![]() |
![]() |
![]() | #1 | |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | "Mehmet Ağa" sınıfa bir öğretmen girdi, elinde bıçak, tedirgin tahta.. herkes ayağa kalkıyor, günaydın öğretmen! mavi önlüklü çocuklar, gözleri parlak.. ve iki yakayı birbirine bağlayan düğmenin, gözüne takılıyor bıçak keskinliği… üç beş delik üzerinde, içinden geçen iplikler.. ruhum gibi.. arka sıradaki çocuğun ağzında, soruyu bilmeme telaşı, ruh gibi öğretmen.. ne sorduğunu o da bilmiyor hülasa.. devir devrik, ve soru üzerine soru bindiği zaman, cevap --- oluyor.. şimdi, çay saati.. ama kan saatim benim.. görünmez bir kesikten, çığlık gibi, çalan zile eşlik ederek kanama saati.. üşüyorum, saçını sargı bezi yapsam lunanın.. cam gibiyim, ruhu ince bardak gibi.. ılık ılık kanıyorum.. ilk dersteki sözü geliyor öğretmenin, ruhu ince bardaklar, fazla sıcağa dayanamaz kırılır… sınıfın duvarında yüzüm asılı, bıçağıyla tahtaya hüzün yazılıyor, yoklama listesin de adım yok.. sınıfın duvarında gözün asılı, tahta yeşil kanıyor, ben mavi mavi ağlıyorum.. eğer çok derinine iniliyorsa bir çift gözün, göz bile mavi terler.. ikinci ders, ucunu kırdım kalemin.. öğretmen! bıçağıyla açıyor ucunu tekrar, yaz çocuğum, öğrettiğim ilk harf nedir, diyor.. bir değil yedi harf sayın yeni nasıl mimarı, “ağlamak..” pencere kenarını kaptılar, duvar kısmındayım.. yüzüm, dizimin üzerine düşüyor, acıyor ama ben, sayfanın tarih kısmına gülücükler çiziyorum… ilk paragrafıma boşluk bırakmadan yazıyorum, “değişmeli bu sistem..” üçüncü derste hemen büyüyorum.. derler ki yaş kemale erdi.. evet gözüm evet, yaş, Kemal’e erdi.. tam karşımda durup izliyor beni, dizime düşmesi gereken yaş, Kemal’e erdi.. rüzgardan olsa gerek… saçımı okşar gibi… büyüme zamanım, çocukluğum hepsi, ileri sardırılmış film gibi koşarak geçiyor ömrümden.. stop! sen geldiğin zaman da durdum.. saniyeler, dakikalar,yıllar saçıldı ömrüme.. oysa bir saç teline dokunmasıydı rüzgarın.. en sevdiğim sahne… ikinci saniyesi gittiğin.. ıslık çalıyorum gittiğinde.. umursamadığımdan değil, köpekler ıslık çalınınca gelir ya, öyle! ıslığımın melodisi kafa tutuyor, arabesk kemanlara.. sen defoluyorsun aynı yerde, ben defnoluyorum… dördüncü ders anons.. eğer kafa basmıyorsa okumak bir işe yaramaz.. çıkıyorum okuldan sonra, annem soruyor. bu önlük ne zaman kırmızı oldu! dedim ya ana okuluna, maviyle gidilmez.. kan saatinde fazla oyalandım dedim artık… düğmen nerde dedi, iki yakam bir araya gelmediğini gördü.. bıçağa sattım… ipliği çok beğenmiş! takas ettik, makas olduk ruhumuza sonra… büyüdükçe, çocuk oldum ben.. annem öldü. yine çocuktum.. sen öldün, yine çocuktum.. babam öldü, eşek kadar adam oldum.. şans işte, ben ölmedim.. babama göre, adam da değildim… anneme göre çocuk… okuldan çıktığım da bana söylemedi edebiyat öğretmeni, hayatta başarılar’dan başka bir bok.. öğretmenim, hayatta başaramam! ama sen, düğmeme iyi bak.. başımın çaresine bakarım ben, o bana bakar, öyle bakışırız biz. meraklanma, yalnızlık gibi koruyucu meleklerim var, ustalarım var, keyfe kederlendiğimde okuduğum.. benim yalnızlık Attila İlhan hastası da biraz, her geldiğinde tekrarlar… “Ben sana mecburum, Bilemezsin……” burnumu ve palyaço şapkamı bulamıyorum bu aralar… tanınmamalıyım, elimde bıçak değil, silgiyle gitmeliyim bu kez sınıfa.. tahtadan özür dilemeliyim, ve çocuklar, tarihten silip, noktanın yanına çizmeli gülücükleri…. ha bu arada adım, sarı palyaço.. ama sen, çizmeli mehmet ağa de çocuk.. ya da, “doğdu, öldü, doğdu, öldü… ve güldü de, sarı çizmeli palyaço…” “neden kırmızı değil de sarı diye sorarsan çocuk, bana değil, eylüle sor…” G.İNES | |
| ![]() |
![]() |
Etiketler |
mehmet ağa |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |