Cevap: Normal nedir? Siz normal misiniz?
Karen HORNEY
Çağımızın Nevrotik Kişiliği Normallik kavramı, yalnızca kültürden kültüre değil, aynı kültür içinde de zamana bağlı olarak değişkenlik gösterir. Örneğin bugün bir kadın cinsel ilişkilerde bulundu diye kendini “düşmüş bir kadın” ya da “onurlu bir erkeğin sevgisine layık olmayan kadın” olarak görürse, en azından toplumun çoğu kesiminde, nevrotik olduğundan kuşkulanılır. Kırk yıl önce ise bu suçluluk duygusu normal kabul edilirdi. Normallik kavramı toplum içindeki farklı sınıflar arasında da değişkenlik gösterir. Örneğin feodal sınıfın bireyleri bir erkeğin zamanının çoğunu tembellikle geçirmesini, yalnızca av ya da savaş sırasında etkinleşmesini normal görürken, aynı tutum içinde olan küçük burjuva sınıfının bir üyesi kesinlikle anormal olarak nitelenecektir. Batı kültüründe olduğu gibi kadın ve erkek yapılarının farklı olduğu inancına dayanan bir cinsel ayrım varolduğu zaman da normal kavramı bu ayrıma göre değişkenlik gösterecektir. Kırkına yaklaşan bir kadının yaşlanma korkusunu takıntı haline getirmesi “normal”ken, bir erkeğin yaşamının bu döneminde yaş konusunda duyarlık göstermesi nevrotik olarak nitelenecektir. Eğitim görmüş her kişi “normal” diye bakılan her şeyin değişkenlik gösterebileceğini bir dereceye kadar bilir. Çinlilerin yiyeceklerinin, Eskimoların temizlik kavramlarının ve büyücülerin tedavi yöntemlerinin çağdaş hekimlerinkinden farklı olduğunu biliriz. Bununla birlikte, yalnızca geleneklerde değil, dürtü ve duygularda da farklılıklar olduğu, antropologlar tarafından açıkça ya da üstü kapalı bir biçimde belirtilmişse de pek iyi anlaşılmamıştır. Sapir’in gösterdiği gibi, normali hep yeniden keşfetmek çağdaş antropolojinin hünerlerinden biridir. Her kültürün, kendi duygu ve dürtülerinin “insan doğası”nın tek normal ifadesi olduğu inancına dört elle sarılması için yeteri kadar neden vardır ve psikoloji bu kural için bir istisna değildir. Örneğin Freud, gözlemlerinin sonucu olarak, kadınların erkeklerden daha kıskanç olduklarını söylemiş ve genel bir olay olarak kabul ettiği bu savını biyolojik temellere bağlayarak açıklamaya çalışmıştır. Freud, aynı zamanda her insanda adam öldürmeyle ilgili suçluluk duygularının bulunduğunu kabul eder görünmektedir. Bununla birlikte, adam öldürmeye karşı takınılan tavırların son derece farklı olduğu su götürmez bir gerçektir. Peter Freuchen’in gösterdiği gibi, Eskimolar katillerin cezalandırılması gerektiğini düşünmemektedirler. Birçok ilkel kabilede bireylerden birinin bir yabancı tarafından öldürülmesi sonucunda ailenin uğradığı zarar, öldürülenin yerine başka birinin konulması ile giderilir. Bazı kültürlerde oğlu öldürülen bir annenin acısı, öldürülen oğulun yerine katilin evlat edinilmesiyle dindirilebilir. Diğer antropolojik bulguları göz önünde bulundurduğumuz zaman, insan doğası ile ilgili kavramlarımızın oldukça ilkel olduğunu kabullenmek zorunda kalırız; örneğin rekabetin, kardeşler arası çekişmenin, sevgi ile cinsellik arasındaki yakınlığın insan doğasının kalıtımsal eğilimleri olduğuna inanırız. Normallik anlayışımızın ortaya çıkışı, belirli bir topluluk içinde varolan ve bu topluluğun kendi üyelerine kabul ettirdiği belirli duygu ve davranış kalıplarının onaylanması sonucunda olmuştur. Ama bu kalıplar kültüre, zamana, sınıfa ve cinsiyete göre değişir. Alıntı. |