Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27 Ağustos 2008, 12:31   #4
Çevrimdışı
AsiL
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Bidat Ehlinin ve Fasıkların Arkasında Kılınan Namazın Hükmü ve Cuma Ahkamı




İbn Ebî Şeybe'nin c.1, s.126'da Yahyâ b. Ebî Kesîr'den rivayet ettiği "Ömer b. Hattab'ın şöyle dediğini tahdis ettim: Hutbe iki rekat yerine geçer. Hutbeye yetişemeyen dört rekat kılsın!" şeklindeki hadis sahih değildir. Yahyâ b. Ebî Kesîr ile Ömer arasında munkatıdır.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Yani Cuma namazını kılmayıp da bayram namazını kılmış olanları kastetmektedir. San'ânî c.2, s.73 bunu hususen belirtmektedir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki; Hiç kuşkusuz hadis sahihtir. Eserin asıl metninde ve diğer eserlerde bu hadisin birçok şahidi zikredilmiştir. Bunlardan biri ardından gelen İbn Zubeyr hadisidir. Bu hadiste önemli bir fayda bulunmaktadır. Şöyle ki; bayram namazı da Cuma namazı gibi vaciptir. Böyle olmasaydı şayet bayram namazı sebebiyle Cuma namazı ıskat edilmezdi. Asıl metnin 43. sayfasına bakınız.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki; Bu tahricde bir noktaya değinilmesi gerekir. Mezkûr hadisi Vehb b. Keysân tariki ile Ebû Dâvûd kesinlikle rivayet etmiş değildir. Hadisi sadece Nesâî, c.1, s.236'da ve Hâkim, c.1, s.296'da tahric etmiştir. Lafzı şöyledir:
"İbn Zubeyr sünnete isabet etmiştir, dedi. Bu söz İbn Zubeyr'in kulağına gidince, iki bayram bir araya gelince Ömer b. Hattab'ın bunun gibi davrandığını gördüm, demiştir." Hâkim "Şeyhayn'ın şartına göre sahihtir" demiş Zehebî de muvafakatta bulunmuştur.
Ancak hadisin sahih oluşu yalnızca Müslim'in şartına göredir. 'Atâ -b. Ebî Rabâh- tarikinde şu lafızla yer alan bir ziyade bulunmaktadır:
"Sonra cumaya gittik. Yanımıza çıkmadı. Biz de yalnız başımıza kıldık."
Bu rivayetin ravileri müellifin de dediği gibi sahih hadis ricalidir. Fakat A'meş'in an'anesi bulunmaktadır.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki: Cem’in tervihten önde geldiğinde hiç kuşku bulunmamaktadır. Ancak müellifin iki hadisi cem edişinde görüldüğü gibi cem’ uzak görüldüğü takdirde insanın içi rahat etmez ve itminana daha yakın olan bir yön bulunabilir diye araştırır. Eskiden imamlardan birine ait olan ve içimi rahat eden, gönlümü açan bir söz okumuştum. Burada bu görüşü nakletmek istiyorum ki, okuyucu üzerinde düşünsün ve cem’ iki cem’den hangisine karşı itminan duyuyorsa, onu takip etsin:
İbn Hazm, el-Muhallâ, c.2, s.14’te şu hadisi ve musannifin işaret ettiği manada sözler zikrettikten sonra şunları kaydetmiştir: “Cuma günü abdest alan karşılığını görür, güzel bir davranış işlemiş olur. Guslederse, bu daha faziletlidir.” “Şayet sahih ise, Cuma için gusletmenin vacip olmadığına dair herhangi bir nas ya da delil içermemektedir. Sadece abdest almanın güzel bir amel olduğu, guslün de daha faziletli olduğu belirtilmektedir. Bu konuda herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. Allah celle celâluhû şöyle buyurmuştur: “Şayet Kitap ehli iman etseydi kendileri için daha iyi olurdu.” (Âl-i İmrân, 110) Bu ayetin lafzı iman ve takvanın farz olmadığına mı delalet etmektedir?! Kesinlikle hayır. Hem bütün bu hadislerde Cuma için gusletmenin farz olmadığına dair nas bulunsaydı, bu konuda hüccet olamazdı. Çünkü bu durum, Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in “Cuma günü gusletmek, ihtilam gören herkese vaciptir”, “…her müslümana…” sözlerini söylemeden öncesine uygun düşerdi. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in bu sözleri, birinci durumu şeksiz şüphesiz yakînî olarak nesheden ek bir hüküm ifade etmektedir. Nasihi bırakıp da mensuh olanın alınması ise kesinlikle caiz değildir.”
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki: Bu ifadeler çelişkili ve doğrudan uzak görülmektedir. Bunun açıklanması gerekmektedir. Bu meyanda şunları ifade etmek isterim:
Konunun başında Allah’ın kendisini zikretmek üzere koşmayı emrettiğini, zikirle hutbe kastedilmemişse de hutbe okumanın da Allah’ı zikir amellerinden biri olduğunu ifade etmiştir.
Derim ki: Durum böyle ise, Kitabullah’ta hutbenin emredilmiş olduğu sabittir. Bu ise, sünnette zikredilmiş olmasına ihtiyaç hissettirmemektedir. Hutbeye koşarak gidilmesi emrinin sübutu, daha öncelikli olarak hutbe irad edilmesi emrini de içermektedir. Çünkü hutbeye koşmak hutbe için bir vesiledir. Vesile vacip olduğuna göre, bu vesile ile ulaşılan hedefin vacip olması daha önde gelir. Bu delil, musannifin bizzat kendisinin bayram namazlarının vucubuna dair istidlal ettiği bir delildir. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in bayram namazına çıkmayı emrettiği sahihtir. Müellif s.42’de şöyle söylemiştir: “Namaza çıkılması emri, hitabın manası gereği özrü bulunmayanlar için namazın da emredilmiş olduğunu gerektirir. Çünkü namaza çıkmak, namaza vesiledir. Vesilenin vacip oluşu, vesile ile hedeflenenin de vacip olmasını gerektirir.”
Derim ki: Benzeri şeyler -açıkladığımız biçimde- Cuma günü Allah’ı zikretmeye koşma emri hakkında neden söylenmiyor? Sanki müellif rahimehullâh, er-Ravda adlı eserinde zikretmiş olduğu bu manaya dikkat çekmiştir. Bu sebeple de bizzat kendisi bunu hissettirecek tarzda bir soru ortaya atarak s.137’de şöyle demektedir: “Hutbeye koşmak vacip olduğuna göre hutbenin kendisinin vacip olması daha önceliklidir, denirse; cevaben şöyle söylenir: Sadece hutbe sebebiyle koşmak vacip değildir. Bilakis hutbeye ve namaza koşmak vaciptir. Koşarak gitmenin vacip olma sebebi namazın kendisidir. Dolayısıyla ifade edilen öncelikli olma durumu, geçerli değildir.”
Derim ki: Bu ifadeler meselenin başında meylettiği hutbe ile murad edilenin Allah celle celâluhû’yu zikir olduğu görüşüne muhalif olmakla birlikte namazdan bir derece daha düşük olsa da muradın zikir olduğu hususunu ortadan kaldıramaz. Zikre koşmak emri hutbeyi de kapsamaktadır. Durum bu şekilde olduğuna göre ‘hutbeye koşmak vacip olduğu taktirde hutbenin kendisi daha öncelikli olarak vacip olur’ ifadesi, müellifin görüşünü reddetmekte ve bizzat kendisinin zikrettiği cevap zayıf kalmaktadır.
Hutbenin vacip oluşunun bir başka ispat yolu daha bulunmaktadır. O da Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in fiilinin -özellikle sürekliliğini koruyan fiilinin- Kur’anî ya da nebevî bir emri beyan etmek üzere sudur ettiği taktirde o fiilin vücubiyetine delil teşkil ettiğinin hatırlanmasıdır. İstidlalin bu türü usul ilminde kabul edilmektedir. Ayrıca önde gelen ilim adamlarınca da bilinmektedir. Bu ilim adamlarından biri de müellif rahimehullâh’ın bizzat kendisidir. Hutbenin kendisi ile değil de, bazı sıfatlarına ilişkin bir başka meselenin vücubiyeti ile alakalı olarak bu delile başvurmuştur. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in hutbede ashabına İslam’ın kaidelerini öğrettiğini zikrettikten sonra bir sonraki konumuzun son kısımlarında dile getirilecek olan şu satırlara yer vermiştir: “Hutbede zikrolunanları muhafaza edişinin zahirinden bunların vacip olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in fiili, Cuma ayetinde icmalî olarak zikredilenlerin beyanıdır. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem “Beni namaz kılarken gördüğünüz gibi namaz kılın!” buyurmuştur.
Derim ki: Aynı delil hutbenin kendisinin de vacip olduğuna delalet etmez mi? Tabii ki eder. Hatta bu delaleti, akıl sahiplerince açıkça görüldüğü üzere daha önceliklidir.
Şevkânî’nin es-Seylu’l-Cerâr, c.1, s.298’de bu hususu tasrih edip daha sonra şöyle dediğini gördüm: “Cumanın şartlarından olması konusu ise, böyle bir şey yoktur.”
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki: Müellif, es-Seylu’l-Cerrâr, c.1, s.299’da görüşlerini beyan eden Şevkânî’yi izlemektedir. Ancak bilindiği üzere Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem hutbede kelime-i şehadette kendi ism-i şerifini zikrederdi. Kendisine salavatta bulunması konusunu hiçbir sarih hadiste göremedim. Bk. el-Muntekâ, c.3, s.224, Şevkânî şerhi ile birlikte.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki; bu bölüm Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashabına öğrettiği ve her hutbe öncesinde meşru kılınmış ve özellikle de Cuma hutbesine mahsus olan hutbe-i hace’nin bir parçasıdır. Hutbe-i hace ile ilgili olarak tarafımdan hazırlanmış olan bir risale bulunmaktadır. Risale matbudur.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki; bu hadisin isnadı sahihtir. Aynı hadisi Beyhakî de el-Esmâ ve’s-Sıfât’ta rivayet etmiştir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki; Maalesef bu hadis günümüzde unutulup gitmiştir. Suriye, Mısır, Hicaz ve diğer bölgelerdeki hatiplerden, öğretmen ve eğiticilerden hiçbirisi hutbe ve derslerine başlarken bu ifadeleri kullanmamaktadırlar. Allah celle celâluhû tarafından korunanlar bunun dışındadır. Fakat bunların sayısı da oldukça azdır. Ben kendilerine bu hususu hatırlatmak istiyorum. “Çünkü hatırlatmak müminlere fayda verir.” Bazılarının az önce işaret edilen hutbe-i haceyi ihya ettikleri gibi bu sünneti de ihya etmeye davet ediyorum. Başarıya ulaştıran Allah’tır.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Ebû Dâvûd, Ahmed. Es-Sahîha, H.no:169
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, Ahmed
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki: Bu hususun irdelenmesi gerekir. Çünkü burada, Cuma hutbesinin aslında vacip olmadığı görüşünde olan müellifin aleyhine bir delil söz konusudur. Burada zikretmiş olduğu delil hutbenin vücubuna delalet etmektedir. Önceki meseleye talikte beyan edildiği üzere hak olan da budur.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Muslim, Ebû Dâvûd
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki: Mescide girişte ve minbere çıktıktan sonra selam vermek şeklindeki bir uygulamanın sünnette yer aldığını ben bilmiyorum. Daha sonra bu tür bir uygulamayı Silsiletu’l-Ehâdîsi’d-Da’îfe ve’l-Mevdû’a (no:4194)’da tahric etmiş olduğum zayıf bir hadiste gördüm. Bu uygulamadan maruf olan yalnızca ikincisidir. Müellif bir başka yerde (s.24’te) şunları kaydetmiştir: “Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’den hutbeye başlamadan önce orada bulunanlara selam verdiği birbirini kuvvetlendiren birkaç tarikten rivayet edilmiştir.”
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] “…rüku etsin!” lafzı ile Câbir hadisinden Muttefekun aleyh. Muslim bir rivayette şu ziyadede bulunmuştur: “Bu iki rekatı kılmada hızlı davransın!”
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. Bu hadisi güçlendiren birçok şahidi bulunmaktadır. Açıklaması bir başka hadiste şu şekilde varid olmuştur. “Lağv eden ve insanların omuzlarından aşıp geçen kimse için (kıldığı namaz) öğle namazı olur.” Senedi sahihtir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Buhârî, K.Fiten, H.no:7084; Muslim, K.İmâra, H.no:1847
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, c.1, s.205’te Sâlih b. Keysân kanalıyla Ebû ‘Ubeyde’nin Cuma günü bir yolculuğa çıktığını ve Cuma namazını beklemediğini rivayet etmiştir. Rivayetin İsnadı ceyyiddir.
İbn Ebî Şeybe, es-Siyeru’l-Kebîr, c.1, s.50’de (şerhi ile birlikte) İmam Muhammed b. Hasan ve c.3, s.187’de Beyhakî Hz. Ömer’den “Cuma (namazı) yolculuğa mani değildir” dediğini rivayet etmişlerdir. Senedi sahihtir.
İbn Ebî Şeybe benzer bir rivayeti bir grup seleften de rivayet etmiştir.
“Cuma günü sabah namazından sonra yolculuğa çıkana iki meleği de beddua eder…” hadisi, el-Ehâdîsu’d-Da’îfe, s.216, 217’de açıkladığım üzere zayıftır.
Şeyh Buceyrimî’nin el-İknâ’, c.2, s.177’de yer alan “bu hadis sahihtir” sözünün kesinlikle itibara alınacak bir yönü bulunmamaktadır. Kendisi hadis ehlinden olmadığı için bu değerlendirmesine itibar edilmez.
Uyarı: Değerli okuyucu bidatlerden az bir kısmının yanında hangi ilim ehlinin kitabından alındığına dair kaynağının zikredilmediğini görecektir. Zikredilen o hususun bidat olduğunu bildiren kimseyi tespit edemediğimi işaret etmek için böyle bir yol izledim. Fakat bidat usul ve kaideleri zikredilen o hususun bidat olmasını gerektirmektedir. Birinci bidatte olduğu gibi talikte buna delalet eden bazı naslar zikretmekteyim. Bu hususun akıldan çıkartılmamasını rica ediyorum.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Şeyhulislam İbn Teymiyye, el-Fetâvâ, c.2, s.39’da “Bu uygulama ittifakla nehyedilmiştir.” demiştir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Bâcûrî, c.1, s.227’de şöyle der: “İmamın ve salih kimsenin insanların omuzları üzerinden aşarak ön saflara gitmesi mekruh değildir. Çünkü bu kimselerle bereket umulur. Böyle kimselerin omuzlarını aşarak öne doğru ilerlemelerinden dolayı insanlar rahatsızlık duymazlar. Bazı kimseler -dünya hayatında dahi olsa- önemli kimselerin salih insanlarla aynı hükümde olduklarını söylemişlerdir. Çünkü insanlar böyle kimselerin öne geçmelerine müsdaade eder ve bundan rahatsızlık da duymazlar.”
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki: Sarık sararak kılınan namazın faziletine dair varid olan hadislerin hiçbiri sahih değildir. El-Ehâdîsu’d-Da’îfe, no:127’de bu hususa ilişkin açıklamada bulundum.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Şeyhulislam İbn Teymiyye, el-İhtiyârât, s.48’de “İttifakla mekruh ya da haramdır” demiştir.
Derim ki: el-Bâ’is, s.65’te müellifi bu bidati hoş görmesine adlanılmaması gerekir. Bu bir alimin zellesinden ibarettir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Et-Terâtîbu’l-İdâriyye müellifinin c.2, s.440’ta zikrettiği gibi minber basamaklarının on beşe çıkarılması işlemini ilk defa Hz. Muâviye’nin yaptığı konusunda söylenenler sabit olmayan hususlardandır. “Kîl (denilir ki)” ifadesi ile başlaması da bunu bildirmektedir.
Bu bidatin zararlarından biri safların kesilmesidir. Bazı mescid imamları bu konuya dikkat ederek basamakları duvar kenarına yapmak gibi yeni yöntemlerle bu sakıncayı gidermektedirler. Halbuki sünnete tabi olsalar rahat edecekler.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Şeyhulislam İbn Teymiyye, el-İhtiyârât, s.48’de “İmamın minbere çıktıktan sonra dua etmesinin hiçbir aslı yoktur.” demiştir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Menâru’s-Sebîl’de Ebû Dâvûd’a isnad edilerek vaki olduğu gibi Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in kılıç ya da asaya dayanarak hutbe verdiğine ilişkin hadisin ne Ebû Dâvûd ne de bir başkası nezdinde ‘kılıç’ lafzı içeren herhangi bir aslı bulunmamaktadır. Fakat hadisin lafzı şu şekildedir: “Asa ya da ok yayına dayanarak …” el-İrvâu’l-Ğalîl, c.3, 616 numarada tahricini görebilirsiniz.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Önceki satırlarda bu konuya ilişkin açıklamalar zikredilmişti.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Önceki satırlarda bu konuya ilişkin açıklamalar zikredilmişti.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Hasen hadis. Ed-Da’îfe’de 615 ve 616 numaralar altında tahric edilmiştir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] İbn Hibbân bu değerlendirmede bulunmuştur. Ayrıca Suyûtî’nin el-Leâli’l-Masnû’a adlı eserinde de yer almaktadır.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Elinizdeki eserde daha önce geçmiş olan ilgili konuya bakınız.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] İbnu’l-Hâc, el-Medhal, c.2, s.270’te buna benzer bir şey zikretmiş fakat “Bu uygulama, bidat değil, mendub babındandır.” demiştir. İbnu’l-Hâc bu konuda vehme düşmüştür. Çünkü biz, ümmetin selefi olan ashab, tabiîn ve diğerlerinen hiçbir kimsenin böyle bir uygulamada bulunduğunu bilmiyoruz.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] İbn ‘Âbidîn, el-Hâşiye, c.1, s.769’da bu davranışın mekruh -yani tahrimen mekruh- olduğunu bildirmiştir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Şeyhulislam İbn Teymiyye, el-İhtiyârâtu’l-İlmiyye, s.48’de şunları kaydetmiştir: “İmamın hutbe sırasında dua ederken ellerini kaldırması mekruhtur. Çünkü Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem dua ettiği zaman parmağı ile işaret ederdi.”
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki: İbn ‘Âbidîn el-Hâşiye, c.1, s.768’de sahih olan görüşe göre cemaatin böyle bir uygulamada bulundukları taktirde günah işlemiş olacaklarını zikretmiştir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki: Zira sünnet olan uygulama daha önceki satırlarda da geçtiği üzere namazın uzun tutulup hutbenin kısaltılmasıdır. Bunun aksinin, günümüz hatiplerinin çoğusu tarafından uygulandığı gibi bidat olduğu konusunda şüphe yoktur.
Ed-Durru’l-Muhtâr’da (el-Hâşiye’nin c.1, s.768’de) “Cuma namazında irad edilen iki hutbenin uzunluğunun mufassal sûrelerden bir sûreden daha uzun olması mekruhtur.” ifadeleri geçer.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki: “Cuma namazından ayrılırken kardeşi ile karşılan ‘Allah bizden ve sizden kabul buyursun!’ desin! Çünkü bu, rabbinize eda ettiğiniz bir ibadettir.” hadisini Suyûtî, Zeylu’l-Ehâdîsi’l-Mevdû’a, s.111’de zikretmiş ve “Senedinde yer alan Nehşel, kezzâbdır” demiştir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Bu mesele hakkında Şeyh Mustafa el-Ğalâyînî’nin el-Bid’a fî Salâti’z-Zuhr ba’de’l-Cum’a adını taşıyan faydalı bir risalesi bulunmaktadır. Bu risale el-Menâr Dergisi’nde defalarca yayınlanmıştır. (Bk. c.7, s.941-948; c.8, s.24-29) Muhtemelen müstakil bir risale olarak da neşredilmiştir.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver