IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet odaları

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 21 Ağustos 2014, 18:39   #1
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
EVLİLİKTE NİYETİN NE ?




Evliliğe mutluluk, huzur ve Allah’ın rızası gibi güzel niyetlerle adım attığımızdan şüphemiz yok. Fakat o ilk heyecanlı adımların ardından gelen süreçte niyetimizde bir sapma olduğunu üzücü de olsa kabul etmek zorundayız. Hem mutlu etmek hem mutlu olmak anlayışımız zaman geçtikçe tek taraflı “mutlu olma” beklentisine evriliyor. Bu değişim durup dururken olmuyor elbette. Yaşanan hayal kırıklıkları, kavgalar, hatalar eşimizin bizdeki kredisini tüketiyor. “Karşımdaki beni üzerken neden hala onun mutlu olmasını önemseyeyim ki?” diyen iç sesimize fazlasıyla hak vererek evlilikteki “Allah’ın rızası” niyetimizin değişmesine sebep oluyoruz. Sorun da burada yatıyor esasında. “Eşim beni mutlu etmeye çalışırsa yahut istediğim gibi iyi biri olursa mutlu oluruz” anlayışında. Yani evliliği salt bir mutluluk aracı haline getirerek onu ulvi hedeflerinden koparmakta.
Evlilikten yegane beklenti mutluluk olduğunda yaşadığımız her sorun eşimizle aramızdaki bağı kolayca zedeliyor. Oysa Allah’ın rızasını gerçekten önemseyen eşler fırtınalı dönemleri idare etmeyi çok daha iyi beceriyor. Çünkü merkeze mutluluklarından önce Allah’ın rızasını koyuyor ve meseleleri ya merhametle yahut adaletle değerlendirme yolunu seçiyorlar. Böylece affetmek, idare etmek, müsamaha göstermek gibi evliliğin çimentosu sayılan unsurlarla yuvalarını destekliyorlar.

NİYET BAŞTAN BOZUKSA

Evlilikte niyetin baştan bozuk olduğu durumlar da var ve ne yazık ki günümüzde çok sayıda insan bu şekilde yuva kuruyor. “Mutlu olamazsam ayrılırım” düşüncesi dile dökülmese de bir alternatif olarak cepte tutuluyor taze çiftlerce. Kimseye “Ne yaşarsanız yaşayın boşanma hakkınızı kullanamazsınız” diyemeyiz. Zira Allah’ın kullarına açık bıraktığı bu kapıyı kimsenin kapatma yetkisi yoktur. Fakat boşanma hakkı “Sana mecbur değilim” şeklinde bir dayanağa dönüşüyorsa burada bir düşünmemiz gerekiyor demektir.
Kadın yada erkek eşine mecbur olmadığını düşünen insanlar, ilk problemde hemen boşanalım demiyorlar elbette. Ancak sorunların çözümüne, birbirinin kusurunu örtmeye dair adım atma konusunda da pek istekli olmuyorlar. Evliliğin devamı kişisel rahatlıktan daha önemli sayılmıyor. Öyle ki evliliği kurtarma adına verilen mücadeleler, yapılan fedakarlıklar kişinin kendinden kaybetmesi şeklinde tanımlanıyor.

ÖZGÜRLÜK DEĞİL SORUMLULUKTAN KAÇMAK

Psikolog Cemile Akdağ Çebi yaygın boşanma anlayışı hakkında “Kişinin kendisini bilmesi önemli” diyerek şu noktalara dikkat çekiyor: “Boşanmayı düşünen çoğu insan ‘Ben özgür hissettiğim için boşanıyorum. Ayaklarımın üstüne basabildiğim için bu kararı verebiliyorum’ diyor. Halbuki bu bize çok yabancı, Batı’dan ithal bir bakış açısı. Bizim dünyamıza sonradan girmiş, bir nevi öğretilmiş bir anlayış. Bizim kültürümüze göre boşanmak aslında özgürlük değil, zayıflıktır. Tabii ki kritik durumlardan bahsetmiyoruz burada fakat kimi danışanlarımızın küçük problemlerde bile boşanma eğilimi gösterdiğini gözlemliyoruz. Buna özgürlük diyemeyiz, olsa olsa problemleri halının altına süpürmek diyebiliriz.”

KENDİMİ EVLENİNCE TANIDIM

Çocuklar nasıl evde, aile içinde eğitiliyorsa eşler olarak biz de ailemiz içinde bir eğitime tabiyiz. Halk arasında söylenen “Evlenmemiş insan yarımdır” sözü de aslında buna dikkat çekmek içindir. Evlenmeyen insan iletişim, saygı, sevgi, sorumluluk, sadakat gibi başlıklarda henüz ciddi bir sınavdan geçmemiş demektir. Çünkü eş olma durumu ne arkadaşlığa ne evlatlığa ne de kardeşliğe benzer. Evlilik hepsinden bir parça barındırmakla beraber tüm bu ilişkilerden çok farklıdır. Evlilikte yaşadığımız sorunların bizi olgunlaştıracağını düşünmemiz hem baştaki niyetimize sadakatle bağlı kalmamızı hem de yuvamızın kusurlardan arınmasını sağlar.
Evliliği bir okul gibi gördüğünü anlatan Hasan Bey, bu bakış açısını nasıl kazandığını şöyle anlatıyor: “Evlenmeden önce çabuk sinirlenen, öfkesini asla saklamayan biriydim. İnsanları bir anda kırardım
ama sonra gönüllerini almak için elimden geleni yapardım. Alırdım da. Evlendikten sonra durumun pek de öyle olmadığını fark ettim. Eşim bu davranışlarımla karşılaştığında çok büyük tepki veriyordu. Yani beni kolay kolay affetmiyordu. Yemeğe götürme teklifim, pahalı hediyelerim işe yaramıyordu. Bir gün artık ben de patladım ve ‘Ne yapsam yaranamıyorum’ diye sitem ettim. O zaman eşim daha önce kimseden duymadığım şeyler söyledi bana. ‘Sen öfkeli bir adamsın; bir anda parlıyor, ne söylediğini bilmiyorsun. Öfken geçince de hediyeyle vs. gönlümü almaya çalışıyorsun. Sadece bana değil, herkese yapıyorsun bunu. Arkadaşların seni böyle kabul etmiş olabilir. Ama ben senin hediyelerle kendi açığını kapatmana razı değilim. Çünkü böyle yapmakla olayın aslından uzaklaşıyorsun. Sürekli kalp kıran bir insan mı olmak istiyorsun? O zaman hediye almaya devam et. Çünkü hediyeler ancak geçici çözümler olabilir. Asıl çözüm senin bu huyundan vazgeçmen’ dedi. Eşimin sözleri kendimle ilgili ne kadar yanıldığımı görmemi sağladı. O günden sonra ‘Ben böyleyim’ demek yerine ‘Öfkemi nasıl dizginlerim?’ diye düşünmeye başladım.”
Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Sizin en hayırlınız ailesine karşı hayırlı olanınızdır.  Ben ise aileme karşı sizin en hayırlı olanınızım” buyurmuştur. (Tirmizi, Menakıb, 64) Kötülüğe iyilikle karşılık vermek kolay değil ancak unutmamalı ki mümin olarak bizden beklenen davranış budur. Zor zamanlarda nefsimizin emirlerine amade olup evliliğimizi zedeleyecek girişimlerde bulunmak varlık nedenimizle çelişir. Bu nedenle sorunun kaynağı biz de olsak eşimiz de olsa niyetimizi bozmadan çözümden yana ümidi kaybetmememiz gerekir.

PSİKOLOG CEMİLE AKDAĞ ÇEBİ: BU OLMAZSA BAŞKASI OLUR

Boşanma kelimesini bu kadar kolay dilimize almamızın bir başka nedeni ise “Bu olmazsa başkası olur” düşüncesi. Tüketim toplumunda bireyler her şeye kolaylıkla sahip oluyor ve sahip olduğu şeyi de kolaylıkla elden çıkarabiliyor. Eşlerimizi artık bir eşya gibi gördüğümüz gerçeği ise yakıcı bir biçimde karşımızda duruyor. Bu olmazsa başkası... Peki, o da olmazsa? Yine “başkası” mı diyeceğiz? Böylesi bir toplumda aile değerlerinden, ahlaklı ve fedakar çocuklar yetiştirmekten bahsetmemiz çok zor. O nedenle önce evlilikten ne anladığımızı düşünmeli, boşanma kavramını nasıl ele aldığımızı değerlendirmeli ve düşüncelerimizdeki arızalı kısımlardan kurtulmaya çalışmalıyız.

EVLATLARIMIZ EVLİLİĞİMİZDEN DERS ALIR

Evliliğin varlık sebeplerinden biri de evlat sahibi olmak ve hayırlı nesiller yetiştirmektir. Evlat sahibi olduktan sonra rol model olmak gibi ciddi bir sorumluluğun altına girmiş oluruz artık. Eşimizle aramızdaki nezaket, dürüstlük, saygı, sevgi, samimiyet çocuklarımıza da sirayet eder. Yahut tam tersi, olumsuz yaklaşımlarımız çocuklarımıza da bulaşır. Haz odaklı beklentileri bırakıp evliliği saadetle devam ettirme niyeti evlatlarımızın hayırlı insanlar olarak yetişmesini sağlayacaktır. Anne babasının zor zamanların üstesinden geldiğini gören çocuk, karşılaştığı güçlüklerle mücadele etmeyi kimi zaman usulünce hakkını savunmayı kimi zaman fedakarlık etmeyi öğrenecektir. Uzmanların “Çocukların tartışmaya hiç şahit olmaması doğru değil” sözü burada önem kazanıyor. Çocuklarımız tartıştığımızı da görecek barıştığımızı da. İdare eden taraf olduğumuzu da görecek idare edilen taraf olduğumuzu da. Böylece insan ilişkilerine dair ilk derslerini alırken evliliğe ilişkin de doğru bir tablo çizilecek zihinlerinde.

Semerkand Dergisi

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Cevapla

Etiketler
evlİlİkte, ne, nİyetİn


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık