Konu: Aydınlanma
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 21 Mart 2009, 22:10   #4
Çevrimdışı
YapraK
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Aydınlanma




Devlete hizmet etmek için “iyi bir yasama dizgesi” kurarak devletin yapılarını ve işleyişini usçulaştırmaya çalışmışlardır. Özünü Aydınlanma düşünürlerinin felsefesinden alan yenilikçi hareket bu biçimde açıklanır. Aslında bu dönemin tüm düşünürlerinde yasa saplantısı gözlenir. Yasama Üstüne adlı incelemesinde Mably Antik dönem yasalarında Lykurgos
ve Solon ’un aşıladığı düzen ve uyum güçlerini keşfeder. Voltaire ise yasama gücü kavramında bir görkem, ihtişam bulur. Filangieri , Scienza della Legislazione başlıklı yapıtında yas kapsamlı bir bireşimini yapar. 2440 Yılı başlıklı yapıtında Rousseau ’yu örnek alarak şöyle der: “Tüm ünvanların en güzeli yasa koyuculuktur”. Diderot da “yasalar iyiyse, gelenekler de iyidir” görüşünü savunur. Yasanın böylesi yüceltilmesinin nedeni Domat ya da Montesquieu ’de olduğu gibi doğal düzeni getirmesi değil, usçul oluşumuyla ad aleti ve özgürlüğü sağlayan yurttaşlık düzenini olanaklı kılmasıdır.

Öte yandan, hükümdar ve bakanlarda nomofili usun bir tutkusu olarak benimsenir. Gençliğinden itibaren kendini Romulus’un kalıtçısı olarak gören II. Friedrich (Voltaire, bunu düzeltmeye kalkışmaz) yasa krizleri yaşar ama Corpus juris Fredericianum; Réglement pour l’administration des gouvernements adlı yapıtlarını tamamlayamaz. Linguel, 1775’de çariçe Yekaterina’nın yayınlattıgı bu ikinci yapıtı “ulusal yasa denemesi” olarak tanımlar. 1787’de yayınlanan Code Joséphin başlıbaşına bir hukuk anıtıdır. Usun gücü Lykurgos’un yeniden esin kaynağı olmasına yol açar.


Krallar Locke ’u, Voltaire ’i, Ansiklopedicileri, Fizyokratları, Beccaria’yı gerektiği gibi konumlandırmadan hukuk tutkularının bir parçası haline getirip ideolojik bir karmaşaya sürükleseler de, us bir ilke ve amaç niteliği kazanmıştır onlar için. Yasalar, Anayasalar, tüzükler us işidir.

Yönetimin ve eğitimin, egemenlik ve vatandaşlığın, savaş ve barışın açıklaması ancak us ile olanaklıdır, mutluluk ilerleme ve hoşgörü yolu ustan geçer. Yöneticiler, düşünsel görünüşleri altında usa bir tapınca [kült] niteliği verip her şeyin düzensiz biçimde yer aldığı “görkemli bir karmaşa” yaratırlar.

Filozoflar tumturaklı iltifatlarıyla bunlara Caton payesi verir. Helvetius“Kuzey ışıklarını” kutlar. Voltaire “Çağdaş aydınlanmanın kuzey den geldiğini” belirtir. Düşünsel us’un siyasal söyleminde aydınlanma, yasama ve kuzey tutkusu Batı’daki düşünsel evrenin ortak mali hali ne gelmiştir. Bu durum aydınlanmış despotlar öykülerinin oluşması için yeterli olmuştur, Sezarlar “büyük adam”lardır çünkü yasalarıyla iyi yönetim paradigmasını tüm ayrıntılara özen göstererek oluşturma becerisine sahiptirler. Bunlar siyasetin ve tarihin Titanlarıdır.


Böylece, ekinsel özellikleri ne olursa olsun, Aydınlanma döneminin düşünür ve eylemcileri anti-konformist ama aynı zamanda yenilikçi aydınlık bilincin alanını tanımlayan ortak özlemler peşindedirler. Kurulu güçlerin değer ve normlarına son verme isteklerinin ve geleneğin güçleriyle savaşımlarını açık seçik ortada olması onlara protestocu ve put düşmanı sıfatlarının verilmesine yol açmaz. Yoğun eleştiriler yapıcıdır: bu eleştiri siyasal ve ekinsel koşulların dengesini yeniden kurma, yeni değerler yaratarak yeni bir düzen getirme çabasıdır.

Bu bakımdan XVIII. yüzyılda “Avrupa düşüncesi”nin üstlendiği işlev çarpıcıdır. Kuşkusuz Aydınlanma Avrupası felsefe ve dil gücü etkisiyle bir “Fransız Avrupa”sıydı. Bununla birlikte Ingiltere’de Penn , Fransa’da Rahip Saint-Pierre, Italya’da Vico , Portekiz’de Pombal, Almanya’da Kant barış getirecek bir “Avrupa Birliği”ni salık verirler.

Ulusların Yasası (law of nations) kavramını inceleyen Bentham , Salamanca Okulu’nun kullandığı jus inter gences terimini kullanmayıp international law terimini benimsemeyi önerir.

Aydınlanmacıların desteğiyle çoğalan “sürekli barış projeleri” “federatif düşünce”yi savunurlar. Bu düşünce biraz belirsiz olsa da, en azın dan bundan böyle usun evrenselliğinin devlet sınırlarını aşıp, kültür gibi uluslararası bir nitelik kazanması gerektiğini kesin bir biçimde ortaya koyar. Avrupalılığın hukuksal yetersizlikleri olmakla birlikte, bu akım iyimser bir bakış açısıyla siyasal uzamın anlıksal uzam gibi uluslararası platforma açılabileceğini vurgular. Kaldı ki, o dönemde insan hakları C. Wolft, E. de Vattel ve G. E de Martens’in çalışmalarıyla üzerin de yoğun bir biçimde tartışılan konu olmuştur. Bu konunun kesin olarak belirginleşmesi de insanlığın ortak kuralları olması gerektiğini, böylelikle de halklar arasında olası bir işbirliği sağlanabileceği ortaya konmuştur. Daha o dönem de usun evrenselliğinin gereklerince, kimileri kozmopolitik bir hukuk düşlemişlerdir. Pougeret de Montbron insanı ister Fransa’da, ister Amerika’da ya da Çin’de yaşasın, tüm insanların insanlığını savunan bir “dünya vatandaşı” olarak görür. Bu düşünürlere göre insan sevgisi Hı ristiyan erdeminin genelleştirmesi değil, insan usunun evrenselliğinin anlatımıdır.

Aydınlanma filozofları ulus özerkliğine özlem duymazlar. Yüzyılın bakış açısına göre vatan, onurlandırılacak bir değerdir. Ancak, Encyclopédie’nin “Vatan” maddesinde belirtildiği gibi, vatanseverlik ruhun açılımını destekleyip insanlığın ortak kurallarını anlamayı kolaylaştırmaktan çok vatandaşların kendilerine kapanmalarına yol açıyor. Kapalı ve açığın tuhaf diyalektigi “vatanseverlik” sözcüğüne alışılmamış değişik bir anlam kazandırıyor: gerçek yatanseverlik, tüm insanların ortak vatanı, stoacıların Cosmopolis’i anlamına geliyor.

Düşünürlerden Vico, Hume, Voltaire , Rahip Raynal, C. Garve hatta Motesquieu, Herder (Aydınlanma filozoflarını pek sevmemekle birlikte) hukuksal siyasal uygulama alanının önemli adların dan Walpole, Caraccioli, Prusyalı Friedrich şu düşünceyi benimserler: evrenin birliği bölgesel çeşitliliklerden üstündür. Sadece Rousseau , belki birkaç kişi daha, bu konudaki duraksamalarını gizlemez. Kant’a göre “Doğanın insanı çözmeye zorladığı temel sorun hukuka evrensel olarak egemen olan bir sivil toplum gerçekleştirebilme sorunudur”: Evrensel hukuk olmadıkça, devletler arasındaki kargaşayı ortadan kaldırmak için “uluslar topluluğunun” (Völker bund), “Kozmopolitik Anayasanın” gerekliliğini düşünür; bu da hukuk bağlantılarının yeniden düzenlenmesini gerektirir.

Genel olarak, Aydınlanma felsefecilerinin siyasal usçulugu, yenilikçi isteğiyle, temelde iyimser nitelik taşır. Usçuluğun oluşturduğu yeni insan koşulu anlayışı uygarlık ve ilerleme terimiyle belirginleşir. Dönemin felsefesi, aydınlanmayı küçümseyenlerin -eskiden ve şimdi tersine, soyutluktan uzaktır ve salt spekülatif metafizik bir söylem benimsemez. Düşüncelerini somut düzleme aktarmaya çalışan felsefi yaklaşımın başlıca amacı daha iyiye ve özgürlüğe ulaşmak için insan koşullarını yeniden biçimlendirmek olmuştur. Filozoflar isteklerinin eyleme geçtiği oranda değer kazanacağını (ve projelerinin gerçekleştirildiği oranda etkili olacağının) bilincindedirler. Kuşkusuz uygarlık, - bu sözcüğü Mirabeau L’Amis des hommes başlıklı ya pıtında kullanmıştır - kentlilik, törelerde incelik, kibarlık, nezaket gibi kavramları içermektedir; ama özellikle, Ferguson, A. Smith, Voltaire ve Kant’ın diledikleri gibi, yönetimin insanın saygınlığına gölge düşürecek her şeye engel olmasını gerektirmektedir.

Kölelige, sömürgeciliğe ve sefalete karşı savaşla birlikte “insan hakları”nın, özgürlüğün, eşitliğin, kamu yardımının da savunusu başlar. ilerleme düşüncesi sadece bilimde, teknik alanda ya da ekonomideki ilerlemeyi içermez; kurumsal reformların oluşturduğu siyasal makamların dinamiğini de dile getirir. Turgot ve Condorcet
tarihin ipucu niteliğindeki bu ilerlemeleri etkili bir biçimde dile getirmişlerdir. Kant, Leconflit des facu1tt başlıklı yapıtında insanlığın iyiye doğru ilerleyip ilerlemediğini sorgulamış ve hem gerileyen insanlığın “terörcü” anlayışına, hem de her zaman en iyiye doğru ilerleyen “mutçu” insanlık görüşüne karşı çıkmıştır.

Kant “abderitist” adını verdiği görüş çerçevesinde, insanın düşmeye eğilimli bir kaya parçasını yuvarlarken ilerlediği yolda saçtığı ışığın gecenin karanlığını yok ede bilecek nitelikte olduğunu belirtir. Yeni bir çağa yönelik bu akımın temel özelliği, işlerlik kazanmasının insanın kendisine bağlı olması, sorumluluğunun insana ait olmasıdır. Hümanizmanın en güçlü anlatımı da buradadır: Tanrı’nın ölümünü ilan etmese de, insan yazgısının yaratıcısı olduğuna inanır.

Us ışığının aydınlattığı yeni düşünceler evreni insanın dünyaya bakışını yenilemesine olanak tanır. Insanın yazgısından sorumluluğunu belirleyen bir iyimserlik de bu düşünce evreninde yer alır. Raynal (abbe) 1770’de L politique et philosophique de 1’ et du commerce des Europ dans les deux Indes başlıklı yapıtın da “Insan türü olması istenilen insan türüdür, iyiligini ya da kötülüğünü onu yöneten biçim belirler” der. Usçullukla yoğrulan bir dünyada ne felsefe ne de siyaset tanrıbilime hizmet eder:felsefe ve siyaset insanı yönlendirir ve onun özerkliğini sağlar. Kant’ın da belirttiği gibi, insan “üstünlüğünü” olumlar, Aydınlanma çağı felsefesi de doruk noktasına bu görüşle ulaşır.


Alıntıdır.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver