19 Aralık 2015, 23:10 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | İ harfi ile başlayan deyimler ve anlamları İ harfi ile başlayan deyimler ve anlamları İbret almak (bir şeyden): Ondan gereken dersi çıkarmak; ders al mak. İbreti âlem için: “Herkese ders olsun , herkes ders alsın diye.” anla mında. . İbret olmak (bir şey birine): O şey ona ders olmak İcabına bakmak (bir şeyin, birinin): -1. Gereğini yerine getirmek, ge rekeni yapmak. -2. Onu yok etmek, ortadan kaldırmak. İcat çıkarmak: -1. Herkes tarafından yadırganan, garip karşılanan davranışta bulunmak. -2. Ortaya gereği olmayan bir sorun atmak İç açmak: Neşelendirin şeylerle sıkıntıları gidermek, ferahlatmak İçeri atmak (almak, tıkmak) (birini): Onu hapsetmek, tutuklamak; hapse atmak. • İçeri düşmek: Hapse düşmek, tutuklanmak. İçeri girmek: -1. Zarar uğramak. -2. Hapse girmek. İç etmek (bir şayi) : Başkasına ait bir şeyi kendisine mal etmek, ortadan kaldırmak, saklamak. İç geçirmek : Derin bir soluk alıp vererek üzüntüsünü belirtmek. İç güveysinden hallice : “Nasılsın?” sorusuna karşılık olarak söylenen ve “İyiyim, sıkıntılı birine göre daha iyi durumdayım” anlamına gelen söz. İçi açılmak: İç sıkıntısı ortadan kalkıp neşelenmek, ferahlamak İçi almamak (bir şeyi) : -1. Onu midesi kaldırmamak, kabul etme mek. -2. Hoşlanmadığı bir şeyi yapmak istememek. İçi bayılmak : -1. Çok acıkmak, -2. Fazla tatlı ya da yağlı bir yiyecek midesinde tuhaflık yaratmak, su içmek isteği duymak. İçi beni yakar dışı eli (yakar): “Beni ilgilendiren bu konu başkalarına çekici görünür, ancak benim için oldukça sıkıntı vericidir.” anlamında. İçi bulanmak : Midesi bulandığı için kusacak gibi olmak. İçi burkulmak : Çok üzülmek. (Kars. Ciğeri sızlamak.) İçi cız etmek: Çok üzülmek; yüreği cız etmek. İçi çekmek (bir şeyi) : Bir şeye karşı içinde istek duymak. (Kars. Canı çekmek, gönlü çekmek.) İçi dar : Sıkıntılı, beklemeye tahammülü olmayan (kimse). İçi daralmak : İçi sıkılmak, sıkıntı nedeniyle bunalmak İçi dayanmamak: bk. İçi götürmemek. İçi dışı bir: Gizlisi saklısı olmayan, düşündüklerini açıkça söyleyen (kimse). (Kars. Özü sözü bir.) İçi dışına çıkmak : -1. Bindiği taşıtın bozuk yoldan geçmesi sırasında ya da çok sallanmasından dolayı vücudu çok sarsılmak. -2. Midesi bulanıp kusmak. İçi erimek: Çok üzülmek, tedirgin olmak. İçi ezilmek: Acıkmaktan dolayı midesi rahatsız olmak; içi kazınmak, kıyılmak. İçi geçmek : -1. Uykuya dalmak. -2. Yaşlılık ve zayıflık nedeniyle gücü azalmak. İçi geniş : Tasasız, gamsız (kimse); yüreği geniş. İçi gitmek : Bir şeyi yapmayı ya da elde etmeyi çok istemek. -2. İshal olmak, sürgün gitmek. İçi götürmemek (dayanmamak) (bir şeyi) : -1. Aaklı bir duruma da-yanamamak; yüreği dayanmamak. -2. Onu kıskanmak. -3. Vicdanı el vermemek. İçi hop etmek : Birdenbire heyecanlanmak; yüreği hop etmek. İçi ısınmak (birine, bir şeye) : Ondan hoşlanmak, onu sevmek. İçi içini yemek : İstedikleri olmuyor diye sürekli üzüntü içinde olmak. İçi kalkmak (kabarmak) : -1. Midesi bulanmak, tiksinmek. -2. Ağlama ihtiyacı duymak. -3. Çok heyecanlanmak. İçi kan ağlamak : Kimseye sezdirmeden üzülmek, çok kederlenmek. İçi kararmak : Hiçbir şeyden zevk almaz duruma gelmek, umutsuzlu ğa düşmek. İçi kazınmak (kıyılmak) : Çok acıkmak; içi eritmek. İçinden çıkmak : Zor bir işi başarıyla bitirmek. İçinden doğmak: bk. İçinden gelmek. İçinden geçirmek (bir şeyi) : Onu düşünmek, tasarlamak. İçinden gelmek (doğmak): 0 şeyi yapmak isteği duymak. İçinden (içten) pazarlıklı: Sinsi, yapacağı kötülükleri sezdirmeyen (kimse). İçine atmak (bir şeyi) : -1. Üzüntüsünü kimseye bildirmemek. -2. Ken disine yapılan kötüKiklere belli bir tepki göstermemekle birlikte bunla rı unutmamak. İçine çekilmek: Kimse ile görüşmez olmak, kendi kendine kalmayı tercin etmek; kabuğuna çekilmek. İçine dert olmak : Yapılabilecek nitelikte olan bir şeyi yapamamış ol duğu için üzülmek. İçine doğmak : Bir şeylerin olacağını sezinlemek; gönlüne doğmak. İçine dokunmak : Dertlenmek, kederlenmek, hüzünlenme^ İçine etmek (sıçmak) (bir şeyin) : Onu kötü bir duruma getirmek. İçine işlemek : Bir söz, davranış, durum bir kimseye çok dokunmak, derinden etkilemek; yüreğine işlemek. İçine kapanmak : -1. Çevresiyle sıkı, yakın ilişki kurmamak. -2. Duru munu, duygularını kimseye açmamak. İçine korku düşmek: Kötü bir şeyin olabileceğinden kaygılanmak. İçine kurt düşmek : Kötü bir şey olacağı kuşkusu içinde olmak. İçine oturmak : Çok etkilenmek, çok üzülmek. İçine sinmemek: -1. Yalanlan da bulunmadığı için güzel bir şeyden tat alamamak. -2. Bir şey istediği gibi olmadığı İçin rahatsız olmak, o şeyi beğenmemek. İçini açmak (birine): Derdini, sırrını ona anlatmak. İçini bayıltmak: Fazla şekerli ve yağlı gıdalar yediği jçin artık hiçbir şey yiyemeyecek duruma gelmek. İçini boşaltmak: -1. Kızdığı için bir kimseye içinden geçenleri söyle yip rahatlamak. -2. Derdini anlatmak. İçini çekmek: Üzüntüsünden derin derin nefes almak (Kars. Göğüs girmek, iç geçirmek.)* İçini kemirmek : Onu sürekli rahatsız, tedirgin etmek. İçini kurt yemek (kemirmek) : Sürekli kaygı içinde olmak. İçinin yağı erimek : Kötü bir şey olacak diye üzüntü çekmek. İçi parçalanmak (paralanmak): Bir kimsenin kötü durumuna aayıp üzülmek; yüreği parçalanmak. İçi rahat etmek: Kötü bir şey olmadığını görerek, öğrenerek ferahla mak. İçi sıkılmak : Bunalmak, sıkıntı duymak. İçi sızlamak : Kötü durumda olan bir şey ya da kimse için üzülmek. İçi tez: Aceleci, sabırsız (kimse). (Kars. Canı tez, tez canlı.) İçi titremek: -1. Çok üşümek. -2. Özen göstermek, zarar gelecek diye tasalanmak. İçi yanmak : -1. Çok üzülmek. -2. Susamak. İçler acısı: Çok aaklı, hüzün verici. İçli dışlı olmak (biriyle): Onunla çok samimi ilişkiler içinde bulunmak; senli benli olmak. İçtikleri su ayrı gitmemek: Çok yakın arkadaş olmak İdare etmek (bir şeyi) (birini): -1. Onu yönetmek. -2. Onu tutumlu kullanmak. -3. Yetmek, yetişmek. -4. Onu hoşgörüyle