IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 24 Şubat 2013, 19:25   #1
Zen
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Nazik Erik - Ailede Eğitim





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.




Bir bakıma insancıl, bir bakıma bencil; bir yanda müşfik, bir yönden gaddar, acımasız bir dünyada yaşıyoruz. Günümüzün medenî âlemi bir taraftan atomu geçip hidrojen bombası imal eder, öldürmek için yeni yeni zehirli araçlar geliştirirken bir yandan silâh tahdidine girişiyor. Bir yandan göklere fırlattığı casus uydular ile milletlerin kendi sınırları içindeki huzur ve emniyetlerini selbederken öte yandan bütün dünyaya şamil bir insan sevgisinden dem vuruyor. Emeğini, toprağını, rahatını, hayatını sömürmeğe kastettiği topluluklara dostluk, kardeşlik davetleri sunuyor. Ve bu dünyada tabiat, eşya kadar fezayı da kucaklıyan günümüzün ilmi, işte bu teknik ve tefekkürün elinde yine de toplumlara, dolayısıyle insana, yeni yeni ufuklar açıyor.
GÜNÜMÜZÜN KAOSU ve İNSAN
Yıkılış ve yapılışların ortasındayız. Ve bu ilim - fikir- felsefe kaosu içinde bilinen, görülen, duyulan, düşünülen her ne varsa sanki yeni bir düzen, yeni bir üslûp ihtiyacını hissettiriyor. Günümüzün medeniyyeti, tefekkürü yeni bir değerler nizamı kurma peşinde. Onun için bugün etrafımızdaki canlı cansız herşey yeniden bir araştırma konusu oluyor. Hemen hemen her tarafta ve her yönü ile değişen bir dünyada yine de sabit kalan, değişmeyen bir mihver var: İnsan! Dün nasıl ise bugün de ilim, teknik, felsefe, insan mihrâkı etrafında dönüyor. Bir taraftan imha ederken diğer taraftan ihyâya çalışılıyor. Bugün de insan ve insanın mutluluğu, bir ilmî tetkik konusu olmaktan öte tahakkuku gaye edinilen ciddî bir hedeftir.
Bu yolda uğraşan, didinen sadece ilim adamları değil. İlim adamlarını basamak edinen kuruluşlar da var! Maddî-manevî sebepler yanında çeşitli menfaatler milletleri, birbirini yıkan insanı bilmeğe, insanı bulmağa, dolayısıyla insanı sevmeğe sevketmektedir. Bu tutum ve davranışlar ve bunu iş edinen kuruluşların gayretleri, günümüzün çıplak gerçekleri karşısında bir tesellidir. Hiç şüphesiz yarınlar için de bir ümit. 1979'un Uluslararası Çocuk Yılı olarak tahsis ve teşebbüsünün dünyaca kabul edilmesi bu şartlar ortasında değerlendirilmelidir.


CEMİYETTE İNSAN
İnsan, ancak bir cemiyet içinde ve cemiyet halinde insanca yaşar, insanca yaşıyabilir. İnsanın refah, sükûn, emniyet ve huzuru ise içtimaî nizam ve seviyeye bağlıdır. Cemiyetler düzenli, üsluplu, ve medenî olmalıdırlar ki insanlar da mutlu olabilsinler.
Keza bir cemiyetin, bir milletin bekası demek, o milletin, o cemiyetin insanının gücü, kuvveti, dolayısıyla gençliğin, genç neslin gücü ve hayatiyyeti demektir. Bir mütearife haline gelmiştir; cemiyetlerin dolayısıyle milletlerin yapısı ve hayatı insanlarının gücüne, şahsiyet ve karakterine bağlıdır. İnsanlar şahsiyetli, karakterli, güvenilir olursa cemiyet de düzenli ve sağlam olur.
Çocuk cemiyetin temelidir, milletin istikbâlidir; insanı ve insan mutluluğunu cemiyetten, cemiyeti genç nesilden, genç nesli ise çocuktan ayrı ve uzak mütalâa edemeyiz. Bu yüzden insanın mutluluğu için cemiyeti, cemiyetin bekası için sosyal düzeni, düzen için de insanı, dolayısıyle genci ele almağa mecburuz.
