Cevap: Peygamberlerin Sıfatları
DÜNYADA İLK AİLE (Hz. Adem 2) Yazan seyit ahmet uzun Âdem ve eşi dünya hayatının ilk sıkıntılarıyla karşılaşırlar. Artık güneşin sıcağından etkileniyorlardı. Kışın soğuktan üşüyorlardı. Yemek için çalışmak zorunda kalıyorlardı. Yeryüzünde yaşayan hayvanlardan korunmak için barınacakları bir yer arıyorlardı. Allah bu şekilde insanlara şunu da öğretmiş oluyordu; insanlar için en uygun yer cennettir. Cennette rahat yaşamak istiyorsanız, şeytanı dost edinmeyin. İşte ilk insanlar bu şekilde dünya hayatında yaşamlarını sürdürür. Âdem toprağı eker, hayvanları evcilleştirir. Böylece tarım ve hayvancılık yaparak geçimini sağlamaya çalışır. Dünyanın sıkıntısına rağmen her taraf cennetten bir köşe gibi çok güzeldir. Ormanlar yemyeşil, kuşlar cıvıl cıvıl, gökyüzü masmavidir. İşte aradan bir müddet geçtikten sonra aileye yeni bireyler katılır. Âdem’in Habil ile Kabil isminde iki çocuğu dünyaya gelir. Bunlarla evde ayrı bir neşe ve mutluluk rüzgârları eser. Bu çocuklardan Kabil, Âdem’in büyük oğludur. Habil ise küçük oğludur. Âdem’in kabil’in toprağa olan merakından dolayı onun tarımla uğraşmasını ister. Babasının bu isteği üzerine Kabil, toprakla uğraşır. Ailesine bu şekilde katkıda bulunmaya çalışır. Habil’in de hayvanları sevmesinden ve onlarla ilgilenmesinden dolayı hayvancılıkla uğraşmasını ister. Habil’de hayvanların sütünden, derisinden, etinden faydalanarak ailesine katkıda bulunmaya çalışır. İşte aile böylece genişlemeye ve yardımlaşma ve dayanışma içinde mutlu bir geleceğin temellerini artmaya çalışmaktadır. Âdem bu esnada çocuklarına Allah’ı ve hayatın anlamını açıklamaya ve onları Allah sevgisi ve saygısı içinde yetiştirmeye çalışır. Artık çocuklar büyümüştür Alla^'a karşı sorumluluk duygusu taşıyacak yaşa gelmişlerdir. Adem, bu sırada çocuklarının Allah’a bir kurban sunmasını ister. Çünkü bu şekilde kimin Allah’a daha yakın olduğunu ve Allah’ı daha çok sevdiğini göstereceklerdir. Bu aslında o zamanki Allah’a ibadet anlayışını da göstermesi açısından önemlidir. İnsanlar Allah’a yakınlıklarını göstermek için, en çok sevdikleri şeylerden Allah için kurban sunuyorlardı. Allah’a yakınlık, sevilen şeylerden Allah için fedakarlıkla ölçülüyordu. Kim sahip olduğu şeylerin en iyisini Allah’a adayabilirse onun sevgisi daha yüceydi. İşte Habil, babasının bu isteği üzerine hayvanlarının içinden en güzelini seçer. Göze güzel görünen ve insanın hoşuna gidecek güzellikte bir koçu alır. Kurban sunulacak tepeye bırakır. Allah’ın, sevgilerin en güzeline layık olduğuna inanmaktadır. Bunun için de, O’nun seveceği ve razı olacağı bir kurban sunar. Habil, yüreğindeki Allah sevgisinin yansımasını bu şekilde göstermektedir. Kabil’e gelince o bu isteğe çok da iyi bakmadı. Kendi eliyle kazandığı ve yorularak elde ettiği güzel ürünleri kimseyle paylaşmak istemedi. Bunun için de tarlasındaki solmuş ve atılacak ürünleri kurban olarak sunar. Allah’ın kendisi için sunduğu tüm nimetleri göz ardı eder. Allah’ın kendisine verdiği, gücü, kuvveti, gözü, kulağı, aklı, kalbi ve kendisini insan olarak yaratmasını unutmuştur. Allah’ın verdiğini, O’nun yolunda harcamakta cimrilik etmektedir. İşte bu duygularla ikisi de kurbanlarını sunarlar. O zamanlarda sunulan kurbanın kabulü, bir ateşin onu yakmasıyla gerçekleşmekteydi. Aile merakla kimin kurbanının kabul edileceğini beklemektedir. Ertesi gün güneşin doğmasıyla birlikte ailece yola çıkarlar. Güneş bir portakal gibi ağaçların arkasından görünmektedir. Kuşlar cıvıl cıvıl ötüşmektedirler. Tabiatta her varlık kendi diliyle Allah’ı anmaktaydı. Biraz sonra kurban sunu yerine varırlar. Habil’in gözleri ışıl ışıl parlamaktadır. Allah, kendisinin kurbanını kabul etmişti. Demek ki kurbanı sevgiye layık görülmüştü. Demek ki, Allah sevgisi yüreğinde taht kurmuştu. Habil hemen Allah’a şükretti. Bu sırada Kabil’in gözlerinde ise kıskançlık ve öfke kıvılcımları yansımaktaydı. Yaptığı hatasını düşüneceğine, niçin sununun kabul görmediğini düşüneceğine Habil’e karşı nefret duymaya başladı. |