Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
MUSTAFA KEMAL' E AŞIK BİR KADIN....
Mustafa Kemal Selanik'te öğrenci iken Nadire diye bir komşu kızı varmış.
Ciğerlerinden hasta olan bu kız Mustafa'ya pek hayranmış.
Her geçişinde pencereye koşar ona bakarken yüzünü al basarmış.
Bir gün komşu kızı Hatice'ye açılmış:
"Mustafa Bey öteki arkadaşlarına hiç benzemiyor" demiş.
Bu gizli sevdayı Mustafa'ya hissettirmeye karar vermişler.
Hatice Zübeyde hanımların evine girer çıkarmış. Bir cuma ailece oturmaya gitmişler.
Mustafa evde yokmuş.
Hatice üst kattan bir şey getirmesi istendiğinde aklındaki planı uygulamaya koymuş.
Sofadan geçerken saksı içindeki kırmızı karanfillerden birini gizlice koparmış. Mustafa'nın üst katta soldaki yatak odasına dalmış. Karyolasının başucundaki masanın üzerinde açık duran tarih kitabının üzerine karanfili bırakmış.
Bir gün Hatice Zübeyde Teyze'sinin kendisini oğlu Mustafa'ya istediğini öğrenmiş.
Ama Hatice'nin annesi Mustafa asker olup uzaklara gidecek diye bu izdivaca yanaşmamış.
Konu kapanmış.
Mustafa Harbiye'de okumak için İstanbul'a gitmiş. Lakin annesine gönderdiği her mektubun altına "Hemşiremiz Hatice Hanım'a da mahsus selamlar ederim" cümlesini eklemeyi hiç ihmal etmemiş.
Harbiye'den erkânıharp yüzbaşısı olarak çıktığında Hatice'yi yeniden istetmiş.
Bu kez Hatice'nin ailesi razı olmak üzereyken sarayda çalışan bir ahbapları onları uyarmış:
"Ben onun hakkında saraya gelen jurnalleri okudum. İstikbali çok karanlık. Aman uzak durun" demiş.
Hatice'nin annesi kızını alelacele bir başkasıyla evlendirmiş.
* * *
Yıllar geçmiş.
Mustafa Kemal "Atatürk" olmuş
Evlenip çoluk çocuğa karışan Hatice yaşadıklarını 1920'lerde bir kış günü Kocaeli'nde Maarif Müdürü olan apartman komşusu Münir Hayri Bey'e anlatmış.
Münir Hayri daha sonra sinema tahsili için yurtdışına gitmiş.
Döndüğünde Atatürk kendisinden hayatını perdeye yansıtacak bir senaryo yazmasını istemiş. Senaryonun esaslarını da bizzat dikte ettirmiş.
"Filme başka neler koymalıyız?" diye sorduğunda Münir Hayri biraz da çekinerek "Her filmde kadın ve aşk unsuru aranır bilmem nasıl emredersiniz" demiş ve yıllar önce Hatice'den dinlediği hikâyeyi Atatürk'e nakletmiş.
Hatırlamış Atatürk; gülmüş:
"Ben Hatice'nin o karanfili kendi hesabına koyduğunu sanmıştım" demiş.
Ve devam etmiş:
"Hatice zekâsı güzelliği ve terbiyesiyle örnek bir kadındı. Her vakit hayatımın en değerli hatıraları arasında kalacaktır."
Sonra Nadire'yi de hatırlamış:
"O kızcağızı da bir kâtiple evlendirdiler. Sonra öldü."
* * *
Hazin değil mi?
Birkaç gün düşündükten sonra Münir Hayri'yi yeniden çağırmış Atatürk:
"Tamam" demiş; "Bizim çocukluk hikâyesini filme koyalım. Yalnız Hatice'nin ismini koymayalım. Bu çok masum ve hiç de -------- olmayan bir hikâyedir ama belki Hatice'nin torunları filan istemezler."
Münir Hayri'nin senaryosu "Ben Bir İnkılap Çocuğuyum" adını taşıyordu; Atatürk rahatsızlandığı için çekilemedi.
Hatice mi?
Hatice Hanım milletvekili seçildi ve Meclis'e girdi.