Gerçekten de milletin - cemiyetin düzen ve bekası insanının şahsiyet ve karakter yapısına - gücüne, karakter gücü - şahsiyeti ise aldığı terbiye ve yetişme şartlarına bağlıdır.
İnsanın terbiye edilmesi demek, maddeten ve manen yetişmesi demektir. Yani genç neslin mensup olduğu cemiyetin yarınki ihtiyaçları için, yarınki ihtiyaçlarına göre hazırlanması, yetiştirilmesi demektir. Yetiştirilmesi yani iyiye, doğruya, güzele yöneltilmesi demektir. İnsan olmanın gerçek mânâsı da bu iyiye, doğruya, güzele, yönelme demek olsa gerektir. Esasen güç olan da budur. Vicdanını, aklını rehber edinerek bizatihi yönelebilmek! Bunu başarabilmek için maddî - manevî yeteneklerin çocukluktan itibaren gelişmesi, beden - akıl ve ruhun olgunluğa ermesi şarttır. Ancak bu olgunluğa erişen çocuk düşünme, duyma kapasitesi nispetinde vicdan ve iradesini kullanabilecek; belirli bir şahsiyet kazanacak, bir karakter sahibi olacaktır. Şahsiyetinin sınırları içinde cemiyetteki müspet veya menfi fonksiyonunu icra edecektir.
Ferdin cemiyetteki yerini küçümsemeğe imkân yoktur. Doğrudur! Bazan bir nal bir at kurtarır, bir at bir vatan! Bazan da kayan bir vida bir motoru, bir motor bir fabrikayı susturuverir. Ferdin cemiyetteki yeri küçümsenemez!
Aynı şekilde cemiyetin insan yetiştirmedeki rolü ve tesiri de ihmal edilemez. İnsanın şahsiyeti ve karakteri, fıtrat ve irsiyet kadar, yetişmesine de bağlıdır. Bu yüzdendir ki tarihçe bilinen en eski devirlerden beri çocuğa, çocuğun yetiştirilmesine ehemmiyet verilmiş, alâka gösterilmiştir. İlkel toplumlardan en ileri ülkelere kadar târihî, coğrafî, ırkî ayrılıklar içinde bütün toplumların kendilerine has bir terbiye sistemleri, bir terbiye metodları olmuştur. Çocuk, dolayısıyle genç nesil, benimsenmiş ve asırlar boyunca geliştirilmiş bir sistem ve metodun uygulanması ile mensup olduğu cemiyetin istediği formasyonu alır; istenen, beklenen hale gelir!
AİLE VE ÇOCUK
Bu uygulamayı kim yapar? İlmî bir gerçektir ki terbiye, aile-mektep-çevrenin müşterek eseridir. Çocuğun yetişmesinde ilk müessir faktör ise ailedir. İnsanın yarını, şahsiyeti, karakteri, mutluluğu üzerine ilk damgayı, ilk mührü vuracak olan ailedir.
İnsanın şahsiyeti, karakteri, mutluluğu vardır da (çocuk)unki yok mudur? İnsan hayatı, çocukluktan başlayıp gelişen bir bütündür. Bizatihi çocuk bir varlıktır. Eşyadan, canlıdan ayrı bir mevcudiyettir. İnsanı bilmek, insana değer vermek demek, çocuğa değer vermek demektir.
İnsan binasının temel taşları, çocukda, çocukluk çağlarındadır. Çocuğu sevmek, çocuğu korumak, çocuğu anlamak demek, aslında yarınki insanı, yarınki cemiyeti tanımak, sevmek korumak demektir. Beşerî bir egoizma içinde çocuğu küçümsemek, horlamak, mühimsememek, aslında insana, insanlığa, insanlığın yarınına kastetmek olur. Bu bakımdan çocuğa bir yıl tahsis edilmîş olmasını insanlığın ve cemiyetimizin geleceği adına minnetle karşılıyoruz.
