IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Konuyu Değerlendir Stil
Alt 21 Mart 2015, 19:43   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Deyim Hikayeleri Kısa




Kısaca Deyim Hikayeleri

Saman Altından Su yürütmek

Geniş bir ovanın üzerinde bir köy, bu köyünde bir tanecik ırmağı varmış. Irmağın suları aynı anda köyün bütün tarlalarına yetecek kadar gür olmadığından her gün bu ırmağı bir köylü kendi tarlasına sulamak için kullanıyor, diğerleri de sıranın kendisine geleceği günü bekliyorlarmış. Ancak bir gün köyün açıkgözlerinden biri ırmaktan kendi tarlasına gizli bir kanal yapıp, diğer köylüler bu durumu fark etmesin diye kanalın üstünü toprak ve samanlarla kapatmış. Böylece tarlasına her gün yeteri kadar su geliyor, bolca mahsul alıyormuş. Bir süre sonra ırmağın suları azalıp, bu açıkgözün tarlasından bereket fışkırınca köylüler vaziyetten kuşkulanıp adamın tarlasına baskın yapmışlar. Birde bakmışlar ki kanallar suyla dolu ve üzerinde otlar yüzüyor. Cevap belli: “Ulan köftehor, saman altından ne su yürütüyorsun!”

Atı Alan Üsküdar’ı Geçti

Bolu dağlarında yaşayan Köroğlu efsanesini duymayanımız yoktur. Bir sabah Köroğlu kalktığında atını bağladığı yerde bulamamış. Düşünsenize; Köroğlu gibi biri için Attan mühim ne olabilir ki!
Önce bütün Bolu’nun, sonra da civar illerin altını üstüne getirmiş Köroğlu ama atını bir türlü bulamamış. Tesadüfen İstanbul’un Avrupa yakasındaki bir at pazarını gezerken atına rastlamış. Atta onu tanımış tabi ki. Köroğlu bindiği gibi yıldırım hızıyla uzaklaşmaya başlamış pazardan, satıcıda tabi peşinden. Kıyıya ulaştığında hemen bir tekne bulup atıyla beraber Üsküdara doğru yoluna devam etmiş Köroğlu. Satıcı beyimiz kıyıya vardığında Köroğlu çoktan Üsküdara varmış. Durumu gören biride o ünlü sözü patlatmış: “Boşuna uğraşma beyim, atı alan Üsküdar’ı geçti”

İnsanoğlu Kuş Misali

Hazır Üsküdar’a geçmişken ordan devam edelim. Zamanında Üsküdar’da bir “Miskinler Tekkesi” bulunurmuş. Adından da anlaşılacağı üzere buraya yurdun en tembel, en miskin insanları takılırmış. İşte burada iki miskin kendilerine iki sandalye bulup oturuyorlarmış. Gel zaman git zaman havalar gittikçe soğumaya başlamış. Tekkeninde penceresi açık ama kimsenin ayağa kalkıp pencereyi kapatmaya mecali yok.
Birinci miskin: Yahu havalar iyice soğudu, şu pencereyi kapatmak lazım.
İkinci miskin: Doğru söylüyorsun mirim, kapatmak lazım.
Aradan saatler geçer, haftalar geçer, hatta ay geçer, yine aynı diyalog aralarında sürer gider. Sonunda birinci miskin daha fazla dayanamaz bütün gücünü toplayıp karşı pencereye ulaşır, camı kapatır ve hemen oracıktaki bir iskemleye kendini bırakır. Sonra öteki miskin arkadaşına şunları der: “Ya mirim gördün mü, insanoğlu kuş misali. Dün neredeydim, bugün neredeyim”

Hakkında Hayırlısı Böyleymiş

Bu deyim daha çok değer verilmeyen birinin başına gelen felaketi –birazda alay ederek- hafife almak için kullanılıyor. Hikaye şöyle;
Bir zamanlar Üç kişilik bir hırsız gurubu varmış. Bunlar her gittiği yeri soyup soğana çevirmekte yurt çapında ustalaşmış, namı almış yürümüş kişilermiş. Aralarından biri şefmiş. Şef oldukça sert mizaçlı, acımasız biriymiş. Bir gece konağın birini soyuyorlarmış, çatıdan salona iç sallandırmışlar, biri topladığı eşyaları iple tırmanarak çatıdaki şefe veriyor, şef; bunları dışarıda gözcülük yapan diğer hırsıza ulaştırıyormuş. İçerdeki hırsız salonda som altından bir şamdan görmüş, iple çatıya çıkarken,
“şefim bu şamdan benim ona göre” demiş. Şef bu lafa bir hayli sinirlenip ipi kesmiş, adam kafa üstü yere çakılıp ölmüş. Konaktan yürütebildikleri ile birlikte öteki hırsızla hızla uzaklaşırlarken adam ölen arkadaşı ile ilgili bütün cesaretini toplayıp; “Zühtü de iyi adamdı be şefim” Şef sert bir bakış fırlattıktan sonra gür sesiyle bağırmış: “ Sus ulan! Hakkında hayırlısı böyleymiş”

Bize de mi lo lo!

“Başkalarının hakkını yiyiyorsun, yamuk yapıyorsun, bari bize yapma ” manasında.
Bir gün adamın biri pazarcıyla bir sebepten münakaşaya başlamış ve kahramanımız sonunda kendini tutamayarak pazarcıya okkalı bir küfür savurmuş. E tabi pazarcıda arkadaşı mahkemeye vermiş. Adam ettiğine bin pişman, pazarcıdan özür üstüne özür diliyor ama pazarcı yumuşamıyor. Adam ümitsiz durumu bir arkadaşına anlatmış. “Mahkemelerde itibarım iki paralık olacak” diye hayıflanmış. Arkadaşı: “Ben seni bu dertten kurtarırım ama on altın isterim” Adam çaresiz kabul etmiş. “Ne yapmam lazım söyle, ben bu davadan yırtayım on altının lafı olmaz “ demiş. Arkadaşı: Mahkemeye çıktığında hiç konuşma, sadece “lo lo lo” de. Hakim seni dilsiz sanınca davada kendiliğinden düşer”
Duruşma günü gelmiş arkadaşının dediğini yapınca beraat etmiş, sevinç içinde eve dönerken arkadaşı çevirmiş yolunu: “Hani bizin on altın?” adam rolüne kendisini o kadar kaptırmış ki “lo lo” diye cevap vermiş. Arkadaşı da, “Ulan demiş, bize de mi lo lo!”

Pabucu Dama Atılmak

Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkarların bağlı bulunduğu teşkilat, ticaretin yanında sosyal hayatı da düzene sokuyordu. Kusurlu malın, malzemeden çalmanın ve kalitesiz işin önüne geçmek için de ilginç bir önlem alınmıştı. Bir ayakkabı aldınız veya tamir ettirdiniz diyelim. Ama kusurlu çıktı. Böyle durumlarda heyet şikayeti ve sanatkarı dinliyor. Eğer şikayet eden gerçekten haklıysa, o ayakkabıların bedeli şikayetçiye ödeniyordu. Ayakkabılar da ibret-i alem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılıyordu. Gelen geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini biliyordu. Böylece pabuçları dama atılan ayakkabıcı maddi kazançtan da oluyor ve gerçekten pabucu dama atılmış oluyordu.

Ağzına Tükürmek

Vaktiyle, saçma sapan şiirler yazan bir şair, Molla Camii’nin meclisinde,

-Üstat, demiş, dün gece rüyamda şiirler yazıyordum ki Hızır aleyhisselamı gördüm. Mubarek ağzını tükürüğünden bir parça benim ağzıma tühledi.

Molla cami adamın şiirlerinde keramet sezilmesi için böyle söylediğini ve güya Hızır’ın feyiz verici nefesine mas har olduğuna dair yalancı şöhret peşinde koştuğunu anlayıp cevabı yapıştırmış:

- Be ahmak, öyle değil. Bence Hızır aleyhisselam bu şiirleri senin yazdığını görünce yüzüne tükürmek istemiş, ama o sırada ağzın açık olduğundan, tükürük suratına geleceği yerde ağzına girmiş!..

Gemileri Yakmak

Gemiyle işgale gittikleri bir yerde ordusu rakibin gücü karşısında korku duymaya başlayınca Sezar askerlerini yüksek bir tepeye çıkartır ve aşağıda kalan bir kaç askere gemileri ateşe vermeleri emrini verir. Geldikleri gemiler gözlerinin ününde çıtır çıtır yanan ordu şok geçirmiştir. sezar 'gördüğünüz gibi gemileri yaktık artık dönüş yok ya bu savaşı kazanırsınız ya da hepimiz burada ölürüz' şeklinde bir konuşma yapar. savaş sezarın ordularının ezici zaferiyle sonuçlanır.

Kazan Kaldırmak

İsyan etmek anlamında kullanılan bir deyimdir.
Yeniçerilerin her ortasının matbahı ve aşçısı ve aşçı ustası vardı; ve her orta kendi yemeğini kendi arzusuna göre ayrı ayrı pişirirdi; bunun için orta efradı kendi yevmiyelerinden her hafta kumanya parası olarak levazım heyetine bir para verir ve bu para ile bir haftalık yemek ihtiyacı temin edilirdi; hükümet bunların iaşeleriyle uğraşmazdı; yalnız yeniçerilere verilecek etin fiyatı muayyen olup et fiyatı ne kadar yüksek olursa olsun yeniçerilere o fiyattan fazlaya verilmezdi. fakat hükümet bu miktardan fazlasının parasını zarar-ı lahim ismiyle hazineden kasaplara öderdi. yeniçerilerin yemekleri her ortanın matbahında pişerdi; yemek pişen kazan oda halkı tarafından mukaddes addolunurdu. Bir isyan vukuunda bu kazanlar meydanlara çıkarılırdı ki buna tarihlerde kazan kaldırma denilmektedir.

AKLA KARAYI SEÇMEK

(Bir işin üstesinden gelene kadar çok zorluk çekmek, güçlükle başarmak)
Dinimize göre, sabah namazının kılınma vakti, güneş doğuncaya kadar geçerlidir. Ortalık ağarmaya başlayıp da ak iplik ile kara iplik birbirinden seçilinceye kadar sabah namazı kılma süresi devam eder. Ağır hastalar bütün gece sancı ve ızdırap içinde kıvranarak uyuyamadıklarından, sabahı zor ederler.

İPE UN SERMEK

(İstenilen işi yapmamak için çeşitli bahaneler uydurmak, güç koşullar öne sürmek, güçlük çıkarmak anlamında bir deyim.)
Nasreddin Hocanın, aldığını bir türlü geri vermeyen ya da kırık dökük, delik, kopuk, sakat olarak geri getiren bir komşusu Hocadan bir gün urgan ister. Hoca da Bizim hanım biraz evvel urganın üzerine un serdi, veremeyiz. Der. Komşusu güler;Aman hocam, hiç urgan üstüne un durur mu, ipe un serilir mi? diye sorunca, Hoca cevabı yapıştırır. Neden serilmesin. Vermeye gönlüm olmayınca, ipe un da serilir elbet.

Pabucu Dama Atılmak

Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkarların bağlı bulunduğu teşkilat, ticaretin yanında sosyal hayatı da düzene sokuyordu. Kusurlu malın, malzemeden çalmanın ve kalitesiz işin önüne geçmek için de ilginç bir önlem alınmıştı. Bir ayakkabı aldınız veya tamir ettirdiniz diyelim. Ama kusurlu çıktı. Böyle durumlarda heyet şikayeti ve sanatkarı dinliyor. Eğer şikayet eden gerçekten haklıysa, o ayakkabıların bedeli şikayetçiye ödeniyordu. Ayakkabılar da ibret-i alem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılıyordu. Gelen geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini biliyordu. Böylece pabuçları dama atılan ayakkabıcı maddi kazançtan da oluyor ve gerçekten pabucu dama atılmış oluyordu.

DİMYAT'A PİRİNCE GİDERKEN EVDEKİ BULGURDAN OLMAK

Dimyat Mısır'da Süveyş Kanalı ağzında bir limandır. Eskiden Mısır'ın meşhur pirinçleri ince hasırdan örülmüş torbalar içinde buradan Anadolu'ya getirilirmiş. Dimyat'a pirinç almak için giden bir Türk tüccarının bindiği gemi Akdeniz'de korsanlar tarafından soyulmuş ve adamcağızın bütün altınlarını almışlar. Binbir zorluk içinde İstanbul'a dönen pirinç tüccarı o yıl iflas etmiş. İstanbul'dan kalkmış memleketi olan Karaman'a gitmiş. O sene tarlasından kalkan buğdaları da bulgur tüccarlarına sattığından kendi ev halkı kışın bulgursuz kalmışlar.

AVUCUNU YALA

"Beklediğin olmadı; umduğunu bulamadın" anlamında kullanılan bir deyimdir. Bu deyim, kışın karlı ve soğuk havalarda inine kapanarak, tabanlarının altını yalamak suretiyle karın doyurmaya uğraşan ayıların hareketinden alınmadır. Çünkü ayılar kışın arasa da yiyecek bulamaz hareket edecek olsa da, boşuna enerji tüketmiş olur. Bunu iyi bilen ayılar kış uykusuna yatar. Ayağını yalamakla yetinir yazın gelmesini bekler. Başka yapacak bir şeyi yoktur.

ÇAM DEVİRMEK, POT KIRMAK

Başkalarını kızdıracak, üzecek, gereksiz, münasebetsiz söz söyleme anlamında bir deyimdir. Zengin bir adamın, Göztepe Erenköy taraflarında, sekiz on dönüm bahçeli, büyük bir köşkü varmış. Adam bu bahçenin bir köşesine bir bina daha yaptırmaya karar vermiş. Eski binalar hep ahşap yapıldığı için, gereken keresteyi tomruk halinde getirtmiş ve inşaat yaptıracağı yere istif ettirmiş. Bu tomrukların içinde çam, gürgen, meşe ve ceviz ağaçları da bulunuyormuş. Sayfiye mevsimi olmadığı için Nişantaşı"ndaki konağında oturan zengin adam bir sabah, köşküne gitmiş ve köşkün saf bekçisine emir vermiş:

-Bir hızarcı bul, bahçedeki ağaçların arasındaki çamları biçtir, tahta ve kalas yaptır demiş.

Saf uşak da efendisinin emri üzerine hızarcıları bulmuş. Çam tomrukları yerine, köşkün bahçesinde ne kadar kıymetli çam ağacı varsa kestirip devirmiş. Bu akılsız uşağın adı, çam deviren uşak kalmış.

ANA GİBİ YAR BAĞDAT GİBİ DİYAR OLMAZ

Dilimizdeki ”Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz.” sözünün aslı muhtemelen ”Ane gibi yar; Bağdat gibi diyar olmaz.” şeklindedir. Çünkü sözün aslındaki Ane kelimesi Bağdat yakınlarındaki sarp bir uçurumun kuşattığı dik bir geçidin adıdır. Bağdat gibi(güzel) şehir Ane gibi de (sarpama manzaralı)yar(uçurum) olmaz demeye gelir. Ancak siz Bağdat’ın Osmanlı Türk'ü için önemine bakınız ki oradaki Ane’yi anne yapıvermiş. Tıpkı” Yanlış hesap Bağdat’tan döner.”sözüyle Bağdat’ın eskiden beri bir ilim merkezi olduğunun altının çizilmesi gibi.

İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK

Giyim kuşamına özen göstermiş şık ve süslü kıyafetleriyle dikkat çeken insanlar hakkında sık sık ”iki dirhem bir çekirdek” sözü kullanılır. Bu yakıştırma ağırlık ölçüsü olarak okkanın kullanıldığı eski devirlerden kalmadır.Belki biliyorsunuz bir okka bugünkü ölçülerle 1283 gram tutar.Okkanın dört yüzde birine dirhem adı verilir (Şimdiki gram ile aynı birim olduğunu sanarak gram diyecek yerde dirhem denilmesi hatalıdır.). Dirhem daha ziyade hassas teraziler için kullanılan bir ölçüdür.Ancak sarraflar dirhemden daha hassas ölçümler için bir ağırlık birimi daha kullanırlar. Buna çekirdek denir ki toplam 5 santigram karşılığıdır.

Eski devirlerin en kıymetli parası olan bir Osmanlı altını toplam iki dirhem bir çekirdek ağırlığa sahiptir. Bu durumda süslenmiş kimselere iki dirhem bir çekirdek yakıştırmasında bulunanlar mecaz yoluyla onlara altın demiş olurlar ki bizce pek zarif bir nüktedir.

GÜME GİTMEK

Zamanında yeniçeriler suçluları yakalayıp zindana kapatırlarken "Hoooopp gümm!" şeklinde nara atarlarmış. Ancak aynı "kurunun yanında yaş da yanar" atasözünde olduğu gibi bazen zindana atılanlar arasında suçu olmayanlar yani masum kişiler de bulunurmuş. İşte halk suçsuz bir vatandaşın zindana atıldığında günahsız yere hapse götürülüyor anlamında "Adamcağız güme gitti, yazık oldu." demiş.

DEVLET KUŞU KONMAK

Bir rivayete göre, vaktiyle İran"da hükümdarlar öldüğü zaman, bütün şehir halkı sarayın önündeki meydanda toplanırmış. Sarayın balkonundan, adına devlet kuşu denilen bir kuş uçurulur, kimin başına konarsa, o adam ülkeye hükümdar olurmuş.

Gerçi tarihte, gerek İsa"dan önce İran"da yaşayan Medler ve Persler, gerek İsa"dan sonra yaşayan kavimler zamanında, böyle garip bir yolla hükümdar seçildiğini gösterir bir kayıt yoktur; üstelik böyle bir seçim yapılmış olması, mantığa da uygun düşmemektedir. Ama hak etmediği yerlere, şans eseri gelenler için, "başına devlet kuşu kondu" denmesi, yukarıda sözü edilen masaldan gelmiş olsa, yerinde ve anlamlı bir sözdür.

ÇİZMEDEN YUKARI ÇIKMAK

Bilmediği işe, yetkisi dışındaki konuya karışmak anlamında bir deyimdir. 19.yüzyılda, Fransız ressamlarından Delacroix Paris"te bir resim sergisi açmıştı. Sergiyi gezenlerden bir kişi, büyükçe bir şövalye tablosunun önünde uzun süre durarak, yakından uzaktan ciddi ciddi seyreder, beğenmediğini belirten bir biçimde de başını sallarmış. Bu durum ilgisini çeken ressam yanına gelerek sormuş.

-Bu tablo ile çok ilgilendiğiniz belli oluyor.

-Evet demiş adam. Şövalyenin çizmesindeki körük kıvrımlarında hatalar var.

-Pekiyi nasıl anladınız, işiniz bu mu?

-Ben kunduracıyım, çizme dikerim. deyince ressam hemen tuvalini ve boyalarını getirerek adamın söylediği biçimde çizmeyi düzeltmiş ve gerçekten daha iyi olduğunu görmekten memnun olarak adama teşekkür etmiş. Fakat adam yine tablonun başından ayrılmadan, bu kez de şövalyenin pantolonunda ve kemerinde de hatalar olduğunu belirtince bu çok bilmişliğe dayanamayan ressam,

-Bak dostum demiş, sen kunduracısın, çizmeden yukarı çıkma!

KOZUNU PAYLAŞMAK

Koz ceviz manasına gelir.Eskiden Kastamonu'nun iki köyü arasında ortak olarak kullanılan bir cevizlik vardı.Ceviz toplama mevsimi gelince bir gün belirlenir ve iki köy halkı cevizlikte buluşur cevizleri paylaşırlardı.Ancak her seferinde haksızlık olduğu ileri sürülerek kavga çıkardı.Hatta olay öyle bir seviyeye geldi ki köylerde kavgaya müsait eli sopa tutan delikanlılar koz paylaşma gününden önce günlerce hazırlık yaparlardı. Bir ana oğlunun büyüdüğünü anlatmak için "Benim oğlan, kozunu paylaşacak çağa geldi." derdi.

FOYASI MEYDANA ÇIKMAK

Kuyumcular yaptıkları yüzük küpe gerdanlık gibi ziynet eşyalarının üzerine mücevherin ışığı daha iyi yansıtması ve parlaklığının artması için FOYA adı verilen bir madde sürerler.Zamanla sürülen bu foya dökülür.Bu duruma foyası çıkmış denilir. Halk arasında yalan söyleyen sahtekarlık yapan kişilerin yalanları ortaya çıktığında "foyası meydana çıktı" şeklinde benzetme yapılır.

Afyonu Patlamak

Eski tiryakiler, ramazanda afyonu macun haline getirir ve mercimek büyüklüğünde toplar yapıp her sahurda iki üç tane yutarlarmış.ancak her bir macunu da bir, iki, üç kat kağıtlara sarmayı da ihmal etmezlermiş. Böylece kağıt mide öz suyunda macun midede dağılır ve birkaç saatliğine keyif devam edermiş.tabii iki kat kağıda sarılan macun da onu takiben kana karışınca tiryaki iftara kadar rahat etmiş oluverir. Ancak bu plan yolunda gitmediği,
Afyonun kağıdının zor parelenmediği yahut kana karışması geceiktiği durumlarda tiryaki krizlere girer ve dış dünyadan adeta kopar. Afyonu patlayıp kana karışıncaya kadar farklı tepkiler verir.
Konuşulan veya yapılan şeye uygun karşılık verilmeyen, anlama ve algılamada geciken durumlarda “Daha afyonu patlamadı galiba!” gibi cümleler söylenmesi bundandır.

BURNUNDAN FİTİL FİTİL GETİRMEK

Nankörlük, haramzadelik ve ihanet hallerinde beddua manasıyla kullandığımız bu deyimdeki fitil (fetil) kelimesinin eskiden kullanılan 4 anlamı vardır:

1. Lamba fitili
2. Ovalamakla deriden çıkarılan yuvarlak kir
3. Yaraya konulan pamuk
4. Örgü

Bu anlamların hemen hiç biri yukarıdaki deyime tam uygun gözükmüyor. En sondaki örgü anlamı biraz eski işkence tarzlarını hatırlatıyor(yer yer düğüm atılmış olan bir yumak ipliğin ucunu suçlunun burnundan ağzına sarkıtıp bir ileri bir geri sararak işkence yapıldığını Evliya Çelebi yazar ve dolayısıyla bir beddua elverişli görünüyorsa da deyimde geçen fitil kelimesi bir ağırlık ölçü birimi olarak bambaşka bir anlam taşır. Dirhemin dörtte birine denk, dengin dörtte birine kırat, kıratın dörtte birine fitil denir. Bu durumda fitil dirhemin kesirlerinden biri olarak muhtemelen bir damla kan ağırlığında olmalıdır ki hakkı yenilen kişinin hakkı, eylediği beddua gereği zalimin burnundan damla damla (fitil fitil) gelebilsin.

