24 Aralık 2014, 22:10 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | ATEŞ KUŞLARI Çevresine, hüzünlü gözlerle baktı. Bir an, doğadaki seslere kulak verdi. Sonra da kendini, ormanda gezintiye çıkmış gibi düşlemeye başladı. Doğanın seslerini yüreğine yerleştirmek ister gibi, başını gökyüzüne kaldırıp öylece kaldı. ATEŞ KUŞLARI Çevresine, hüzünlü gözlerle baktı. Bir an, doğadaki seslere kulak verdi. Sonra da kendini, ormanda gezintiye çıkmış gibi düşlemeye başladı. Doğanın seslerini yüreğine yerleştirmek ister gibi, başını gökyüzüne kaldırıp öylece kaldı. Gözlerini yumdu sonra. Yüzünü, güneşin ılık ışınlarına verdi. Kuş seslerine karışan çeşmenin şırıltısı, ninni gibi geldi kulağına. Uyku ile uyanıklık arasında gidip geldi bir süre. Uyku, daha baskın çıkmıştı. Bedeni, ağır ağır gevşedi. Yüzündeki hüzünlü gülümseyiş silinmeden, uykuya daldı. Düşünde, yıllarını geçirdiği büyük ormandaydı. Ormandaki yıllanmış ağaçların arasında saklambaç oynuyordu. Yemyeşil çimenlerde gezintiye çıkıyordu. Pınarın tatlı suyunda yüzüyor, yumuşacık yaprakların üzerinde güneşleniyordu. Sonra yağmur başlıyordu. Yağmurda yıkanıp arınıyor, yağmurdan sonraki toprak kokusunu derin derin içine çekiyordu. Biri dürtmüşçesine, birdenbire gözlerini açtı. Çevresine bakındı, kimseler yoktu. Her zamanki bahçedeydi işte. Her zamanki ağaçlar, çevresindeydi. Çeşme durmadan akıyor, bahçede küçük bir derecik oluşturuyordu. Bahçenin ortasında çatısız büyük evden, evin küçük oğlunun çığlıkları sokağa taşıyordu. Evin yan tarafındaki önü açık garajın içindeki yeni otomobil, pırıl pırıl parlıyordu. Demir parmaklıklı bahçe kapısı, kapının önünden geçen sokak satıcılarının sesleri hep aynıydı. Tatlı bir düşten sonra bu bahçede uyanmak, birdenbire neşesini kaçırmıştı Yüzü bulutlandı. Anılara daldı gitti. Doğduğundan beri o ormanda yaşar, her köşesini bilir, her canlısını tanırdı. Eviydi orası, sevildiğini duyumsadığı yuvası... Özellikle de yağmur sonralarını anımsayınca, yüreği sızladı. Yağmurdan sonraki toprak kokusunu çok severdi. Bu kokuyu duyduğu anda canlanır, yerinde duramaz olurdu. Ormanı olabildiğince dolaşır, otlara ve ağaçlara sürtünürdü. Yaprakların üzerinde kalan yağmur tanelerinin dökülmesiyle, yağmurun keyfini bir süre daha sürerdi. Ne olduysa, o zamanlardan birinde olmuştu. Ormana pikniğe gelip de yağmura yakalanan baba-oğul onu görmüştü. Sonra da oğlunun üstelemelerine dayanamayan babanın ellerinde, bir sepete atılıvermişti. Daha ne olduğunu bile anlayamadan bir arabanın bagajına konulmuştu. Kendine geldiğinde de bu evdeydi. Evin içinde, çocuğun odasında birkaç gün kalmıştı. Altı yaşlarındaki çocuğun yaramazlıklarına umarsızca katlanmıştı. Gövdesi çizilmiş, oradan oraya atılmıştı. Kapıyı açık bulduğu bir gün de bahçeye kaçıvermişti. O gün bu gündür, bu bahçede yaşıyordu. Önceleri çok üzülse de zamanla alışmıştı bu bahçeye. Kendine küçük bir dünya kurmuştu. Ağaçlarla, çimlerle, çiçeklerle, çeşme ve önündeki küçük derecikle dost olmuştu. Yaprakların arasından kendisine göz kırpan gün ışığıyla, her zaman selamlaşırdı. Dallardaki serçelerle, yerdeki karınca ve böceklerle arkadaştı. Ormanı anımsadığında yüreğini bir yalım kavurup geçiyordu, ama alışmıştı artık. Yaşıyordu ya... Büyük bir gürültüyle dalgınlığından sıyrılıp, bakışlarını gökyüzüne çevirdi . Aynı anda da onları gördü. Kocaman kuşlara benzeyen makineler, gökyüzünden bombalar yağdırıyordu. Üstüne üstüne yağan ateş sağanağından korunmak istediyse de geç kalmıştı. Can acısıyla, kendi çevresinde dönmeye başladı. Ayaklarını ve başını içeri çekti, ama canının acısını dindiremedi. İçeriye giren yanık kokusuna karışmış dumana da engel olamadı. Boğulacaktı. Bir süre, soluk almadan durmayı denedi; beceremedi. Ciğerlerine çektiği ilk derin solukta, boğazı yandı. İçini kavuran kokudan da rahatsız olmuştu. Başını, yeniden dışarı uzattı. Aynı anda da can acısının ve burnuna gelen kokunun nedenini anlayıverdi. Kendi benediydi yanan. Dışarıya uzattığı ayakları ve başı da bu alevden payına düşeni alıyordu. Can acısı, her geçen dakika biraz daha artıyordu Alevlerin boyu, biraz daha yükseliyor, bedeninin kalan bölümüne doğru yayılıyordu. Dayanmaya çalışarak, çeşmeye doğru yürümeye çalıştı. Çeşmeye ulaşması güçtü. Önündeki küçük dereciğe ulaşabilirse, bedenindeki yangından kurtulabilirdi. Kimi zaman sekerek, kimi zaman sürünerek, ağır ağır ilerlemeye koyuldu. Bu çaba, onu iyice yormuştu. Arada bir duruyor, dinleniyordu. Gücünü biraz topladığında, yeniden yola koyuluyordu. Her zaman çok kısa gelen bu yol şimdi, uzadıkça uzuyordu. Üstelik şimdi yol, pek çok engelle dolmuştu. Evden cam ve tuğla parçaları kopmuş, ağaçlar yanmış ve önüne yıkılmıştı. Paramparça olan arabanın ve garajın parçaları, onun önündeki engellerin yalnızca birkaçıydı. Eve doğru bir göz attı. Ev yerinde duruyordu. Yalnızca balkonu yıkılmış, camları kırılmıştı. Kırık camlı pencerelerin birinin önünde, gözlerinden korku akan küçük çocuğu gördü. Annesi de çocuğuna sıkı sıkı sarılmıştı. Dereciğe de yaklaşmıştı bu arada. Dereciği görünce, umutsuzluğa düşer gibi oldu. Sonra da kendi kendini azarladı hemen. Bunca çabası, yaşamdan bu denli kolay cayması için miydi? Derecik, moloz yığınlarının etkisiyle, çamura dönmüştü. Yine de aldırmadı. Çamurun içine, bütün bedenini soktu. Bedenindeki yangın, yerini soğuk bir rahatlamaya bıraktı. Bu sırada, kulağında bir çığlık yankılandı: -Anneee! Kaplumbağam orada! Görüyor musun, yanıyor! Yarısı yanmış bile! Ne olursun, onu kurtar anneciğim! | |
|
Etiketler |
ateş, kuŞlari |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Yelyutan kuşlari | KarakıZ | Hayvanlar Alemi | 0 | 03 Eylül 2011 17:01 |
Sivaci kuşlari | KarakıZ | Hayvanlar Alemi | 0 | 03 Eylül 2011 16:12 |
çekirge kuşlari | KarakıZ | Hayvanlar Alemi | 0 | 03 Eylül 2011 16:11 |
Sekreter kuşlari | KarakıZ | Hayvanlar Alemi | 0 | 03 Eylül 2011 15:51 |