Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30 Mart 2009, 21:23   #1
Çevrimdışı
YapraK
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Modern Fizik Ve Felsefe




Modern Fizik Ve Felsefe

Tabiat biliminin, daha doğrusu teorik fiziğin, son elli yılda şaşılacak bir gelişme gösterdiğini bilirsiniz. Relativite ve Kuant teorileri, bu konulara yabancı olanlardan belki de daha büyük bir çaba istemektedir. Bu teorilerin bize getirdikleri altüst edici yeniliklerden daha çok, bunların fizik ve felsefe tarihinde nasıl hazırlandıklarını dile getirmek istiyorum.
Fizikte, diyor Newton, üç şey kabul edilmelidir:
1) Sonsuz ve her yerde aynı, üç boyutlu mekan,
2) Aynı şekilde akan, sonsuz zaman ve,
3) Mekana yayılmış, boş mekan içinde birbirlerini belli bir güçle çeken somut noktalar.

Bu temel üzerine Newton, yıldızların hareketi kanunun ve Galile’nin düşme kanununu aynı ilkeye bağlamak olanağı veren mekaniğini kuruyor.
Leibniz, Newton’un benimsediği mutlak mekan ve mutlak zamana hücum ediyor. Mutlak mekan ile mutlak zaman var ise, mutlak bir hareket de vardır. Ancak güneşin, dünyanın, insanın mekana göre hareket edip etmediğini belirleyemeyiz. Belirlenen her hareket relativ’dir, bir cisme göredir, mekana göre değildir. Böylece bir cismin bulunduğu yeri, mekanda bir yer olarak belirleyemeyiz, ancak öteki cisimlere göre belirleyebiliriz. Oysa mutlak mekan her cisme mekanda böyle mutlak bir yer belirleme olanağı verir.
Einstein’a dönelim: Her hareket belirlemesinde relativite ilkesi, tüm fizikte değil, yalnız mekanikte geçerlidir. Mutlak bir hareket hiçbir zaman belirlenemez yargısı, tüm fizik alanında doğrudur. Bundan şu sonuç çıkar: Her yer için geçerli zaman ölçüleri yoktur, belki de yalnızca belli bir nokta için geçerli olan zaman ölçüleri vardır. Evren zamanı yoktur, yalnız her yerin bir zamanı vardır.
Zamanımızda şaşılacak bir yenilik sayılan ikinci fizik teorisine, kuant teorisine gelince:
Işık, zamanda mekan boyunca yayılan bir harekettir. Fakat ne çeşit bir harekettir? Daha başlangıçta iki teori bu noktada birbiri ile karşılaşmış bulunuyor. Newton emission teorisi’ni ileri sürdü; bu teoriye göre, ışık veren cisimden küçük parçaların saçılmaları gerekiyordu; Hollandalı Hugghens dalga teorisi’ni ortaya attı. Bu teoriye göre ışık, ışık veren cisimden çıkan bir dalga hareketi idi. Bu iki teoriden zaman içinde benimseneni dalga teorisi oldu. Işık ile ışık birbirine rastlayınca, yalnız daha parlak bir ışık halinde birbirini kuvvetlendirmekle kalmaz, belki karartabilir, söndürebilir de. Dalga tepesi dalga tepesine rastlayınca, dalgalar birbirini kuvvetlendirir, dalga tepesi dalga çukuruna rastlayınca birbirlerini giderir. XX. Yüzyılın başında, dalga teorisinin kesin üstünlük kazanmış gibi göründüğü bir sırada emission teorisi ile anlaışlması mümkün olan başka olayların da var olduğu keşfedildi. Bazı cisimler, sözgelişi akkor durumuna gelen gazlar ışık saçarlar ve ışığı emerler. Işık saçmaları ve emmeleri ilk kuantum tam katları şeklinde sıçramalardır, sürekli değişmeler değildir. İki teoriden de vazgeçemeyiz; bunu mümkün yapan bir deney olmadıkça, biri ya da öteki lehinde karar vermenin olanaksızlığını modern fizik de kabul etmiş bulunuyor.
Her iki teori –cisimcikler teorisi ile dalga teorisi –aynı ölçüde gereklidir. Fakat onları birbirine nasıl bağlamalı? Bir hareket aynı zamanda nasıl hem parçalardan hem dalgalardan oluşabiliyor? Biz yalnızca şöyle söyleyebiliriz: Işımalar bazen parçalardan, bazen dalgalardan oluşmuş gibi hareket ediyor.
Mach doğru bir şeyi sezmiştir: Atomların, ilk kuantumların gerçekten henüz gösterebileceği ve ölçülebileceği bir sınır vardır, fakat hareket eden parçacık örneğinde bu geçerli olmuyor, çünkü bu parçacığa kendi özelliklerini de eklemek zorundayız, bunlar hareket eden parçacığın ışıma imajı ile değil, ancak dalga imajı ile anlatılabilir.
Modern fizik bize, içinde yaşadığımız ve tanıdığımız evrenin, yani tabiatın; bizim kendi evrenimiz olduğunu, merkezinde, araçlarıyla gözlem yapan, ölçen, ölçü sonuçlarını toplayan insanın bulunduğunu açıkça gösteriyor. Nasıl her hayvan kendi evreninde, duyuların kurduğu ve içinde organlarının çalıştığı evrende yaşıyorsa, insan da böyledir. İnsanın evreni, içinde yaşadığımız ve tanıdığımız bu evren, çeşitlilik gösterir. Bize has büyüklük oranları evreni, bize her tarafında aynı görünen mekan evreni ve aynı şekilde akan bir zaman içinde görünebilen ve dokunulabilen cisimler evreni. Bu evren moleküller evreninden yıldızlar evrenine kadar uzanır. Bu evren bir yanda atom büyüklükleri oranı evreniyle, öte yandan astronomik büyüklükler oranı evreniyle sınırlanır.
Ord.Prof. Ernst von Aster – İlkçağ ve Ortaçağ Felsefe Tarihi


Alıntı.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet sohbet