SONSUZ olmayan bir alemde yaşıyoruz.
Günün birinde bu dünyanın da, bu dünyada yaşayanlarında sonu gelecek.
Hayatı, makinistin denetiminde uzun bir yola çıkmış bir trene benzetebiliriz.
Bu yolculuğun her istasyonunda inenler var, binenler var.
İnenler ölümle yüzleşenlerdir. Binenler ise hayata merhaba diyenler.
Gün gelecek, ilerideki bir istasyonda onlar da inecek.
Aslında içimizde dört-beş nesil öncesini bilen yok.
Hepimiz beşinci, dördüncü veya altıncı dedemizin mezarını biliyoruz.
Çocuğumuzu rahmetli dedem şuralarda bir yerdeymiş diyerek geçiştirmiyor muyuz?
Hangisinin mezarı belli? Belli olanlar bile belirsizleşmiyor mu?
Caminin önünden geçerken musallada bir tabut gördüğümüzde
bakınıp durur ve sessizce şöyle mırıldanırız; “Allah rahmet etsin.”
Ama belki birkaç gün sonra da başkaları bizim için aynı cümleyi mırıldanacak.
Ölüm bir yok oluş, bir son değildir. Sonsuzluğa açılan bir kapıdır.
Hayat kalındığı yerden devam etmektedir. Ayrı bir bedenle, ayrı bir ruh haliyle.
Çünkü berzah mezar alemi dünya ile ahiret arasında bir ara alemdir.
Sevinci ve ıstırabı olan, azabı ve nimeti olan bir ara alem.
Kaynak: Nihat. H. Hocamizdan bir yazi