07 Mart 2014, 23:26 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Evlilikte Çiftler Neden Kriz Yaşarlar? Bunu bilim adamları araştırmışlar, kitaplar yazmışlar, ben de yıllardır, Türk aile yapısına uygun bir şekilde, bunları bir başlıklar altında topladım. “Evlilik Sorunlarının Üstesinden Gelmek” adlı bir kitap üzerinde çalışıyorum. Bitince inşallah elinizde olur. Ama o zamana kadar size bazı özetler geçeceğim. Çünkü bazı şeyler var ki, bunlar karı koca arasındaki çatışmaların özünü oluşturuyor. Pek çok neden var. Aranızda pek çok uyuşmazlık var. Pek çok sorun var ama bunlar benim burada sayacağım maddelerden birinin içine girer. Çünkü olayı yaşarken kişi ayrıntılara boğulur. Olayın kendisinin yaratmış olduğu duygusal anafordan realiteyi göremez. Ama uzaktan bakıp benim sorunum değil de, Ayşe ile Mehmet’in sorunuymuş dediğinde uzaktan aslında bir şeyler görebiliyor. Çünkü başkasının evliliği hakkında akıl yürütmek kolay değil mi? Şimdi öyle diyorsunuz, Cem Bey bize nasılsa akıl veriyor, kendisi rahat. Ama insan kendi sorununu yaşarken gözleri kör oluyor, bazen perdeler iniyor. Bazen üç maymun oluyor, duymuyor, görmüyor, işitmiyor. Biz en azından bunlarla ilgili bir farkındalık yaratalım dedik. Bu amaçla evliliklerde 7 altın kuralı size anlatmaya çalışacağım. Evlilik terapisi ile ilgili internette pek çok yazı bulmanız mümkündür. Ancak aşağıda size sunacağım metni bulma şansınız yok. Bu metin evlilik terapisine aldığım bir çiftin seansından birebir uyarlanmıştır. İsimler, meslekler ve zaman etik değerler açısından değiştirilmiştir. | |
|
07 Mart 2014, 23:27 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Evlilikte Çiftler Neden Kriz Yaşarlar? 1.Madde: Düşüncelerin paylaşılması Yani konuşmak. Yani, biz düşüncelerimizi paylaşmıyoruz, milletçe. “Akıl okuma” diyoruz biz buna. Şimdi Ali Bey Ayla Hanım’a bakıyor, diyor ki, “benim aklımdan geçenleri görsün, okusun” istiyor. “Beni anlasın”, diyor. Ben düşünüyorum bir şeyler, o da düşünsün, o da görüyor zaten okuyor. Birbirimizin aklını okuyoruz. Sanki gelişmiş uzaydan gelen yaratıklarız da. Birbirimizin aklını telepatiyle okuyacağız. Evli çiftlerin düştüğü en büyük hatalardan birisi bu. Söylemiyoruz, o görsün, o bilsin, istiyoruz. Biz buna akıl okuma diyoruz. Akıl okuma evliliklerde en büyük problemlerden biridir. Şimdi konuşma çok önemli, düşüncelerin paylaşılması çok önemli. Ama bu düşünceleri paylaşırken dediğim gibi dil de çok önemli. İşte, “ben dili” dediğimiz bir dil var. Ben dili kavga dili değildir. Ben dili uzlaşma dilidir. Ben dili çözüm dilidir. Ben dili ile konuşan çiftler anlaşır. “Sen dili” ise, bunun tam karşıtı olan dildir. Kavgacı ve sorunu büyüten dildir. Zaten bir çift, kavga ediyorsa, anlaşamıyorsa, sorun yaşıyorsa, kullandığı dil sen dilidir. Mesele ben dilini kullanmayı bilmek. Şöyle bir örnekle anlatayım: Koca akşam vakti iş yerinden ayrılmak üzeredir. Üniversiteden arkadaşları geliyor, liseden arkadaşları geliyor. “ya baba bu akşam çıkalım, gezelim, felekten bir akşam çalalım.” Diyorlar. Adam,”tabi olur ama hanımı bir arayım” diyor. “lan sen amma kılıbık bir adam oldun, sen tam bir light adam oldun, hani sen taş fırın erkeği idin. Üniversitede böyle değildin, lisede böyle değildin, tuuuu sana ********” falan. Adam tabi gurur meselesi yapıyor, aramıyor. Olmuyor mu oluyor. Tabi evde karısı, çoluk çocuk sofra başında, masa kurulmuş bekliyor. Adam dışarıda, arkadaşlarıyla, kakara