karşılamak. -5. Onu görmezlikten gelmek, örtbas etmek. İdaresini bilmek: Tutumlu davranmak İddiaya tutuşmakfgirmek, girişmek) : Birbirine karşıt iddialar ile bah se girişmek İfadesini almak (birinin) : -1. Onu sorguya çekmek. -2. Onu dövmek, hırpalamak. -3. Onu yenmek, ona üstün gelmek. İflahım kesmek : İş yapamaz duruma getirmek. İflas bayrağını çekmek: İflas etmek, her şeyini yitirmek, batmak. İfrata kaçmak: Düşüncelerinde, davranışlarında çok ileri, aşırı gitmek. İfrata vardırmak (bir şeyi): Onu aşırı ölçüye vardırmak İfrit etmek (bîrini) : Onu ç$k öfkelendirmek, kızdırmak (Kars. Çileden çıkarmak.) İfrit olmak (kesilmek) (birine, bir şeye): Ona çok kızmak, öfkelen mek. (Kars. Çileden çıkmak.) İftihara geçmek : Derslerinde başarılı, davranışlarında beğenilir olup üstün öğrenci seçilmek. İftira atmak (etmek) (birine): On asılsız ve kasıtlı bir suç yüklemek (Kars. Kara çalmak.) İftiraya uğramak : Kendisine asılsız bir iftira yüklenmiş olmak. İğne atsan yere düşmez: Bir yerin çok kalabalık olduğunu belirtmek İÇtn kullandır. İğne ile kuyu kazmak : Zor bir işi yetersiz araç ve gereçlerle büyük bir çaba harcayarak başarmaya çalışmak. İğne ipliğe dönmek (iğne İplik kalmak): Çok zayıflamak. İhtilafa düşmek: Bozuşmak, uyuşamamak; aralarında anlaşmazlık doğmak. İhtimal vermemek (bir şeye) : Onun gerçekleşebileceğini düşünme mek, sanmamak. İhtimam göstermek (birine, bir şeye): Onajyi bakmak, onunla ya kından ilgilenmek; özen göstermek. İhtiyaç duymak (hissetmek) (bir şeye, birine): Ona gereksinme duymak. İki ahbap çavuş(lar): Birbirlerinden hiç ayrılmayan, hep beraber dola şan iki arkadaş. İki arada bir derede : Sıkışık durumda bile bir fırsat bularak, olanak yaratarak. - İki arada bir derede kalmak: Çok güç bir durumla karşı karşıya gel mek. İki ateş arasında kalmak: Tehlikeli bir durum karşısında ne yapacağı nı şaşırmak, bir türiü karar verememek. İki ayağını bir pabuca sokmak: Bir kimseyi bir işi hemen yapıp bitir mesi için sıkıştırmak, zorlamak İki çift laf etmek : Bir İki söz söylemek, biraz konuşmak. İkide bir, ikide birde : Sık sık. İki dirhem bir çekirdek: özenli giyinmiş (kimse). İki eli yakasında olmak: Ondan hesap sormak. İki eli kanda olsa : “Hangi işi yaparsa yapsın, hangi durumda olur sa olsun.” anlamında. İki gözü iki çeşme : Durmadan ağlayarak, gözyaşı dökerek. İki gözüm : Sevilen, değer verilen kimse için söylenen sevgi sözü. İki gözüm önüme aksın : Birini bir şeye inandırmak için ‘Dediklerim doğru değilse, kör olayım” anlamında yemin sözü. İki lafı bir araya getirememek : bk. İki sözü bir araya getirememek. İkili oynamak : Birbirine karşıt olan her iki yanı destekler bir tavır takın mak İkindi üstü (üzeri) : İkindi vaktinde. İki paralık etmek (birin) : Söz ya da davranışlarıyla bir kimsenin de ğerini, itibarını düşürmek İki paralık olmak : kibarı azalmak, utanılacak bir duruma düşmek. İki rahmetten biri: (Çok ağır hastalar için) “Ya sağlığına kavuşsun, ya da ölüp kurtulsun’ anlamında söylenir. İki seksen uzanmak : -1. Boylu boyunca yere serilmek -2. Keyiflen mek, neşelenmek. İki seksen uzatmak (birini) : Onu sert bir vuruşla yere sermek İkisi de bir (aynı) kapıya çıkar: (Söz ve davranışlar için) “Her ikisi de aynı sonuca varır.” anlamında. İki sözü (lafı) bir araya getirememek: Söylemek istediklerini düzenli bir biçimde dile getirememek İki ucu boklu deynek: “Bir sorunun çözülmesi için hangi yolu dener sen dene hepsi sakıncalı.11 anlamında. . İki ucunu bir araya getirememek (bir şeyin): -1. Gelirle gideri denk-leştirememek. -2. İşleri yoluna koyamamak İki yakası bir araya gelememek: Geçim sıkıntısından bir türiü kurîula-mamak. İktisat etmek (yapmak):Tutumlu davranmak, tasarruf etmek haç gibi gelmek (bir şey): O şey umulmayan bir anda gelerek işe yaramak İlaç için yok : “Söz konusu şey hiç yok” anlamında. İleri almak (bir şeyi) : -1. Öne almak. -2. Daha üstün bir yere geçir mek. İleri geçmek : Öne geçmek, üstün bir duruma geçmek. İleri gelenler: Bir toplulukta sözü geçer durumda olanlar. İleri gelmek (bir şeyden) : O şeyden meydana gelmek, o şeyin etki siyle oluşmak. İleri geri konuşmak (laf etmek, söylenmek): Yersiz ve kına sözler söylemek. İleri gitmek (varmak) : Söz ve davranışlarda aşırıya kaçmak. İlerisini gerisini düşünmemek (hesaplamamak) : Söylenen bir sö zün, yapılan bir davranışın ne gibi sonuçlar doğuracağını düşünme mek. İleri sürmek (bir şeyi) : -1. Onu öne doğru yürütmek. -2. Bir görüş or taya atmak, önermek. İleriyi görmek: İleride neler olacağını kestirebilmek; tahmin etmek, sezmek; uzağı görmek. İler tutar yanı olmamak (kalmamak) : Bozuk, kötü, kullanıimaz bir du ruma gelmek. İlgi beslemek (bir şeye, bîrine) : Ona karşı içinde merak duymak; alaka beslemek. İlgi çekici: İlginç, enteresan, merak uyandırıcı. İlgi çekmek (bir şey, bir kimse): İlgiyi üzerinde toplamak; alaka çek mek. İlgi duymak (bir şeye, birine) :Onunla ilgilenmek; alaka duymak. İlgi görmek: -1. Çok önemsenmek. -2. Çok sevilmek; alaka görmek. İlgi toplamak: Pekçok kimsenin önem verdiği şey, kimse durumuna gelmek. . . İliğine kemiğine işlemek : -1. Yağmur suları giyiminden geçip bedent-ni iyice ıslatmak. -2. O şey bütün benliğini kaplamak, ondan çok etki lenmek. İliğini kurutmak : Canından bezdirecek duruma getirmek; kanım ku rutmak. İlişki kurmak: Bir yer ya da kimseyle bağlantı sağlamak; münasebet kurmak, temas kurmak. İlk adım : Başlangıç. İlk ağızda : İlkin, İlk önce. İlk elden : -1. Baştan beri. -2. Dolaysız, aracısız olarak. İlk göz ağrısı: -1. İlk sevgüi; eski göz ağrısı. -2. İlk doğan çocuk ya da torun. İllallah demek (bir şeyden, birinden): Ondan iyice bıkmak, ona kat lanamaz duruma gelmek. İlmini almak (bir şeyin) : Bir işin en ince yönlerini bile öğrenmek. İltimas geçmek (birine): Onu kayırmak, ona hakkından fazlasını ver mek. İmamın dört çiftesine (kayığına) binmek : Ölmek. İmam kayığı: Tabut İmam suyu: Rakı. İmana gelmek: -1. Önce karşı çıktığı bir şeyi kabul edip istenileni yap mak. -2. Sonunda doğruyu söylemek. -3. İslamlığı benimsemek. İmanı gevremek : Bir işi gerçekleştirirken çok yorulmak. İmiğine sarılmak : Bir kimseyi bir İş için çok sıkıştırmak; ümüğüne sa rılmak. İmlaya gelmemek : Düzeltilmeyecek durumda olmak. İmlaya getirmek (bir şeyi) : Onu yola getirmek, düzeltmek. İmtihana çekmek (birini) : Bilgisini ölçmek, onu sınamak, denemek. İmza atmak (etmek), imzayı basmak (çakmak): İmzalamak, imzası nı koymak. İnan olsun!: “Bana inan, inanın ki.” anlamında. İnceden inceye : Titizce, en küçük ayrıntılarına kadar. İnce eleyip sık dokumak : Bir şeyi en küçük ayrıntılarına kadar göz den geçirmek. İnce hastalık: Verem. İnce iş : Dikkatli, hesaplı iş. İn cin top oynuyor (in cin yok): Issız, sessiz.yer. İncir çekirdeğini doldurmaz: Çok küçük, az ya da önemsiz (şey). İnfial uyandırmak : Öfke yaratmak, tepkiye yol açmak. İnim inim inlemek: -1. Sürekli olarak inlemek. -2. Çok büyük sıkıntıda (olmak, yoksulluk çekmek, baskı altında yaşamak. İniş aşağı: Bayırdan aşağı doğru. İnme inmek (birine): O felç olmak, ona felç gelmek. İn misin, cin misin? : Teklifsiz konuşmada “İnsan mısın, cin misin?” anlamında söylenir. İnsafa gelmek: Haksız tutumundan vazgeçip adalet ve merhametle davranmak. İnsafına kalmak (bir şey, birinin): Bir şeyin istenilen biçimde olabil mesi o şeyi yapacak’kimsenin doğruluk duygusuna ve isteğine bağlı olmak. (Kars. Sütün» kalmak.) İnsan eti yemek: Bir kimseyi çekiştirmek, hakkında dedikodu yap mak. İnsan hali: Her insanın yapabileceği, hoş karşılanması gereken bir du rum. İnsan içine çıkmak : Başka insanlarla itişki, yakınlık kurmak. İnsan kurusu : Çok zayıf (kimse). İnsanlık hali: Hoşgörüyle karşılanması gereken durum. İnsanlıktan çıkmak : -1. Çok zayıflamak. -2. Bir insana yakışır davra nışlarda bulunmamak. İnsan sarrafı: İyi ve kötü insanları iyi tanıyabilen kimse. İnşallahla maşallahla : Her şeyi Tanrı’ya bırakmakla, hiçbir çaba gös termeden. İntikam almak (birinden): Yapılan kötülüğün acısını çıkarmak; öç al mak. İnzivaya çekilmek : Dünyadan elini eteğini çekmek, hiçbir şeyle ilgi lenmemek; bir köşeye çekilmek, dünyadan elini eteğini çekmek. İpe çekmek (birini): Onu asarak öldürmek. İpe sapa gelmez : Tutarsız, mantıkdışı, saçma (söz, konuşma). İpe un sermek: Birtakım bahaneler ileri sürerek istenilen bir işi yap maktan kaçınmak. İpi koparmak : Bağlı bulunduğu yer ya da kişiyle ilişkisini kesmek. İpini koparmak : Başıboş kalmak, haylazlaşmak. İpin ucunu kaçırmak: Bir işi yürütemez duruma gelmek, düzensizlik, yöntemsizlik yüzünden bir işi çıkmaza sokmak. İp iputtah sivri külah : Hiçbir malı, mülkü, çoluğu çocuğu olmayan (kimse). * . İple çekmek (bir şeyi) : O şeyin zamanının gelmesini sabırsızlıkla beklemek. İpler birini elinde olmak : -1. İşi el altından yönetmek. -2. Yönetimde perde arkasında söz sahibi olmak. İpliğini pazara çıkarmak Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. ir kimsenin kötü niteliğini ortaya çıkarmak. İpsiz sapsız : -1. Serseri, hayta (kimse). -2. Yersiz, saçma (söz). İpucu vermek (birine) : Ona öğrenmek istediği, aradığı şeyi bulmaya yarayan bir işaret göstermek. İsabet almak : Vurulmak, yaralanmak. İsabet buyurdunuz: “Tam dediğiniz gibi, gerçekten efe Öyle.” anlamın da destekleyici söz, – ,, İsabet ki: İyi ki. İsabet oldu : “Tam isteğe uygun, yerinde oldu.” anlamında. İsim yapmak : Ünlenmek, herkesçe tanınır duruma gelmek. İsim takmak (birine): Ona niteliklerine uygun bir isim vermek ; ad takmak. İskele babası: -1. Eviyle, çoluk çocuğuyla ilgilenmeyen erkek için alay yollu söylenir. -2. Iriyah adam. İskeleti çıkmak: Çok zayıflamak. İsmi geçmek: Adından söz edilmek; adı geçmek. İsmiyle cismiyle : Adı ve varlığıyla, adıyla sanryla. İsrafa kaçmak : Gereksiz yere aşırı harcamalarda bulunmak. İstediği gibi at koşturmak (oynatmak): Keyfince, istediği gibi davran mak. İstemem yan cebime koy : Kendisine verilen bahşiş, hediye, rüşvet vb’yi aimak istemediğini belirttiği halde verilmesinden memnun olan ların durumu îçjn söylenir. İster istemez: Elinde olmadan, zorunlu olarak. İstifayı basmak : Herhangi bir nedenle, ani bir kararla görevinden çe kilmek. İstifini bozmamak: Bir oîay karşısında hiçbir tepki göstermemek, aldı rış etmemek. İstikamet vermek: bk. Yön vermek. İsyan bayrağını açmak (çekmek): Karşı gelmek, baş kaldırmak. İş başa düşmek : Kendi işini başkasından hiç yardım görmeden ken disi yapmak zorunda kalmak İş çevirmek : Gizli, dolambaçlı bir iş yapmak. İş çığrından çıkmak: Bir konu düzeltilmesi güç bir duruma gelmek. İş çıkarmak : -t. Çok iş yapmak. -2. Sorun yaratmak. İş edinmek (bir şeyi) : Onu görev olarak kabul etmek, onunla sürekli ilgilenmek. İşe koşmak (birini): Ona iş yüklemek, onu bir işle görevlendirmek. İş etmek: Aldatmak, zarar sokmak. (Kars. Oyun etmek, oyun oyna mak.) İşe yaramak: -1. Elverişli nitelikte bulunmak. -2. İş yapabilecek du rumda olmak. İş görmek: -1. İş yapmak. -2. Bir iş için elverişli olmak İş güç : Görev, meslek. İşi aksi gitmek: İstediği sonucu elde edememek. İşi-başından aşmak (işi başından aşkın olmak) : Yapacak pekçok işi bulunmak. İşi bitmek: -1. Yaptığı iş sona ermek. -2. İş yapacak durumu, kuvveti kalmamak. İşi bozulmak : Geçimini sağladığı işinde zarar etmeye başlamak. İşi ciddiye almak : Konuya, soruna önem vermek. İşi düşmek (biri yere) (birine): Bir yerde yapılacak işi bulunmak. -2. Bir kimsenin yardımıyla bitirilebilecek bir işi olmak. İşi (bir şeye) vurmak (dökmek) : Başka bir biçimde davranmak, …gi bi görünmek. İşi İş olmak :Sevinç yaratan bir duruma kavuşmak. İş inada binmek: Bir işi yapmakta, (ya da yapmamakta) direnmek,inatlaşmak. İşin alayında olmak: O işe gereken önemi, değeri vermemek. İşinden olmak: İşini kaybetmek. İ İşi ne? : “Ne işi var?” anlamında. İşine gelmek : Çıkarına uygun düşmek. İşini bilmek : Nereden, nasıl çıkar sağlanacağını bilmek. İşini bHirmek : -1. Birini artık iş yapamaz duruma getirmek. -2. Onu öl dürmek. İşin içinde iş var : Bir konunun arkasında onunla doğrudan İlgili olma yan durumların da bulunduğunu belirtmek için söylenir. İşini görmek : -1. Kendi işini ya da başkasının İşini yapmak. -2. Başka bir şeyin yapacağı işi yapacak nitelikte olmak. -3. Dövmek. -4. öldür mek İşini uydurmak : Kurnazlıkla işlerini istediği gibi yürütmek. İşin mi yok: “Önemli deği, boş ver!” anlamında. İşin kötüsü (fenası) : Üst üste gelen tersliklerde kullanılır. İşin rengi değişmek : İş, konu başka bir biçime bürünmek, nitelik bazanmak. İşin ucu birine dokunmak : Söz konusu işten dolaylı olarak zarar görmek İşi oluruna bırakmak: Yapmakta olduğu bir İşte gerekli titizliği göstermemek, İşi raslantılara, doğal akışına bırakmak. İşi pişirmek: -1. Bir işi sonuca ulaştıracak gerekli hazırlıkları yapmak. -2. Kadın erkek aralarında gizlice anlaşmak. (Kars. Mercimeği fırına vermek.) işi rast gitmek : Şansının da yardımıyla işleri istediği gibi olmak; rast gitmek. İşi resmiyete dökmek : O işe resmi bir nitelik vermek. İşi sağlama bağlamak : Bir İşin tam olarak yapılması için gerekli ön lemleri almak İş işten geçmek : Bir iş için uygun olan fırsatı kaçırmak. İş tatlıya bağlamak:Konuyu, sorunu iyi, memnun edici bir çözüme ulaştırmak. işi tıkırında (yolunda) olmak: İşi istediği biçimde yürümek İşitmezlikten gelmek: İşitmemiş gibi davranmak. İşi yokuşa sürmek: Herhangi bir konuda engellemede bulunmak, güçlük çıkarmak İş karıştırmak: -1. Araya fesat sokmak -2. Zararlı bir iş yapmak. İşkembeden atmak (söylemek): Herhangi bir kaynağa dayanmayan ve inandırıcılığı olmayan sözler söylemek. İster açılmak: Alışverişe canlılık gelmek. İş olsun diye : Herhangi bir amaç gütmeden, iş yapyor görünerek İşporta mal: Değeri, niteliği düşük mal. İşportaya düşmek : Değerini yitirip daha ucuza satılmaya başlamak İş sarpa sarmak : İş birtakım zorlu engellerle karşılaşmak İştah açmak : Yemek yeme isteğini artırmak İştahı açılmak : Yemek yeme İsteği artmak İştahı kapanmak: Yemek yeme İsteği azalmak. İşten atmak (birini): Onun görevine son vermek İşten bile değil: Çok kolay. İşten el çektirmek (birine) : Bir suçu ya da ihmali bulunduğu gerekçe siyle bir kimsenin İşine son vermek İşten güçten kalmak : Herhangi bir nedenle çalışamamak, işini yapa mamak İş tutmak : Bir işte çalışmak (Kars. Ekmeğini eline almak.) İş var (bunda, bu kimsede) : -1. “Bu şey daha işe yarar.” -2. *Bu kişi iyi işler yapabilir.” anlamında. İş yapmak : İyi kazanç getirmek. İş yok (bunda, bu kimsede): -1. ‘Bu şey işe yaramaz.” -2. “Bu kişi çalışamaz, verimli işler yapamaz.” anlamında. İtibardan düşmek : -1. Bir kimse saygınlığını yitirmek -2. Bir şey öne mini, değerini yitirmek İtibar etmek (birine) (bir şeye) : -1. Ona saygı göstermek -2. Onu dikkate almak önemsemek İtibar kazanmak : Saygınlığını yeniden elde etmek. İtimadı sarsılmak (birine): Artık ona güvenmemek. İtimat beslemek (birine) : öna güvenmek; güven beslemek. İtimat telkin