24 Aralık 2014, 22:10 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | ŞIMARIK ALİ Okulların açıldığı ilk gün, Merkez İlkokulu’nun bahçesi çok kalabalıktı. Bazı aileler, okulun hemen yanındaki parkta toplanmış, uzaktan uzağa çocuklarını izliyordu. Çevresine bakınan Ali’nin gözleri, mutluluktan ışıl ışıldı. Nasıl olmasın ki… Okula o yıl başlayan birçok öğrencinin yanında, bir ya da iki kişi varken onun neredeyse tüm akrabaları oradaydı. Evin tek çocuğuydu Ali. Annesi de babası gibi geç saatlere kadar iş yerindeydi. Bu yüzden çocukları sıkılmasın, yalnızlık çekmesin diye sık sık değişik oyuncaklar alıyorlar, her hafta sonu, nereye gitmek isterse oraya götürüyorlardı. Anneannesi, babaannesi ve her iki dedesi de, Ali’nin gözlerinin içine bakıyorlardı. Ne istese alınıyor, ne dese hemen yapılıyor, canı ne yemek istiyorsa pişiriliyordu. Torunlarını, uçan kuştan esen yelden kıskanıyor, üstüne titriyorlardı. İlk günler her şey çok iyi ve güzeldi. Ali, hem okulunu hem öğretmenini çok sevmişti. Kızlı erkekli birçok arkadaşı vardı. Artık kendinden büyüklerle değil de yaşıtlarıyla birlikteydi. Her ders arasında bahçeye çıkıyor, yeni arkadaşlarıyla birbirinden değişik oyunlar oynuyordu. Bir süre sonra, okulda yaşanan bu güzel günler sona erdi. Sınıf arkadaşları, Ali’nin şımarık ve bencil davranışlarından hiç hoşlanmadı. Ailesi gibi her istediğini, her söylediğini yapmadı. Öğretmeni, sınıfındaki tüm öğrencileri eşit derecede seviyor, hepsine eşit söz hakkı veriyordu. Bu Ali’nin hiç hoşuna gitmemişti. Öğretmeni de, ailesi gibi Ali’yi çok sevmeli, ona herkesten daha özel davranmalıydı. Ailesi ona ne söylerse söylesin hiçbirini dinlemiyor, her gün tıpkı bir papağan gibi aynı sözleri söylüyordu. “Öğretmenim de, arkadaşlarım da artık beni sevmiyor” “Bana mızıkçı diyorlar, kimse benimle oynamıyor” “ Ne zaman bir şey istesem, sizin gibi hemen yapmıyorlar.” Ali, öğretmenini ve arkadaşlarını her gün ailesine şikâyet ediyor ama kendisinin yaptıklarını hiç anlatmıyordu. “Bugün sıraların üstünden hiç inmedim, en çok gürültüyü ben yaptım” “ Merdivenlerden inerken, önümdeki arkadaşımı bir ittim, yere düştü” “ Penaltıyı ben atacağım dedim, attırmadılar. Ben de topu patlattım.” Her gün koşarak sınıfa giren Ali, artık ailesinin zorlamasıyla okula geliyor, dersler bitene kadar da sırasında oturuyordu. Torununun durumuna üzülen dedesi, bir gün okula geldi. Ali’nin öğretmeniyle uzun uzun konuştu. Öğretmenini ve arkadaşlarını üzdüğü için, Ali’ye kızmıştı ailesi. Ali durur mu, o da ailesine kızdı. Hele dedesine… En çok da ona kızmıştı. Neden okula gitmişti sanki? Hadi gitti, neden yaptıklarının hepsini annesiyle babasına anlatmıştı? Ertesi sabah, servis arabasından inen Ali, kararını vermişti. Okula gitmeyecekti. Ne onu şikâyet eden öğretmenini, ne onu sevmeyen arkadaşlarını görmek istemiyordu. Kimsenin ona bakmadığı bir anı kollayıp dışarı çıktı. Okulun yanındaki ağaçlı yola saptı. Burası kocaman bir parktı. Kimse görmesin diye parkın sonuna doğru yürüdü, banklardan birine oturdu. Endişeli gözlerle çevresine bakındı. Parkta yalnız değildi. Annesine yalvaran küçük bir kızın sesini duyuncaya kadar, çimenlere uzanıp uyuyan bir köpeği seyretti. “Anne, ne olur bu kediyi de götürelim eve.” Küçük kızın annesi, gözleri yeni açılmış kedi yavrusuna bir süre baktı. “ Olmaz kızım. Onu aldığın yere bırak.” Küçük kız, kucağındaki kedi yavrusunu sevdi, sevdi, sevdi… Sonra, elindeki kediyi çimenlerin üstüne koydu. Küçük kedi yavrusu, artık tek başınaydı parkta. Annesiz… Kardeşsiz… Arkadaşsız… Tıpkı Ali gibi yapayalnız… Kedicik, çapaklı gözleriyle çevresine bakındı. Burnunu yukarıya kaldırıp havayı kokladı. “Sevdiklerimi arıyorum, bana yardım edin.”der gibi miyavladı. “Miyavvv! Miyav! Miyav!” İnsanlar geçiyordu yanından hızlı adımlarla… Bir yerlere koşturup duruyorlardı… İşe… Okula… Gezmeye… Belki de evlerine gidiyorlardı. Kimse dönüp bakmıyordu, bir ağacın dibine sinmiş kediciğin korku dolu gözlerine. Kimse duymuyordu, yürekleri paralayan çığlıklarını… Bir tek Ali görüyordu, kediciğin nokta gibi olmuş bedenini. Bir tek Ali duyuyordu, kediciğin ağlamaklı miyavlamalarını. Ya köpek? O da duymuş muydu kedinin sesini? Ya kediciğe saldırırsa? Kedi o kadar küçüktü ki… Ali, çimenlerdeki köpeğe baktı. Hâlâ uyuyordu. Arada çelimsiz arka bacaklarıyla karnını kaşıyordu. “Hart!… Hart!…” Bazen de havlıyordu. “Hav! Hav! Hav, hav!” Hem de uykusunda. Ali gülümsedi. Köpeklerin de insanlar gibi rüya görüp görmediklerini merak etti. Okulda olsaydım şimdi öğretmenime sorar, öğrenirdim, diye düşündü. Birden kendini çok kötü hissetti. Sanki şimdiden öğretmenini ve arkadaşlarını özlemişti. Köpeğin havlaması, Ali gibi kedinin de i İgisini çekmişti. Sarsak adımlarla yerde yatan tüy yumağına doğru yürüdü. Hava çok soğuktu. Isınmak için köpeğe sokuldu, sokuldu, yavaşça tüylerinin arasına girdi. Ali, korkuyla oturduğu banktan fırladı, “Eyvah!” dedi. “Köpeği annesi sandı. Şimdi uyanıp kediye saldıracak. Ne yapsam acaba?” Sokak köpeği, yattığı yerden zorlukla başını kaldırıp ona sığınan kediye baktı. Sanki onun çaresizliğini anlamıştı. Küçücük yüreğinin “Pıt… Pıt...” eden çırpınışlarını duymuştu. “Benden korkma, ben senin dostunum.” der gibi, kocaman diliyle kediyi yaladı. Ali, çimenlerin üstünde sarmaş dolaş yatan kediyle köpeğe şaşkın gözlerle baktı. Kedi, köpeklerin dilini, köpek de kedilerin dilini bilmiyor, anlamıyordu. Yine de hiç konuşmadan anlaşabilmişlerdi. Ayrı yolların yolcuları olsalar bile, şu an birlikte ısınıp birlikte uyuyorlardı. Hani bunlar düşmandı! Hani hep kavga ederlerdi! “Kedi köpek gibi kavga etmeyin” sözünü çok duymuştu büyüklerinden. Peki, neden kavga edeceklerine birbirlerine sarılmış yatıyorlardı? Yoksa bu kedi ile köpeğin damarlarında, kan yerine sevgi mi dolaşıyordu? Ya ben? Neden hep kavga ediyorum? Neden boş şeyler için sevdiklerimin kalbini kırıyorum? Neden hep başkalarını suçluyorum? Benim hiç mi suçum yok? Birden, bulutların arkasına saklanan güneş çıktı ortaya. Ali’nin buz gibi olan yüreği tekrar ısındı. İçi eskisi gibi kıpır kıpır oldu. Üstünü başını düzeltip yere fırlattığı çantasını aldı. Karşısındaki sevgi yumağını unutmak istemiyordu. Tekrar dönüp kediyle köpeğe baktı. Onların birbirine sarılıp uyuyan bu güzel görüntülerini, yüreğine kazıdı. Sonra koşarak parktan çıktı. Okuluna gidiyordu. Öğretmeninden ve arkadaşlarından özür dileyecek onları çok sevdiğini söyleyecekti. | |
|
Etiketler |
aly, Şimarik |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |