Rönesans Dönemi Avrupa (15. ve 16.yy.lar)
Rönesans Dönemi Avrupa (15. ve 16.yy.lar) Rönesans, tartışmalı ve -şüphesiz- tartışılabilecek bir kavramdır. Bu dönemin tüm belirgin özellikleri Ortaçağ’da mevcuttur. Yine de ressam ve sanat eleştirmeni Giorgio Vasari’nin izindeki çağdaşların, gerçek bir yenilenme yaşandığı yönündeki düşüncelerini göz ardı etmemek gerekir. Bu dönemde Rönesans yeni yapılara ilişkin bir “duygu” ve bunların gerçekleştirilmesi olarak tanımlanabilirdi. 1450-1550 arasında, Avrupa ekonomik olduğu kadar siyasi üstünlüğünün de temellerini atacaktır. Nekahet döneminden kalkınmaya
Avrupa’da Ortaçağ’ın sonuna, üst üste gelen iki felaket damgasını vurdu: kıtlıklar, savaşlar ve hortla***** kıtayı sarsan veba. Dolayısıyla Rönesans dönemi, nüfus açısından olduğu kadar ekonomik açıdan da bir canlanma dönemidir. Sözgelimi Yüz Yıl Savaşları’nın sonunu izleyen bu çağda on milyon kişiyi ancak bulan Fransa’nın nüfusu, iki katına çıktı ve bunalımlar öncesindeki yaşam düzeyine kavuştu. 1485’te iki milyon kalan İngilizler 1550’de üç milyona ulaştı. “Nüfus bolluğu” (Seyssel), bunalımlardan en fazla etkilenen kırsal kesimde bir yeniden doğuşa yol açtı: işlenmeyen topraklar ve boşalmış köyler eski canlılıklarına kavuştu. Bundan dolayı da tarımsal üretim arttı. Geleneksel tahıl ekimi yine birinci sıradaydı ama yeni bir bitki olan mısır dışında verimde bir artış söz konusu değildi. Amerika’dan getirilmiş olan mısır, bu dönemde ancak İspanya’da ekiliyordu. Bununla birlikte bağcılık veya hayvancılık gibi çiftçiliğe ilişkin tüm kesimler gelişiyordu. Danimarka’dan Hollanda’ya birçok bölgede hayvancılık, çok önemli bir geçim kaynağıydı. Kıta ölçeğinde, XIV. yy’dan sonra et tüketimi belirgin bir biçimde arttı, ama kısa süre sonra, nüfus patlaması dolayısıyla, beslenmede ağırlığın tahıllara verilmesi yüzünden yeniden düştü. Artık nadas uygulamasının bile kalktığına tanık olunan Flandre gibi kimi ileri bölgeler dışında, tarım teknikleri köklü bir değişikliğe uğramadı. Özellikle dokumacılık alanında giderek artan bir taleple birlikte, sanayide de aynı atılım yaşandı. Ama bu alanda da henüz belirgin bir değişim yoktu. Yine de tarımdakinden daha dikkate değer nitelikte birçok yenilik gerçekleştirildi. Bu yeniliklerin simgesi, kuşkusuz dönemin büyük “sanayi”leri arasında yerini alan matbaanın kullanılmaya başlanmasıydı. Beyaz cam yapımının gelişmesiyle camcılık, yüksek fırınların ortaya çıkışıyla metalürji ve daha birçok kesim, teknik bakımdan belirgin bir gelişme gösterdi. Madencilikte iskeletler, havalandırma ve pompalama düzenekleri yetkinleştirildi ve üretim patladı: 1460’tan 1530’a değin Orta Avrupa’da bakır ve gümüş üretimi beşe katlandı. Yatırımların giderek artan bir önem kazanması nedeniyle “sanayi” alanında büyük sermaye sahipleri varlıklarını giderek daha fazla hissettirir oldu. Yeni üretim biçimleri de onların öncülüğünde ortaya çıktı. Örneğin atılım içindeki hafif kumaşçılık kesiminde, loncaların elinde bulunan eski dokuma merkezlerini yavaş yavaş bırakan büyük sermaye sahipleri, bu kesimi rekabetin daha serbest olduğu, bunun da işçi ücretlerinin en düşük düzeyde kalmasına yol açtığı kırsal kesime yaydılar. Bu değişim, uzun vadede, önsanayileşmenin atılımlarını ve çelişkilerini taşıyordu. İlk aşamada şehirli oligarşilerin belirleyici rolü kendini kabul ettirdi: bu dönem, her yolu mübah sayan tacirlerin üretim devresini ellerine geçirdiği ticari kapitalizm dönemiydi. Rönesans’ın simgeleşmiş kişileri Medici, Fugger, Coeur veya Ruiz adlı büyük tüccarlardır. Bazıları karmaşık bir yapı gösteren firmalar, tek bir ad çevresinde toplanmış acentelere sahip olan şirketler veya (ana kuruluşun sermayeye katılmakla yetindiği) şubelerden oluşan şirketler söz konusuydu. Hansalar’ın tasarladığı ticaret ağı gibi birçok yapı henüz eski niteliklerini koruyordu. Büyük ticaret alanında “modernlik” denizcilik sigortalarının kurulduğu (Cenova’da XIV. yy’dan sonra) İtalya’da ortaya çıktı. Hansa birliği bu uygulamaya ancak iki yüzyıl sonra geçecektir. İtalya yarımadasında muzaaf muhasebe usulü yüz yıldan beri yaygın olarak uygulanırken, Fuggerler bu yöntemi kullanmadılar. Monarşiler daha da belirgin bir gecikme içindeydi: bu alanda önceliği elinde bulunduran Castilla bile ancak 1592’de monarşiye geçti. Buna karşılık, para ve kredi dolaşımı alanında, XIII. yy’ın sonunda ortaya çıkan poliçe geniş biçimde yayıldı ve büyük ticaretlerinde gerçek paranın yerine geçme eğilimi gösterdi. Parasal sorunların karmaşıklığı ve acentelerin, özel girişimcilerin ve devletin kredi gereksinimi büyük tacirleri, aynı zamanda büyük bankacılar haline getirdi. Bu zengin tacirler, çeşitli etkinliklerin sıradan bir dalı olarak para ticareti de yaptılar. Rönesans, uzak bölgeler arasındaki ticaretin büyük canlanma gösterdiği bir dönemdir. Her ne kadar Akdeniz, yüzyıllık örneğini koruyor idiyse de (Venedik’in Doğu ile ticareti XVI. yy’ın ortasında yeniden canlandı), denizaşırı ticaret tüm Atlantik Okyanusu cephesine hareket getirdi: Hansaların yeni gelenlerle, özellikle İngiliz ve Hollandalılarla baş etmek zorunda kaldığı Baltık’ta da belirgin bir gelişme görülüyordu. Avrupa’nın ortasında, zengin şehirleriyle Güney Almanya ticaretin kavşak noktasıydı. Şehirlerin çoğu elverişli ekonomik konjonktürden payını alıyordu. Bu arada toplumsal düzenler değişti ve Lyon (fuarlar), Anvers (borsa) gibi yeni öncü şehirler ortaya çıktı. Amerika’ya açılan liman olan ve nüfusu XV.yy’dan 1560’lı yıllara kadar geçen süre içinde 40 binden 100 bine çıkan Sevila gibi bazı şehirler göz alıcı bir biçimde büyüdü. Şehirlerin egemenliği arttı ama Avrupa henüz kırsal niteliğini koruyordu. Alıntı. |