FATİH KÜRSÜSÜNDEN
Birinci zümreyi teşkil eden zavallı avam,
Biraksalar devam edecek tatlı uykusuna devam.
Bugün nasibini yerleştirince kursağına;
'Yarın' nedir? Onu bilmez, yatar dönüp sağına.
Yikilsa arş-ı hükümet, tıkılsa kabre vatan,
Vazifesi değil; çünkü 'hepsi Allah'tan!'
Ne hükmü var ki, esasen yalancı dünyanın?
Ölürse, yan gelip yatacak cennetinde Mevla'nın.
Fena kuruntu degil! Ben derim, sorulsa bana:
'Kabul ederse cehennem ne mutlu, amca, sana!'
Ikinci zümreyi teşkil eden cemaat ise,
Hayata küskün olandır ki: saplanıp ye'se,
'Selametin yolu yoktur... Ne yapsalar boşuna!'
Demiş de hırkayı çekmiş bütün bütün başına.
Bu türlü bir hareket mahz-ı küfr olur, zira:
Talepte amir olurken bir ayetinde Huda;
Buyurdu: 'Kesmeyiniz ruh-u rahmetimden ümid;
Ki müşrikin olur ancak o nefhadan nevmid.'
Bu bir; ikincisi: ye'sin ne olsa esbabı,
Onun atalet-i külliyedir ki icabi,
Teressübâtını etmiştik önceden tahlil.
Üçüncü zümreyi kimlerdir eyleyen teşkil?
Evet, şebâb-ı münevver denen şu nesl-i sefih.
- Fakat nezihini borcumdur eylemek tenzih-
Bu züppeler acaba hangi cinsin efradi?
Kadin desen, geliyor arkasindan erkek adı;
Hayir, kadın değil; erkek desen, nedir o kılık?
Demet demetken o saçlar ne muhtasar o bıyık?
Sadası baykuşa benzer, hiramı saksağana;
Hülasa, züppe demiştim ya, artık anlasana!...
Fakat bu kukla herif bir büyük seciyye taşır,
Ki, haddim olmiyarak, 'Aferin!' desem yaraşır.
Nedir mi? Anlatayım: öyle bir metaneti var,
Ki en savılmıyacak ye'si tek birayla savar.
Sinirlerinde teessür denen fenalık yok,
Tabiatında utanmakla aşinalık yok.
Bilirsiniz, hani, insanda bir damar varmış,
Ki yüzsüz olmak için mutlaka o çatlarmış,
Nasılsa 'Rabbim utandırmasın!' duası alan,
Bu arsızın o damar zaten eksik alnından!
Cebinde gördü mü üç tane çil kuruş nazlım,
Tokatlıyan'da satar mutlaka, gider de çalım.
Eğer dolandırabilmişse istenen parayı;
Görür mahalleli ta karnavaldan maskarayı!
Beyoğlu'nun o mülevves muhit-i fahişine
Dalar gider, takılıp bir sefilin peşine.
'Haya, edeb gibi sözler rüsum-u fasidedir;
Vatanla aile, hatta, kuyud-u zaidedir.'
Diyor da hepsine birden kuduzca saldırıyor...
'Ayıp değil mi?' demişsin... Acep kim aldırıyor!
Namaz, oruç gibi şeylerle yok alış verişi;
Mukaddesat ile eğlenmek en birinci işi.
Duyarsanız 'kara kuvvet' bilin ki: imandır.
'Kitab-i köhne' de -haşa- Kitab'ı Yezdan'dır.
Üşenmeden ona Kur'ani anlatırsan eğer,
Şu ezberindeki esmayı muttasıl geveler:
'Kurun-u maziyeden kalma cansız evradı
Çekerse, doğru mu yirminci asrın evladı?'
Nedir alakasi yirminci asr-ı irfanla
Bu şaklaban herifin? Anlamam ayıp değil a!
Meta'-i fazlı mı varmış elinde gösterecek?
Nedir meziyeti, görsek de bari öğrensek.
Hayir! Mehasin-i Garb'in birinde yok hevesi;
Rezail, oldu mu lakin, şiarıdır hepsi!
Bütün kebaire tiryaki bir kopuk tanırım.
-Ne oldu bilmiyorum şimdi, sağ degil sanırım-
Kumar, senaatin akşamı, irtikap, içki...
Hulasa defter-i a'mali öyle kapkara ki:
Yanında leyl-i cehennem, sabah-ı cennettir!
'Utanmiyor musun. Ettiklerin rezalettir!'
Denirse kendine, milletlerin ekabirini
Sayardi göstererek hepsinin kebairini:
'Filan içerdi... Filan fuhşa münhemikti...' diye
Mülevvesatini bir bir rical-i maziye
Izafe etmeye başlardi paye vermek için.
'Peki! Fezaili yok muydu söylediklerinin?'
Diyen çikarsa 'müverrihlik etmedim!' derdi.
Şu züppeler de, bugün ayni ruhu gösterdi.
Fransız'ın nesi var? Fuhşu, bir de ilhadi;
Kapıştı bunları 'yirminci asrın evladı!'
Ya Alman'ın nesi var zevki okşayan? Birası;
Unuttu ayranı, ma'tuda döndü kahrolası!
Heriflerin, hani dünya kadar bedayii var:
Ulumu var, edebiyyati var, sanayii var.
Giden birer avuç olsun getirse memlekete;
Döner muhitimiz elbet muhit-i ma'rifete.
Kucak kucak taşıyor olmadık mesaviyi;
Beğenmesek 'medeniyyet!' diyor; inandik iyi!
'Ne var, biraz da maarif getirmiş olsa...' desek
Emin olun size 'hammallık etmedim?' diyecek.
M.A.Ersoy