etmek: Güven duygusu uyandırmak; güven vermek. İtin ****** (kıçına) sokmak (birini) : Onu ağır sözler söyleyerek rezil etmek İt ite (buyurur), it de kuyruğuna : “Tembel kimseler kendilerine buy-rulan bir işi başkalarına yüklerler, böylece iş sürüncemede kalır.” İt kopuk: Serseri, aşağılık, terbiyesiz (kimseler). İyiden iyiye : Gereken biçimde. İyi etmek : -1, Tedavi etmek, sağlığına kavuşturmak. -2. Yaptığı iş uy gun olmak. -3- Zarar vermek, zarara sokmak. -4. Parasını, malını çal mak. İyi gelmek: -1. Uymak. -2. Sağlığına kavuşmasına yaramak. İyi gözle bakmamak : Hakkında iyi şeyler düşünmemek. İyi gün dostu : Dostlarına iyi günlerinde yakınlık gösteren, kötü günle rinde onlardan uzaklaşan kimse için alay yollu söylenir. İyi iş (doğrusu): Beğenilmeyen bir durum, olay karşısında şaşkınlığı belirtmek için söylenir. İyi kalpli (yürekli) : Herkes için iyi şeyler düşünen kimse için söylenir. İyi ki: Sevindirici bir durum, güzel bir rastlantı olarak. İyi kötü : -1. Uta iyi ne kötü, orta halli. -2. Oldukça iyi. İyiliği dokunmak (birine) : Ona yardım etmek, faydası olmak. İyilik sağlık, (iyilik güzellik): “Nasılsınız?” sorusuna karşılık olarak söylenen ve sağlıklı, durumunun iyi olduğu bildiren söz. İyi olmak: -1. iyileşmek, sağlığına kavuşmak. -2. Yerinde olmak. -3. Uygun olmak. İyi saatte olsunlar : Cinler periler için kullanılır. İyisi mi: Yapıiacak en doğru şey. İyiye çakmek (yormak) (bir şeyi): Bir düşünceyi ya da olayı iyi (o-lumlu) yönden değerlendirmek. İyiye iyi, kötüye kötü demek: Gerçekleri olduğu gibi söylemek, kim senin hatın için herhangi bir durumu olduğundan farklı gösterme mek. İzin almak (koparmak) (birinden): İstediği bir şeyi yapabilmek ya da istediği bir yere gidebilmek için daha yetkili birinden serbest bırakıl masını sağlamak. İzinde yürümek (izine uymak) : Bir kimsenin başladığı bir işi aynı an layış ve yöntemle yürütmek. İzine düşmek: İzlemek, peşi sıra gitmek. İz sürmek: -1. İnsan ya da hayvanların ayak izlerine bakarak nereye gittiklerini aniamak ve gittikleri yeri bulmaya çalışmak. -2. İzlemek, ar-; kasından gitmek, takip etmek. İzzetinefsine dokunmak : bk. Onuruna dokunmak. İzzetinefsine yedirememek : bk. Onuruna yedirememek.
__________________ #MustafaKemaLAtatürkTorunuyum..ღ ❦ {22~02~`22..∞} {09~09~`22..ღ} | |
|
Etiketler |
anlamları, başlayan, deyimler, harfi, ile, ve, İ |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
R harfi ile başlayan deyimler ve anlamları | PySSyCaT | Atasözleri ve Deyimler | 0 | 19 Aralık 2015 22:49 |
S harfi ile başlayan deyimler ve anlamları | PySSyCaT | Atasözleri ve Deyimler | 0 | 19 Aralık 2015 22:48 |
Ş harfi ile başlayan deyimler ve anlamları | PySSyCaT | Atasözleri ve Deyimler | 0 | 19 Aralık 2015 22:46 |
T harfi ile başlayan deyimler ve anlamları | PySSyCaT | Atasözleri ve Deyimler | 0 | 19 Aralık 2015 22:44 |
Ü harfi ile başlayan deyimler ve anlamları | PySSyCaT | Atasözleri ve Deyimler | 0 | 19 Aralık 2015 22:42 |