Biriniz (Cuma günü) imam hutbe okuduğu sırada gelirse, iki rekat namaz kılsın!”
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Bu hadis sahih bir hadistir ve tartışma konusu hakkında nas ihtiva etmektedir.
Tahıyyetu’l-mescid dışında kalan zikir, dua, Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e salavat getiren hatiple birlikte salavat getirmek gibi hususların sözü edilen umumluktan tahsis edildiğine delalet eden herhangi bir veri gelmemiştir.
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e salavat getirilmesine eşlik etmenin meşruiyetini kesin olarak bildiren deliller varid olmuşsa da bu deliller, hutbe sırasında konuşulmasını yasaklayan hadislerden bir yönden daha umumidir; bir yönden de daha hususidir. İki umumluk çatışması dolayısıyla hangisinin racih olduğuna bakılır. Bu sözlerimiz; “Lağv edenin cuması yoktur.”
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] hadisinde zikredilen lağv, konuşma sayılabilecek tüm türleri kapsadığı taktirde geçerlidir. Lağv sözü, kelam sayılabilecek türlerden yararı bulunmayan bir türe mahsus ise, o halde bu hadis zikrin, duanın ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e getirilen salavata eşlik etmenin yasak olduğuna delalet eden delilerden değildir.
Mulahhis Muhammed Nâsıruddîn şöyle der:
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in “Arkadaşına –Cuma günü imam hutbe irad ettiği sırada- ‘sus!’ dersen, lağvetmiş olursun.” (Buhârî, Muslim ve diğerleri tahric etmiştir.) Hadisinin delaleti ile iki ihtimalden birincisi tercihe şayandır.
‘Sus!’ sözü, lügat bakımından lağv sayılmaz. Çünkü emr-i bir’l-maruf nehy ani’l-munker babındandır. Bununla birlikte Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem bu sözü caiz olmayan lağv olarak adlandırmıştır. Bu da daha önemli olanın (ehemin) -yani hatibin konuşması sırasında susmanın- daha alt derecede önemli olana (mühime) -yani hutbe sırasında marufun emredilmesine- tercih edilmesi babındandır. Durum bu şekilde olduğuna göre emr-i bi’l-maruf derecesinde olan tüm tutum ve davranışlar hüküm bakımından da emr-i bi’l-maruf hükmünü taşırlar. Emr-i bi’l-maruftan daha aşağı derecedeki tutum ve davranışlar için ise ne denebilir?! Elbette ki bu durumda yasaklama daha evla ve daha uygundur. Şer’î bakımdan lağv sayılır.
Musannifin s.27’de ve er-Ravda s.140’ta “Şöyle denilmesi mümkündür: ‘Sus!’ diyen kimse o anda bu sözü söyleme emrine muhatap değildir. Dolayısıyla söylemiş olduğu bu söz bu bakımdan lağv sayılmıştır.” İfadeleri ile kaydettiği bu satırlar hakkında ben derim ki:
Müellifin hükmünde tereddüt ettiği zikirler de aynı şekilde o anda emredilmemişlerdir. Dolayısıyla bunlar da lağv sayılırlar. En iyisini Allah celle celâluhû bilir.
El-Mev’izatu’l-Hasene’de yer alan meselelerin mümkün olduğu kadar ta’liki ile birlikte özeti bu şekilde son bulmaktadır. Bu çalışmayı hicrî 12 Safer 1382 Cumartesi akşamı bitirdim.
Hamd âlemlerin rabbi Allah’a mahsustur. Allah, Muhammed’e, ailesine ve tüm ashabına salât eylesin!’
Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî
CUMA İLE İLGİLİ BİD’ATLER
Geçen hükümlerle ilgili özet, talik ve tahkik çalışmamı bitirdikten sonra “Bid’atler Sözlüğü” adlı bir projem olduğu hatırıma geldi. Cuma ile alakalı bid’atleri ele alıp, belli bir düzene koymamın ve bu risaleye eklememin uygun olacağını düşündüm. Böylelikle daha mükemmel bir fayda sağlanmış olacaktı. Projemde yer alan “Bid’atler Sözlüğü” adlı çalışmamı gerçekleştirip meydana getirmek fırsatını ne zaman bulabileceğimi bilmiyorum. Bir şeyin tümü elde edilemiyorsa, çoğu terk edilmez.
Bu fasıldan önce birkaç kelam etme gereği duymaktaydım:
Dine sokuşturulmuş olan bid’atlerin tanınmasının önemli bir husus olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Çünkü müslümanın rabbine yakınlaşması, ancak bid’atlerden uzak kalmasıyla mümkün olabilir. Bu da bid’atlerin kural ve usulleri bilinmese de müfredlerinin bilinmesiyle mümkün olabilir. Aksi halde hiç farkına varmadan bid’at içine düşülebilir. Bu husus, usul elimlerinin dediği gibi “vacibin yerine getirilmesi için mutlak gerekli olan şey de vaciptir” babındandır. Şirkin ve türlerinin bilinmesi de buna benzemektedir. Şirk hakkında bilgi sahibi olmayan şirke düşebilir. Nitekim bir çok müslümanın evliyaya ve salih kimselere adakta bulunmak, onlar adına yemin etmek, kabirleri üzerine mescidler inşa etmek, bunların etrafında tavaf yapmak gibi ilim ehlince şirk olduğu bilinen amellerle Allah celle celâluhû’ya yakınlaşmaya çalıştıkları görülmektedir. Bu sebeple kulluk konusunda yalnızca sünnetin bilinmesi yeterli değildir. Sünneti bozan bid’atlerin de tanınması gerekmektedir. Benzer biçimde iman konusunda da zıttı olan şirk unsurları bilinmeden tevhid yeterli olmaz. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şu sözü ile bu gerçeğe işaret etmektedir: “Kim ‘Lâ ilâhe illallâh’ deyip de Allah’tan başka ibadet edilenleri inkar eden kimsenin malı da kanı da haramdır. Hesabı Allah’a aittir.” Muslim rivâyet etmiştir.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem sadece tevhid ile yetinmemiş; tevhide, zıddı olan hususları inkar etmeyi de katmıştır. Bu da küfrü tanımayı gerektirmektedir. Aksi halde kişi farkında olmadan küfre düşebilir. Sünnet ile bid’at konusu da aynen bu şekildedir. İslam iki önemli asıl üzerinde kaimdir: Yalnızca Allah’a ibadet etmek ve kulluğu Allah celle celâluhû’nun meşru kıldığı amellerle gerçekleştirmek. Bunlardan biri bozulduğunda diğeri de bozulur ve Allah celle celâluhû’ya ibadet gerçekleşmez. Bu iki asıl hakkında tahkik edilmiş görüşler Şeyhulislam İbn Teymiye ve Şeyhulislam İbnu’l-Kayyım rahimehumallâh’ın eserlerinde geniş bir şekilde ele alınmıştır.
Geçen satırlardan da ortaya çıktığına göre müminin ibadetinin, Allah için yapılan halis kulluğa aykırı olan bid’atlerden selamete olabilmesi için bid’atlerin tanınması gerekmektedir. Şairin de dediği gibi bid’atler gerçekleştirilmek amacıyla değil, uzak kalmak niyetiyle bilinmesi gereken şer kapsamındadır. Şair şöyle der:
Kötüyü, kötülük olsun diye değil,
Korunmak için tanıdım.
İyiyi ayıramayan kötüden,
Düşer içine bir gün.
Bu mana sünnetten kaynaklanmaktadır. Huzeyfe b. Yemân radıyallâhu anh şöyle demiştir: “insanlar Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e hayır hakkında sorarlardı. Ben ise, bana erişir korkusuyla şer hakkında sorardım.
“Ya Rasûlullah!” dedim, “Biz cahiliye ve şer içinde idi. Allah celle celâluhû bize bu hayrı getirdi. Bu hayırdan sonra bir şer var mı?”
“Evet” dedi.
“O şerden sonra hayır var mı?” dedim.
“Evet. Onda bir bulanıklık bulunacak.” dedi.
“Bulanıklığı nedir?” dedim.
“Benim sünnetimden başka yollara yönelen; benim hidayetimden başka hidayetlere tutunmaya çalışan insanlardır. Onlardan kabul ettiğin ve reddettiğin ameller görürsün.” dedi.
“O hayırdan sonra başka şer olacak mı?” dedim.
“Evet, cehennem kapılarında durup davet eden kimseler olacak. Davetlerine olumlu karşılık verenleri cehenneme atacaklar.” dedi.
“Onların vasıflarını anlat bize, ey Allah’ın rasûlü!” dedim.
“Evet, onlar da bizim gibi insandırlar; bizim dilimizi konuşurlar…” Buhârî ve Muslim tahric etmiştir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Derim ki: bu sebepten ötürü Müslümanların dine sokuşturulmuş olan bid’atlere karşı uyarılmaları bir zarurettir. Durum bazılarının zannettikleri gibi değildir. Bu kimselerin sandıklarına göre sadece tevhidin ve sünnetin öğretilmesi yeterlidir. Şirk ve bid’atle ilgili hususların öğretilmesine, tanıtılmasına gerek bulunmamaktadır. Aksine bu konularda sessiz kalınmalıdır. Bu görüş, şirke zıt olan tevhid ile bid’ate zıt olan sünnet hakkındaki bilgi eksikliğinden kaynaklanan kısır bir görüştür. Aynı zamanda bu görüş, ilim sahibi kimselerin dahi bid’ate düşmelerinin mümkün olduğunun bu kimselerce bilinmediğini de göstermektedir. Bid’atin sebepleri burada sayamayacağımız kadar oldukça fazla sayıdadır. Fakat bunlardan bir tekini zikredip ilgili bir misal vermek istiyorum. Dinde bid’ate neden olan sebeplerden biri zayıf ve mevzu hadislerdir. İlim adamlarından bazısına bu türe dahil kimi hadisler gizli kalmakta ve sahih olduğunu sanarak bunlarla amel etmektedirler. Allah’a yakınlaşma niyetiyle bu hadislerdeki ifadeleri pratiğe dökmektedirler. Ardından da talebeler ve diğer insanlar bu ilim adamlarını taklid etmekte ve sonuçta da bu ameller tabi olunan bir sünnet halini almaktadırlar. Meselâ fazilet sahibi bir ilim adamı olan Şeyh Cemaleddîn el-Kâsimî “Islâhu’l-Mesâcid mine’l-Bida’ ve’l-‘Avâid” adlı kıymetli bir eser telif etmiştir. Yukarıda işaret ettiğim projemde bu eserden oldukça istifade ettim. Bununla birlikte dikkat çekilmesi gereken bir fasıl açmış ve bu fasıl altında yirmi mesele zikretmiştir. Bu meselelerden biri de s.205’te 16 numaralı “Küçük Yaştaki Çocukların Mescide Girmeleri” meselesidir. Şöyle der:
“Hadiste “Mescidlerinizi küçük yaştaki çocuklarınızdan ve mecnunlarınızdan uzak tutun!” buyurulmuştur. Çünkü küçük yaştaki sabi, henüz oyun çocuğudur. Mescid içinde oynaması sebebiyle namaz kılanları şaşırtabilir. Mescidi oyun alanı haline de getirebilir. Bu davranış ise mescidin konumuna aykırıdır. Dolayısıyla çocuk mescidden uzak tutulmalıdır.”
Derim ki: Bu hadis delil olamayacak derecede zayıftır. Abdulhak el-İşbîlî, İbnu’l-Cevzî, Munzirî, Busırî, Heysemî, ‘Askalânî gibi bir grup imam bu hadisin zayıf olduğu değerlendirmesinde bulunmuşlardır. Bununla birlikte hadisin bu durumu Şeyh el-Kâsimî’ye gizli kalmış ve bu hadis üzerine mescide saygılı olmak amacıyla küçük yaştaki çocukların mescidden uzak tutulması biçiminde şer’î bir hüküm bina etmiştir. Gerçekte bu hüküm bir bid’attir. Çünkü Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem dönemindeki uygulama bunun hilafınadır. Nitekim bu husus sünnet kaynaklarının ilgili yerlerinde açıklanmıştır. Konuya ilişkin olarak “Sıfatu Salâti’n-Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem” adlı eserimizin 3. baskısının 73. sayfasına bakılabilir.
Zikredileceği üzere birinci ve daha sonraki bid’atler de bunun gibidir. Bu sebeple bid’atlere karşı uyarıda bulunmak ilim ehlinin yerine getirmesi gereken bir görevdir. Bir grup ilim adamı bu görevi yerine getirerek bu babda birçok eser telif etmişlerdir. Bu eserlerin kimisi bid’atlerin kural ve usullerine ilişkin iken; bir kısmı da bid’atlerin furuatına yöneliktir. Bazı eserler de her iki türü de bir araya cem etmiştir. Bu eserlerin tümünü mutalaa ettim. Bununla birlikte hadis, fıkıh, edeb ve diğer alanlarda birçok eser okudum. Bid’at konusunda bu eserlerden birçok malzeme topladım. Benden önce böyle bir çalışmada bulunan herhangi bir kimse bulunduğunu sanmıyorum. İşte bu çalışmam az önce işaret etmiş olduğum “Bid’atler Sözlüğü” adlı kitabımın temelini oluşturmaktadır. Allah celle celâluhû’dan bu çalışmamı güzel bir tasnif ve düzenlemeden sonra insanların yararına sunmayı nasip etmesini diliyorum. Gelecek satırlarda okuyacağınız fasıl, bunun bir delili ve örneğidir. Başarı Allah celle celâluhû’dandır.
Bahsini edip söz verdiğimiz gibi “Bid’atler Sözlüğü”nden aktaracaklarımız şunlardır:
1- Cuma günü yolculuğu terk ederek ibadete yönelmek.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
2- Cuma gününü tatil günü edinmek. (İhyâ, c.1, s.169)
3- Sakalı tıraş etmek, ipek giyinmek ve altın süsler takınmak gibi masiyet fiilleri işlemek suretiyle Cuma namazı için süslenip hazırlanmak.
4- Bazı kimselerin Cuma günü ya da sair günlerde mescide gitmeden evvel önden birtakım sergiler göndermeleri.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] (el-Medhal, c.2, s.124)
5- Cuma günü anı mahiyetinde çeşitli şekillerde hediyeleşmek. (el-Medhal, c.2, s.258-259; el-İbdâ’ fî Madârri’l-İbtidâ’, s.76; Mecelletu’l-Menâr, c.31, s.57)
6- Cuma günü toplu halde ezan okumak. (el-Medhal, c.2, s.208)
7- Cuma günü mescidin avlusunda daimi müezzinle birlikte diğer müezzinlerin ezan okumaları. (Şeyhulislam İbn Teymiyye, el-İhtiyârâtu’l-‘İlmiyye, s.22)
8- İkinci olarak avluda okunan ezanda ilk müezzine karşılık verir gibi bir başka müezzine daha ezan okutmak. (el-İbdâ’, s.75; el-Medhal, c.2, s.208)
9- Müezzinin Cuma günü ilk ezandan sonra halkı namaza katılmaya ve cemaatin sayısını kırka tamamlamaya çağırmak için minareye çıkması. (Islâhu’l-Mesâcid ani’l-Bida’i ve’l-‘Avâid, s.69)
10- İnsanlar Cuma namazı için toplandıklarında Kur’an cüzlerinin dağıtılması. Bu cüzler daha sonra ezan vakti gelince dağıtan kimse tarafından geri toplanır. (el-Medhal, c.2, s.223)
11- Kendisi ile teberrükte bulunulması düşüncesiyle salih bir kimsenin insanların omuzları üzerinden aşarak ön saflara gitmesine müsaade edilmesi.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
12- Cumanın ilk sünnetinin kılınması. (es-Sunen ve’l-Mubtede’ât, s.51; el-Medhal, c.2, s.239; el-Ecvibetu’n-Nâfi’a, s.46-58)
13- Cuma günü minbere örtüler serilmesi. (el-Medhal, c.2, s.166)
14- Hutbe sırasında minbere siyah bayraklar asılması. (el-Medhal, c.2, s.166)
15- Minbere perdeler asılması. (es-Sunen, s.53)
16- İmamın Cuma günleri daima siyah giysiler giymesi. (el-İhyâ, c.1, s.162, 165; el-Medhal, c.2, s.266; Şerhu Şir’ati’l-İslâm, s.140)
17- Cuma namazı ve diğer namazlar için özellikle sarık sarılması.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
18- Cuma hutbesi ve namazı için mest giyilmesi. (el-Medhal, c.2, s.266)
19- Terkıyede bulunmak, yani “Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salât ederler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” (Ahzab, 56) ayetinin okunması.
20- Bu ayetin ardından hatip çıkıp minbere varıncaya kadar müezzinlerin “Arkadaşına ‘Sus!’ dersen…” hadisini sesli olarak okumaları.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] (el-Medhal, c.2, s.266; Şerhu’t-Tarîkati’l-Muhammediyye, c.1, s.114, 115; c.4, s.323; el-Menâr, c.c.5, s.951; c.19, s.541; el-İbdâ’, s.75; es-Sunen, s.24) (Ayrıca 32. maddeye bakınız.)
21- Minber basamaklarının sayısının üçten fazla yapılması.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
22- İmamın minberin en altında durarak dua etmesi.
23- Minbere çıkarken ağır ağır çıkmak. (el-Bâ’is, s.64)
24- Hatibin minbere çıkması sırasında ya da öncesinde Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’i öven şiirler söylemek. (el-Menâr, c.31, s.474)
25- Hatibin hutbeye çıktığı sırada kılıcının alt kısmıyla minber basamağına tıklatması. (el-Bâ’is, s.64; el-Medhal, c.2, s.267; Islâhu’l-Mesâcid, s.50; el-Menâr, c.18, s.558)
26- Hatibin minbere her vuruşunda müezzinlerin Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e salavat getirmeleri. (el-Medhal, c.2, s.250, 267)
27- Baş müezzinin hatiple birlikte minbere çıkıp biraz aşağıda oturması ve “Amin, Allah’ım kabul et! ‘Amin’ diyene Allah mağfiret etsin! Allahumme salli ala…” demesi. (el-Medhal, c.2, s.268)
28- Minbere çıktığında imamın insanlara dönüp selam vermeden önce kıbleye yönelerek dua ile meşgul olması. (el-Bâ’is, s.64; el-Medhal, c.2, s.267; Islâhu’l-Mesâcid, s.50; el-Menâr, c.18, s.558)
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
29- Minbere çıktığı zaman imamın cemaate selam vermemesi. (el-Medhal, c.22, s.166)
30- İkinci ezanın mescidin içinde hatibin huzurunda okunması. (el-İ’tisâm, Şâtıbî, c.2, s.207-208; el-Menâr, c.19, s.540; el-Ecvibetu’n-Nâfi’a, s.20-25)
31- Bazı camilerde hatibin önünde iki müezzin bulunması. Müezzinlerden birinin minberin önünde ikincisinin de kapının üst tarafında durarak birinci müezzinin ezan lafızlarını kısık sesle telkin etmesi ve ikinci müezzinin de sesli olarak okuması. (Islâhu’l-Mesâcid ani’l-Bida’i ve’l-‘Avâid, s.143)
32- Hatip hutbeye başlayacağı sırada baş müezzinin “Ey insanlar!. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’den sahih olarak rivâyet edildiğine göre “Cuma günü imam hutbe okuduğu sırada arkadaşına ‘Sus!’ dersen, lağv etmiş olursun.” buyurmuştur. Susun ki Allah celle celâluhû size rahmet etsin!” demesi. (el-Medhal, c.2, s.268; es-Sunen, s.24)
33- Hatip birinci hutbeyi bitirip oturduğunda bazı müezzinlerin “Allah celle celâluhû sana, ana-babana, bize, ana-babamıza ve hazır bulunanlara mağfiret etsin!” demeleri. (Fetâvâ İbn Teymiyye, c.1, s.129; Islâhu’l-mesâcid, s.75-76)
34- Hatibin Cuma hutbesinde kılıca dayanması. (es-Sunen, s.55)
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
35- Şifa bulmak amacıyla imam hutbe verdiği sırada minberin altında oturmak. (el-Menâr, c.7, s.501-503)
36- Hatiplerin “İnne’l-hamde lillâh; nahmeduhû ve nesta’înuhû ve nestağfiruhû…” şeklindeki hutbe-i haceyi okumamaları. Ayrıca “Bundan sonra; en hayırlı söz Allah celle celâluhû’nun kelamıdır.” sözlerini söylememeleri.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
37- Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem devamlı surette uyguladığı halde hatiplerin hutbelerinde Kâf sûresi ile öğütte bulunmaması. (es-Sunen, s.57)
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
38- Hatiplerin Cuma günü hutbe sonunda “Günahtan tevbe eden hiç günahı olmayan kimse gibidir.” benzeri bir hadisi devamlı surette okumaları.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] (es-Sunen, s.56)
39- İçinde bulunduğumuz asırda bazı hatiplerin birinci hutbeyi bitirince selam vermeleri.
40- İki hutbe arasında üç kez İhlas sûresini okumaları. (es-Sunen, s.56)
41- Cemaatten bazı kimselerin ikinci hutbe sırasında tahıyyetu’l-mescid namazı kılmaları. (el-Menâr, c.18, s.559; es-Sunen, s.51)
42- İki hutbe arasında imam hutbede iken insanların ellerini kaldırıp dua etmeleri. (el-Menâr, c.6, s.793-794; c.18, s.559)
43- Hatibin ikinci hutbede en alt basamağa inip sonra dönmesi. (Hâşiyetu İbn ‘Âbidîn, c.1, s.770)
44- İkinci hutbede hızlı davranmaları. (el-Menâr, c.18, s.858)
45- “Size emrediyorum”, “Yasaklıyorum” derken Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e salavatta bulunurken sağa-sola dönmek. (el-Bâ’is, s.65; Hâşiyetu İbn ‘Âbidîn, c.1, s.759; Islâhu’l-Mesâcid, s.50; el-Menâr, c.18, s.558)
46- Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e salavatta bulunurken minberde bir basamak yukarı çıkıp salavatı bitirince inmesi. (el-Bâ’is, s.65)
47- Hutbelerinde ve divanlarında secili ifadeler kullanarak üç-beş kez tekrarlamaları. Halbuki sahih rivâyetlerde secili ifadelerde bulunmak yasaklanmıştır. (es-Sunen, s.75)
48- Ramazan ayının son cumasında ya da Ramazan bayramında okunan hutbede birçok hatibin “Allah azze ve celle’nin Ramazan ayının her gecesinde cehennemden azad edilen altı yüz bin azatlısı bulunmaktadır. Son gece olduğunda Allah geçmiş gecelerdekiler sayısınca azat eder.” hadisini okuması. Halbuki bu hadis batıldır.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
49- Cuma günü imam hutbe okuduğu sırada tahıyyetu’l-mescid namazının terk edilmesi. (İbn Hazm, el-Muhallâ, c.5, s.69)
50- Bazı hatiplerin mescide girince tahıyyetu’l-mescid namazı kılmaya başlayan kimselere namazı kılmamalarını söylemek üzere hutbelerini kesmeleri. Halbuki Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem bunun tam aksine davranmış ve tahıyyetu’l-mescid namazı kılınmasını emretmiştir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
51- İkinci hutbenin vaaz, nasihat, irşad, öğüt ve terğibden âri olarak sadece salavat ve duaya tahsis edilmesi. (es-sunen, s.56; Nûru’l-Beyân fî Keşfi an Bida’i Âhiri’z-Zemân, s.445)
52- Hatibin Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e salavatta bulunurken hutbenin diğer kısımlarına nazaran sesini daha fazla yükseltmek için kendini zorlaması. (el-Bâ’is, s.65)
53- Hatibin “İnnellâhe ve melâiketehû…” ayetini okurken aşırı yüksek sesle salavat getirmesi. (Buceyrimî, c.2, s.189)
54- Bazı kimselerin hutbe esnasında “Bismillah” diyerek ya da bazı salih zatlarının isimlerini söyleyerek bağırmaları. (el-Menâr, c.18, s.559)
55- O hafta içinde yeni Müslüman olmuş birinin insanların gözleri önünde Müslüman olduğunu telaffuz etmesi için, minberde bulunan hatibin yanına getirilmesi ve hatibin de bu sebeple hutbesini kesmesi. (el-Medhal, c.2, s.171)
56- Halifelerin, kral ve sultanların isimlerinin hatipler tarafından ikinci hutbede makamlı olarak zikredilmesi.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] (el-i’tisâm, c.1, s.17-18; c.2, s.177; el-Menâr, c.6, s.139; c.18, s.305, 558; c.31, s.55)
57- Hatibin savaşçı ve sınır nöbetçileri için dua etmesi. (el-İ’tisâm, c.1, s.18)
58- Müezzinlerin yöneticiler için yüksek sesle ve uzun uzun dualar etmeleri. Hatibin de hutbesini oldukça uzatması.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] (el-Menâr, c.18, s.558; es-Sunen, s.25)
59- Dua ederken, müezzinlerin amin demeleri için hatibin arada bir susması. (Şehu’t-Tarîkati’l-Muhammediyye, c.30, s.323)
60- Hatibin, ashab için rızalık ve yöneticiler için de zafer duası ettiği sırada müezzinlerin amin demeleri. (Şehu’t-Tarîkati2l-muhammediyye, c.3, s.323)
61- Hutbede nağme yapmak. (el-İbdâ’, s.27)
62- Hatibin dua sırasında ellerini kaldırması.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
63- Cemaatin de imamın duasına eşlik ederek ellerini kaldırması.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] (el-Bâ’is, s.64, 65)
64- Hutbenin devamlı olarak “İnnellâhe ye’muru bi’l-‘adli ve’l-ihsân…” ayeti ile ya da “uzkürullâhe yezkürkum…” ayeti ile bitirilmesi. (el-Medhal, c.2, s.271, es-Sunen, s.57)
65- Hutbenin uzatılıp namazın kısa tutulması.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
66- Minberden inerken hatibin omzunu ve sırtını sıvazlamak. (el-İbdâ’, s.79; Islâhu’l-Mesâcid, s.78; es-Sunen, s.54; Nûru’l-Beyân, s.44)
67- Hatibin hutbesini bitirmesinin ardından özel bir bölmeye konan büyük bir minber edinmek. (el-Medhal, c.2, s.212)
68- Bazı küçük mescidlerde sayının kırkla varıp varmadığını tespit için cemaatte bulunanların sayılması.
69- Küçük mescidlerde Cuma namazı kılınması. (Islâhu’l-Mesâcid, s.63)
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
(Derim ki: Kâsimî rahimehullâh’ın bu konuya ilişkin oldukça önemli bir araştırması bulunmaktadır. Bu araştırmasında Kâsimî “Cumanın birçok yerde kılınması suretiyle konuluş hikmeti dışına çıkarılması” ifadelerini kullanır. Subkî’nin de bu meseleye ilişkin olarak el-İ’tisâm bi’l-Vâhidi’l-Ehad min İkâmeti Cum’ateyn fî Beled adını taşıyan bir risalesi bulunmaktadır. Bu risalede şöyle der:
“Cuma namazının ihtiyaç bulunmadığı halde birkaç yerde kılınması, dinen zorunlu olarak bilinen bir münkerdir.” (el-Fetâvâ, c.1, s.190)
Kâsimî araştırmasında son olarak şu gerekliliği dile getirmektedir: “İster evlerin arasında bulunsun, ister cadde üzerinde olsun küçük olan her mescidde Cuma namazı kılınması gerekmez. Büyük mescidler de aynı kapsamdadır. Diğerinde kılındığından dolayı bu mescidlerde Cuma kılınmasına gerek yoktur. Büyük bir mahallede yaşayan kimselerin en büyük camiye gitmeleri gerekir. Büyük bir mahalle, tek başına büyük bir köy sayılabilir. Bu şekilde diğer birçok mescidde Cuma kılınmasına ihtiyaç bulunmaz. Büyük camilerde Cuma namazı kılınmasıyla islam’ın şiarı en eşsiz biçimde izhar edilmiş ve çeşitlilik/çokluk uhdesi dışında kalınmış olur.”
Derim ki: sünnet fıkhına sahip olan, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem dönemindeki Cuma ve cemaat uygulamasını inceleyen herkesçe anlaşılacağı üzere hak olan budur. “Cumayla İlgili Hükümler” başlığı altında bu meseleye dikkat çekmiştim.)
70- İmamın saflar düzene konulmadan namaza girmesi. (el-Islâh, s.99-100)
71- Hutbenin bitiminde hatibin elinin öpülmesi. (Islâhu’l-Mesâcid, s.99)
72- Cumadan sonra “Allah bizden de sizden de kabul buyursun!” denilmesi.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] (es-Sunen, s.54)
73- Cuma namazından sonra öğle namazının kılınması.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] (es-Sunen, s.10, 123; Islâhu’l-Mesâcid, s.51-53; el-Menâr, c.23, s.259, 497; c.34, s.120)
74- Çocuğu hâlâ emekleyip de yürüyemeyen bazı kadınların cami kapısı önünde Cuma namazından sonra kucaklarında ayak başparmaklarını iple bağladıkları çocukla durarak ilk çıkandan kesmesini istemeleri. Bu şekilde çocuklarının iki hafta sonra yürüyeceklerini iddia etmektedirler.
75- Bazı kimselerin şifa ve bereket maksadı güderek mescidden çıkanların tek tek tükürmesi için ellerinde bir bardak su ile mescidin kapısında durmaları.
76- Diğer İslam ülkelerinin halef ve selef icmaına aykırı olarak bir kısım İslam ülkelerinde ezanın tek merkezden okunması suretiyle yüzlerce mescidde okunacak ezan şiarının yaşatılmaması.
77- Bazı İslam ülkelerinde ezanın bizzat müezzin tarafından okunmayarak kasetten yayınlanması.
Cuma ile ilgili bid’atler burada son bulmaktadır.
Hamd alemlerin rabbi Allah celle celâluhû’ya mahsustur. Salat ve selam kendisinden sonra hiçbir peygamber bulunmayan Muhammed’e olsun!
Dımeşk, 27.2.1382h. Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki; Sahîhayn'da cemaatle namazdan geri duranlar hakkında da benzeri azap vaadi bildiren rivayet varid olmuştur. Cemaate katılmak da tek tek herkese vaciptir. Hanefiler ve başkaları nezdinde tercihe şayan görüş budur. Cemaatle namaz kılmaya da ihtimam gösterilmesi gerekmektedir. Bu konuda tembellik ve gevşeklik gösterilmesi caiz değildir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Bu ziyade, el-Mev'iza adlı eserin aslından düşmüş olduğu halde Ebû Dâvûd, H.no1067'de sabittir. Müellif de er-Ravda, c.1, s.134'te Ebû Dâvûd tarikinden naklettiği aynı hadiste bu ziyadeyi zikretmiştir. Bu ziyadenin nasıl bir öneme sahip olduğu 3. meselede görülecektir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki; bu ifadelerden bayram namazları için böyle bir şartın koşulmasının ne derece kıymetli olduğu da anlaşılmaktadır.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Derim ki; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, c.1, s.126; Taberânî, el-Kebîr, c.3, s.38. Lafız Taberânî'ye aşittir. Ebu'l-Ahvas > İbn Mes'ûd kanalıyla rivayet edilmiştir. Hadisin bazı tarikleri sahihtir. Heysemî, el-Mecma', c.2, s.192'de hasen olduğunu bildirmiştir. Müellifin bu hadisle -her ne kadar mevkuf da olsa- delil olarak kullanması, muhtemelen ashabdan birinin muhalefet ettiğinin bilinmemesi ve az sonra gelecek olan Ebû Hurayra hadisinin mefhumu ile desteklenmesi sebebiyledir. el-Musannef, c.1, s.206'da Abdurrahman b. Ebî Zueyb'den sahih senedle yer alan bir şahidi bulunmaktadır. Ravi şöyle anlatmaktadır:
"Zübeyr ile birlikte Cuma günü yolculuğa çıkmıştım. Cumayı dört rekât olarak kıldı." Buradaki ravi Abdurrahman, İbn Abdillah b. Ebî Zueyb'dir. İbn Hibbân kendisini es-Sikât, c.6, s.122'de zikretmiş ve şöyle demiştir: "Bakımı Zübeyr b. Avvâm tarafından üstlenilmiş bir yetim idi."
İbn Mes'ûd'un hadisinde öğle namazının asıl olduğuna, Cumayı kılmamış olanın öğle namazını kılması gerektiğine dair bir işaret bulunmaktadır. Şu hususlar bunu desteklemektedir:
1- Kesin olarak bilinmektedir ki; Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ve ashabı seferde iken Cuma günü öğle namazını kılmaktaydılar. Fakat kasrederek (kısaltarak) kılıyorlardı. Şayet Cuma günü Cuma namazı asıl olsaydı, Cuma namazını kılarlardı.
2- Abdullah b. Ma'dân ninesinin şöyle anlattığını rivayet etmiştir: "Abdullah İbn Mes'ûd bize şöyle demişti: "Siz (kadınlar) Cuma günü imamla beraber namaz kıldığınızda onun gibi kılın! Evlerinizde kıldığınızda da dört rekat kılın!" Bu hadisi İbn Ebî Şeybe, c.1, s.207'de tahric etmiştir. İbn Ma'dân'ın ninesine kadar isnadı sahihtir. Fakat kendisi hakkında bir bilgim yok. Zahir olduğuna göre sahabi değil, tabiînden bir hanımdır. Fakat Hasan'ın Cuma günü mescide gelen kadının imamla aynı şekilde namaz kılacağı ve bu namazının yeterli olacağı ifadesi, bu rivayetin destekleyici bir şahididir. Kendisinden gelen bir rivayette şöyle demiştir:
"Kadınlar Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ile birlikte Cuma namazı kılarlar ve kendilerine "güzel kokular sürünmeden kokusuz olarak çıkın!" denirdi.
Her iki rivayetin isnadı da sahihtir. Kendisinden Eş'as yoluyla gelen bir rivayette Hasan şöyle demiştir: "Muhacirlerin kadınları Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ile beraber Cuma namazını kılar ve sonra bunu öğle namazı yerine sayarlardı."
Derim ki; Cuma günü asıl olanın yalnızca Cuma namazı olduğunu, Cuma namazını bir mazeretten dolayı kılamayan veya -yolcu ve kadın gibi- Cuma kılması vacip olmayan kimselerin Cuma namazı olarak yalnızca iki rekat kılacaklarını ileri sürenler ellerinde herhangi bir delil bulunmadan söz konusu naslara muhalefet etmiş olmaktadırlar.
Ayrıca San'ânî'nin c.2, s.74'te benzeri ifadeler zikrettiğini, Cuma kılınamadığı zaman icma ile öğle namazının vacip olduğunu ve Cumanın öğle namazı yerine geçmiş alternatifi olduğunu söylediğini gördüm. Bu meseleyi özel bir risalede tahkik ettik, demiştir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Asıl metinde parantez içindeki ifadeler yerine ekarra ifadesi geçmektedir. Bu hatadır. Bulûğu'l-Merâm'a müracaat ederek doğrusunu tespit ettim. (ekarra olduğu taktirde cümlenin anlamı "Ebû Hâtim hadisin mürselliğini ikrar etmiştir" olmaktadır. -çev.-)
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Musannif bu ifadesiyle bazı alimlerin -yani Hâdevîlerin- görüşüne reddiyede bulunmayı hedeflemektedir. Bu görüşe göre; hutbenin bir bölümüne yetişmiş olmak cumanın sıhhati için olmazsa olmaz bir şarttır. San'ânî'nin Subulu's-Selâm'da söylediği gibi söz konusu hadis, bu görüş sahipleri aleyhine bir hüccettir.