Asıl konumuz (ailede çocuk) olduğu için ehemmiyetine binaen, aile üzerinde durmak istiyoruz!
Malûm olduğu üzere aile, cemiyetin en küçük rüknü, aynı kan, aynı ırk, aynı atadan gelen şahısların vücude getirdiği topluluktur. Hukuk ise kan, sıhriyyet veya mukavele ile birbirlerine bağlanmış, aralarındaki hukuki münasebet medenî hukuk ile düzenlenmiş topluluktur, diye ifade eder.
Menşei hakkında bazan biribirine zıt nazariyeler ileri sürülse de ailenin, tarihin bilinen en eski çağlarından itibaren mevcut olduğu bir gerçektir. Ana erkil - ata erkil safhalarından geçtikten sonra ulaştığı söylenen son mütekâmil şekil karı - koca ailesidir ki ana-baba, çocuktan terekküp eder. Aslında tarihçe malûm en iptidaî toplumlarda dahi bu küçük birimin mevcudiyeti bilinmektedir. Nitekim bugün halâ (büyük aile) halinde yaşıyan cemiyetlerde belli mevsimlerde üretim şartları ve imkânları yüzünden karı - koca ailesi şeklinde yaşandığı görülmektedir.
Karı - koca ailesinin monogami, poligami, poliandri gibi tiplerinin mevcudiyeti ise toplum yapılarının farklılığına dayanır. Din-iman-ahlâk-gelenek-görenek gibi cemiyetlere has özellikler ailenin yapısı ve hususiyeti üzerinde müessir olurlar. Bu yüzden aile tipleri cemiyetlerin millî haslet, millî istidadına bağlıdır. Nasıl tarihi devirler içinde ilk çağ ailesi ile sonrakiler arasında fark varsa aynı çağ kavimleri arasında da ayrılık müşahade edilir. Aynı tarihi devre içinde Yunan-Lâtin aileleri aynı olmamış; Çin-Türk aile yapısı biribirine benzememiştir.
Târihî ve coğrafî mesafeler gibi inançlar da bu sosyal müessesede farklılıklar yaratır. Musevî ailesi hristiyan ailesine, hristiyanınki müslüman ailesine benzemez. İslâmı kabulden evvelki arap ailesi ile müslüman arap ailesi ayrıdır. Buna rağmen İslâm camiası içinde aynı iman esaslarına bağlı olan, aynı kitaba inanan Arap - İran - Türk ailelerinin tutum, gelenek, görenek, yapı hatta ahlâk değerleri bakımından farklılığı aşikârdır ki, bu da ırk ve töre yani millî zevk, millî haslet meselesi olmalıdır.
Teşekkül tarzı, kuruluşu, nev'i, tipi her ne kadar o cemiyetin manevî değerleri, hükümleri, kanunları ile tahdit ve takyit edilmiş, sınırlandırılmış olsa da ailenin temelinde çocuk, çocuğun varlığı, çocuğun korunup yetiştirilmesi gayesi yatar.
Öte yandan aileyi kuran ve yaşatan millî, ahlâkî hasletler, çocuğa intikal edebildiği, çocukta yaşadığı nispette cemiyetin bekasına hizmet edeceklerdir. Bu yüzden aile - toplum ve çocuk arasındaki münasebet üzerinde fazla durduk.


VE ÇOCUK
Aslında herkes kabul eder ki cemiyet demek aile demektir. Aile bağlarının, aile düzeninin zayıflaması, cemiyetteki üslûp ve ahengin bozulması, dolayısiyle toplumun zayıflaması, yok olması demektir. Çünkü aile ne kadar mazbut, bir bakıma ne kadar şuurlu ise yetiştirdiği çocuk da o nispette sağlam ve güçlü, neticede mutlu insan olur. Hasseten annenin bu işteki rolü ve mesuliyeti ciddîdir, hayatîdir.
