Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Aydınlanma
Aydınlanmacıların felsefesi ya da düşüncelerin savaşı Aydınlanma dönemi düşünürlerinin hukuk ve siyaset sorunlarını özenle ele almaları şaşırtmamalı: her şeyden önce, özü bakımından bir güdümlülük ve savaş niteliği içeren bir düşünce edebiyatı geliştirirler. Bayle ’den Voltaire ’e, Condorcet ’ye hatta Kant ’a kadar uzanan düşünceler çizgisine bakıldığında amaçlarının bilginin engin bireşimine ulaşmak değil, insanı eylemlerinde “aydınlatmak” olduğu anlaşılır. Diderot ve d’Alembert ’in Encyclopédi ’si uygulamaya yönelik bu geniş bilginin simgesidir. Katılımcıları çeşitli alanlardan gelen aydınlardır: Avukatlar, hukukçular, bilginler, dilbilgisi uzmanları, din adamları, felsefeciler, coğrafyacılar, iktisatçılar, sanatçılar, tüccarlar. Ansiklopedideki yazılarda şu ortak yön dikkat çeker: düşüncelerin aydınlanması bilimdeki kanıtlamanın kesinliğiyle beslense de, aydınlanma her şeyden önce düşünce savaşıdır. Örneğin G. Gusdorf’a göre “felsefe, felsefenin içinde değildir artık”. Bunun nedeni, herkesin M. Jourdain gibi düşünmesi değil, felsefi sorgulamanın nesneler dünyasını, özellikle de insan koşullarını aydınlatma zorunluluğu nedeniyle her yerde var olmasıdır. Moses Mendelssohn J. E. Biester’in yönlendirmesiyle, Berlinische Monatschr (“Aufklarung’un yan resmi organı”) bu düşünce üretiminin anlamını geçmişe yönelik bir yol izleyerek sorgular. Eylül 1784’de Was ist Aufklaren? başlığıyla yayımlanan metinde Mendelssohn Aufklarung’un (ona göre bu kavram Kultur ve Bildung’dan farklıdır) kuramsal niteliğine dikkat çeker. “İnsan yaşamındaki kavramlara ilişkin usçul düşünme ve insanın yönünü etkileme” biçiminde tanımlar Aufklarung’u. Kant ise aynı gazetede Aralık 1784’de Was ist Aufklarung? sorusunu şöyle yanıtlar: sapere aude! Kendi anlık yeteneğini geliştirmek için yüreklilik göster. İşte bu aydınlanma düşünürlerinin istencesidir.” İnsan geliştirdiği düşüncelerin sayesinde geçmişteki doğmaların ayağına doladığı engellerden kurtulup, sorumluluğunu taşıdığı ve kendisini sıkıntıya sokan “azınlık” tutsaklığını bir kenara atıp “güvenli adımlarla” yürüyebiliyor. XVIII. yüzyıl sonunda Alman Aufklarung’unu yukarıda belirtildiği biçimde yönlendiren anlayışa Avrupa’da (Prusya, Rusya, Polonya, Avusturya, Portekiz) olduğu gibi Fransız düşünürleri arasında da rastlanır: yeni bir düşünceyi yaymak ve politikayı etkilemek için yazmayan yazar neredeyse yoktur. Bu amaçta olan “felsefecilerin” en çarpıcı örneği kuşkusuz Voltaire ’dir Onun için felsefe herhangi bir dizgeleştirme söz konusu olmaksızın, her yerdedir ve doğal olarak kendi inancını yayma çabasına dönüşür. Yazarın Taşınabilir Felsefe Sözlügü ’nün- yapıt anlamlı bir başlık taşımaktadır- bir “düşünce çantası” olduğu söylenmiştir; bu da bir sözlüğün gerçek eğilimidir. Ancak, Voltaire ‘in, hükümdar, dogmalar, savaş, lüks, eşitlik, yasalar, hoşgörü üstüne yazdığı yazılarında militanlık coşkusundan kaçınır. Maddelerinde ele aldığı düşünce tartışmalarının tümü bir savaş niteliği taşır. 1734 tarihindeki Felsefe Mektupları’ndan itibaren bu geniş kapsamlı tartışmanın temel özellikleri belirginleşmiştir: “Beni din ve hükümetle ilgili konuşturamazsanız, başka söyleyecek bir şeyim olmaz”. Din eleştirisi söz konusu olduğunda Voltaire’in biçemi Bayle’nin Comete Üstüne Düşünceler adlı yapıtındaki biçeminden, Diderot’nun Felsefi Düşünceler’indekinden çok daha kırcıdır. Diderot’nun istediği gibi “Senyör’ün evine bomba atmak yetmez”, “Alçağı yok etmek gerek”tir. Bu dışlamanın ötesinde varlıksal-din bilimin -Descartes ve Malebranche’ın metafiziği- “yıkılış”ının izleri yansır. Varlıksal -dinbilim yararsız ve geçerliliğini yitirmiş varsayımlara dayanarak masal ve roman önermekten öteye gidemez. Kuşkusuz Voltaire ne La Mettrie’nin materyalizmi ne de Diderot’nun evrimci doğacı lığını benimser; onun savaşımını verdiği şey düşünsel dönüşümün - anlayışlarda devrim- zorunluluğudur: öyle bir zaman gelmiştir ki, düşüncelerin dinsel düzlemde dile getirilmesi yersizdir. İnsanların düşünceleri insanlar önünde insanlar için dile getirilmelidir. Düşüncelerin kaynaşması, dalgalanması reformların siyasal gidişi değiştirmesi, toplumun da tüm bu devrimselliğin olumlu sonuçlarından yararlanması zorunludur. Yeni düşüncelerin nasıl karşılandığı da gözardı edilemez. Hükümetin ve kilisenin yetkili kıldığı makamlar resmi olarak karşı çıksa da, yeni düşünceler Mme du Ch Mme du Delland’nın, Mme Geoffrin’in monden salonlarında büyük ilgi uyandırırlar. Paris’in tüm gözde kafelerinde bu yeni düşünceler tartışılır. 1750’den sonra kitaplık müdürü olan Malesherbes ve bu düşüncelerin yayılmasına engel olmakla görevlendirilen diğer yetkililer bile buna cesaret edemezler ve sonunda onlar da bu düşünceleri onaylar. Us adına yapılan ve tutkuyla savunulan düşünsel değişim savlarının başka çarpıcı yönü de sınırları aşması, Berlin’de, Varşova’da, Moskova’da, Viyana’da, Lizbon’da olumlu karşılanmasıdır. Fransız dilinin evrenselliği Rivarol’un bunu kutlamasından çok daha önce var olan bir gerçekliktir. Sözlerin kalıtı her şeyden önce düşüncelerin kalıtıdır. Goethe’ye göre Aydınlanma Çağı Fransız düşünürlerinin felsefebirimleri -ilerleme, uygarlık, yardımseverlik, mutluluk; ayrıca, barış, özgürlük, hoşgörü, insansevgisi- Welt- literatur’un özünü oluşturur: önemli olan çağdaş gerçekleri eski dogmalardan kurtarmaktır. Alıntıdır. |