri yardım parasını zimmetine geçirmiş.
Para İle İlgili Saldırılara Yanıtlar
► Atatürk 1927 yılında çiftlik gelirlerini CHP’ye bırakmış, 1937 yılında ise tüm mal varlığını hazineye yani milletine bağışlamıştır. Ayrıca özel bir yasa ile mirasçılarının pay alma haklarını ortadan kaldırır.
► Bunun üzerine BMM kendisine bir teşekkür telgrafı geçer.
►Atatürk’ün cevabı şu şekildedir. “Yapılan bir vazifedir”.
► Para ve mal edinme hırslısı olan bir kişi için bu davranış pek mantıklı değildir.
► “Kişinin aynası işidir” sözünden hareketle yine Atatürk’ün para ile ilgili yaptıklarına ve icraatlarına bakmak uygundur.
► Üzerinde para taşımazdı. Şahsı ile ilgili yapılan harcama dökümlerini bile detaylı incelemezdi.
► İstanbul’da kalınan zamanlarda aldığı maaşı masrafları karşılamaya yetmez, borçlanılırdı.
► Ankara’da birkaç satış mağazası açılır. Müteakiben İstanbul’da da iki satış mağazası açılır.
► Ankara’nın çevresinde büyük bir orman geliştirilmesine başlanır.
► Atatürk’ün maaşı, ödeneği ve emekli aylığından başka geliri yoktur.
► Emekli aylığını hiç harcamaz ve İş Bankası’nda bulunan bir hesapta biriktirir.
► 9.000 TL. maaş almaktadır. Bu paranın 2.000 TL.sini (sonradan 3.000 TL.sini) İsmet İnönü’ye, 1.100 TL.sini ise başka altı kişiye aylık yardım olarak verir.
► Kalan para ile Köşk’ün (çalışanların ve konukların yemekleri de dahil) masrafları ödenir.
► Seyahatlerinde sadece tren veya vapur ister, harcırah almaz maiyetine de aldırmaz. Tüm masrafları kendisi karşılar.
► Atatürk öldüğünde toplam 73.020 TL. birikimi vardır. Bunu da vasiyetinde CHP’ye bırakır.
► Aylık ortalama geliri 10.000 TL. kabul edilirse yaklaşık 7 aylık birikimi bulunmaktadır.
► Atatürk ayrıca “Mücevherler” isimli bir defter tutmuştur. Defterin dökümü şu şekildedir.
► Ölüm saati uydurmadır aslında 02.00 civarında ölmüş.
► Cenaze namazı kılınsın istememiş ve kılınmamış.
Ölümüne ve Cenazesine Yönelik Saldırılara Yanıtlar
► Atatürk öldükten sonra otopsi yapılmaya gerek görülmemiş ve (alkolle bağlantılı) sirozdan öldüğü rapor edilmiştir.
► Oysa tıp uzmanları günümüzde bile biyopsi, bazı tahliller veya otopsi yapmadan sirozun sebebinin söyleyemeyeceklerini ifade etmektedir.
► Atatürk’e biyopsi, bu tahliller veya otopsi yapılmamıştır. Yani alkol bağlantılı siroz tanısı sadece tıbbi bir sanıdır.
► Sirozun dört sebebi olabilir.
► Daha önce geçirilen sıtma. Atatürk iki defa sıtma geçirmiştir.
► Hepatit virüsleri. Atatürk birçok diş tedavisi geçirmiştir. O günkü koşullarda kapabilir.
► Dengesiz beslenme. 12 yıl savaşta kalmış ve sonrasında da düzenli beslenmemiştir.
► İçki. Gündüz içmez, akşam içkili sofra var ise bir küçük rakının yarısını içmiştir.
► Ayrıca yabancı doktorların raporlarında, muayenelerden ve tahlillerden elde edilen bulgulara dayanarak Atatürk’te bulunan sirozun alkol bağlantılı siroz olamayacağı belirtilmiştir.
► Ancak ölümünden sonraki rapora Türk doktorlar tarafından alkolle bağlantılı siroz yazılmıştır.
► Atatürk’ün 09.05’te ölmediğini kanıtlayan hiçbir belge bulunmamaktadır.
► 01 Ekim-10 Kasım 1938 arasında iki ayrı son nöbet defteri tutulmuştur. Birinci deftere sağlık durumu dakika dakika işlenmiştir.
► Buna göre o gece yarısı bile tedavisine devam edilmiş en son 08.30’da serum verilmiştir. 09.00’da nabız 130, soluk alıp verme 34 olarak kayıt edilmiştir.
► Atatürk son iki gününü komada geçirir. Bu zaman zarfında hiç yalnız (heyet bulunmakta) kalmamıştır.
► Dolayısı ile bu zaman zarfında cenaze namazımı kılmayın gibi bir istekte bulunacak durumda değildir.
► Cenaze namazı 19 Kasım 1938 saat 08.10’da Dolmabahçe sarayının büyük salonunda kılınmıştır. 1’inci Or.K.Org.Fahrettin Altay’ın da hazır bulunduğu namazı kıldıran Ord.Prof.Şerafettin Yaltkaya’dır.
► Atatürk, 11 Kasım 1930 öğleden önce 10 doktorun kontrolünde ve Prof.Dr.M.Lütfü Aksu nezaretinde tahnit edilmiştir.
► Tahnit edilen tabut 9 Kasım 1953’de 10 kişilik bir heyet huzurunda açılır.
► Gül ağacından tabutun içinde madeni bir sanduka bulunmaktaydı. İçi muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı doluydu. Talaşın içinde cesedin sarılı bulunduğu muşamba, daha sonra beyaz kefen içinde parafinli sargılarla sarılmış olan ceset bulunmaktaydı. Ceset bozulmamıştır.