Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29 Mart 2009, 02:34   #3
Çevrimdışı
YapraK
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Yoksulluk Felsefesi ve Felsefenin Yoksulluğu




Halbuki önceki kuşaklar "yoksulların hep bizimle birlikte olacağına" inanmışlardı.Yoksulluğun, en azından tek bir yerde ortadan kaldırılabileceği fikri; Avrupa'da, Juan Luis Vives'e kadar geri götürülebilir. Juan Luis Vives 1526'da Bruges Kent meclisi ve Senatosu'na hitaben yazdığı De subventione pauperum adlı bir metinde, "yoksulların yoksulluktan kurtarılmasını" savunmuştur. Tüm toplumun yararına olacak bir toplumsal mühendislik uygulaması önerisidir bu. Ortaçağda istemdışı yoksulluğa -bu terimin karşıtı dinsel nizamların istemli yoksulluğudur- ilişkin tartışmalar, yoksulları toplumun vazgeçilmez üyeleri olarak ele almaktadır, zira zenginlerin kendi kurtuluşlarını güvence altına almalarının en iyi yolu onlara yardım etmektir.

Bununla birlikte, Vives'e yoksullar bir sorun, bir hastalık kaynağı, toplumun dengesine karşı potansiyel bir tehdit olarak görünmeye başlamıştır. Onlara daha önce hiç bakılmadığı gibi, yani kendi yoksulluklarından sorumlu, suçlu olarak bakılması için çok zaman geçmesi gerekmeyecektir. Yoksullar, yoksulluğu hak edip etmediklerini görmek için yeni bir biçimde inceleneceklerdir. Bu dönemde yoksulluk kavramının dönüşümünü, en iyi, yoksulluğu ele almanın yeni düzenine ait eleştirmenlerin yorumları gösterecektir. Onaltıncı yüzyılda yaşamış olan Dominiken ilahiyatçı Domingo de Soto bu eleştirmenlerden biridir. Dindar ve dürüst insanlara sadaka vermektense adil olmayanlara sadaka vermenin daha değerli olacağını öne sürmüştür.

Son zamanlarda yoksulluk felsefesinde yoksulluğun yerleşik Batılı etik söylemlerde nasıl ele alınabileceğini gösteren birçok değerli çalışma yapıldı. Bununla birlikte, bu çalışma yoksulluk fıkrinin soykütüğünün araştırılmasıyla birleştirilmelidir ki yerleşik felsefi çerçeve içinde, tam da, önceki kuşakların,' yoksulluğun yüzlerinin bizden talep ettiğine direnme girişiminden türeyenin ne olduğunu daha iyi anlayabilelim. Bu çelişkili miras, yoksulluk sorusuyla ilgili temel görülerimizi bulanıklaştırmakta ve bu görülerin araştırılması gereksinimi doğurmaktadır. Ne zaman sokakta birisi bizden para istese tecrübe ettiğimiz şey fenomenolojik olarak şudur: O kişiye para versek de vermesek de kendimizi suçlu hissederiz. Nietzsche'nin dediği gibi, "Dilenciler ortadan kaldırılmalıdır çünkü onlara vermek de insanın canını sıkar vermemek de."Bu tavırlar, yoksul ülkelere karşı sorumluluğumuz onların politikalarına bağlı olmalı mıdır yoksa olmamalı mıdır gibi sorular ortaya atıldığında, toplumsal politika içinde belirleyici rol oynar. Kendi politikasını ', beyan edişine bakarsak, Bush yönetiminin, bir ülkenin politikasıyla hemfikir olmadığı zaman ona karşı sorumluluğunun da sınırlı olduğuna inandığını görınekteyiz.

Soykütüksel yaklaşımdan ne kastettiğimi açıklamak için yoksulluğa karşı ', çağdaş tavırların soykütüğünde John Locke'un nasıl bir rol oynadığıyla ilgili '' bir iki şey söyleyeceğim. Locke herhangi bir örnek değildir. Bu soykütük ' için merkezi bir önem taşır ve zaten çağdaş etik içinde yapılan yoksullukla '', ilgili tartışmalarda Kant ile birlikte merkezi bir yer tutmaya devam etmektedir. Locke'un Birleşik Devletler'i hâlâ idare eden kavramsal çerçeveyi anlamak için, belki de, en önemli tek filozof olduğu da unutulmamalıdır. O Birleşik Devletler ki, orada mülkiyet hakları karşısında yoksulların yaşam, özgürlük ve mutluluğu arama hakları değersiz kalır. I

Ortaçağda Batı Avrupa'da -gerçi insan başka yerlerde de buna benzer şeyler bulabilir- yoksulların yardım alma hakkına sahip oldukları zaman zaman kabul edilmiştir. Dahası, yoksulların hakkı yalnızca yardım almakla sınırlanmamıştır, yardım karşılıksız olarak verilmediği zaman, hayatta kalmak için, gereksindikleri şeyi almaya da hakları vardır. Bireysel durumlarda bu hakkın nasıl kullanılabileceğine, mekaniğine ilişkin tartışmalar olmuştur:

Önceden piskopostan izin almaya çalışmalı mıdır yoksa çalışmamalı mıdır; eğer piskopos bulunamazsa veya aciliyet sürekli bir hale gelmişse ne yapılmalıdır vb sorular sorulmuştur. Yoksulların haklan Kilise Babalarının bazıları tarafından tanınmış, Aquino'lu Tommaso tarafından yeniden dile getirilmiş ve Hugo Grotius bunun toplum sözleşmesinden.sonra da var olan bir hak olduğunu yinelemiştir. Pufendorf bu iddiaya doğrudan meydan ', okudu,~ fakat Locke'un daha muğlak olan konumu tarihsel olarak daha önemli oldu. Locke'a göre yoksullar ne çalışkan, ne de rasyoneldi. Çalıştırılmalıydılar. Bununla birlikte, yoksul bir kişiyi ölüme terk eden bir bölgenin papazının, görevini yerine getirmekte başarısız olduğu için cezalandırılması gerektiğine de inanıyordu."Fukaraya yardım ilkesi [charity] her insanı, eğer ihtiyaçlarını başka türlü görme imkânı yoksa, bir diğerinin sahip olduğu zenginlik üstünde, onu aşırı derecede zaruret içinde olmaktan kurtaracak ölçüde hak sahibi kılar.
Yorumun sorusu, bu hakkın paranın icadından sonra da, Locke mülkün , birikimini kişinin kullanabileceği kadarıyla sınırlandırmayı tersine çevirdiğinde de var olup olmadığıdır. Birikim üstündeki bu kısıtlamanın kaldırılması, eğer fukaranın yardım alma hakkının iptali ona eşlik etmiyorsa, yoksulların, başkasının serveti üstündeki haklarını kullanmak için daha fazla fırsata sahip olacağı anlamına gelecektir, çünkü umutsuz yoksulluk içinde olanların talebi, başkasının kullanabileceği ile, onu aşırı zaruret içinde kalmaktan kurtaracak olan arasındaki farkla sınırlıdır. Locke'un açıklamasına göre, aradaki bu açık, paranın icat edilmesiyle ve kişiye, ne kadarını tüketebileceğine bakılmaksızın, dilediği kadar yiyecek biriktirme hakkının verilmesiyle genişler. Belki de Locke'un "ötekinin, benim onayım dışında, canı istediği zaman hakkını kullanmak suretiyle benden alabileceği"mülkiyetin olabilirliğini reddetmesinin altında yatan sebep budur; yani , bu ret, umutsuz yoksulluk içinde olanların hakkına karşı bir girişimdir. Bu , mülkiyet tanımı yoksullun yardım alma hakkının açık bir biçimde reddedilmesi olarak anlaşılabilir, sanki ecdadımız, güya paranın icadı üstünde anlaştığında, başka birçok şeyle birlikte bu haktan da feragat edilmiştir. Bu yorum uyarınca, yoksulluğun tanımı, önceki düzenin düzeltilmesi; yeni düzenin uygun saikleri yerli yerinde bulmasına olanak tanımak amacıyla yapılan , zorunlu bir revizyonist tanım olarak anlaşılacaktır.


Alıntı.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet sohbet