Sadece içtimaî yönden değil ferdî bakımdan da anayı bekliyen vazifeler ve mükellefiyetler vardır :
Modern ilim çocuğu daha ana karnında, şekilsiz bir et parçası ikenden itibaren takip edebilmektedir. Nitekim (10) haftalıktan itibaren ceninde hissin mevcudiyeti tespit edilmiştir. Daha doğmadan, 4-6 aylık iken dış dünyadaki seslerden, meselâ kapıların sert açılıp kapanmasından haberdardır.
Annenin ruhî hayatının da yavru üzerinde büyük tesiri, vardır. Doğumdan evvelki büyük şoklar çocuğun ruhî yapısına tesir eder. Bunalımlı bir hamilelik geçiren annelerin bebekleri huysuz ve yaramaz, büyüdükleri zaman ise ekseriya problemli, huzursuz çocuk olurlar.
Sıhhatine dikkat etmiyen, nefsine hakim olmıyan içki, beyaz zehir gibi tehlikeli alışkanlıklardan vazgeçmiyen, lüzumlu, lüzumsuz, bildiği, bilmediği ilâçlara el uzatan annelerin çocukları sadece ruhî değil, hatta bedenî kusurlar, noksanlıklarla dünyaya ayak basmaktadır.
Bebeğin doğumdan sonra başlıyan bir çocukluk devri vardır. Gelişip büyüyüp bu dönemi geçinceye kadar yardım ve hizmet anneye düşer. İleri yaşlarda şahsiyette görülecek çatlakların mevcudiyeti de maalesef ilk sırada anneye racidir.
İlim insan hayatını çocukluk, ilk gençlik, gençlik, olgunluk, duraklama, yaşlılık diye ayırmakla kalmamıştır. 0-3, 4-7, 7-9 yaşlar arası adım adım çocuğun kendini ve çevresini tanıdığı, mekân, zaman, kâinat gibi kavramlara ulaştığı çağlarda -ki o, bunların herbirini bir bir çile ve bunalım ile elde eder- bu devrelerden geçip kendi ile ve çevresi ile irtibat kurarken ona yardımcı olacak sadece ailedir, bilhassa annedir. 0-7 yaş arası çocuğa gerekli ihtimam gösterilmeli, normal gelişmesine yardım edilmelidir. 7 yaşından sonra bu imkân bir daha buiunamıyacak, çocuk geçip gittiği bu yoldan tekrar yürütülemeyecektir. O yüzden bir pedagoji merkezine gidip 2 yaşındaki çocuğunu terbiyeye başlayıp başlıyamıyacağını soran anneye "çok geç kalmışsınız" cevabı verilmiştir. Çünkü çocuk daha (40) günlükten itibaren annenin yüzündeki ifadeden ve ses tonundan algılamağa başlar ve 12 yaşına gelince artık şahsiyet çizgileri belirlenmiştir. Pedogoglar dürüst ve namuslu bir insanın 12 yaşından önce meydana geldiğini söylemektedirler.
Gerçekten de daha kundaktaki bebek ağlarken ananın kucağına geçince susar. İlgililer bunu çocuğun henüz dünyaya gelmeden alışkın olduğu, kalp seslerine kavuşmaktan duyduğu huzura bağlamaktadırlar. Çocuk ömrünce bu emniyet ve huzuru arayacak bekliyecektir. Ana işte o yüzden sabrı, şefkati, sevgisi, anlayışı ile çocuğun ruhî hayatının mimarıdır.
Ayrıca çocukta sosyalleşme vetiresini şartlandıran tohumun atıldığı yer (ev çevresi) veya onun yerine geçen çevredir. Bu sebeple de bütün büyüme devresi boyunca evin ve ebeveynin insan hayatındaki rolü önemlidir.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Cevapla

Etiketler
Yok


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Ali Nazik Pilavı Burce Makarnalar Pilavlar 0 14 Mayıs 2012 17:35
Ali Nazik Dilara Et Yemekleri 0 30 Nisan 2009 13:19
Ali Nazik Heidi Et Yemekleri 1 13 Mart 2009 00:15