kikiri alkol, falan. Ama aklı hep evde, vicdanı da sızlıyor, huzursuzluk var ama delikanlılığa da bok sürdürmüyor. Saat 03.30 falan eve geliyor şimdi. Eve geldiği andan itibaren kadın, “Allah’ın belası pislik herif” falan, deyip ağzını açıp başlıyor saydırmaya. “sen şöylesin, sorumsuzsun, insan bir telefon açmaz mı? Biz burada meraktan öldükte, şudur da budur da, sorumsuz, adi, alçak, pislik herif falan. Adam ilk başta tamam eve süklüm püklüm gitmiş ama karşısındaki kadın saldırınca, önce savunmaya geçiyor, ardından o da başlıyor. “seninde, yemeğinin de, çocuğunun da”, başlıyor sıralamaya. Ertesi gün buradalar “biz boşanıyoruz” diye. Buradaki üslup aslında sen dili. Çok net bir şekilde sen dili var. Sen dili neydi? Aşağılayıcı idi, suçlayıcı idi, yargılayıcı idi. Kadın, suçladı, aşağıladı, yargıladı. Karşılığında reaksiyon ne idi, savunma, ardından saldırı idi. Çünkü bir insanı eleştirdiğinizde, saldırdığınızda, ne olursa olsun haklıda olsanız, hemen savunmaya geçer ardından saldırıya geçersiniz. Evet, ama bakın hemen savunma gelir. Sen dilinin en önemli özelliği bu, suçlar, aşağılar ve yargılar. Uzlaşma yoktur. Şimdi bu kadın ben dili ile nasıl ifade edebilirdi bu durumu. Ben dilinin üç tane önemli kuralı vardır. a) Kişinin asla kişiliğini eleştirmeyeceksiniz. “sen kötüsün” yerine. “yaptığın bu davranışın kötü olduğunu düşünüyorum” demek ayrı bir şeydir. Çünkü bana komple kötü diyemezsin, benim iyi olan yönlerimde var. Ama bana komple iyi de diyemezsiniz, benim kötü yanlarımda var. Kime göre, etrafımdaki insanlara göre ve bana göre. Çünkü bu değişir. Doğrular farklı işte bu kültürlerde. O yüzden kişinin davranışları eleştirilebilir. Hiç kimse davranışların eleştirilmesine laf etmez. Ama kişiliğin eleştirilmesine herkes laf eder. “********” demek, kişiliği eleştirmektir. Ama “şu yaptığın davranışın ********ce olduğunu düşünüyorum” demek, davranışı eleştirir. Sen “******** değilsin” ama “bu davranışın ********ce” demek, gibi daha yumuşaktır. En basiti bu. Yani davranışlar eleştirilebilir. Çünkü biz insanız. Kişilikler bizi var eder. Ona kimse, anneniz, babanız, karınız, çocuğunuz, amcanız, dayınız, kim olursa olsun, eleştiri getirdiğinde hemen saldırı başlayacaktır. Ben dilinde en önemli kurallardan biri budur. b) Durumu net olarak anlatmak. Durum net olarak anlatılır ben dilinde. Ortada bir durum var şimdi. Nedir bu durum? Haber vermeden kocanın eve geç gelmesi. Başka bir durum var mı? “hani bu adam başka bir karının koynundan gelmiyor, hırsızlık yapmamış, adam öldürmemiş, böyle bir durum daha var ortada, haber vermeden eve geç geliyor. Bu durumda hissedilen duygular ne? Bakın duyguların ifade edilmesi de çok önemli. Nedir bu durumda hissedilen duygular? Kadın merak etmiş. Adam yerine konulmadığını düşünmüş. Korkmuş, duygularını paylaşacak ve beklentisini ifade edecek. Ben dilinde bu da önemlidir. Ama top karşı tarafa atılacak. “sen bilirsin”. Şimdi bu kadın, şunu diyebilirdi, önce durumu ifade edecek. Nedir durum? Eve haber vermeden geç gelmek. Bu durumda ben neyi hissettim. Endişelendim meraklandım, korktum. Peki, beklentim ne? “Böyle durumlar olabilir, doğrudur. Ama önceden haber verseydin sevinirdim. Ama sen bilirsin. Ne olur şimdi bu adam ne hisseder? B..k gibi olur. Zaten pişmandı. Bir daha bu adamın kafasına silah dayasan haber vermeden eve geç gelmez. Kadının istediği neydi zaten? Sorunu çözmekti. Sorunu çözdü mü? Çözdü. Sevişirler. Problem yok. Ama ben dilini bilmediğimiz için, hep suçlama ve yargılama. “Sen benimle ilgilenmiyorsun” başlar. Öyle demek yerine, “birlikte vakit geçirmeyi özledim seninle, daha fazla vakit geçirsek seninle mutlu olurum”. Aynı cümle aslında. Ama birisi yapıcı, pozitif karşı tarafı da yanına çeken, öbürü ise “sen benimle ilgilenmiyorsun, sen ilgisizsin”, aslında aynı şeyi söylüyoruz ama birisinde adam hemen savunmaya geçiyor, birisinde saldırıyor, “sen de zaten böylesin diyor” demeye başlıyor ama öbüründe, “ya karım bak beni özlemiş, benimle birlikte olmak istiyor” diye düşünür ve “ya tabi hayatım ne demek, ne yapabiliriz” şeklinde dil hemen değişiyor. Dikkat edin, bir tane kavganıza örnek verin inceleyelim mesela. Analiz edelim. Erkek Hasta: Mesela meslek olarak yurt dışına sık gittiğim için, gidilen yerdeki o şartlar benim tarafımdan bilinmediği için, mutlaka aranılacak diye düşünülüyor. Bu çok normal, beklenti böyle. Uçaktan iner inmez, ayağını basar basmaz, alo geldim demek son derece normaldir. Beklentilerin haklı olmasıdır. Ama öyle bir olay ki, daha iniyorsunuz, karşı da bir ekip var sizi karşılıyor. O atmosferden arayamıyorsunuz. Gideceğiniz otel belli değil. Orada bir telaş var. Hakikaten öyle bir şey ki, defalarca şahit oldum, “aaa çok merak etmişlerdir” deyip arayacakken, aranıyorsunuz. Tabi bu aralardaki aranmalarda, doğal olarak şey geliyor. “herhalde vardın yerine” zaten aslında buradaki” Bayan Hasta: Arayan biziz yani bu arada. Erkek Hasta: Evet yani, benim aramam gerekirdi. Buradan şeyler çıkıyor. Ağırlıklı olarak eleştiriler buradan geldi bana. Terapist: Tamam bana sen dili, ben dili ile ilgili kavga örneği verinde, somut bir örnek olsun. Suçlamıyor musunuz birbirinizi bu konuda? Erkek Hasta: Suçluyor tabi ki niye aramıyorsun diye, Bayan Hasta: Ben ne diyorum telefon ettiğim zaman sana? Nasıl eleştirilerim oluyor? Terapist: Mesela buraya geldiğinde suçladınız ya, bilmem ne kendi kabuğuna çekiliyor, ondan sonra sorunu çözmek yerine bana küsüyor. Erkek Hasta: Doğru doğru bunların hepsi doğru. Terapist: Şimdi sen sorunu nasıl çözersin, sorunu çözmek yerine küsüyorsun. Erkek Hasta: Şöyle söyler mesela ben söyleyeyim, “sen beni birinci plana hiç koymadın? “sen işini, ön plana koydun, beni birinci plana koymadın. Ben bu yaşamının neresindeyim” Terapist: Hah işte bu sen dili. Çok güzel bir sen dili. Şimdi bu dilin karşısında Ali Bey’in yapacağı tek şey, “evet ama savunma” ardından da saldıracak. Savunmasını yetersiz bulduğunda, sizinde bunu kani olmadığınıza kanaat getirirse, sizin bir açığınız vardır zaten, sizin o açığınızdan sizi vurmaya çalışacak. Sistemi dengeye getirmek için. Şimdi bu durumu ben dili ile nasıl ifade ederiz arkadaşlar? Bayan Hasta : “Ben seninle daha fazla zaman geçirmeyi tercih ederim.” Terapist : “Birlikte zaman geçirirsek daha fazla keyif alacağımızı düşünüyorum.” Bayan Hasta: Ailecek bir arada olmak çok güzel olabilir, daha sık” Terapist : “Seni özlüyoruz” aynı şeyi söylüyorsunuz ama birisinde suçlama var, birisinde ise gel uzlaşalım çözelim var. Bu kadar basit. Demiştim ya elinize bir poşet lastiği takın, ne zaman ben dili kullandığınızda, problem yok. Ama sen dili kullandığınızda çekip kendinizi bir cezalandırın. Gerçekten samimi olursanız, 6 ay bu bilekleriniz kıpkırmızı dolaşırsınız. Ben öyle yaptım 6 ay kıpkırmızı dolaştım. 6. ayın sonunda terbiye oldum. Bayan Hasta: Söyledim ama o da damarıma bastı canım, Terapist: Yok, samimi olacaksın canım, bu noktada kritik olan şu arkadaşlar. (Bu konuyu birazdan konuşacaktım ama bağlayayım oraya) evliliklerde, en temel kurallardan biri de şudur. Karşınızdakini olduğu gibi kabul etmek. Maalesef bunu yapamıyoruz. Bu ne demek biliyor musunuz? Ben senin varlığını, kişiliğini, hayallerini, korkularını olduğu gibi kabul ediyorum. Sana saygı duyuyorum, seninle bu halinle evli kalmak istiyorum. Bu kadar. Eğer karşı tarafta bir şey değiştirmek istiyorsa, ben iyi bir model olarak, iyi bir örnek olarak değiştirebilirim. Örnek olarak; Burada geçmişinizi konuşurken, anne-babaların, amcaların, dayıların, halaların davranışlarının sizin üzerinizde nasıl bir etki bıraktığını burada örnekleriyle görmedik mi? Demek ki her insan, hangi yaşta olursa olsun, modelleyerek öğreniyor. Benim bir hastam vardı, “yani, yani, yani” diyen, bu kelimeyi konuşan bir hastam vardı, çıktıktan sonra ben de konuşmamda 3-4 sefer “yani” kullanmışım. Ve oluyor bu. Devamlı burada, ben “yani” kullanayım, Ali Bey 5 dakika sonra “yani” kelimesinin içinde olduğu bir cümle kuruyor. Bu kadar basit tablo. Şimdi ben diyelim ki, Ayla Hanım’ın, yaptığı bir davranıştan rahatsızım. Ama onu da olduğu gibi kabul etmişim. Bu konu da netim ama samimiyim. Onu değiştirmeye çalışmayacağım çünkü, değiştirmeye çalıştığımızda hemen direnç gelir, savunma ardından saldırı gelir. Ama ona örnek olmalıyım. Davranışlarımda ki o da değişimi görebilsin. Çünkü bir insan “değiş” demekle, değişmez arkadaşlar. Kendi istemesi lazım. Değişimin kişinin tarafından algılanması, kendisinin istemesi, kendisinin iradesi ve istemesi ile olması lazımdır. Yoksa bizim değiştirme şansımız yok. Beyhude bir çırpınıştır. Sadece birbirimizi yıpratmaktan öteye geçmez. Bir örnek vereyim şimdi. Benim hanım diş hekimi ya, Ayla Hanım Bayan Hasta: Hıhı, Terapist: Bu biraz kaprisli. Her yerde çalışmıyor. O zaman bizim durumumuzda biraz kötü. Fakir olduğumuz dönemler, öyle söyleyeyim. Ben hem hastane acil servislerinde çalışıyorum, hem de boş zamanlarımda polikliniklerde nöbet tutarak, aile bütçemize katkı sağlıyorum. Bizim hanımda çalışılacak yerleri beğenmediği için, çalışmıyor evde oturuyor. O zaman polikliniklerde iş bakıyor, “yok orası sümüklü, yok burası pis” falan, böyle kapris içerisinde. Ben çalışıyorum ama bir de ev işlerinde yardımcı oluyorum. Tabi bir zaman sonra rahatsız olmaya başladım. Bu yatıyor evde, ben çalışıyorum bir de ev işlerine yardım ediyorum. Bir de sabah aç karına işe gidiyorum. Öğrenmişim şimdi. Annem babam nasıldı? Sabah babam annemi kaldırırdı, annem babamın kahvaltısını hazırlardı, bizleri de yedirir, içirir ve gönderirdi. Şimdi anne modeli öyle olunca sonradan fark ettim ki, karımın halleri bana batıyor. Neden batıyor? Öyle ailede büyümüşüm ki, kadın kalkar, kahvaltısını hazırlar, kocasını işe gönderir. Koca, her şey hazır olduktan sonra yataktan kalkar. Ben böyle bir ailenin çocuğuyum. Şimdi ne yapalım? Ben ne yaparsam yapayım, genetik kodum bu. Malzeme bu yani, bu malzemeden başka bir şey çıkmaz. Ama terbiye edilmiş bir malzeme bu şimdi. Eğitim de almış bir malzeme. Ama rahatsızlık hissediyorum, hem nasıl gıcık kaptım hanıma, anlatamam. Ama dedim ki, “şimdi ben buna, kalk bana kahvaltı hazırla” desem, hır gür çıkacak, kavga çıkacak. Dedim ki, “akıllı ol o zaman, çünkü sen bunun eğitimini de almışsın, madem öyle bunun davranışını değiştir. Ama bunu öyle bir şekilde yap ki, hem kalıcı olsun, hem sende rahatla, hem de evliliğinde sorun çıkmasın” çünkü, akıllı adam böyle yapar değil mi? Şimdi siz olsanız ne yapardınız? Bayan Hasta: Yatağa kahvaltı götürürsünüz. Terapist: Çok akıllıca bakın. Aynısını yaptım. Erkek Hasta: Ben öyle düşünmem ama yine sevgiyle ona baktıkça çok mutlu olabileceğini, kendisine baktığın zaman, ne bileyim! Terapist: Evet, bu da olabilir ama ben ne yaptım? Aynı eşinizin dediği gibi yaptım. Sabah 07.00 de kalktıysam, 06.00 da kalktım. Sıcak ekmek aldım. Bir tane de karanfil aldım. Yatağına kahvaltıyı götürdüm hanımefendinin. Birlikte yiyelim dedim, boğazımdan geçmiyor, benimle yersen çok mutlu olurum dedim. Ertesi gün bir daha yaptım. Üçüncü de bir daha yaptığımda, düşünmeye başladı. Fark etti, “ya hayatım sen zaten çalışıyorsun” dedi, “lütfen sen yapma, ben artık yaparım” dedi. O gün bugündür, kahvaltımı yapmadan evden göndermez. Bakın, sorunumu çözdüm. Ama kavga etmeden, akıllıca. Ama burada eşinizi tanıyacaksınız, o sizi tanıyacak, çünkü ben orada ona “yap” desem yapmayacak bir aileden geliyor o da. Mesela onun ailesinde anne egemen, baba pasif. Bizim ailede baba egemen, anne pasif. Normal şartlar altında hır çıkması gereken bir çiftiz biz yani. Çünkü ben otorite olmak isteyeceğim, o da otorite olmak isteyecek. Kavganın adı belli zaten bana baştan sorsalardı, evlenirken “evlenir misiniz” diye, “evlenmeyin” derdim. Çünkü baba otorite, anne otorite, her iki tarafta otorite olamayacağına göre hır çıkacak. Ya da birisi terbiye edilmiş olacak, eğitim almış olacak. Dengeye getirecek ilişkiyi. Bizim ki dengeye geldi ama benim yüzümden, ben yaptım. Yoksa bizim hanıma kalsa, biz şimdi boşanmıştık. Ha onunda suçu değil, onu anlatmaya çalışıyorum. Beni seviyor mu? Seviyor. Bunları yapmak, zaten birbirini severek bunları yapmak ızdırabı yaşatmak değil mi? Ali bey’e sorsam, “eşimi çok seviyorum” diyor. Ayla hanım’a sorsak, “bende çok seviyorum” diyor. Ama niye böyle yapıyorsun? Bilmiyorum. Çünkü burada ki mesele bilmemektir. Sevip sevmemekle alakalı değil. Sevgi arada sadece meze olur. Ben böyle değişiklik yaptım. Akıllıca sorunumu çözdüm. Erkek Hasta: Yani, Bayan Hasta: Evet akıllıca bir şey. Terapist: Çünkü her doğru her yerde söylenmez. Ama akıllıca. Ne dedik? Olduğu gibi kabul et, rahatsız olduğun bir yan varsa örnek olarak oyna onun rahatsız olmasını sağla. Kendin değiş ama karşı tarafı değişmeye zorlama. Bu çok önemli. Ha gerçekten kişi çok samimi ise. Gerçekten seviyorsa, bunu görür, hisseder ve sorun çözülür. Ha kötü niyetliyse, (bazısı diyor ki) “valla hocam ben bütün dediklerinizi yaptım, ama bu kadın domuz gibi, değişmiyor.” “O zaman gereğini yap kardeşim” çünkü, gerçekten seven bir insan görür, hisseder, değerlendirir ve gerekeni yapar. Ama “değiş” dediğiniz zaman kimse değişmez. Ama ben örnek olduğum zaman, ha burada “ne zamana kadar hocam?” diyor. “sabrının tükendiği yere kadar.” Diyorum. “sabrım tükendiği zaman ne yapacağım?” diyor. “gerekeni yapacaksın” diyorum. Bu kadar basit tablo. Ama sen tek taraflı olarak, sabrının tükendiği yere kadar, doğru bildiğin şeyleri algıla, karşı tarafı olduğu kadar kabul et, değişmen gerekiyorsa, sen değişmeye çalış, ona güzel örnek olmaya çalış, ona da ne görmek istiyorsan ona onu ver. Sana küfrediyorsa, gülümse, bir şey atıyorsa, çiçek al. Sevmiyorsa, sen daha çok sev. Sen kendin iyi bir örnek oldun mu? “Yok olmadım”, “o zaman bir şey değişmez” diyorum. Yoksa burada anlaşmazlıkta bir mantık yok ki. Şirket ortaklığıdır bu. Şimdi bizim şirketimiz var, ortaklığımız var, ben onlarda belli şartlarda uzlaşmak zorundayım. Kanunların çizdiği çerçevede. Ama karı kocanın ki, öyle değil ki. Şirket ortaklığı falan değil. O yüzden örnek olacağız. Kendimizi değiştireceğiz, karşı tarafı olduğu gibi kabul edeceğiz. Ama en önemlisi, düşüncelerimizi ben diliyle ifade edeceğiz ve lastik kullanacağız. Birinci madde bu. İtirazı olan? Bayan Hasta: Yok. Terapist: Örnek vermek isteyen? Erkek Hasta: Ha buralara çok çok uyuyor, sen dilini kullanma olarak eşimi üzdüğüm, yollarda var diye düşünüyorum. Terapist: İşte lastik kullanın Ali Bey. Çünkü ödül ve ceza sistemi vardır, insanoğlunda. Şimdi, oğlunuz güzel bir şey yaptığında ödüllendirirsiniz, kötü bir şey yaptığı zaman cezalandırırsınız ki, cezalandırılan davranışlar söner, ödüllendirilen davranışlar daha çok yapılır. İnsanız biz makine değiliz, bütün her şey böyle. O yüzden şu cezadır. Ben diliyle yaptığınızda kendinizi ödüllendirebilirsiniz. Ben mesela bazen kendimi ödüllendiririm. Hamama giderim. Bunun gibi. ama o ödülü ben bilirim, karşılıksız, tek taraflı, özveriyle, sabırla. Hemen şu çıkar, “ya hocam o yapmıyor ki, ben yapayım” diyorum ki, o zaman sabırlı değilsiniz. Ben eşimi çok seviyorum! “sevmiyorsun”, çünkü, seviyorsanız, tek taraflıdır. Çünkü, anne sevgisi, eş sevgisi bunlar öyledir. Seviyorsanız, tek taraflı olun bu işlerde. Öbür türlü koşullu olur. Koşullu sevgiyi sizler çok iyi biliyorsunuz değil mi Ayla Hanım? Bayan Hasta: Hıhı, Terapist : “Şöyle şöyle yaparsan, seni severim. Sevme beni kardeşim. Öyleyse” asıl ben düştüğüm zaman beni seviyor musun? Ben boklu iken elini bana dokunabiliyor musun? İşte sevgi o. Ben zaten iyi yaptığım zaman beni herkes seviyor. Bütün mesele birinin beni karşılıksız ve koşulsuz olarak sevdiğini bilebilmem. Onu görebilmem, o güveni hissedebilmem. Hep şunu soruyorum şimdi. Buradan çıktınız, bir trafik kazası geçirdiniz, eşiniz, boyundan aşağı Süpermen gibi felç kaldı. Bakar mısın ona bir ömür boyu? Düşünüyor. Peki sen oldun? Eşinin sana bakabileceğine inanıyor musun? Güveniyor musun? Düşünüyor. O zaman bir sorun var sizde. İyiyken herkes iyi zaten, mesele kötü iken iyi olabilmek. Bir ömür boyu güvende hissedebilmek. Çünkü, biz bir yola çıktık. Bu yolun içerisinde, düşmeler olabilir, kalkmalar olabilir, hastalıklar olabilir. Ama bir ömür boyu bunlar yokken de olduğu zaman da ben sana bakarım asla bırakmamı (diyebilmeyi) hissettirebilmektir, güven. Olamaz mı Ali Bey buradan çıktınız felç oldunuz. Erkek Hasta: Olur, doğru. Her şey olur. Terapist: Karınız size bakacak mı bir ömür boyu? Ya da siz bakar mısınız ona? Ömür boyu? Bayan Hasta: Ben Ali”nin bakacağına inanıyorum mesela. Hani o, olduğu gibi kabul etme konusunda şeydir. Terapist: Ama bu önemli işte onu anlatmaya çalışıyorum. Tek taraflı, koşulsuz. Güven bu. İşte temel güven duygusu çok önemli bu olursa evlilikte, sorunlar çözülebilir. Erkek Hasta: Aslında bunu çocuğumuza, eşimin sıklıkla belki, benim de çok inanarak, son dönemlerde benimsediğim bir davranış biçimi olduğunu gördüm. Hissettiriyor bana. Terapist: Tek taraflı, koşulsuz, her şart altında, Erkek Hasta: Çocuğa hata yaptığı zaman, uyarıyor, kızıyor, bir takım bir şeyler söylüyor, ben seni şimdi de seviyorum. Ama bu hatanı düzeltmen lazım. Düzeltmemiz lazım bunu affetmiyorum veya affediyorum neyse. Bu yönde şeylerini çok görüyorum. Bayan Hasta: Okuldan çıkarken çok ciddi kızdırdı beni, saçlarım böyle diken diken oldu. dedim ki, “şimdi dışarı çıkmak zorundayım”, “nereye” dedi. “söyleyemeyeceğim, özel bir işimiz var” dedim. “peki seni öpebilir miyim” dedi. “Öpebilirsin ama sana kırgınım gelince konuşacağız bunu” dedim. Oynaya oynaya gitti içeri. Anneannenin dedenin yanına. Erkek Hasta: Yani, hep şeyi söylüyoruz, “başarılı olsan da, başarısız olsan da seni seviyoruz” şimdi bu modeli aslında biz kendimize uyguladık mı? İşte eksiklik burada. Yani biz kendimize uygulayamadığımızı söylüyorum ben burada. Yani, sizin söylediğinizde, biz her şartta birbirimizi sevdiğimizi söyleyeceğiz, birbirimizi affedeceğiz, birbirimizi bağışlayacağız. Diyemedik. Ama onu çocuğumuza söylüyoruz şimdi. O modeli ona uyguluyoruz. Terapist: İşte birbirinize de uygulayabiliriz. Düşüncelerin paylaşılması konusunu da anlaştık mı? Erkek Hasta: Kesinlikle, orada çok büyük bir hatam var. İçe dönmeler, eşimin o ilk başta söylediğiniz, benim düşüncemi, ne düşündüğümü, okusun mesajı bende %1500 olarak uygulandı. Terapist: Çünkü eşiniz o zaman kendi algılarına göre, kendi geçmişine göre yargılayacak ve sorumluluk yükleyecektir. Erkek Hasta: Tabi yani, sen söylemeyince o yapacak. |
|
07 Mart 2014, 23:28 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Evlilikte Çiftler Neden Kriz Yaşarlar? 2. Madde: Duyguların paylaşılması Yani, düşünceler ve duygular. Çünkü ben, hissettiğim endişelerimi, korkularımı, üzüntülerimi, sevinçlerimi, coşkularımı paylaşmalıyım eşimle. Paylaşırken o da eşlik etmeli bana. Aynı o çocuğun babasına yaptığı gibi, üzüldüğümde göğsüne yaslanabilmeliyim, coşkulu anımda, coşku kabardığında eşlik etmeliyim. Duygular paylaşılmalı. Paylaşılmadığı zaman, duygular dinamit gibidir. Nasıl patlayacağını kimse bilemez. O yüzden duygularımızı da aynı düşüncelerimizin paylaşılması gibi, paylaşmalıyız. Özellikle sevgi duygusunu, sık sık ifade edilmesi ve gösterilmesi çok önemlidir. “Ben seni seviyorum” çok önemli bir şey değildir. Ha söylenmediği zaman bu bir boşluk yaratır ama söylendiği zaman çok şey doldurmaz. Ama onun gösterilmesi de çok önemlidir. Yani, duygu ve düşünceleri birlikte değerlendirin ve bunları kötü de olsa, iyi de olsa, kızdığınızda da, üzüldüğünüzde üzüntünüzü, mutlu olduğunuzda mutluluğunuzu paylaşın ki, o duygular doğru bir şekilde anlaşılsın. O yüzden duyguların paylaşılmasına da çok önem vereceğiz. Erkek Hasta: Burada benim eşimin de, benim de fark ettiğim çok önemli doneler var. Kolay söyleyemiyorum. Çünkü bu tür bir modelleme görmedik. Terapist: Olabilir ama kuran ayeti değil. Erkek Hasta: Tabi ki, ben de buna inanan ve tekrarlayan, bunu yenmeye çalışan, doğrusu böyle olduğuna inanan bir insanım. Ben yaptığım hatalardan dolayı böyleyim. Artık çok kolay söylüyorum. Hatta oğluma karşı ben sana “seni sevdiğimi söylemiş miydim oğlum” dedim. “hayır” deyince. “o zaman ben seni çok seviyorum” diyorum. Şimdi ona gösterebiliyorsam, eşime karşıda çok rahat söyleyebilirim. Ama geçmişte bunu gösterememenin sıkıntıları, buralara gelmemde bunun sıkıntıları çok büyük. Bunu anlatmak istedim. Terapist: Anladım, ama şunu da unutmayın. Bu çocuk yarın karısı ile evlenip gidecek. Siz baş başa kalacaksınız. Çocuk aile için önemlidir, doğrudur. Ama siz kendinizi severseniz çocuğa büyük iyilik etmiş olursunuz. Şimdi şöyle bir yanılgı var annelerde, babalarda. Bakın buda çok önemli. Çocuk çok önemli oldu hayatımızda, ben onu annemden babamdan çok seviyorum” yanlış o çocuğun neye ihtiyacı var? Koşulsuz sevgiye ihtiyacı var. Ama bunun kadar daha ihtiyacı olduğu bir şey var. İyi bir anne baba ilişkisine ihtiyacı var. Bunu veremediğiniz zaman isterseniz ölümüne sevin. Bir işe yaramaz. Bayan Hasta: Hem bireysel olarak hem ikili olarak mutlu görmek istiyor. Terapist: Aynen öyle. Yani bu çocuk sizin iyi bir ilişkiniz olduğunu görüp, birbirinizi sevdiğinizi” bakın, çocuğunuzu hiç sevmeyin. Ona “hiç sevmiyorum” deyin, ama birbirinizi çok sevin ve birbirinizi çok sevdiğinizi gösterin, bu çok daha makbul. Çünkü öbür türlü zaten “annem beni seviyor,” bunu görür, bilir zaten. Ama annesinin ve babasının birbirini sevdiğini ve bu sevgilerini birbirine gösterdiğini gören bir çocuk, daha sağlıklı bir kişi olarak hayata adım atar. Öbür türlü bir tarafı kör kalır, topal kalır. İlerde de benim hastam olur. Açık bu. O yüzden ben karı kocaya diyorum ki, “önce birbirinizi sevin”. Ama bundan önce daha büyük bir sevgi var. Neydi o? Bayan Hasta: Kendini sevmek. Terapist: Kendini sev. Sen kendini sevmezsen ne çocuğunu ne eşini sevebilirsin. Geç onları. Kandırma beni, herkesi kandır ama ben yemem onu. Kendini seveceksin, ardından eşini seveceksin, ondan sonra çocuğunu seversin zaten. Ha bunları yapamadın mı? Gerisi yalan. Sadece kendini, aklını, bir şeylere uyduruyorsun işte. Millet evet bak işte, “anneler çocuklarını sever, babalar çocuklarını sever. Anne-baba çocukları için fedakarlık yapar. kim diyor? Dışarısı diyor. O dışarısı dediği içinde ben birazcık seviyorum. Sahte ve yalan, kendini sevmeyenin çocuğunu sevdiğine ben inanmam. Kocasıyla iyi ilişkisi olmayan, karısı ile iyi ilişkisi olmayan karı- kocanın ben kendi çocuğunu sevdiğine inanmam. Çünkü seviyorsa zaten ona daha iyi model olması gerekir, model olamıyorsa da yalancı bir sevgisi vardır. Bu kadar basit yani. Ha tabi, bunları bilerek yapıyorsa. Bilmeden hiçbir şey suç değildir. Kanunlarda öyle diyor ya. Düşünce ve duygularda da anlaştık mı? Erkek Hasta: Kesinlikle. Terapist: O zaman diyoruz ki önce kendini, sonra eşini, sonra çocuklarını diyoruz. Bayan Hasta: Hasan”ın baba ile bizim birlikte fiziksel temasımıza, bedensel iletişimimize çok şiddetli tepkisi var. Terapist: O ödipal çatışma. Bayan Hasta: Abartmış durumda. Benim yatacak kişi de o, bana iltifat edebilecek kişide o, Terapist: O ödipal. Onun sınırlarını net olarak çizeceksiniz. “sen çocuksun, biz anne-babayız. Karı-kocayız, biz beraber yatarız. Senin artık bir odan var, sınırların bu. Veremezseniz, yarın sertleşme ve erken boşalma problemi olan, takıntılı bir çocuk olur. Bakın çok net. Ne ekerseniz o biçilir. Bir erkek erken boşalıyorsa, annesine çok yakındır, babası zamanında dışlamıştır. Bayan Hasta: İlginç! Terapist: İlginç ama hakikat. |
|
Etiketler |
ciftler, evlilikte, kriz, neden, yaşarlar |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Osmanlılarda Neden Ekonomik Kriz Olmazdı? | Zen | Tarih | 0 | 04 Mart 2013 15:54 |
Evli Çiftler Neden Yıl'da 312 Kez Tartışıyor? | Sue | Aşk ve Sevgi Köşesi | 0 | 05 Temmuz 2012 19:33 |
Burçlar Acıyı Nasıl Yaşarlar? | Ay | Burçlar, Fallar ve Kehanetler | 8 | 09 Haziran 2012 12:58 |
Kutuplardaki hayvanlar nasıl yaşarlar | Ein | Hayvanlar Alemi | 0 | 12 Aralık 2010 03:57 |
Çiftler neden boşanıyor? | Feronia | Aile Evlilik ve Çocuklar | 0 | 08 Ocak 2010 15:24 |