24 Kasım 2014, 09:42 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | deyimler ve öyküleri 3 6-İpe Un Sermek * *(İstenilen işi yapmamak için çeşitli bahaneler uydurmak, güç koşullar öne sürmek, güçlük çıkarmak anlamında bir deyim.)Nasreddin Hoca’nın, aldığını bir türlü geri vermeyen ya da kırık dökük, delik, kopuk, sakat olarak geri getiren bir komşusu Hoca’dan bir gün urgan ister. Hoca da ‘Bizim hanım biraz evvel urganın üzerine un serdi, veremeyiz.’ Der. Komşusu güler;’Aman hocam, hiç urgan üstüne un durur mu, ipe un serilir mi?’ diye sorunca, Hoca cevabı yapıştırır. ‘Neden serilmesin. Vermeye gönlüm olmayınca, ipe un da serilir elbet.’ 7-Lafla Peynir Gemisi Yürümez * *Bu deyimin de çok ilginç bir hikâyesi var. Bir zamanlar İstanbul’da Aksi Yusuf adında bir peynir tüccarı varmış. Bu tüccar çıkarcı ve cimri kişiymiş. Trakya’dan getirdiği peynirleri İstanbul’da satar, artanı da deniz yoluyla İzmir’e gönderirmiş. İzmir’de peynir fiyatları yükseldikçe elinde ne kadar mal varsa gemilere yükletir, ama taşıma ücretini peşin vermeyerek kaptanları yalanlarıyla oyalar durur.- “Hele peynirler sağ sâlim varsın, istediğiniz parayı fazla fazla veririm” diye vaatlerde bulunurmuş. Birkaç kez aldanan gemi kaptanlarından birisi yine İzmir’e doğru yola çıkmak üzere iken sinirlenmiş ve şöyle demiş.- Efendi, tayfalarıma para ödeyeceğim. Gemimin kalkması için masrafım var. Parayı peşin ödemezsen Sarayburnu’nu bile dönmem.Aksi Yusuf :” Hele peynirler sağ salim varsın…” demeye başlayacakmış ki, Gemici:-Efendi “Lâfla peynir gemisi yürümez.” sözünü yapıştırıvermiş ve sözlerine “geminin yürümesi için kömür lâzım, yağ lâzım” diyerek devam etmiş.Bu sözler üzerine Aksi Yusuf parayı ödemiş. O gün akşama kadar şu tek cümleyi sayıklayıp durmuş. “LÂFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ HA!” bu söz daha sonra iş yapmayıp sadece boş konuşanlar için söylenmeye başlanarak deyimleşip güzel Türkçe’mize yerleşmiş.8- Kedi İle İlgili Deyimler *Hayvanlar arasında, insana en yakın, en sıcak duran hayvan kedi olmalı. Bu yakınlık, biraz da karşılıklı. Kedi, insana yakın durduğu kadar, insanoğlu da kendini ona yakın hissetmiş. Bu yakınlığın en net yansıması konuşmalarımıza yansıyan kedili deyimler, kedili atasözleri ve kedili cümleler. Öyle ki, hayatta hiç kedi beslememiş, bir kediyi sıvazlamamış, bir kedi tarafından tırmalanmamış insanlar bile, günlük konuşmalarında, “kedi gibi…” diyerek başlayan çok sayıda benzetme kalıbını kullanmaktadırlar. “Kedi şiiri” yazan şairlerimizin sayısı hiç de az değil. “Kedi şiiri” yazmasa bile, şiirlerinde “kedi”yi kullanmayan şair de yok gibi. “Kedi”li benzetmeler, sokak konuşmalarından en edebi metinlere, akademik çalışmalardan argo konuşmalara kadar kendine yer bulmDikkat edin, hepimiz, bir olayı daha iyi anlatmak, bir kişinin davranışını daha iyi betimlemek, bazen sevgimizi bazen kızgınlığımızı, bazen de nefretimizi anlatmak için, olayı, davranışı, özneyi “kedi”ye benzettiğimiz çok olur.Kedi severler, kedilerin nankörlüğünü kabul etmeseler de, dilimizde en çok yer edinmiş kedili deyim, “nankör kedi”dir. Şarkılara da girmiş bu deyim, nerede bir vefasızlık olsa, durumu en iyi anlatan deyim olarak kullanılmaktadır.Çok sızlanan birine hemen “kedi gibi mızıktama” deriz. Suçundan dolayı bir kenarda sessizce oturanın durumunu ise “süt dökmüş kedi gibi” deyimi anlatır. Şımaran, bize yakın durmaya çalışan insanları da kedi tavırlarıyla açıklarız: “kedi gibi şımarmak”, “kedi gibi sırnaşmak”. İnsan suçlu olduğunda da kedi gibidir, masum olduğunda da. Çünkü, o bazen “kedi gibi suçlu” başı eğik, bazen “kedi gibi masum” ve utangaçtır.Uykudan kalkmış keyifle gerinen biri de aslında “kedi gibi geriniyor”dur, elbette uyumanın da kedi gibi olanı var. Mesela Can YÜCEL Murakabe şiirinde “kedi gibi uyumak”tan bahseder. “Gebe bir kedi gibi / Uyukluyorum güneşte / Neyi nasıl nerde doğuracağımı / Düşünerek değil sade / Lohusa / atağımı kafamda kurarak… / Düşün düşün düşün”İşi hep rast gelen, her sıkıntıdan kurtulan ve her olaydan karlı çıkan da “dört ayağı üzerine düşen kedi gibi”dir. Her beladan kurtulan, her ölümden sıyrılan da “kedi gibi dokuz canlı”dır. Bazı insanlar hareketlidir, yerinde duramazlar, o zaman “kedi gibi tırmanmak”, kedi gibi sıçramak”, “kedi gibi oynamak” zamanıdır. Tabii insan her zaman dört ayağı üzerine düşmez, her zaman hareketli olamaz. O zaman da “kedi gibi korkak”, “kedi gibi ürkek”, “kedi gibi uyuşuk” olursunuz. Ama bir insanın çok fazla üzerine giderseniz, karşınızdaki “kedi gibi köşeye sıkıştırılmış” olur, bu da onu savunmaya zorlar, ve “köşeye sıkışmış kedi gibi” üzerinize saldırabilir.Başarı kedicedir ama başarısızlık da. Onun için kırk yılda bir defa tuttuğu işi koparana ya da şanssız birisi iyi bir fırsat yakaladığı zaman, hemen “kedi olalı bir fare yakaladın” deriz.Bakmanın da kedice olanı vardır. “Kedinin ete baktığı gibi” bakarsanız, aç olduğunuz ya da ihtiraslı olduğunuz anlaşılır. Ve eğer çok güzel bir haber alırsanız “gözleriniz kedi gibi parlar”. Geceleri yolarda size rehberlik eden, yol sınırlarınız çizen beyaz ve kırmızı parlak uyarıcıların adı da “kedi gözü”dür.Hafif tombul dostumuza “ciğerci kedisi gibi” semiz deriz. Çok gezenin, her tarafa girip çıkanın adı da “sokak kedisi”dir. Ama en kötüsü “kara kedi” olmaktır. İnsanoğlu, sevgisini, aşkını anlatmak için kediden yardım istediği gibi, arayı bozan, ikilik sokan birini tarif ederken de ondan medet diler. Çok iyi dost olan iki kişinin bozuşmuş olduğunu gördüğümüz zaman, aralarına “kara kedi girmiş” diye düşünürüz. Bazılarıda “kara kedi” görmek uğursuzluk getirir demişlerdir.İnsan eşine, sevgilisine, kadınına da, nedense kedi gözüyle bakar. Sevgilisine yakın duran, ona yaklaşan kadın “kedi gibi sokulur” ve “kedi gibi koyna girer”. Ama bazen de “kedinin fare ile oynaması gibi”dir aradaki ilişki. O zaman da bir taraf, “kedi gibi hırçınlaşır”. Ama çoğu zaman “kedi gibi değişken ve kaprisli tavırlar”ı kadın ortaya koyar. İlişkilerde “kedi gibi mırlayan” da, “kedi gibi numaralar” yapan da kadındır. Çünkü o, “kedi gibi kadın”dır. Ama en çok da sevgililere yakışan birbirlerine “kedi gibi sığınma”larıdır. Afşar Timuçin, İSTERSEN AL GÖTÜR BENİ başlıklı şiirinde, “Ölümsüz gülüşünle başlıyorum / Her güzelliğe her sevince / Bir yağmur ince ince / Sürerken beni başka zamanlara” dedikten sonra şu çağrıda bulunur sevglisine, “Sıcaklığın beni alıştırıyor / Soğuk ve yağmurlu akşamlara / Üşümüş bir kedi gibi sığınıyorum / Ellerine ayaklarına saçlarına”. Kadına karşı güç gösterisi de kedi ile yapılır. “Kedinin bacaklarını ayırmak” ilk gecenin adetidir.Mart Kedisi” ise yaramaz erkeklerin adıdır. İşleri, güçleri çapkınlık olan erkeklere “yine ortalıkta ‘mart kedisi gibi’ dolaşıyorsun” derler. Mart ve kedi arasındaki ilişki herkesin zihninde vardır. Mart gelir ve kediler dama çıkar… Orhan Veli, şiirinde bu ilişkiye dokunur. “Neden liman deyince / Hatırıma direkler gelir / Ve açık deniz deyince yelken? / Mart deyince kedi, / Hak deyince işçi..” Kışın şiddetini anlatmak için de yine kedilerden örnek veririz. Evliya Çelebi’nin Erzurum soğuğunu anlatmak için Seyahatnamesi’nde anlattığı hikayenin orijinal metnini de buraya alayım. “… Hatta bir kere bir kedi, bir damdan bir dama pertâb iderken (atlarken) muallakda donup kalır. Sekiz aydan nevrûz-i Harzemşâhî (ilkbahar) geldikte mezkûr kedinin donu çözülüp ‘mırnav’ deyüp yere düşer.” Kedi damdan dama atladığına göre aylardan mart olmalı.Kediye benzetilen en olumuz insan tavrı yalakalıktır. Bazen birinin size yakınlaşma çabasını “kedi gibi yalakalık yapmak” gibi algılayabilirsiniz. Kim bilir belki de o size sadece “kedi gibi sürtünerek” bir sevgi gösterme çabasındadır.Çocuklarında kedilikleri vardır. Çünkü onlarında büyükleri gibi “kedi karakteri” vardır. Ve o zaman “kedi gibi yaramaz” , “kedi gibi hırçın”, “kedi gibi atik” olurlar. Mutfakta çok dolaşan, ne pişiyor diye gözleyen çocuk da olsa, bey de olsa yaptığı iş “mutfak kedisi gibi ayak altında dolaşmak”tır.Su içmenin de kedi gibisi olur mu demeyin. Konuşma özürlü çocuklar için doktorların önerilerinden biri de, özürlü çocuğun, “kedi gibi su içmesi”dir. Küçük bir tabaktan dil ile “kedi gibi su içme” egzersizleriyle çocuk konuşma özrünü atabilirmiş.Kedi kelimesi isim tamlamalarına da girmiştir. Kedi gözü (yol kenarlarındaki uyarıcılar), kedi dili (bisküvi),kedi ayağı (bitki-çiçek).Kedili ata sözlerin en meşhuru “Kedi uzanamadığı ciğere murdar” dermiş. Daha çok sayıda atasözü var. Sevdiklerim şunlar: “Kedinin usluluğu sıçanı görünceye kadardır”, “Kedinin boynuna ciğer asılmaz” ve “Avcı kedi mırlamaz. ”İnsan hep kedi ile iç içe. Sevgilisini de kediye benzetmiş, düşmanını da. Çocuğunun davranışları açıklarken de “kedi gibi” diye cümleye başlamış, kendini tanımlarken de. İnsan kediye yakın bulmuş kendini. Kendini onda bulmuş. Kendini ona benzetmiş. Hatta, kedi zannetmiş. İnsan, ne kadar da kedi. Aslında kediyi anlatan insan hep kendini anlatmış.
__________________ Yürürken başımın yerde olması sizi rahatsız etmesin.Benim tek derdim; yere düşen edebinize takılmamak.. | |
|
Etiketler |
3, deyimler, ve, Öyküleri |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
deyimler ve öyküleri 2 | Vesaire | Atasözleri ve Deyimler | 0 | 24 Kasım 2014 09:33 |
deyimler ve öyküleri 1 | Vesaire | Atasözleri ve Deyimler | 0 | 24 Kasım 2014 09:29 |
yaşanmış Polis Öyküleri | blackkurt38 | Komedi ve Mizah | 0 | 10 Şubat 2008 03:02 |