ŞİZOFRENİ TANISI NASIL KONUR ?
Şizofrenide görülen belirtiler başka psikiyatrik hastalıklarda da görülebilir.
Hiçbir belirti tek başına tanı koydurucu değildir. Tanı psikiyatri uzmanı tarafından hastanın ruhsal muayenesi, hasta yakınları ile görüşme ve çoğu zaman hastanın klinik izlenmesi sonucu konur.
Şizotipal kişilik bozukluğu, şizoaffektif bozukluk, bipolar duygulanım bozukluğu şizofreni ile sıklıkla karışan bozukluklardır.
Bazı bedensel hastalıkların seyri sırasında da benzer belirtiler görülebilir, bu nedenle ayırıcı tanıyı yapabilmek için fizik muayene ve kan tahlillerinin yapılması gerekir.
Alkol ve madde bağımlılığı olan veya bazı ilaçları kullanan kişilerde de benzer belirtiler olabilir. Hastanın öyküsünün alınması sırasında buna dikkat edilmeli ve öyküde bu durumlardan bahsediliyorsa buna yönelik tetkiklerin yapılması gerekmektedir.
Şizofrenide Psiko-Sosyal Tedaviler
Şizofrenide psiko-sosyal tedavi ne anlama gelir?
Şizofrenide ilaç tedavisi dışında kalan diğer tedavi yöntemlerini tanımlamak için "psiko*sosyal tedaviler" terimi kullanılır. Psiko-sosyal tedaviler, düzenli ilaç kullanmakta olan ve rahatsızlığın alevlenme döneminde bulunmayanlar için geçerlidir.
Psiko-sosyal tedavilere neden gerek duyulur?
Şizofreni, kişinin dünyayı algılama tarzını, düşünce ve duygularını etkileyerek başkalarından farklı davranışlar göstermesine yol açan bir rahatsızlıktır.
Şizofrenisi olan kişi düşünce dizgesinde ortaya çıkan gerçek dışı, benliğe yabancı değişikliklerin etkisinde yoğun bir bunaltı yaşar. Yaşadığı bunaltı nedeniyle kişiler arası ilişki kurmayı sağlayan basit işlevleri bile yerine getiremeyebilir. Benlik bütünlüğünü koruyamadığı için başkalarına karşı kendisini savunmasız hisseder. insanlara güveninin kaybolmasıyla birlikte kendi dünyasına çekilmeye, ilişkilerini asgariye indirmeye başlar. bu farklılaşma aile ilişkileri, kişiler arası ilişkiler, okul, iş ve sosyal uyum üzerine olumsuz bir şekilde yansır.
Bu değişikliklere şizofrenisi olan kişinin yakınları bir anlam veremeyip kaygılanarak ne yapacaklarını, nasıl davranacaklarını bilemez hale gelirler. Şizofrenisi olan kişilerin yakınlarında öncelikle gözlenen tepki rahatsızlığın yadsınması ve değişikliklerin kapris, tembellik, bencillik olarak değerlendirilmesidir.
Rahatsızlık süreci ilerledikçe toplumsal ortamdan uzaklaşma, kendi dünyasına kapanma artar. Aile fertlerinin bu uzaklaşmaya tepkisine bağlı olarak da "kopma" süreci şekillenir. Şizofrenisi olan kişinin kendine özgü dünyasını anlama çabasında olmayan ön yargılı yaklaşımlar sorunu iyice çözümsüz hale getirebilir. Gerçeği algılamadaki farklılıklar, çevreye ilgide azalma, sorumluluk almakta ve yerine getirmekte güçlük gibi şizofreni rahatsızlığının doğasına ilişkin sorunlar nedeniyle kişi belirgin uyum sorunları yaşamaya başlar.
İşte bu noktada hem rahatsızlığı olan kişinin iç dünyasındaki karışıklığı düzeltecek hem de toplum içindeki yalnızlığını ortadan kaldıracak, giderek yitirmekte olduğu yetenek ve becerilerini ona yeniden kazandıracak, bozulmuş iletişimi yeniden kurabilmesine olanak verecek tedavi yaklaşımlarının devreye girmesi gerekli olmaktadır. Bu nedenle şizofreni tedavisinin önemli bir bölümünü psiko-sosyal yaklaşımlar oluşturmaktadır.