IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  digitalpanel

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 04 Şubat 2019, 14:54   #1
Çevrimdışı
Tefeci'nin Kızı
Yardımcı Admin
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Aşk hastalık mıdır?




Aşık olanlarda, serotonin hormununun kan düzeyi, normal insanlara göre yüzde 40 daha düşük. Bu durum aşık olanların depresyona çok yatkın olduklarını göstermektedir.

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, "Aşk bir hastalıktır" dedi.

Aşık olan kişilerin yemeden içmeden kesilebildiğini, uyku düzenleri bozulabildiğini anlatan Dr. Yavuz, "Bu durumlarda psikolojik bozukluklar kaçınılmaz olabilir. Aşk bir saplantıdır, melankoli halidir. Kişi başka kimseyi düşünemez, gözü kimseyi görmez olur. Aşk mutluluğu yaşayan ya da aşk acısı çeken binlerce insan üzerinde yapılan araştırmalar; ya mutluluktan havalara uçmak ya da ölümüne keder tablosu arzetmektedir" diye konuştu.

Bazı araştırmacıların, beyinde depresyonla büyük ilişkisi olan serotonin hormonunun aşk acısı ve duygusu üzerinde de etkili olduğunu iddia ettiğini dile getiren Dr. Mehmet Yavuz, "Bunlara göre serotonin hormonunun az salgılanması aşk acısını körüklemekte hatta dayanılmaz hale getirmektedir. Depresyonlu ya da depresyona eğilimli kişilerde aşk duyguları daha yoğun yaşanmakta ve ortada aşkın neden olduğu bir acı varsa, bu daha derin ve yoğun hissedilmektedir.

Dolayısıyla aşık olanlarda, serotonin hormununun kan düzeyi, normal insanlara göre yüzde 40 daha düşüktür . Bu durum aşık olanların depresyona çok yatkın olduklarını göstermektedir. Hatta aşk eşittir depresyon diyebiliriz. Bu nedenle aşktan dolayı üzüntü ve elem yaşayanlara antidepresan ilaçlar fayda verebilir. Ya da diğer bir ifade ile aşk acısı, beyinde serotonin salgısını arttıran ''manyetik stimülasyonla'' (TMS) da tedavi edilebilir" şeklinde konuştu.

Dr. Yavuz daha sonra şunları kaydetti; "Tıp dilinde prefrontal korteks denen ve psikoloji dünyamızı kontrol eden bölge sol alın bölgesinin hemen arkasında yer alan bir bilardo topu büyüklüğünde bir alandır. Depresif hastlarda bu bölgenin çalışması bozulur.

Bu bölgede kafatasına yapılan güçlü manyetik uyarımlar ile kontrolden çıkan bu bölgenin dengesi yeniden sağlanır. Aşk hali, prefrontal korteksin dengesini bozabilir. Sadece prefrontal korteksi mi?, hayır aşk esnasında ''amigdala'nın da düzeni bozulur. Beynin içinde derinlerde badem büyüklüğünde olan ve biri sağ diğeri sol beyin yarımküresinde olan amigdala korkuyu kontol eder. Aşk esnasında amigdala'nın dengesi bozularak kişi korkuya kapılabilir ve allak bullak olabilir.

İlk defa Antropolog Helen Fischer, deli gibi aşık olan kişilerin fonksiyonel MRI çekimlerinde beyinde gözle görülebilen değişiklikler olduğunu göstermiştir. Pisa Üniversitesi psikologlarından Donetella Marazziti, aşk acısı yaşayanlarla örneğin ellerini günde 100 kez yıkayan obsessif kompulsif bozukluk hastalarının(OKB, takıntı, vesvese) MRI görüntülerinin benzer olduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla nevrozla aşık olma hali arasında ortak bir paydadan söz etmek yanlış değildir."



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Alıntıdır..

__________________
''Zamanın Eli Değdi Bize
Artık Aynı Değiliz
İkimiz de''


Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet sohbet
Alt 04 Şubat 2019, 14:58   #2
Çevrimdışı
Tefeci'nin Kızı
Yardımcı Admin
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Aşk hastalık mıdır?




Devamı Niteliğin de İkinci Bölüm..


Dr. Sabri Derman
Amerikan Hastanesi


Bayramlar, doğum günleri ve yıldönümlerinden sonra modern pazarlama tekniklerinin yaşamımıza vazgeçilmez kutlamalar olarak soktukları günlerin bence en sevimlisi “Aşıklar Günü”, diğer adıyla St.Valentine Günü. Nasıl evlilik yıldönümleri beraber geçmiş ve geçmemiş zamanların yeniden değerlendirilmesine, yılbaşları daha çok iş ve sosyal yaşamımızın gözden geçirilmesine, doğum günleri yaptıklarımızla yapmak istediklerimiz arasında perspektif ayarlamalarına vesile oluyor. Aşıklar günü de, sevdiklerimizi ve sevemediklerimizi düşünmemize yol açıyor. Psikolojik anlamda bu özelleştirilmiş günler, bizim kendimiz ve yakın çevremizle ilgili farkındalıklarımızın keskinleşmesinde rol oynuyor. Sosyal farkındalığımızın artmasında, çiçek- çukulata- yemek- tiyatro-mum-hafif müzik- tütsü - kırmızı iç çamaşırı gibi hoşlukların katkısı var. Ama "Aşıklar Günü", bence varlığı ve yokluğu ruhumuzun balansını en derinden bozan öge olan aşk hayatımızı yeniden irdelememizde çok yararlı bir rol oynuyor.

Son yıllarda dinamik görüntüleme tekniklerinin yardımıyla sadece beyin yapılarının değil, işlevlerinin de renkli resimler ve kliplerle belirlenebilmesi, iki kulağımızın arasındaki 1350 gramlık doku parçasının fiziksel olduğu kadar bilinç ve davranış alanda da ne denli olağanüstü karmaşık bir yapıda olduğunu bir kere daha ortaya koydu. İnsanların cinsiyeti, yumurta ile spermin birleştiği anda, cinsel tercihinin de üçüncü hafta içinde belirlendiğine işaret eden güçlü araştırmalar var. Duygu ve davranışlarımızın belirlenmesi ise erken çocuklu döneminde başlıyor. İnsanların aşık olacakları ve/veya eş seçecekleri insan hakkında beyinlerinde taşıdıkları şablonların 3 ile 8 yaşlar arasında oluştuğuna işaret eden çalışmalar var. Bizim aşk şablonumuz, sadece yakınlarımızda olan anne, baba, kardeş, bakıcı, akraba, öğretmen, arkadaşlar tarafından değil, sinema, TV, dergi vb kaynaklarda rastladığımız ve etkilendiğimiz "sanal kişilerle" ve davranışlarla da belirleniyor. Beynin derinliklerinde birçok farklı alanda depolanan bu sevgili/eş resmine uygun bir kişiye rastlayınca, şimdi romantik aşk dediğimiz bir “kimyasal heyelan” ortaya çıkıyor beyinde. Basit bir tetiklenme değil bu! İlk etkileri saniyeler, dakikalar içinde (yıldırım aşkı), daha karmaşık etkileri günler, haftalar içinde beliriyor ve beynimizde – zorlama bir ayırım yaparsak- bir çok farklı duygusal ve bedensel zincirleme tepkileri harekete geçiriyor. Bunların en önemlileri, otonomik sistemimizi canlandıran dopamin ve noradrenalin salgılarının artması. Testosteron hormonunun artmasıyla artan *** dürtüsünden farklı olarak bunlar, bedensel ve duygusal bir "ödüle ulaşma" konusunda beynin ve vücudun hedefe kilitlenmesini ve ona erişebilmek için biyolojik anlamda “gaza basmasını” sağlıyor. Kalp atışları hızlanıyor, ateş basmaları, terlemeler oluyor, iştah azalıyor, sevgili dışında herşey ve herkes giderek önem ve acillik kaybediyor, sevgiliye odaklanma saplantıya varacak düzeylere çıkıyor, uyku kaçıyor.

Aşık olunan kişi, dünyanın en akıllı, güzel, yakışıklı, sevimli, güçlü, bilgili/bilge, kültürlü, güzel huylu eşsiz bir hazine olarak algılanırken olumsuz özellikler beyin tarafından filtreleniyor, çarpıtılıyor ve bastırılıyor. Aşkın sadece gözü kör değil, aynı zamanda sağır, mantıksız ve inatçı oluyor. Bu süreç içinde aşık olunana ulaşamama, sadece ulaşma dürtülerini daha da arttırmaya, yanmaya tutuşmaya yol açıyor.
Tahmin edileceği gibi, biyolojik bir sistemin yemeden içmeden uyumadan kısıp metabolizmasını ve beyin faaliyetlerini en üst düzeyde tek bir kişide yoğunlaştırması çok uzun süreli olamaz. Bu noktada iki olasılık var: Birincisi sevgiliye ulaşmak, birlikte olmak, birlikteliği sürdürmek ve bu mutlu sonun sonucu olarak “motorun turunu düşürmek”. İkincisi, ilgiyi hastalıklı bir saplantı haline getirmek, yıkıcı ve zarar verici fikirleri giderek arttırmak ve sonunda sevgiliye ve kişiye zarar verecek akılhastalığı düzeyine vardırmak. Bazı kültürler bu tepkileri ödüllendirerek cinayet, intehar, yakma- yıkmalar, kaçırmalar, tecavüzlerin kolayca ortaya çıktığı davranışları teşvik ederler.
Bunlar şiddet kültürü doğuran, çaresizliklerin olumlu yoldan çözümlenememesi halidir. Eğer sevgiliye ulaşılırsa beyinde farklı hormonlar, oksitosin ve vazopressin gibi kimyasallar, çiftin “aşkın ateşinden” çıkıp, zamanla “oda ısısında” bir sevgiye, güvene ulaşmalarına , karşılıklı saygı ve bağlılığa kavuşmuş bir çift olarak çok uzun yıllar beraber olmalarını sağlıyor. Bu çiftlerde aşk bitmiyor, derin bir sevgiyle yer değiştiriyor. Aşk konusundaki anlaşılmazlığın temelinde, sanırım, kavram kargaşası yatıyor. Seks, şehvet, arzulama, üreme dürtüsü, sosyal statü aracı olarak seks alma ve verme, toplumsal baskınlık için elde etme, elde tutma ve elden çıkartma gibi çok farklı duygusal durumlar için “aşk” kelimesi kullanılıyor. Cuma alşamından Pazartesi sabahına “aşklar” yaşanıyor, yenisi bulunana kadar seviyeli beraberliklere giriliyor, ve bunların hiçbirisi “romantik aşkı” tarif etmiyor.


Aşkın biyolojik önemi - ve bence temel işlevi-, evrim süreci içinde ortaya çıkan ve bizi akıllı maymunların çok ötesinde yaratıklar haline dönüştüren beyin gelişmesi ile ilgili. Bence romantik aşk olmasaydı insan neslinin sürmesi mümkün olmazdı. Bizi nesli tükenmiş maymunsu/insansı diğer primatlarda ayıran en kritik evrimsel sıçrama, üreme yaşına gelmiş insanlar arasında ortaya çıkan “mucizevi” aşk duygusu ve bağlılığıdır. Atalarımızın dört ayaktan vazgeçip ayağa kalkmasının bedeli olarak doğum kanalının küçülüp uzamasına yol açan sürecin, bir yandan beynin büyüyüp özelleşmesine olanak sağlarken, tam gelişmiş büyüklükte bir beyni olan çocuğun normal yoldan doğumunun olanaksız hale gelmesi, nesil tüketecek bir sorun yarattı: Yüzbinlerce yıl öncesinin mağra koşullarında aylarca gebe, sonra aylarca-yıllarca aciz bir bebek bakmakla yükümlü olan bir annenin, kendisini ve yavrusunu koruyup besleyecek bir “partner” bulmaya VE elde tutmaya ihtiyacı var! Bu ikilinin, bizim şimdiki babalık kavramı ve bilgilerinin olmadığı bir çağda, seks, şehvet, sosyal üstünlük kanıtlama gibi katma getirileri olmadan birbirine ve yeni doğan bebeğe yıllarca (yaklaşık 3 yıl kadar) “karşılıksız” bakmaları ancak son derece güçlü ve özverili bir duygusal ilişkiyle olur. Bu ilişkiyi yönlendiren duygular ve bunları yöneten fizyolojik sistemler, tıpkı gebelik, doğum, erkenlik, menapoz gibi doğal yaşamın doğal süreçlerinden biri olan AŞK’tır. Ne hastalıktır, ne anormallik. Her insanda biraz farklı ortaya çıkan ve gelişen bir insanlık halidir.


Son 20-30 bin senede evrimsel gerekliliğinden uzaklaşıp daha çok duygu zenginlikleriyle bezenmiş olsa da, aşk yaşanabilecek en karmaşık ve iz bırakan duygu deneyimlerinden biri. Üstelik bu özellikleriyle aşk, önbeynimizin gelişmesi sayesinde, üreme fizyolojisinin ve neslin sürdürülme dürtülerinin çok üstünde farklı bir düzeye çıkmıştır. Üstelik duygu yoğunluğu yüksek olan bu tutkular, sevenler arasındaki, yaş, sosyal statü, ırk, din hatt cinsiyet gibi farklılıkların da üstesinden gelebilecek bir güce ulaşmıştır. Montaigne’nin dediği gibi “Her insanda insanlığın her hali vardır”. Bu nedenle de insan sayısı kadar çeşitli aşk vardır. Aşkın "nörofizyolojisi" bir mucize sayılabilir. Her aşk eşsizdir, kendi içinde herbirisi güzel ve saygıdeğerdir. Marifet yargılayıcı olmadan bu duyguyu dürüstce ve alabildiğine yaşamak, değerini bilmek ve biterse anısına saygı gösterebilmektir. Bir insan bir çok kere aşık olabilir, ama aynı anda iki kişiye aşık olamaz. Hiç de bilimsel olmayan bir gözlemimle bitirmek istiyorum: "Kaybetmekten korkmuyorsanız aşık değilsiniz!


Dip Not : Yazının devamını okumak istemeyenlere hemen son 4-5 senenin araştırmaları ışığında vardığım sonucu özetleyeyim: Hayır, romantik aşk bir hastalık değil!

Alıntıdır..

__________________
''Zamanın Eli Değdi Bize
Artık Aynı Değiliz
İkimiz de''


Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
aik, aşk hastalıkmı, ruhsal sağlık, sevgi


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Aldatmak Psikolojik Hastalık Mıdır Kişilikle İlgili Midir ? Sır Serbest Kürsü 18 23 Haziran 2020 18:22
Terlemek Hastalık Mıdır? vioLeta Merak Ettikleriniz 0 16 Eylül 2018 15:06
Grip tehlikeli bir hastalık mıdır? Ecrin Kulak Burun Boğaz Sağlığı 0 03 Ekim 2014 18:29
Disleksi Nedir, Bir Hastalık mıdır? Sue Ruh Sağlığı 0 06 Ağustos 2012 11:13
Menopoz Bir Hastalık Mıdır Lucifer Kadın Sağlığı 0 09 Aralık 2011 18:54