Osmanlı'nın Türklüğü
RDOĞAN AYDIN
İlginç bir Osmanlı seviciliği ile karşı karşıyayız. Tarih deyince Osmanlı, Osmanlı deyince böbürlenmek geliyor aklımıza. Osmanlının, vakanüvis geleneğini anımsatan bir övünç atmosferiyle anılması yetmezmiş gibi, onların tam tersine ve hiç olmayacak bir şey daha yapılıyor: Vakanüvisleri cin çarpmışa döndürecek bir tarih yazımıyla Osmanlıdan adeta bir ''Türk asr-ı saadeti'' yaratılmaya çalışılıyor. Türkmen halk ve Türkmen beyliklerini boyun eğdiren, zulmeden Osmanlı üzerinden Türkçülük inşa ediliyor.
Kabul etmek zorundayız ki Osmanlı Devleti'nin yıkılması, diğer tüm imparatorlukların yıkılması gibi hem tarihsel olarak kaçınılmaz hem de ''evrensel tarih açısından olumlu bir olgudur'' (T. Timur). Çünkü 20. yy imparatorlukların tarihsel olarak ömrünü bitirdiği bir çağın ifadesiydi. Ancak bu yıkılış egemen Türk-İslamcılık nezdinde hep bir ''felaket'' olarak algılanageldi. Öyle ki ''Cumhuriyet kuşakları bile, Osmanlı Devleti'nde Türk unsurunun yerini ve işlevini kavrayamadan, Viyana kapılarına kadar giden Kanuni'yle öğündü durdu'' (T. Timur).
Bugün bize ''milli geçmişimiz'' diye öğretilen Osmanlı, gerçekte kozmopolit bir devleti ifade etmektedir. Kuşkusuz milli olmak tek başına bir erdem değil. Üstelik Osmanlı'nın gayri milli niteliği de, milletlerin henüz oluşmadığı bir zamanda kendi başına kötü veya iyi bir meziyet değil. Ancak Osmanlı üzerinden bunca çok ''milli'' böbürlenmeye gidildiği günümüz koşullarında, Osmanlı'nın gayri milli niteliğinin altını çizmek zorunlu. Bu bilinç, tarihin bir egemenlik aracı olmaktan çıkartılıp, insanlığın görece ilkel döneminde yaşanmış gerçekliğin bilgisi düzeyine yükseltilebilmesi anlamında da zorunlu.
Mevcut resmi tarih yazımından, Türkmenlerin Osmanlı egemenliği altında yaşadığı gerçekleri, keza Osmanlının Türkleri nasıl gördüğünü de öğrenemiyoruz. Dolayısıyla ''atalarımızın tarihi'' diye bize belletilenlerden, gerçek anlamda atalarımızı da öğrenemiyoruz. Tam tersine hem atalarımızı hem de komşu halkların atalarını ezenlerin hamasi propagandasıyla dumura uğratılıyoruz.
Esasen geçmişi ''milli tarih'' ekseninde okuma ve okutma çabası; ister onu bir milli böbürlenme nedeni yapmak, isterse milli olmadığı gerekçesiyle reddetmek şeklinde olsun yanlıştır. Çünkü imparatorluk tarihleri, hiçbir şekilde milli kalıplara sığamaz.
Osmanlı tarihini ''Türklerin tarihi'' , Osmanlının savaşlarını da ''Türklerin savaşları'' olarak okumak/okutturmak, gerçekleri çarpıtmaktır ve ne yazık ki ikinci dönem Cumhuriyet tarihçiliği kendi nesillerine böyle bir tarih öğretmektedir. Kaldı ki Türklerin tarihi yazılacaksa bunun Osmanlı'ya karşı bir tarih olması zorunlu. Çünkü Osmanlı, öncelikle Türk beyliklerinin düşmanı, yokedicisi olmuştur; ikincisi kendi içinde otantik Türkmen kültürünün ciddi bir tasfiyesinden sorumludur. Dahası Osmanlı tarihi, diğer halklardan daha da ağır bir şekilde Anadolu halkına karşı saldırı ve katliamlar tarihidir.
Osmanlı tarihi ile Türk tarihi arasında kurulacak ilişki, Osmanlının Türkmenlerce kurulmuş olması ve Osmanlının egemenlik kurduğu toprakların bir kısmının bugün Türkiye'nin kurulu olduğu topraklar olmasından ibarettir. Bunun dışında Türkler'in tarihi, Osmanlı'ların tarihinden çok Akkoyunluların, Karamanoğullarının, Safevilerin ve tabii Baba İlyas'ların, Şeyh Bedrettin'lerin, Pir Sultan'ların tarihi olabilir. Durum buyken Osmanlı'nın Türkmen Safevilerle savaşı, Türklerin ''İran-Acem-Şii'' devletiyle savaşı olarak öğretilebiliyor hâlâ!
__________________ Rüzgarda savruk, Başına buyruk ~ |