Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Yahudiler ve roma dönemi
ELÇİLERİN GÖREVİ: ELÇİ-KAVİM İLİŞKİSİ VE "HELAK" Özetle "sünnetullah" şudur: 1) Allah, insan toplumlarının merkezlerine, rahmet olmak üzere; Rahmet Elçilerini, insanları uyarmak; Hak'ka(İslam'a) çağırmak üzere gönderir. Zira Allah, insanoğlunun, Kendisine başlangıçta verdiği sözü unutup, Hak'tan sapacağını bildiği için, "elçi göndermeyi" vaad etmiştir. Bu vaad, Allah'ın Rahmet Sıfatı'nın bir sonucudur. Bu nedenledir ki, her kavme(topluma), bir "uyarıcı-hatırlatıcı-korkutucu" ve Hak'ka gelenleri "müjdeleyici" elçiler göndermiştir. Elçileri destekleyici olmak üzere de nebilerden söz almıştır. 2) Kendilerine elçiler gelen kavimler, bu elçilerin; "sadece ve sadece Allah'a köle olun. Allah'ın dışındaki ilahları reddedin!" çağrısı karşısında, direnmişler ve elçilerle mücadele etmişlerdir. "Atalarının-babalarının dini"nden vazgeçmeyeceklerini söyleyerek; bu mücadelede ileri gitmişler ve elçileri öldürmeye çalışmışlardır. Elçilerini, yalancı, iftiracı, sihirbaz ve mecnun(cinni) olarak suçlayarak; mucizelere inanmamış, getirilse bile inanmayacakları, daha başka mucizeler istemişlerdir. Genellikle, bir önceki elçinin getirdiği "İslam Dini" de zamanla bozularak, "şirk dini"ne dönüşmekte; "din adamları" çatısı altında toplayabileceğimiz; kahinler, hakimler, rabbaniler, ruhbanlar, rahipler, alimler, mollalar ve şeyhler saltanatı ortaya çıkmaktadır. Elçilere asıl savaş açanlar, bu "saltanat"ın sarsılmasından korkanlardır. Esas itibariyle, elçilerin temel görevi, Allah'ın vahyi'ni; insanlara tebliğdir. İktidarı ele geçirmek ve yönetime talip olmak değildir. Hiçbir elçinin, vahye muhatap olan toplumu, yönetmekle ilgili iddiası yoktur. Nitekim Hz. Muhammed, Kureyş'in yönetim teklifini elinin tersiyle iterken, Hz. İsa, "vergiyi kime vereceğiz?" sorusuna cevap olarak, "parayı" işaret etmiştir. Ancak, toplumun "din baronlar"ı ve iktidar sahipleri, elçileri, iktidarları için tehdit olarak görmüşlerdir ve onları, "yurtlarını-iktidarlarını ele geçirmekle" suçlamışlardır. Vahyin Elçileri'ni böyle göstermek, işlerine gelmektedir. Sonuç olarak, bu kökleşmiş "şirk saltanatı"nın sarsılacağını gören "din baronları", elçilere savaş açmakta ve öldürmekle tehdit ederek; "tebliğ görevleri"ni yasaklamaktadırlar. 3) Elçilerin tebliğ görevi sırasında Allah, o kavme(topluma), uyarıcı olmak üzere; çeşitli sıkıntılar, kıtlıklar, kuraklıklar, depremler, kasırgalar vb. toplumun doğal yaşamını alt-üst edecek "doğal felaketler" göndermekte; adeta "ilahi top atışları"yla, toplum, "yumuşamaya ve akletmeye" zorlanmaktadır. Bütün bunlar Kur'an da, "Allah'ın uyarıcı azabı" olarak bildirilmektedir. Uyarılan toplum ve bireyleri, "elçinin tebliğine eşlik eden" bu uyarıları, ya algılamamakta, ya da bu olayları, elçinin uğursuzluğu olarak nitelendirmektedirler. 4) Sonunda, kavminin düşmanlığının arttığını ve konuşmasının yasaklanarak; "ya bizim dinimize dönersin, ya yurdumuzu terkedersin, ya da seni taşlarız-öldürürüz" tehdidiyle karşılaşan elçi, Rabbine sığınarak, aczini ifade eder ve yardım ister. Bunun üzerine, " Allah'ın vaadi" gereğince elçiler ve ona tabi olan, "iman eden kimseler"in, kavimlerini terkedip-hicret etmeleri emredilir. Geride kalan, elçinin çağrısına iman etmeyen ve onun konuşmasını da yasaklayarak, öldürmekle tehdit eden kavim(toplum), "kökten" yok edilir. Yani, Kur'an kavramıyla "helak" edilir. Kur'an, kavimlere gönderilen elçiler, bu elçilerin çağrıları, kavimlerinin cevapları, Allah'ın, bu kavimleri nasıl ve neyle helak ettiğiyle ilgili, sayısız ayetler ve açıklamalarla doludur. Bu meseleyi daha iyi anlamak için "Eski Kavimler" bölümündeki; "Kur'an da Nuh", "Kur'an da Ad", "Kur'an da Semud", "Kur'an da İbrahim", "Kur'an da Lut" sayfaları incelenebilir. 5) Sonuç olarak söyleyeceğimiz şudur ki: "kavimlerin helakı"nın temel sebebi; elçilerin getirdiği mesajı inkar etmeleri ve tebliğe, olumlu cevap vermemeleri değildir. Helakın asıl sebebi, elçilerin, Allah'tan aldıkları "vahyin topluma iletilmesi, temel hakkı"nın çiğnenmesi ve hatta tamamen ellerinden alınarak, yasaklanmasıdır. Her kavmin ve her insanın, Hak'kı(İslam'ı) inkar etme, reddetme ve yeryüzünü ifsad etmemek şartıyla, yaşama hakkı vardır. Her insan, "ister iman eder, ister küfreder(örter)", hesabını "Mahşer"de verir. Bu, Allah'ın, insanlara, Dünya 'da tanıdığı; "inanma, düşünme ve düşüncesini tebliğ etme özgürlüğü"dür. Bu özgürlük, insanlar kadar elçilerinde hakkıdır. Elbette ki Allah, Elçileri'nin ve Dini'nin koruyucusudur. Şayet elçilerin kavimleri, elçilerin, topluma Hak'kı(İslam'ı) tebliğ etmesine sonuna kadar müsade etselerdi; bu "temel özgürlüğü" ellerinden almasalardı; biz inanıyoruz ki, "Allah'ın helakı", belirlenmiş bir süreye kadar gecikecekti. Bugün Allah ve O'nun Alemlere Rahmet olarak gönderilmiş olan Elçisi Muhammed(a.s.) adına hareket ettiklerini söyleyenler, ne hazindir ki, "kendi hevaları"na göre hareket ediyorlar. Nitekim Kur'an, şöyle seslenir: "Sen o hevasını ilah edineni görmedin mi ?" Unutmayalım ki, İslam adına hareket ettiğini söyleyip; bu "temel özgürlüğü" tanımayan, "İslam cahili radikalizm", bir hastalıktır, hem de tedavisi olmayan bir hastalık. Alıntı. |