Kısır sancılı düşler vurulur bileklerime. Sen gitmeler topladın ceplerine, ben intiharlar dilime. Sen düşler sattın aşka, ben korkular yalnızlığa. Görmedin; ayrılığın satırbaşında, son damla mavi gözyaşıma düşürdün gözlerini. Düştükçe yandım, yandıkça kanadım, kanadıkça sana çoğaldım. Her çoğalmamda kendime eksilen sen yanımla aşka çattım. Ben gözümü ölüme açtım, önüme sen uzandın. En çok sen kesilmiş soluğumdan asıldım. Bilmedin; vakitsiz gitmelerine tökezlerken sol yanım, ben çocuk yanımın ayrılık yaşındaydım. Biraz durgun, biraz yorgun, biraz yabancılaşmıştım.
Sür beni şimdi yörüngesi kendi içinde kayıp kentinin yedi tepesinden. Zehir zemberek intizar kokulu soluğuna kat hadi. Artık; ne ucu yanık ayrılık yaşıma, ne dilime mahkûm müebbet suskunluğuma, nede hüküm giymiş zamanda eksilen “sen” hücrelerime uğramam bir daha…