KARAMANIN KOYUNU SONRA ÇIKAR OYUNU

Olağan görünen bir işin altından başka şeyler çıkabilir.
Karamanoğullarıyla, Osmanlı Devletinin kıyasıya savaşa tutuştuğu yıllarda, Karaman halkı savaşlardan çok çekmiş; ezilmişler, evleri, barkları, malları çok zarar görmüş. O devrin uluları toplanıp, "Bu kardeş kavgasını tatlılığa bağlıyalım" diye kurultay kurmuşlar. Karaman Beyi ile Osmanlı Beyi'ni Konya'ya çağırmışlar, her iki tarafın şikayetini dinlemişler. Sözü tatlıya getirip, her iki beye de, bir daha savaş yapmamaları için yemin ettirmişler.

Karaman Beyi yemin ederken, elini koynunua götürerek: "Bu can burada kaldıkça, Osmanlı'yı kardeş bilip, kılıç çekmeyeceğime söz veriyorum" demiş. Fakat kurultaydan çıkan Karaman Beyi, kaftanının altından bir kuş çıkarıp salıvermiş ve "İşte can çıktı söz bitti" demiş. Karaman Bey'inin koynundan kuş çıkarıp salıvermesinden sonra bu darb-ı mesel halk arasında yayılmıştır.

Eli Kulağında

Gerçekleşmesi pek yakın olan işler hakkında “(Henüz olmadı ama) eli kulağında” deriz. Bu deyimin kaynağı Asr-ı Saadet’te Bilal-i Habeşi’ye kadar uzanır. İslamiyet yayılmaya başlayıp da müslümanların sayısı artınca, namaz için onları biraraya toplamak üzere ezan okunması kararlaştırılmış ve sesi güzel olduğu için Habşistanlı eski köle Hz. Bilal, bu vazifeye seçilmişti. Ne var ki Medine’de nmüşrikler ve diğer dinlere mensup olanlardan bazı tahammülsüz insanlar, ezan okunurken sesi duyulmasın diye gürültü yapmaya, çocukları toplayıp Bilal-i Habeşi ile alay etmeye başlamışlardı. Bunun üzerine Hz. Bilal, ellerini kulaklarına tıkayarak ezan okumaya başladı biilahare müezzinler ellerini kulaklarına tıkamyı bir tür Bilal-i Habeşi sünneti gibi gördüler ve ezanı öyle okudular.

Eskiden birisi yakındakine,

- Ezan okundu mu, dediğinde, eğer vakit çok yakın ise,
- Okunmadı ama (müezzinin) eli kulağında; dermiş.

İŞİ İNADA BİNDİRMEK

iş inada bindinin öyküsü..

adamın biri hayatında hiç namaz kılmamış .
bunu bilen bir arkadaşıda yahu şu mübarek ramazan bari bir-iki rekat namaz kıl demiş.
o da tamam tamam kılarız.iki rekat deyip .akşam teravih namazına gitmiş.
teravih başlamış .bir-iki-dört derken namaz devam ediyor.
bir camdan kafasını uzatıp cami önünde bekleyen oğluna ,
evlat sen eve git bu iş inada bindi.demiş.

BORU DEĞİL BU

Bu boru değil?
Eskiden askeri okullarda nerdeyse bütün işler borunun verdiği sese göre yapılır.Öğrenciler bu boru sesine göre hareket ederlermiş.
Kalk borusu,yat borusu ,karavana,paydos,derse gir,dersten çık ,istirahat v.s, bir çok boru sesi.

Hikayenin geçtiği askeri lisede o gün ,sınıf kıdemlisi öğrenci, sınıfa dalar.
-Çocuklar size havadisim var! Duydunuzmu? diyerek bağırır.
Diğer öğrenciler de –Duymadık !.Ne ise borusu çalar biz de duyarız .demişler.

Kıdemli öğerencide
-Çocuklar! bu boru değil .Yarın yeni padişah tahta çıkıyor.Şenlikler var. Sınıf komutanın özel emri var. Bütün dersler paydos demiş.

Diğer öğrencilerde çok sevinirler bu işe.

O günden sonra o okul ve diğer okullarda öğrenciler aralarında konuşmaya başlamadan önce,
-Dinle ! Bu boru değil .Anlatacaklarım çok önemli ... diyerek lafa başlarlarmış.

Mürekkep yalamak

Eskiden mürekkeplerin içinde bezir isi denilen bir madde bulunur.Yazarken yapılan yanlışlıklar ancak yalamak yoluyla giderilirmiş.
Okuma-yazma bilen kişiler az olduğundan ,bir,iki satır yazacak kişiler el üstünde tutulur.Mürekkep yalayanlar üstün sayılırmış.

Balık kavağa çıkınca

Eski İstanbul şimdiye göre tam anlamıyla balık ve balıkçı şehiriymiş.
Tutulan balıkların satılması Yemiş iskelesi ve Balık pazarından başlayan ve bu merkezlerin etrafında mahalle mahalle büyüyen pazarlarda yapılırmış.
Balığın çok fazla çıktığı günlerde ise,
Tophane’den Rumeli Kavağına ve Üsküdar’dan Anadolu Kavağına kadar her yere çeşitli vasıtalarla götürülüp satılırmış.
Fiyat kırmak isteyen yada çok düşük fiyata almak isteyen müşterilerinede balıkçılar,
-Oooo! O fiyatı ancak balığı kavağa çıkardığımızda satarız biz.derlermiş.

Bu işin altında bir Çapanoğlu var.

Çapanoğlu Ahmet Paşa ,Yozgat şehrinin kurucularındandır.
1764 Sivas valisi iken görevden alınır, bir süre sonrada öldürülür.Yerine büyükoğlu Mustafa bey daha sonra Süleyman bey geçer.
Süleyman bey Yozgatı imar ettikten sonra,Ankara,Amasya,Elazığ,Maraş,Niğde ve Tarsus gibi illeri idare etmeye başlar.
Çapanoğullarının bu ünü her yana yayılır.Yalnız halk arasında değil ,devlet adamları arasındada ‘’Çapanoğlu’’ ismi ünlü olur.
Rivayete göre ,devlet adamlarından biri,halktan bazı insanların aleyhine verilecek
kararı sonuçlandırmak için soruşturma yaparken ,Çapanoğullarından birinin adıda bu olaya karışır.
Çapanoğullarının nüfuzundan çekinen diğer bir memur,
‘’bu işi fazla kurcalamayalım bence,altından bir Çapanoğlu çıkar’’ der.
Soruşturma aynen kapatılır.

__________________
#MustafaKemaLAtatürkTorunuyum..ღ ❦

{22~02~`22..∞}
{09~09~`22..ღ}
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Cevapla

Etiketler
deyim, hikayeleri, kısa


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Var
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Var
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Deyim Nedir? Flora Atasözleri ve Deyimler 0 15 Temmuz 2013 02:17
Deyim Ve İşleçler MorfiN PHP 0 12 Mayıs 2012 09:15
Kısa Aşk Sözleri-Kısa Aşk Mesajları-Kısa Aşk Sözü-Kısa Aşk Mesajı 2011 2012 PauL Aşk ve Sevgi Köşesi 0 15 Kasım 2011 12:50
Deyim Hikayeleri Afrodit Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 3 07 Ekim 2011 22:02
2011- Bayan Kısa Saç Şekilleri + Kısa Saçlar da Moda Rüzgarı... Sevda Ah Kadınlar 0 21 Kasım 2010 18:57